31 Aralık 2010 Cuma

Allah için sev

Ey insan! İman gibi kâinatı aydınlatan bir nuru Allah senin kalbine isteğin ile koymuştur. Bu nuru parlatmak, nurunu arttırmak yine senin iradene bağlıdır.
İmanın en faziletlisine ulaşmak istersen Allah için sev ve Allah için buğzedip kız. Dilinle Allah'ı zikret ve hoşlandığın bir şeyi başkası için de hoş gör. İstemediğin bir şeyi başkası için de isteme. Bir de diline dikkat et, ya hayır konuş veya sus.
Peygamber Efendimiz (asm) bu hususu bize şöyle haber verir: "İmanın efdali Allah için sevmek, Allah için buğzetmek, diliyle de Allah’ı anmak, kendisine hoş geleni, başkasına da hoş görmek, istemediği bir şeyi başkası için de istememek, hayır konuşmak veya susmaktır. (Taberani)"
Allahım, bizi ve neslimizi imanın efdalini elde edenlerden eyle.. Âmin..

30 Aralık 2010 Perşembe

Nimet verilenlere arkadaş olmak

Geldi Peygamber (asm), insanlara iman ve İslam nurunu getirdi. Karanlıklar içindeki insanlığı nura çıkardı. 
Karanlıktan nura çıkmaya hasret olan her insan Peygamber'i (asm) takib etmeli. Peygamber'i (asm) tanımayan ve bilmeyen acaba hangi nura çıkabilir?
Allah'a ve Peygamber'e itaat edip takib eden kendilerine nimet verilenlerle birlikte güzel bir arkadaş olur.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: (وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَالرَّسُولَ فَأُوْلَئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاء وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَئِكَ رَفِيقًا) Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddîklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır. (Nisa, 69)
Allahım, bizi ve neslimizi Sana ve Peygamber'ine itaat edenlerden eyle.. Âmin..

29 Aralık 2010 Çarşamba

Ahmedin babası

Ahmed arkadaşları Ömer, Hamza ve Said ile birlikte evlerinin bahçelerinde oynamaktadır. Ahmed arkadaşlarına babasının aldığı oyuncağı göstermekte ve babasının bir nasihati üzere arkadaşlarının oynamasına müsaade etmektedir.
Ahmed arkadaşlarına "oyuncaklarımla oynamak ister misin?" der. Onun bu hali arkadaşları arasında hep sevgiyle karşılık bulur. Ahmed bu ahlakla büyür, insanlarla paylaşmayı ve kardeşçe geçinmeyi öğrenir ve öğretir. Bu Peygamber ahlakıdır. Böylece Ahmed'e de bir miras olarak geçer.
Ahmed'e bu ahlakı kazandıran babasının nasihatidir. Babası Ahmed'in ruhunu incitmeden topluma faydalı bir ferd haline gelmesine vesile olur.
Ahmed daha nice güzel ahlakıyla arkadaşlarına ve gençlere güzel bir örnek olur. 
Allahım, bize ve neslimize güzel ahlaklı evladlar yetiştirmeyi nasib eyle.. Âmin..

28 Aralık 2010 Salı

Kabe'ye gidiyoruz

Haydi gel! Kâbe'ye gidelim. 
İşte bütün inananların yüzlerini döndüğü, bedenen, fikren, kalben yöneldiği İslam'ın kalbi Kâbe karşımızda.
Haydi dua edelim. Zira Kâbe'yi görünce yapılan dualar makbuldür. "Ya İlahenâ! İslam'ın izzetini daima muhafaza edecek kuvveti bize ihsan eyle. Bize dünya ve ahiret zenginliği ver. Bizi ihlas-ı etemme ulaştır. Bize ve neslimize nûrunla hayat ver! Bizi ve neslimizi nûrunla yaşat! Ve o nûrunla öldür! Ve bizi ve neslimizi, bize ihsânın olan nur-u nûrunla haşret! Lütfet! Kerem kıl! Hatalarımızı ve seyyiâtımızı mağfiret eyle! Ve bizi, başında Habîb-i Zîşân’ın (asm) olan fırka-i nâciye-yi kâmileye ilhâk et! Allahım! Resul-ü Ekrem (asm) Senden ne istemiş ise biz de istiyoruz, bize de ihsan eyle! Allahım! Resul-ü Ekrem (asm) Sana neyden sığınmış ise biz de sığınırız, bizi de muhafaza eyle! Âmîn! Âmîn! Âmîn!
Şimdi Hacerü'l-Esved'in karşısındayız. Başlıyoruz tavafa ve insan seline karışıyoruz. Rabbü'l-Âlemine hep birlikte ibadet ediyoruz. Kimimiz tavafta, kimimiz kıyamda, kimimiz rükuda, kimimiz secdede, kimimiz ellerini açmış yakarışta, kimimiz Kâbe'yi seyrediyor. Sanki insanlar ibadetin resm-i geçitinde.

26 Aralık 2010 Pazar

Çocuk kalbi

Ey insan! Tutunmak ister çocuk kalbi şefkatli bir elden. Tebessüm bekler ışıltılı bir gözden. Onun için yoktur kıymetlisi tatlı bir sözden. Çocuk kalbi sever en derin özden.
Allahım, bizi ve neslimizi çocuklarının kalbini imanla dolduranlardan eyle.. Âmin..

Şükrüne âciziz


Ey aziz! Bilirsin ki Allah'ın bize rahmeti, ihsanı, lütfu, keremi sonsuzdur. Bize her an teneffüsümüz için havayı vermiş, hayatımızı devam ettirelim diye. Gözümüze fer, yere ışık, semaya nur vermiş, zâhir âlemi temaşa edip Allah'ın güzel isimlerini tefekkür edelim diye. Ağzımıza dil koymuş, kendisini zikredelim, şükredelim, tesbih edelim diye. Bir de tat alma duygusunu koymuş, küçücük mizancıklar şeklinde; bize olan enva-i çeşit nimetlerini tadıp takdir ederek şükredelim diye.
Kulak vermiş iki tane, işitilen âlemdeki tecellileri duyalım diye.
İşte ey aziz! Başındaki ve vücudundaki bütün aza ve duyguları bunlara kıyas et ki başındaki ve vücudundaki ihsan ve lütufları gör. Bunları sana veren Rabbine şükret. 
Unutma ki sen câmisin, küllîsin. Şükrün de öyle olmalı. Fakat yine de bu kadar ihsana karşı hakkıyla şükürden de âcizsin.
Allahım, bizi ve neslimizi bütün azalarımızla Sana şükredenlerden eyle.. Âmin..

24 Aralık 2010 Cuma

Mutluyum, çünkü çocuğum var!

Ey insan! Çocuk aile ağacının meyvesidir. Hayatın bir neticesidir. Hem de ailenin mutluluğunun mühim bir kaynağıdır. O çocuğu İslam fıtratı üzere yetiştirmek anne ve babaya cihad sevabı kazandırır. Hem kendilerinin arkada bırakacakları belki de en mühim geçer sadakalarıdır.
Ailede mutluluğun mühim bir kaynağı çocuktur. Çocuk ile hayatın yükü hafifler. Hayat mana kazanır. Çekilen çileler hafifler. Ahirete giderken arkada dua edecek bir nefestir.
Allahım, bizi ve neslimizi çocuklarımız ile iki cihanda mutlu eyle.. Âmin..

23 Aralık 2010 Perşembe

Mesleğimiz elden mi gidiyor?

Bir memlekete tren gelmiş. Faytoncular telaş etmişler, mesleğimiz elden mi gidiyor? diye. Bakmışlar ki iş düşündüklerinin tersine gelişmiş. İnsanları şimendifere ulaştırmak için gece gündüz koşturmuşlar. Vazifeleri iki katına çıkmış. Bu da kendilerini memnun etmiş.
İşte iman ve Kur'ân hakikatlerini dünyaya neşretmek için çalışan siyah nurlarla yazan Nur talebelerini matbaa gelince, mesleğimiz elden mi gidiyor? diye bir endişe almış. Zira hakikatler artık matbuat eliyle neşre başlamış. Sonra Aziz Üstadlarının izahıyla işin hakikati anlaşılmış.
Belki neşir hizmeti artık matbaa ile yapılıyor, fakat bu hakikatleri öğrenen insanlara Kur'ân hattını öğretmek için vazifeleri iki katına çıkmış. Beş cihetle ibadetten istifadesini arttırmanın yanında hem kendilerini daha iyi yetiştirmenin hem matbu eserlere insanları taşımak ve yetiştirmek vazifeleri karşılarına çıkmış. Allah'a hududsuz şükürler diyerek mesrur olmuşlar.
Şimdi iki katlı bu vazifede koşturmak için gayret gösteriyorlar. Ne mutlu onlara!

22 Aralık 2010 Çarşamba

Evleniniz, çoğalınız!

Ve İnsanoğlu yaratıldı ve dünya gönderildi. Peki insanlar nasıl çoğalacaktı? Bu zahmetli iş nasıl aşılacaktı? İşte İlahî hikmet iki cinsi önce kalbî muhabbet dairesinde bir araya getirdi, ülfet verdi aralarına. Sonra erkeği kadına kadını erkeğe meylettirdi. Neslin devamı için bir ücret gerekiyordu, hayatın devamı için gereken gıdanın alınması için verilen ücret gibi, belki daha da fazla.
İşte bu muhabbet ve lezzetle yeni nesiller geldi dünyaya. Dünya insanla şenlendi. Bazen bazı arızalar çıktı, neslin önünü almak için, insanın kökünü dünyadan kazımak için.
Bu hastalık müslümanlara da bulaştı maalesef. Peygamber Efendimiz (asm): "Evleniniz, çoğalınız, çünkü ben Kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim." (Beyhakî, 7:81) "Sevimli, doğuma müsait kadınlarla evlenin" (Ebu Davud, Nikah, 2; İbn Mace, Nikah,1) buyurdu bu hastalığı tedavî etmek için.
"Hem fakirlik korkusu ile çocuklarınızı öldürmeyin! Onları da sizi de biz rızıklandırırız. Şübhesiz onları öldürmek, büyük bir günahtır. (İsra, 31)" âyetiyle Allah, fakirlik korkusuyla çocuklarını öldürenleri tokatladığı gibi çocuk olmasını engelleyenleri de tokatlamıyor mu sizce?
Sevimli ve doğuma istidadlı kadınla evlenmeyi emretti ve çoğalın dedi ki Arabcada çoğalmanın en azı üçtür, iki çoğalmak değildir ki kendi de yedi çocuk sahibi oldu.
Çoğalın derken bu çocukları öyle yetiştirin ki yarın mahşerde iftihar edeyim diyerek ümmetini teşvik etti hem çoğalmak hem de yetiştirmek için.
İlâhî! Bize ve neslimize nûrunla hayat ver!
Bizi ve neslimizi nûrunla yaşat! Ve o nûrunla öldür!
Ve bizi ve neslimizi, bize ihsânın olan nur-u nûrunla haşret! Lütfet! Kerem kıl!
Hatalarımızı ve seyyiâtımızı mağfiret eyle!
Ve bizi, başında Habîb-i Zîşân’ın (asm) olan fırka-i nâciye-yi kâmileye ilhâk et! Âmîn! Âmîn! Âmîn!

11 Aralık 2010 Cumartesi

Geçim zor mu?

İki kalb bulmuş birbirini, gayrinin var mı önemi? Nişanlılık tatlı da, değil mi evlilik dönemi?
Aşkını, şevkini ve muhabbetini paylaşmak en büyük ihtiyaç değil mi?
Elbette, bir kalb kısm-ı sanisinden ayrılmaz, muhabbeti bitmez, gençlik bitse, ihtiyarlık gelse bile.
Allah, bu iki kısım kalbin muhabbetine, tebessümene nazar-ı merhametle bakar.
Bu merhametle iki kalb arasında aşk ve şevk daima birbirine akar.
Aşk ve şevkin olduğu yerde geçim zor mu?
Aşık yarini hiç üzüntüde kor mu?
Allahım, bize ve neslimize geçim sıkıntısı çektirme.. Âmin..

İnsan milleti

Bakın, yokluk karanlıklarından büyük bir kervan, bir taife, bir millet çıkıyor vücud ve hayat meydanına. Kafile kafile yürüyorlar Bütün melekler bu varlığı seyrediyor. Hikmet çıkıyor karşılarına. Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Bu dünyada işiniz nedir? Reisiniz kimdir? diye ahvallerini anlamak ister.
Bu suale, insan milleti namına, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm şöyle cevabta bulundu: "Ey hikmet! Bu gördüğün insanlar, Sultan-ı Ezelî'nin kudretiyle yokluk karanlıklarından ziyadar varlık âlemine çıkarılan mahluklardır. Sultan-ı Ezelî, bütün mevcudatı içinde biz insanları seçmiş ve emanet-i kübrâyı bize vermiştir. Biz haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de, o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle, re's-ül malımız olan istidatlarımızı nemalandırmaktır. Ve şu azîm insan kervanına, bundan sonra Sultan-ı Ezelî'den risalet vazifesiyle gelip riyaset eden benim. İşte o Sultan-ı Ezelî'nin risalet beratı olarak bana verdiği Kur'ân-ı Azimüşşân elimdedir. Şüphen varsa al, oku! (İşaratü'l-İcaz)"
Allahım, bizi ve neslimizi insan milletine imamlar eyle.. Âmin..

9 Aralık 2010 Perşembe

Kadının kalesi çarşaf

Ey insan! Allah'a ve ahiret gününe iman eden kadınlar gözlerini haramdan sakınsınlar ki ırzlarını daha kolay koruyabilsinler. Başörtülerini boğazlarına dolayarak değil, yakalarının üzerine sarkıtmalılar ki zinetlerini saklayabilsinler. Zira zinetler şehveti olanların şehvetini kabartır ki onlara gösterilmemeli ve belli edilmemelidir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Mü’min kadınlara da söyle; gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar; (el, yüz gibi) görünen kısımları müstesnâ, ziynetlerini göstermesinler ve başörtülerini yakalarının üzerine kadar salsınlar! Ziynetlerini, kocaları veya babaları veya kocalarının babaları veya oğulları veya kocalarının oğulları veya erkek kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kız kardeşlerinin oğulları veya kendi kadınları (Müslüman kadınlar) veya sâhib oldukları câriyeleri veya (pek yaşlı olmakla) kadınlara karşı şehvetleri olmayan erkek hizmetçiler veya kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler!
Gizlemekte oldukları ziynetleri bilinsin diye ayaklarını (yere) vurmasınlar! Ey mü’minler! Hep birlikte Allah’a tevbe edin ki kurtuluşa eresiniz. (Nur, 31)"

Ey mü'min kadınlar! Dış örtü öyle olmalıdır ki bunu en iyi çarşaf karşılayabilmektedir, başla birlikte yüzün de bir kısmını örtmelidir. Bu tanınıp rahatsız edilmelerini önlemeye daha uygundur. Zira zarar vermek isteyen bir düşman tarafından tanınıp rahatsız edilme tehlikesi herzaman vardır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Ey Peygamber! Zevcelerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle, (başlarını ve yüzlerini kapatacak şekilde) dış örtülerinden (çarşaflarından bir kısmıyla) üzerlerini örtsünler! Bu, onların (iffetli olarak) tanınıp da rahatsız edilmemeleri için daha yakındır (daha elverişlidir). Allah ise, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir. (Ahzab, 59)"

Dış elbiselerini yine zinetlerini gizlemek kaydıyla çıkarabilecek olan kadınlar, evlenmeden ümidini kesecek kadar ihtiyarlamış, acize ve yaşlı kadınlardır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Artık evlenmeyi ümîd etmeyen (âcizlikten dolayı) oturmuş (kalmış, yaşlı) kadınların, ziynetlerini gösteren kimseler olmamak şartıyla, dış elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir günah yoktur. Fakat (daha da) iffetli davranmak istemeleri kendileri için daha hayırlıdır. Çünki Allah, Semî‘ (her konuştuğunuzu işiten)dir, Alîm (kalblerinizde olanı hakkıyla bilen)dir. (Nur, 60)"

Allahım, bizi ve neslimizi gözünü, iffetini ve ırzını koruyanlardan eyle.. Âmin..

Hergün aşure olsun

Ey insan! Aşure günü Allah'ın insanlar için seçtiği günlerden bir gündür. Bu günü oruçlu geçirmeli, ibadet etmeli ve ihya etmelidir. Bu günün kıymetini anlamak için gelen rivayetleri dinlemek yeterlidir. O zaman insan her günün aşure olmasını arzu eder. Gelen rivayetlerin bir kısmı şöyledir:
"Herkese duyurun! Bugün bir şey yiyen, akşama kadar yemesin, oruçlu gibi dursun! Bir şey yemeyen de oruç tutsun! Çünkü bugün Aşûra günüdür. (Buhari, Müslim, Ebu Davud)"
"Aşûra gününü oruçla geçirene 100000 melek sevabı verilir. O gün ihlas suresini 1000 kere okuyana, Allahu Teala rahmet nazarı ile bakar ve o kişi sıddıklardan yazılır. (Nüzhetü'l-Mecalis)"
"Bir kimse, aşure günü bir kimsenin başını okşar ise o yetimin başındaki tüylerin sayısı kadar o kimsenin cennette derecesini arttırır. (Şiratü'l-İslam)"
"Bir kimse, aşure gecesi, oruçlu bir mümine iftar ziyafeti verir ise Muhammed ümmetinin tümüne iftar ziyafeti vermiş ve hepsinin karnını doyurmuş kadar olur. (Şiratü'l-İslam)"

"Her kim, aşure günü, malından bolca harcar ise Allahu Teala, senenin diğer günlerinde ona bolluk ihsan eyler. (Beyhaki)"
"Bir kimse, aşure gecesini ihya eder de; gündüzünü dâhi oruçlu geçirir ise ölüm acısını anlamadan ölür. (Gunyetü't-Talibin)"
Allahım, bizi ve neslimizi aşure gününü hakkıyla geçirip faziletine ermeyi nasib eyle.. Âmin..

8 Aralık 2010 Çarşamba

Sema nur dolu

Ey insan! Bak, Allah yeryüzünü canlılarla doldurmuş. Her yer yemyeşil, cıvıl cıvıl. Hayata münasebeti ve istidadı çok az olduğu halde, Allah topraktan bu kadar hayat ve ruh sahibi yaratmış.
Ey nefis! Bak, sema nur dolu, sanma boş.
O sema ki nur denizidir. Meleklerin ve ruhanîlerin memleketidir.
O nur dolu semadan melekler iner yere. Rahmet olan yağmur ve ışık, nur dolu semadan değil mi?
Allahım, bizi ve neslimizi nura layık eyle.. Âmin..
 

7 Aralık 2010 Salı

Âdiyat mu'cize-i kudrettir, Kur'ân yırtar perdeyi

Beyanı mucize olan Kur'ân, felsefenin âdet perdesi altında sakladığı, cahilce ve lakayd bir şekilde üstünde geçtiği şeylerin âdet ve ülfet perdesini beyanatıyla yırtar, o acib hakikatleri şuur sahiblerine açar, onların ibret nazarlarını çekerek akıllara tükenmez bir ilimler hazinesi açar.
Fesfese bu âdet perdesi altındaki mu'cize-i kudrete nazar etmez, ülfet ve âdet olarak bakar, geçer. Gözünü harikulâdelikten düşen, hılkatin intizamından çıkan, fıtratın kemalinden düşen nadir ferdlere dikkat eder, ibretlik diye insanlara takdim eder. 
İşte bu iki nazarı, yani Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan ile felsefe hikmetinin mevcudata bakış farklılıklarını Bediüzzaman Hazretleri Onüçüncü Söz'de şöyle beyan eder:
"Kur’ân-ı Mu'ciz-ül Beyân'ın bütün kâinattaki âdiyat nâmıyla yâdolunan, hârikulâde ve birer mu'cize-i kudret olan mevcûdât üstündeki âdet ve ülfet perdesini keskin beyânâtıyla yırtıp, o hakaik-i acîbeyi zîşuura açıp, nazar-ı ibretlerini celbedip, ukûle tükenmez bir hazine-i ulûm açar.
Felsefe hikmeti ise, bütün hârikulâde olan mu'cizât-ı kudreti, âdet perdesi içinde saklayıp, câhilâne ve lâkaydâne üstünde geçer. Yalnız hârikulâdelikten düşen ve intizâm-ı hilkatten hurûc eden ve kemâl-i fıtrattan sukut eden nâdir ferdleri nazar-ı dikkate arzeder, onları birer ibretli hikmet diye zîşuura takdim eder. Meselâ: En câmi' bir mu'cize-i kudret olan insanın hilkatini âdi deyip lâyakdlıkla bakar. Fakat insanın kemâl-i hilkatinden hurûc etmiş, üçayaklı yahut iki başlı bir insanı bir velvele-i istiğrabla nazar-ı ibrete teşhir eder. Meselâ: En lâtif ve umumî bir mu'cize-i rahmet olan bütün yavruların hazine-i gaybdan muntâzam iâşelerini âdi görüp, küfran perdesini üstüne çeker. Fakat intizâmdan şüzuz etmiş, kabilesinden cüda olmuş, yalnız olarak gurbete düşmüş, denizin altında olan bir böceğin bir yeşil yaprakla iaşesini görür, ondan tecelli eden lütuf ve keremle hâzır balıkçıları ağlatmak ister (Hâşiye). (Haşiye): Amerika'da aynen bu vâkıa olmuştur.
İşte Kur’ân-ı Kerim'in ilim ve hikmet ve mârifet-i İlâhiyye cihetiyle servet ve gınâsı; ve felsefenin ilim ve ibret ve mârifet-i Sâni' cihetindeki fakr ve iflâsını gör, ibret al! (Onüçüncü Söz)"
Allahım, bizi ve neslimizi Kur'ân'ın nazarıyla bakanlardan eyle.. Âmin..

Bizim için gurbet yoktur

Ey insan! Gurbet ellerde yalnız mıyız biz? Cennetten indirildik dünyaya bir geri dönmez miyiz?
Kalbimiz mahzun mu kalacak, gülmez miyiz biz? Dağlar, sahralar boş mu, görmez miyiz biz?
Evet, merhameti sonsuz bir Yaratıcımız var. Madem O var, öyleyse herşey var, dağlar, sahralar Allah'ın kullarıyla dolu; arz sema nur meleklerle dolu. Allah'ın nuruyla taşlar da ağaçlar da bir arkadaştır bizimle konuşur ve eğlendirir.
İşte bu manalar Risale-i Nur'dan bir alıntıdır. Bu manaların hakikî lafızları şöyledir: "Madem Rahîm bir Hâlikımız var; bizim için gurbet olamaz. Madem O var; bizim için herşey var Madem O var, melâikeleri de var Öyle ise bu dünya boş değil; hâli dağlar, boş sahralar Cenab-ı Hakk'ın ibâdıyla doludur Zîşuur ibadından başka, O'nun nuruyla, O'nun hesabıyla taşı da, ağacı da birer mûnis arkadaş hükmüne geçer Lisan-ı hâl ile bizim ile konuşabilirler ve eğlendirirler. (Lemalar)"
Allahım, bizi ve neslimizi Sana yakınlıktan ayırma.. Âmin..

6 Aralık 2010 Pazartesi

Allah'ın ayı Muharrem ve Aşure

Ayların ilki, Allah'ın ayı Muharrem. Öyle tavsif ediyor Peygamber Efendimiz (asm). 
Onunla başlıyor sene, 1 Muharrem. Allah kıymet vermiş bu aya. Mühim hadiselerin içinde cereyan ettiği bir ay. Aşure, 10 Muharrem. Nice felahlar ve helaklar aşurede vuku bulmuş.
Arz ve sema bugünde yaratılmış.
Hz. Adem bugün kavuş 300 sene ayrı kaldığı Hz. Havva'ya, tevbesi kabul edilerek.
Hz. Musa Firavun'un şerrinde kurtulmuş, Firavun helak edilerek.
Hz. İbrahim bugün dünyaya gelmiş, hem de Nemrud'un ateşinden kurtulmuş.
Hz. Eyyüb şifa bulmuş yaralarından bugünde.
Hz. Yunus balık karnından bugün selamete ermiş.
Hz. Süleyman'a bugün saltanat ihsan edilmiş.
Hz. Nuh'un gemisi Cudi'ye bugün oturmuş.
Hz. Hüseyin bugün şehid edilmiş Kerbela'da.
Daha nice hadisele bugünde olmaya namzed.
Ve kıyamet bugün kopacak.
Peygamber Efendimiz (asm) Muharrem ayının faziletini bize şöyle haber verir: "Ramazan ayından sonra en fazîletli oruç ayı, Allah’ın ayı olan Muharrem ayıdır. (Ebû Dâvud)"
Allahım, bizim ve neslimizim Muharrem ayında istifademizi ziyade eyle.. Âmin..

Hicrettir dönüm noktası

Tarih 8 Rebiülevvel / 20 Eylül 622. İnsanlık belki de bir dönüm noktasını yaşıyor. İnsanlığa rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz (asm), memleketi Mekke'den çok çetin baskıların neticesinde hicret ediyor, yeni şehri Medine'ye. Yanında ikiden biri olan Hz. Ebubekir (ra) var, birlikte yol alıyorlar Kuba'ya doğru. Daha önce arkadaşlarını gönderdi muhtelif memleketlere. Şimdi kendisi de hicret ediyor İlahî izinle.
Kuba'ya geliyorlar sadık arkadaşı ile. Burada bir müddet kalıyor ve mescid inşa ediyor. 
Bugünü tarih sayfalarına vesika olarak düşüyor.
Hicretten 17 sene sonra Hz. Ömer (ra) zamanında hicret senesi 1. sene ve 1 Muharrem sene-i devriyesi (yılbaşı) olmak üzere Hicrî Takvim olarak kabul ediliyor ki ayın dünya etrafındaki donanımı esas alınıyor ve 355 gündür.

5 Aralık 2010 Pazar

Ezber evhamı bozar

Ey insan! Kur'ân hâfızların gönüllerine nakşoldu. Öyle nakşoldu ki onları "Muhakkak ki o Zikr’i (Kur’ân’ı) biz indirdik ve muhakkak onu koruyucu olanlar da elbette biziz! (Hicr, 9)" âyetine mazhar eyledi ve onlara yüksek bir rütbeyi kazandırdı.
İnsanın belki de en önemli varlığı gönlüdür. Gönül dünyası güzel olanlar, hayata hep güzel bakarlar, güzel görürler. İşte ezber, gönül mahzeninin defineleridir. Öyleyse bu mahzene mücevver kıymetinde olan iman ve Kur'ân hakikatleriyle doldurmalıdır. Böyle bir gönülde hakikatlar saklamalıdır. Böylece gönül iman ve Kur'ân hakikatlerinin zarfı ve mahzeni olur. 
İman ve Kur'ân hakikatlerini Kur'ân harfleriyle yazan bir âlimin yüz şehid sevabı alacağı rivayetlerde geliyor. Ve Bediüzzaman Hazretleri bu hadisin bir nüktesini "Yazı Mektubu"nda tefsir ediyor, açıklıyor. 
Siyah nur ile yazılan bu hakikatler en başta yazan şahsın anlayışına hitab ediyor. Okumakla elde edilen istifadeyi belki ona katlıyor.
Bu istifade cihetini nazara aldığımızda ezber yazının önüne geçiyor. Satırda ve hatırdaki hakikatler gönüle nakşoluyor, kişinin iç dünyasını ve manevî hayatını ıslah ve terbiye ediyor. Kalbine gelen evhamları bozuyor. Hakikatler gönül dünyasına güneş gibi doğuyor, akıl ve kalb bu hakikatlerden meşguliyetine göre ziyadesiyle istifade ediyor.
Allahım, bizim ve neslimizin hakikatlerin ezber ve yazılmasında hissesini ziyade eyle.. Âmin..

Allah bütün kusurlardan uzaktır

Ey insan! Bak kâinata, Rahman nasıl da tabaka tabaka yaratmış. Yedi tabaka sema, nur yıldızlarla süslenmiş. Zemin kat be kat, nebatat ve hayvanat gömleği giydirilmiş. Bahar milyarlar çiçekleri olan bir saksı gibi insana edilen enva-i çeşit nimetlerle dolu muazzam sofrayı süslüyor. Zemin yazın yeşil elbisesini giyerken, kışın beyaz çarşafına bürünüyor. Gündüz bütün canlıların erzakı ve tayinatı dağıtılırken gece istirahat veriliyor. İnek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar insana süt veriyor, arı ballı peteğini takdim ediyor, ipek böceği ipek kumaşını sunuyor. Aslan, kartal gibi hayvanlar leşlerin cenazelerini kaldırıyor, enkazını yerde bırakmıyor.
Ve hâkeza, nereye baksak mükemmel bir faaliyet görüyoruz, ne bir kusur var, ne bir çatlak. 
Allah bize bu hususu şu âyetle haber veriyor: "O ki, yedi göğü tabaka tabaka (birbiriyle âhenkli) olarak yarattı. Rahmân (olan Allah)’ın yarattığında hiçbir düzensizlik göremezsin! Haydi gözü(nü) çevir (de bir bak), hiçbir çatlak görecek misin? Sonra gözü(nü) tekrar tekrar çevir (ve yine bak); o göz (aradığı kusûru bulamadan) zelil ve bitkin bir hâlde sana dönecektir! (Mülk, 3-4)"
Allahım, bizi ve neslimizi marifetinde tam kemale erdir.. Âmin..

4 Aralık 2010 Cumartesi

İnsanlığın yıldızları

Ey insan! Kâinatın en mükemmel meyvesi olan insan, nice devirler gördü şu dünyaya gönderildi gönderileli.
Hz. Âdem (as) ile başladı insanlık ve risalet. Sonra Kabil ile başladı günaha cesaret. İnsan zanneti ki sadece bu dünya var, daldı nefsanî arzularının peşinden. 
Allah merhamet etti insana gönderdi peygamber. Tekrar kulluk için geldiğini anladı insan. Sonra yine unuttu insanlığını, kulluğunu. Tufan gördü, âsiler boğuldu, inananlar Hz. Nuh (as) ile erdi selamete. 
Derken Hz. İbrahim (as), Hz. Musa ve teselliciyi müjdeleyici Hz. İsa (as) geldi. Ve bir fetret devri yaşadı insanlık âhirzaman Peygamber'ine (asm) kadar. 
Şimdi insanlık saadet asrının nuruyla hayat buluyor ve kıyamete kadar da devam edecek inşaallah. O Peygamber ki (asm) yüz bini aşan talebe yetiştirdi, İslâm âlemine hem birer yıldız hem hamele eyledi, biz Müslümanlara numune bıraktı. Onlarla öyle hemhal oldu ki hakikî kardeşlikleri miras kaldı bizlere.
Onlar Hz. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Abdurrahman bin Avf, Talha bin Zübeyr, Bilal, İbn-i Abbas vesair oldular. Onlar ki küllî kemalatta geceçek yoktur. İslâm'da ilk saf ve şeref onlarındır.
Allah onlardan ebeden razı olsun. Bizleri şefaatlerine mazhar eylesin.
Allahım, bizi ve neslimizi insanlığın yıldızlarını takib edenlerden eyle.. Âmin..

Kulluğun manasının esası

Ey insan! Sanma iyiyim, kemal sahibiyim. İyi ve kemal sahibi olmak, ancak kusurunu görmek, aczini ve fakrını anlamak ve zillet ile İlahî dergâha sığınmak ile olur. Bunlar kulluğun manasının esasıdır.
Kusurunu görmeyen, aczini ve fakrını anlamayan ve zillet ile İlahî dergâha sığınmayan kendini iyi ve kemal sahibi bilse mağrur olur, âsi olur, şaki olur.
Gel nefsim ve arkadaşım, bu hakikati Bedîüzzaman Hazretlerinden ders alalım. Bak ne diyor: “Ubûdiyet vaktinde dergâh-ı İlahiyeye müteveccih olduğum vakit, Cenâb-ı Hakk'ın ihsanıyla bir şahsiyet veriliyor ki, o şahsiyet bazı âsârı gösteriyor. O âsâr, mânâ-yı ubûdiyetin esası olan: "Kusurunu bilmek, fakr ve aczini anlamak, tezellül ile dergâh-ı İlahiyeye iltica etmek" noktalarından geliyor ki; o şahsiyetle, kendimi herkesten ziyâde bedbaht, âciz, fakir ve kusurlu görüyorum. Bütün dünya beni medh ü sena etse, beni inandıramaz ki ben iyiyim ve sâhib-i kemâlim. (Mektubat, 119)"
Allahım, bizi ve neslimizi kulluğun manasına vakıf olanlardan eyle.. Âmin..

3 Aralık 2010 Cuma

Gözlerin nasibi

Ey insan! İnsanın her bir azasının ibadetten bir nasibi olduğu gibi gözün de nasibi vardır. Bu nasibi Peygamber Efendimiz (asm) vermemizi bizden şöyle ister: “Gözlerinize ibadetten nasîbini veriniz!” Bunun üzerine “Gözlerin nasîbi nedir, ey Allah’ın Resûlü?” diye Sahabe Efendilerimiz sorunca Resûlullah (asm): “Mushaf’a bakmak, O'ndakileri düşünmek ve inceliklerinden ibret almaktır. (Süyûtî, I, 39)" buyurmaktadır.
Allahım, bizi ve neslimizi bütün azalarımıza ibadetten nasibini verenlerden eyle.. Âmin..


İlahî aşka bir adım

Ey insan! Aşk, İlahî aşka bir adım daha yaklaşmakmış. Aşk, başka bir kalbde aşkı bulup İlahî aşka ulaşmakmış.
Aşk, bütün muhabbetleri birde toplamakmış, bir ile kâinata bakmakmış. 
Maşuktan gelen bir mesaj kalbi müteesir eder, titretir. Ruhunu hasret duyguları sarar.
Öyle de aşk-ı hakikîden gelen bir mesaj, bir âyet ilelebed kalbi meczub eyler, ruh ebed tarafına uzanır, inkişaf eder. Cennette ulaşır Cemal-i İlahîye. Öyle bir nura gark olur ki kasrında bekleyen hanım ve hurileri tanımaz olur nur cemalini.
Allahım, bizi ve neslimizi İlahî aşkına mazhar eyle.. Âmin..

Çalışmak namaz ve niyetle ibadettir

Ey insan! İnsan ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı olan namaza koşarak gitmeli, bütün meşgalesi oymuş gibi onda kalmalıdır.
O zaman cisme olan kuş gibi ağırlığı da göze görünmez. İnsan bu işten elbette geri durmaz. 
Günde beş defa bu güzel işle meşgul olanın diğer mübah işleri de güzel bir niyetle ibadet olur. O güzel niyet ise mübah işlerde sünneti takib edip riayet etmektir. Böylece namaz ve sünnete tabi olmakla çalışmak ibadet olur, bütün ömür ahirete mal olur, fani ömür beka kazanır.
Bediüzzaman Hazretleri bu hususu bize şöyle ifade eder: "Namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. Hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir. Hem namaz kılanın diğer mübah dünyevî amelleri, güzel bir niyet ile ibâdet hükmünü alır. Bu surette bütün sermaye-i ömrünü, âhirete mal edebilir. Fâni ömrünü, bir cihette ibka eder. (Sözler)"
Allahım, bizi ve neslimizi daima namazı kılıp mübah işlerde sünnete tabi olanlardan eyle.. Âmin..

Namaz hayatı kurtarır

Ey insan! Namaz İlahî adalete bir vesiledir. İnsanın İlahî adaletin kanunlarına itaat etmesi ve Allah'ın koyduğu nizama uyması esastır. İşte namaz bu esasın yegane vesilesidir. Namaz, insanın kalbinde İlahî azameti sabitleyip devam ettirerek ona İlahî adaletin kanununa yönlendirir.
İnsan medenî bir varlıktır. Bu cihetle o İlahî kanuna şahsî ve ictimaî hayatını kurtarmak için muhtactır. Namaz  insanın hayatını yaşanacak hale getirir ve kurtarır.
Namaz vesilesine riayet etmeyen veya tembellikle namazı bırakan veyahut kıymetini bilmeyen cehaletin zirvesindedir. Son derece zarar eder, bunu işin sonunda anlar, fakat iş işten geçer.
Bediüzzaman Hazretleri bu hususu bize şöyle ifade eder: "Namaz, kalblerde azamet-i İlahiyeyi tesbit ve idame ve akılları ona tevcih ettirmekle adalet-i İlahiyenin kanununa itaat ve nizam-ı Rabbânîye imtisal ettirmek için yegâne İlahî bir vesiledir. Zaten insan medenî olduğu cihetle, şahsî ve içtimaî hayatını kurtarmak için, o kanun-u İlahîye muhtaçtır. O vesileye müraat etmeyen veya tenbellikle namazı terkeden veyahut kıymetini bilmeyen; ne kadar cahil, ne derece hâsir, ne kadar zararlı olduğunu bilâhare anlar, ama iş işten geçer. (İşaratü'l-İ'caz)"
Allahım, bizi ve neslimizi namaza azamî derecede riayet edenlerden eyle.. Âmin..

2 Aralık 2010 Perşembe

Namazın miracındır

Ey insan! otur tahiyyata dağlar gibi. Seyret mirac sohbetini ağlar gibi.
Bak Peygamber kab-ı kavseynde, mümkün ile vücubun teğetinde. Zaman durmuş. Varmış İlahî huzura, Rahman'a hediyelerle, tahiyyelerle girmiş. Selam yerinde "Ettehıyyâtü el mübârakâtüh ve's-salevâtü ve't-tayyibât" demiş. Öyle bir hediye ki bütün mevcüdatın tahiyyeleri, ibadetleri, hayatlarının gayeleri içinde. Hayat sahiblerinin hediyeleri sunuluyor Rahman'a "ettehıyyâtü" ile. Sonra hayat sahiblerinin neticeleri olan çekirdekler, tohumlar, yumurtalar gibi mübarek şeylerin hediyeleri takdim ediliyor Rahmanü'r-Rahim'e "el-mübarakâtüh" ile.
Sıra ruh sahiblerinin hususî ibadetlerinde, o da sunulur Rabbü'l-Âlemine "es-salevâtü" ile. Şimdi hediyelerin en büyüğü sırada, kâmil insanların ve mukarrib meleklerin nuranî ve yüksek ibadetleri takdim edildi Sahib-i İsm-i Azama "et-tayyibât" ile.
İşte ey müslüman, sen de tahiyyata oturduğunda dağlar gibi, sun âlemindeki mevcüdatın kıymetli ibadetlerini, hediyelerini Rabb-i Rahimine kendi hediyen olarak. Unutma, sen bunun için yaratıldın. Külli bir ibadeti takdim ediyorsun Sahib-i İsm-i Azam'a.
Miracın sohbetini hatırla ki senin de namazın küllileşsin, miracın manasını ifade edebilsin.
Bu manalar 6. Şua'dan iktibastır. Bir nevi şerhtir.
Allahım, bizi ve neslimizi namaz miracında daim eyle.. Âmin..

1 Aralık 2010 Çarşamba

Huzur ihlası kazandırır

Ey insan! İnsan, bu âlemi ve kâinatı göz, kulak, dil, akıl, kalb gibi maddi ve manevi duygularıyla tefekkür eder. Mana-yı harfi ile eşyayı okur ve Rabbisinin heryerde hazır ve nazır olduğunu fark eder, tahkikî bir imanı elde eder.
Tahkikî imanın verdiği nazar ve meleke ile huzur kazanır, riyadan kurtulup ihlası kazanır. İşte Bediüzzaman Hazretleri bu huzur ve ihlası şöyle bizlere izah eder:
"İman-ı tahkikînin kuvvetiyle ve marifet-i Sânii netice veren masnuattaki tefekkür-ü imanîden gelen lemeât ile bir nevi huzur kazanıp, Hâlık-ı Rahîmin hazır, nâzır olduğunu düşünüp, Ondan başkasının teveccühünü aramayarak, huzurunda başkalarına bakmak, medet aramak o huzurun edebine muhalif olduğunu düşünmekle o riyâdan kurtulup ihlâsı kazanır. (Lemalar)"
Allahım, bizi ve neslimizi tahkikî imanı elde edenlerden eyle.. Âmin..

Tesbih elinde kalbi hüşyar

Ey insan! Huşu ile kılınan bir namazın arkasına büyük bir cemaatin içinde kendini fark edip tesbih elinde kalbi hüşyar ve uyanık olarak huşuun miracına çıkmak ne güzeldir, bir sahabe gibi, Bediüzzaman Hazretleri gibi. 
Nasıl olduğunu ve olması gerektiğini Bediüzzaman Hazretleri'nden dinleyelim ve biz de o mana denizine dalalım: "Nasıl zikir dairesinde bir mecliste veyahut hatme-i Nakşiyede bir mescidde birbiriyle alâkadar heyet-i mecmuada nuranî bir vaziyet hissediliyor. Kalbi hüşyar bir zat namazdan sonra Sübhânallah Sübhânallah deyip tesbihi çekerken o daire-i zikrin reisi olan zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselamın müvacehesinde yüz milyon tesbih edenler tesbih elinde çektiklerini manen hisseder. O azamet ve ulviyetle Sübhânallah Sübhânallah der.
Sonra o serzâkirin emr-i manevisiyle ona ittibaen Elhamdülillâh Elhamdülillâh dediği vakit o halka-i zikrin ve o çok geniş dâiresi bulunan hatme-i Ahmediyenin (aleyhissalâtü vesselam) dairesinde yüz milyon müridlerin Elhamdülillâh Elhamdülillâh'larından tezahür eden azametli bir hamdi düşünüp içinde Elhamdülillâh ile iştirak eder ve hâkezâ Allahu Ekber Allahu Ekber ve duadan sonra lâ ilâhe illâllah lâ ilâhe illâllah otuz üç defa o tarikat-ı Ahmediyenin Aleyhissalâtü Vesselam halka-i zikrinde ve hatme-i kübrasında o sabık manayla o ihvan-ı tarikatı nazara alıp o halkanın serzâkiri olan Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselama müteveccih olup (Milyon kere salât ile milyon kere selam Senin üzerine olsun ey Allah'ın Resûlü.) der diye anladım ve hissettim ve hayalen gördüm.  (Kastmonu Lahikası)"

Allahım, bizi ve neslimizi kalbi hüşyar olarak bu manalara gark eyle.. Âmin..

Namazda duyguların zevk alması

"Namazımı huşu ile kılmak istiyorum, ama bir türlü muvaffak olamıyorum; vesveselerle huzurum bozuluyor, zevk alamıyorum" diyen adama Bediüzzaman Hazretleri bu halin çaresini şöyle gösterir: "Vaktin evvelinde, Kabe`yi hayalen nazara almakla namaz kılmak menduptur ki, birbirine giren daireler gibi, Beytin etrafında teşekkül eden safları görmekle, yakın saflar Beyti ihata ettikleri gibi, en uzak safların da âlem-i İslâmı ihata etmiş olduğunu hayal ile görsün. Ve o saflara girmekle, o cemaat-i uzmaya (büyük cemaate) dahil olsun ki, o cemaatin icma ve tevatürü, onun namazda söylediği her davaya ve herbir sözüne bir hüccet ve bir bürhan olsun. Mesela namaz kılan elhamdülillah dediği zaman, sanki o cemaat-i uzmayı teşkil eden bütün mü`minler, `Evet, doğru söyledin` diye onun o sözünü tasdik ediyorlar. Ve bu tasdikler, hücum eden evham ve vesveselere karşı, manevî bir kalkan vazifesini görür ve aynı zamanda, bütün hasletleri, latifeleri, duyguları o namazdan zevk ve hisselerini alırlar." (Mesnevi-i Nuriye)"
Allahım, bizi ve neslimizi daima Bediüzzamanî bir şekilde namaz kılmayı nasib eyle.. Âmin..

30 Kasım 2010 Salı

Evlilik tam olmaktır

Ey insan! Evlilik, buz iken havuz olmaktır. Tek iken cemaat olmaktır. Yarım iken tam olmaktır. Gurbet elde cenneti bulmaktır. Allah için seni seven bir kalpte taht kurmaktır. Sen olmadığında seni arayan, seni gözleyen, senin için dua eden birini bulmaktır. İlelebed arkadaş bulmaktır. Hayat yüküne yardım eden bir omuzdaş bulmaktır. Hazret-i Peygamber'in sünnetini yaşamaktır. Helal dairesinin keyfe kafi olduğunu anlamaktır. Sevgini, şevkini, aşkını paylaşacağın bir yar bulmaktır, Hz. Adem'in (as) Havva validemizi bulması gibi. Ben sen değil biz olmaktır. Ağaç iken meyvedar olmaktır. 
Aşık der yarine: İncinme yarim, sen Allah'ın bana bir hediyesi, lütfusun. İnşaallah merhametlerin en güzelini bulursun. Peygamberimiz (asm) ile Hatice validemiz ve Hz. Ali (ra) ile Hz. Fatıma (ra) arasındaki muhabbet ve merhamet gibi, inşaallah.
Sen Hazret-i Peygamberin iftihar edeceği nesillerin tacısın. İman ve Kur'ân'a hizmette can yoldaşımsın. Sen ebed yolunda Allah'ın yardımıma gönderdiği hayat arkadaşımsın.

27 Kasım 2010 Cumartesi

Allah'ın gadabını dindiren

Ey insan! Allah'ın rahmetini celbetmeye çalış. Zira gazabına dayanamazsın. Eğer Allah'ın gazabını çekmiş isen onu da dindirmenin yolu, gizlice sadaka vermek ve akrabaları ziyarettir.
Peygamber Efendimiz (asm), "Rahman Allah'ın gadabını ne dindirir?" diyen bir adama "Gizliden gizliye sadaka vermek ve sıla-i rahim (akrabaları ziyaret ve görüp gözetmek)" (Kenzü'l-Ummal) buyurur.
Allahım, bizi ve neslimizi gizlice sadaka veren ve sıla-i rahimi yapanlardan eyle.. Âmin..

En büyük günah

Ey insan! İnsana yakışan güzel ahlaktır. Güzel ahlak imandan sonraki en güzel haldir. Öyle ise güzel ahlak ile ahlaklanmaya bak, zira kötü ahlak en büyük günahtır.
Yine en büyük günah, Allah'ın emirlerine karşı gösterilen cimriliktir. Allah'ın emirlerine karşı cimrilik gösteren, istina edenden daha bedbaht var mıdır?
Peygamber Efendimiz (asm), "Allah yanında en büyük günah hangisidir?" diye soran bir adama "Kötü ahlak ve Allah’ın emirlerine karşı gösterilen cimrilik" (Kenzü'l-Ummal) cevabını verir.
Allahım, bizi ve neslimizi kötü ahlaktan ve Senin emirlerine karşı cimrilik göstermekten muhafaza eyle.. Âmin..

İyiliklerin en faziletlisi

Ey insan! Senden iyilik isteyen Allah'tır. Elbette iyilik yapmaya seni kadir yaratan da Allah'tır. Öyle ise iyilik yap.
Bazen şeytan iyilikten daha az faziletli olanı tercih etmen için seni aldatabilir. Öyle ise daha faziletli iyilikleri bilmelisin.
İyiliklerin en faziletli olanlardan birisi güzel ahlaktır. Güzel ahlak insanı güzelleştirir. İnsandan beklenen mühim gayeleri netice verir. Diğeri, tevazudur. Tevazu ile insan kibirden ve gururdan kurtulur. Bir diğeri ise belalara sabırdır ki bazen insana günahlarına keffareten bela isabet eder. Bir diğeri de kazaya rızadır ki insanın en güzel hallerindendir. Rabbinin takdirine boyun eğmektir.
Peygamber Efendimiz (asm), "Allah yanında hangi iyilik daha faziletlidir?" diyen bir adama "Güzel ahlak, tevazu, belalara sabır ve kazaya rıza." (Kenzü'l-Ummal) buyurur.
Allahım, bizi ve neslimizi iyiliklerin en faziletleriyle süsle.. Âmin..

Günahları silen

Ey insan! İnsan hataya meyyal yaratılmıştır. Bu sebeble günahlara düşebilir. Önemli olan o günahların silinmesidir. Günahların silinmesi ise günahlar için gözyaşı dökmek, hudu denilen saygıyla Allah'a kulluk ve hastalıklardır.
Peygamber Efendimiz (asm), "Benim günahlarımı ne siler?" diyen bir adam "Gözyaşların, hudûun (saygıyla Allah’a kulluğun) ve hastalıklar" (Kenzü'l-Ummal) buyurur.
Allahım, bizim ve neslimizin bütün günahlarını sil.. Âmin..

Kusurları örten ol

Ey insan! İnsanın hamuru zıtlardan yoğurulmuştur. Acz ve fakrın yanında güzel-çirkin, hayır-şer, iyi-kötü gibi zıtlarla doludur. İmtihanı da fıtratını iradesi ve Allah'ın inayetiyle güzele, hayra, iyiye yönlendirmektir. İşte insan budur.
Bu imtihanında bazen nefisine uyar ve şeytana aldanır; çirkin, şer ve kötü yönleri ön plana çıkar. Bu imtihanı da rızaya uygun geçebilmesi için kusurunu görmeli, ayıbını anlamalı ve nasıl bir Zata karşı hatada bulunduğunu fark etmelidir. Kusurunu gören, afvını ister. İstiğfar eden kusuru işlememiş gibi olur. Ve bir daha böyle bir hataya düşmemek için nefis ve şeytanının şerrinden Allah'a sığınır, istiaze eder.
Kusurunu görmemek ise büyük bir kusurdur.
İnsan, yarın mahşerde bu kusur ve ayıblarının örtülmesini can u gönülden arzu eder. Yüzüne vurulup mahçup olmaktan çekinir. İşte "Allah’ın ayıplarımı, kusurlarımı örtmesini istiyorum." diyen bir adama Peygamber Efendimiz (asm): "Kardeşlerinin ayıplarını örtersen Allah da senin ayıplarını örter." (Kenzü'l-Ummal) buyurur.
Ya Rab! Hem kardeşlerimizin hem bizim kusurlarımızı afveyle. Günah çukurlarına bizi düşmekten muhafaza eyle. Kardeşlerimizin kusurunu örtmek ve ikmal etmek gibi peygamberî ahlakı ihsan eyle. Zira Sen ayıpları örten Settar'sın, günahları afveden Gaffar'sın, günahlardan muhafaza edecek Allah'sın.

Rezil olmak istemezsen

Ey insan! İnsan başkalarının yanında rezil olmaktan çekinir ve utanır. Küçük düşmek insana ağır gelir. Rezil olmanın belki de en büyük sebebi namusun korunup iffetli olmamaktır.
Rezil olmamak isteyen mutlaka namusunu korumalı ve iffetli olmalıdır.
Peygamber Efendimiz (asm), "Allah’ın beni başkalarının yanında rezil etmemesini istiyorum." diyen bir adama "Namusunu koruyup iffetli ol ki; insanlar yanında rezil olmayasın." buyurarak nasihat eder.
Allahım, bizi ve neslimizi hiçbir zaman rezil eyleme.. Âmin..

Duaların kabulü

Ey insan! Dua ibadetin esasıdır, özüdür. Bu hususta Bediüzzaman Hazretleri şöyle buyurur: Evet kudret, insanı çok dâirelerle alâkadâr bir vaziyette yaratmıştır. Hem en küçük ve en hakīr (ehemmiyetsiz) bir dâirede, insanın eli yetişebilecek kadar insana bir ihtiyâr, bir iktidar vermiştir. Ferşten (yerden) arşa, ezelden ebede kadar en geniş dâirelerde insanın vazîfesi, yalnız duâdır. (Mesnevî-i Nûriye, Habab, 96)"
İşte insanın en geniş dairelerdeki vazifesi duadır ve bunu "(Ey Resûlüm!) De ki: Eğer duânız olmasa, Rabbim size ne diye ehemmiyet versin? (Furkan, 77)" âyeti ispat eder.
Peygamber Efendimiz (asm) "Ey Allah'ın Resûlü! En ziyade dinlenmeye (ve kabule) mazhar olan dua hangisidir? diyen birisine  "Gecenin sonunda yapılan dua ile farz namazların ardından yapılan dualardır!" diye cevap verir. (Tirmizî)" buyurur.
Peki, bu yapılan duaların kabul edimesi nasıl olacak? İşte "Duamın kabul edilmesini istiyorum" diyen birisine "Haramlardan sakınırsan duaların kabul olur." (Kenzü'l-Ummal) buyurur Peygamber Efendimiz (asm)
Allahım, bizim ve neslimizin dualarını daima kabul eyle.. Âmin..

Kimseye kızma!

Ey insan! İnsan binbir çeşit halleri, hisleri ve vasıfları olan acaib bir mahluktur. İstidadlarında sınır yoktur. Öyle hisleri vardır ki dünya onun olsa doymaz, tok olmaz. Sevmek, nefret etmek, hırs, inad, merak, endişe, şefkat, öfke ve kızmak gibi.
Bu hislerden birisi kızmaktır ki Peygamber Efendimiz "kızma!" diyerek nasihat eder. Öfke ve kızgınlık aklı giderir.
Ayrıca insanın başına gelen ve hoşuna gitmeyip kızdığı şeylerin arkasında kader ve kazanın payı büyüktür. İnsan gelenin hikmetini bilmediği için kızar. Ama o hadise kendisi için belki de hayırlıdır, günahlarına keffarettir, İlahî birer ikazdır.
Bir de insanlara kızmak, gizli de olsa hikmet-i İlahiyeye kızmak olduğu gibi kardeşliğe de zarar verebilecek neticelere götürebilir.
 İşte "Allah’ın bana kızmasından kendimi korumak istiyorum" diyen bir adama Peygamber Efendimiz (asm): "Kimseye kızmazsan Allah’ın gazabından ve kızmasından kurtulursun. (Kenzü'l-Ummal)" buyurması insanlar eliyle gelen sıkıntıların arkasında kaderin payının olduğunu göstermektedir.
Ey insan! Kızacaksan başta nefsin var, ona kız. Zira seni daima kötülüğe sevk etmektedir, Allah'ın rahmet ettiği hal müstesna.
Allah'ın kızdıklarına kız, sevdiklerini sev ki sevgisine mazhar olasın.

Allah ve Resulünün sevgisi

İnsan öyle bir kalb taşıyor ki, alakadar olduğu herşeyi sevebilir bir istidaddadır.
Evet, insan sevdikleri tarafından sevilmek ister. Hatta sevdikleri tarafından sevilmediklerini anladıklarında düşman olurlar, sevgileri nefrete döner.
İnsan evvela kendini sever ve herşeyi nefsine feda eder. Fakat insanın imanının kâmil olabilmesi için Allah ve Resulünü kendinden çok sevmesi gerekmektedir. Elbette insan kendinden çok sevdiği Allah ve Resulü tarafından sevilmek ister.
İşte "Allah ve Resulü tarafından sevilmek istiyorum" diyen adama Peygamber Efendimiz (asm) "O zaman Allah ve Resulünün sevdiklerini sev, sevmediklerini de sevme." (Kenzü'l-Ummal) buyurur.
Demek Allah ve Resulünün sevgisini isteyen, Allah ve Resulü’nün sevdiklerini sevmeli, sevmediklerini de sevmemelidir.

26 Kasım 2010 Cuma

Bol rızkın vesilesi, temizlik

Ey insan! Hayatı veren Allah'tır. Rızkı verip besleyen de Allah'tır. Allah Muhyi ve Rezzak'tır. Allah kâinatı iç içe daireler şeklinde yaratmış. En geniş dairede cansız görülen camidatı, bu dairenin merkezinde hayat sahiblerini, bunun içinde ruh sahiblerini, bu dairenin de merkezinde akıl ve şuur sahiblerini yaratmış. Ve merkeze rızkı almış.
Allah, bütün mahlukatın yaşayabileceği rızkını taahhüd etmiştir. Bunun haricinde gelen rızık lütfa bakar.
İşte "Rızkımın bol olmasını istiyorum" diyen bir adama Peygamber Efendimiz (asm) "Temizliğe devam edersen rızkın bol olur." buyurarak bol rızkın sırrını vermiştir.
Şükür rızkı arttırdığı gibi maddî ve manevî temizlik rızkı arttırır. Allah da maddeten ve manen temizlenenleri sevdiğini Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurur: "Şübhesiz ki Allah, çok tevbe edenleri sever, çok temizlenenleri de sever. (Bakara, 222)"

Yolculuğun en sevimlisi

Seyahat etmek kainatta bir mirac gibi. Deryalarına dalıp elmasları, zümrütleri toplamak bitmeyen hazinesinden. Gönülleri ferahlatan kevser havuzundan kana kana içmek. Öyle bir deniz ki 114 galaksisi var samanyolu gibi, yedi kat semanın her tarafını kuşatan bir arş gibi, cennet ve cehennemi anlatan andelip gibi.
O deniz Kur'ân-ı Kerim'dir, içinde yaş kuru herşey vardır. Bazen meleklerle sohbet ettirir. Bazen geçmiş ümmetlerin kıssalarından ibretler sunar akıl sahiblerine. Bazen peygamberlerin meclisine getirir, onların örnek hayatlarından ışıklar sunar aydınlamayı bekleyen dünyamıza. Bazen Rabbimizle muhatab eder, marziyatı nedir? Nelerden razıdır? haber verir biz kullara.
İşte "Ey Allah'ın Resûlü, Allah'a hangi amel daha sevimlidir?" diye soran bir adama bu denizde devamlı seyahat etmesini söyler mahiyette "Yolculuğu bitirince tekrar yola başlıyan" cevabını verir Resûlullah (asm). Adam "Yolculuğu bitirip tekrar başlamak nedir?" diye ikinci sefer sorunca, "Kur'ân'ı başından sonuna okur, bitirdikçe yeniden başlar" diye tafsil eder o yolculuğu. (Tirmizî, Kıraat: 4, 2949)
Allahım, bizi ve neslimizi Kur'ân'ı devamlı kıraat edenlerden eyle.. Âmin..

25 Kasım 2010 Perşembe

Gül Ahmedim!

Gül Ahmedim, sana layık bir ümmet olamadık. Senin arkanda hakkıyla duramadık. Sen bizi kardeş yaptın, biz çakıl taşları Uhud'dan büyük, Kabe'den muhterem dedik uhuvveti kırarak. Sen dünyaya geldin "ümmetî, ümmetî" diyerek bizi kucakladın, tıpkı abanın altına aldığın âlin gibi. 
Bize o kadar düşkünsün ki sıkıntıya düşmemiz sana ağır gelir. Öyle ki yarın mahşerde peygamberler bile "nefsî nefsî" derken Sen yine şefkat ve refetini gösterip bizim için Rabbimizden afvımızı isteyeceksin. 
Biz Seni unuttuk, sünnetini bir kenara bırakıp haktan saptık, Sen Allah'ın izni ile her yüz senede bir varis gönderdin ki bize tekrar Seni sevdirdi, dinini ve sünnetini ihya etti dünyamızda. 
Son asır öyle şiddeetlendi ki, dünya büyüleyici bütün güzellikleriyle bize geldi ve Senden çekip aldı. Sen bir daha bize şefaat eder gibi son varisini de gönderdin. O varisin bize Nur Risaleleriyle geldi, hem Seni hem Kur'ân'ı sevdirdi, bizi yaratıp besleyen Rabbimizi tanıtıp sevdirdi. Allah'ın kulu, Senin ümmetin olduğunu hatırlattı.
Şimdi O'nunla Seni biliyoruz, seviyoruz O'nun gibi.
Ve O'nun arkasında bir ağızdan salat u selam ediyoruz "Milyonlarla salat, milyonlarla selam Senin üzerine olsun yâ Resulallah, yâ Habiballah, yâ Emine Vahyillâh"

Şûrânın kuvveti muhabbet

İstişare etmek mü'minlerin alametlerindendir ki Allah şöyle buyurur:  "Onların işleri ise, aralarında şûrâdır (istişâre iledir)." (Şura, 38)  
İctimaî hayatı yeis öldürdüğü gibi, ihya eden de sıdk ve doğruluktur. Yeis yani ümidsizlik öldürülür, sıdk ve doğruluk yaşatılırsa muhabbet devam eder. Kuvvetli muhabbet ile şûrâ kuvvet bulur. İnşaallah o zaman bu millet medeniyet yolunda beşeriyete rehberlik eder.
Bediüzzaman Hazretlerinin Şam'da okuduğu Hutbe-i Şamiyede heva ve hevese tâbi olanları azarlayıp hüdaya tâbi olanlar dua ederek şöyle hitap eder İslam âlemine: Yaşasın sıdk! Ölsün yeis! Muhabbet devam etsin! Şûrâ kuvvet bulsun! Bütün levm ve itâb ve nefret, hevâ ve hevese tâbi olanlara olsun. Selâm ve selâmet, hüdâya tâbi olanlar üstüne olsun. Âmin. (Hutbe-i Şamiye)
Allahım, bize ve neslimize daima şuraya kuvvet veren muhabbet ver.. Âmin..

24 Kasım 2010 Çarşamba

İnsanların kerimi

İnsan mükerremdir, ikram edilmiştir ve edilmektedir. Aslında insan olunmak büyük bir ikramdır ki toprak, bitki ve hayvan olmayarak. İnsanlar içinde hakiki insan olmak, müslüman olmak daha büyük bir ikramdır. Müslümanlar içinde şuur sahibi, farzları yerine getirmek, sünnete uymak çok büyük bir ikramdır. Bunlar içinde de imana ve Kur'ân'a hizmet etmek ikramların en büyüğü olsa gerek.
Evet, Rabbimiz bizlere böyle büyük ikramlarda bulunmuş, elbette şükür gerek hem de küllî şükür.
Bir de kerim olmak var, bu kadar ikram edilen bir insan için. İkram edici olmak, ne güzel bir vasıf. İşte bir adamın "İnsanların en kerimi olmak istiyorum" talebine Peygamber Efendimiz (asm) "Allah’a kullarını şikayet etmezsen insanların kerimi olursun." buyuruyor.
Demek şikayet etmemek gerekiyor Allah'ı kullarına.
Allahım, biz senden değil nefsimizden şikayetçiyiz. Kullarından bize gelenler Sendendir, Sen ne takdir edersen bizim iftiharımızdır. Zaten taşıyamayacağımız yükü yüklemezsin.

23 Kasım 2010 Salı

Salihlerin alameti gece namazı

Gündüzün üzerine atılmış kalın bir perdedir gece. Geçim derdiyle yorulan insanlar istirahate çekilir sessizce.
Âlem uykuya dalar karanlık gecenin koynunda. Herkes uyurken teheccüd gerdandır salihlerin boynunda.
Nasıl ki münafıklara zor gelir sabah ve yatsı namazı. Öyle de salihlerin bir alametidir gece namazı.
Evet, diğer namazlar İlahî emirdir biz kullara. Gece namazı bir ilavedir Habibullah'a.
Cenab-ı Hak, Habibullah'ı Makam-ı Mahmud'a ulaştırmak için diğer namazlara ilaveten teheccüdü farz kılmıştır ki şöyle buyurur: (Habîbim, yâ Muhammed!) Hem gecenin bir kısmında (uyanıp) da sana mahsus bir fazla (farz namaz) olmak üzere, onunla (Kur’ân’la) teheccüd (namazı) kıl! Tâ ki Rabbin, seni Makam-ı Mahmud’a (övülen bir makama) ulaştırsın. (İsra, 79)
Ezan ve kamet duası dediğimiz nida duasında Peygamber Efendimiz (asm) için  makam-ı mahmudu isteriz Allah'tan ki Bediüzzaman Hazretleri Mesnevi-i Nuriye'de makam-ı mahmudu şöyle anlatır bizlere: "İ'lem eyyühe'l-aziz! Nebiyy-i Zîşânın (asm) makam-ı mahmûdu İlâhî bir mâide ve Rabbânî bir sofra hükmündedir. Evet, tevzi edilen lütuflar, feyizler, nimetler o sofradan akıyor. Resul-i Zîşâna (asm) okunan salâvat-ı şerife, o sofraya edilen dâvete icâbettir."
İşte Peygamber Efendimiz (asm) makam-ı mahmud sofrasına bizleri davet ediyor gece namazı ile. Şöyle ki:
"Gece seherde kılınan iki rekat namaz, dünya ve içindekilerden daha kıymetlidir. Eğer meşakkat vermeseydi, gece namazını ümmetime farz kılardım." (Deylemi)
"Farzlardan sonra en faziletli namaz, gece namazıdır." (Müslim)
"Selamı yayar, açları doyurur, sıla-i rahimde bulunur, geceleri herkes uyurken namaz kılarsanız, selametle Cennete girersiniz." (Tirmizi)
"Teheccüd, günahları affettiren salihlerin ameli olup, hastalıklara da şifa verir." (Tirmizi)
İşte ey aziz! Gece namazı ile makam-ı mahmud gölgesine girelim ve salavat ile o sofraya edilen davete icabet edelim.

Günahların imhası

Şu günah asrında ictimaî hayattaki her insana her cihetten yüz günah saldırıyor. İnsan günah işledikçe günah işleme kabiliyeti artıyor ve en nihayetinde cehennemdeki zakkum ağacına uzanır. Allah muhafaza eylesin.
İnsan bu günahlara karşı siper almalı ve istiğfar silahıyla hemen imha etmelidir ki günahı ziyadeleşmesin, azalsın. İşte "Günahlarımın azalmasını istiyorum" diyerek ne yapması gerektiğini Peygamber Efendimiz (asm)'a adam şöyle cevap alır: "İstiğfar ederek günahlarının bağışlanması için Allah’a yalvarırsan günahların azalır".
Allahım, bizi ve neslimizi daima afv ve mağfiret eyle.. Âmin..

 

22 Kasım 2010 Pazartesi

Günahların arkadaşlığı

Bu zamanın başına bazı kâfir ve münafıklar geçmiş. Fitnenin, bidanın ve günahın kapısını açmış. Tsunami gibi dev günah dalgaları içinde insanlar boğuluyor. Bu dalgalar kah televizyondan, kah internetten, kah mecmualardan geliyor. 
Bazen ictimaî hayat insanı zorluyor günaha. Günahtan uzak durmak ne mümkün. Denize girip de ıslanmadan çıkmak mümkün mü?
Önemli olan kusurunu bilmek, istiğfar edip afvını istemek, bir daha o günaha düşmemek, şeytana mashara olmamak için istiaze edip Allah'a sığınmaktır. 
Biz günahkârların imdadına Peygamber Efendimizin (asm) şu hadis-i şerifi yetişiyor: "Hak teâlâ buyurdu ki, kulumun, günahı göklere kadar yükselse, Benden ümit kesmeyip, afv dilerse afvederim. (Tirmizi)"
Evet kusurumuzu biliyoruz ve günahlarımızı Allah'a şikayet ediyoruz.
Yâ Rab! Sen afvedicisin, afvetmeyi seversin, bizi de afvet. Ümidimiz Sensin. Bizi şeytana mashara olmaktan kurtar. El aman, el aman, yâ Hannan, yâ Mennan, bizi günahlarımızın arkadaşlığından ve azabından halas eyle. Âmîn.

Kıyamet günü nurlar içinde haşrolmak

Ey insan! Dünyada daima gündemde olan bir haber var: Ölüm.
Ölüm kervanına hergün yüzbinler katılıyor. Kabir istasyonunda sermayesine göre vasıtalara biniyor. En nihayetinde kıyamet günü mahşere varacak, kimisi nurlar içinde, kimisi kapkara karanlıklar içinde. Ölen herkes elbet nurlar içinde haşrolmak ister. İşte "Kıyamet günü nur içinde haşrolmak istiyorum" diyerek bir nasihat isteyen adama Peygamber Efendimiz (asm) "Hiç kimseye zulmetme, kıyamet günü nur içinde haşrolursun" buyurarak nasihat ediyor.
Evet, kıyamet günü nurlar içinde haşrolmanın yolu hiç kimseye zulmetmemek.
Ey elinde imkan ve hüküm yetkisi olan adam! Bu güzel neticeyi kaçırmak istemezsen, varsa zulmettiklerin hemen helalleşmeli ve zulmünü telafi ederek bundan sonraki hayatında hiç kimseye zulmetme.
Allahım, bizi ve neslimizi zulmedenlerden eyleme.. Âmin..

21 Kasım 2010 Pazar

İmanın kemali güzel ahlaktır

İman, kul ile Allah arasındaki irtibattır. Bu irtibatın kuvveti ile insanın kıymet artar. Ve cennete layık bir kıymet alır. İnsan Allah'ın antika sanatıdır ve sanatkârıyla olan irtibatı ile kıymeti bilinir, yoksa küfür ile o irtibat kesilirse kıymeti hiçe iner ve cehenneme girmeye hak kazanır. Bunu Bediüzzaman Hazretleri şu veciz sözle ifade eder: "İman insanı insan eder, belki insanı sultan eder. Küfür ise insanı gayet aciz bir canavar hayvan eder"
İmanın güzelliklerini ve küfrün çirkinliklerini mukayese etmek isteyen Risale-i Nur'a, bilhassa İkinci Söz ile Yirmibirinci Söz'e baksın.
Evet, insana kıymet kazandıran bu imanın da kemale doğru gitmesi önemlidir. Hatta "İmanımı kemale erdirmek istiyorum" diyen bir adama Peygamber Efendimiz (asm) "Güzel ahlaklı olursan imanın kemale erer" buyurarak güzel ahlaklı olmayı tavsiye etmiştir.
Allahım, bizi ve neslimizi güzel ahlaklı eyle.. Âmin..

İki virgül arasındaki hayat ve sonrası

İnsanın dünya hayatı iki virgül arasındadır.
.......,doğar.................ölür,............................................................................
Önemli olan bu iki virgülün arasına güzel kareler bırakabilmektir. Çünkü bu karelere göre ikinci virgülden sonraki hayat
şekillenir.
İki virgülün arasını güzel karelerle doldurabilmek ümidiyle...

Allahım, bizim ve neslimizin hayatını ve ölümünü mübarek eyle.. Âmin..

Ahiretiniz ağlamasın!

Dünyada bir türlü gülemiyorum. Hayatım sıkıntılar içinde geçiyor. Bir yandan hastalıklar, bir yandan iktisadî sıkıntılar dünyamızı ağlatıyor. Şimdi bir de ihtiyarlık geldi, hayatımız acılaştı diyenlere Bediüzzaman Hazretlerinin güzel bir tavsiyesi var: Madem dünyanız ağlıyor ve hayatınız acılaştı. O halde çalışınız ahiretiniz ağlamasın!..
Ey nefsim! Dünyan ağlıyor ve hayatın acılaştı ise çalış ki ahiretin de ağlamasın.
İki dünyanın saadetini isteyen, hayatını imanla hayatlandırsın, farzlarla zinetlendirsin, günahlardan çekinmekle muhafaza etsin.
Allahım, bizim ve neslimizin dünyasını ve ahiretini mamur eyle.. Âmin..

Muhsinlerden olmak

İnsanın fıtratında iyi olmak ve iyilik edenlerden olmak vardır. Düşmüş birinin elinden tutmak, yolda kalmışa yardım etmek, en azından bir tebessümle iyilik etmek.
İyilik edenlerin başından gelmek, muhsinlerden olmak için Allah'ı görüyor gibi ibadet etmek gerekir ki "Muhsinlerden, iyilik edenlerden olmak istiyorum" diyen bir adama Peygamber Efendimiz (asm) "Allah’a, O’nu görüyor gibi ibadet et, her ne kadar sen O’nu görmesen de O seni görüyor." buyurarak Allah'ı görüyor gibi ibadet etmeyi ihsanların en büyüğü olarak gösteriyor.
Evet, Allah her yerde hazır ve nazırdır. Kalbimizin en gizli hatıralarını ve arzularını görür ve ihsan eder.
Allahım, bizi ve neslimizi muhsinlerden eyle.. Âmin..

Allah'ın en yakın kulu

Ey insan! İnsan sevdiğine yakın olmak ister. Ona yaklaşmak, ülfet etmek, dost olmak ister. Bunun için onun sevdiklerini yapar, sevmediklerini yapmaz.
İşte insanın en çok sevdiği, kendisine en çok sevdiği şeyleri veren Allah'tır ki ona hayatı, hayatı devam ettiren rızkı, seven bir kalbi, düşünen bir aklı, herşeyi tartarn bir nefsi, her an Allah'a bağlanabilen vicdanı vermiştir.
Elbette insan en çok sevdiği zata yakın olmak ister. Bu isteğini "İnsanlar içinde Allah’a en yakın, O’nun en has kullarından olmak istiyorum" diye ifade eden bir adama Peygamber Efendimiz (asm) "Allah’ı çok zikredip anar ve hatırlarsan o zaman Allah’ın en has kulu olursun" diye irşad eder.
Allahım, bizi ve neslimizi Sana yakın olanlardan eyle.. Âmin..

20 Kasım 2010 Cumartesi

İnsanların en âdili

Kuvalarına ve hislerine had konulmayan insan, her zaman haddini aşmaya müsaiddir. Verdiği hükümlerde adalet istese de zulmedebilir. İnsanların en adaletlisi olmak istiyorum diyen bir adama Peygamber Efendimiz (asm) şöyle yol gösterir: "Kendin için istediğini insanlar için de istersen insanların en âdili olursun."
Demek insanların en âdili olmak isteyen, kendisi için istediğini insanlar için de istesin. Zira kendisi için sevdiğini, istediğini insanlar için de seven ve isteyen zulmedemez.
Allahım, bizi ve neslimizi insanların en âdili eyle.. Âmin..

19 Kasım 2010 Cuma

Kanaatkâr olursan

Ey insan! İnsan zengin olmak ister. Zengin olayım, huzur içinde olayım der. Çalışır da çalışır, öyle çalışır ki sanki dünya için yaratılmış. 
Bir şeyi unutur insan: En zengin insan kanaatkâr insandır. Kanaat bulunmaz bir maldır, zenginliktir. Peygamber Efendimiz (asm) insanların en zengini olmak isteyen bir adama şöyle nasihat eder: Kanaatkâr olursan insanların en zengini olursun. 
Evet bir peygamber varisi olan Bediüzzaman Hazretleri de "Mal istersen kanaat yeter" diyerek bu hakikati veciz bir şekilde ifade eder.
Neticeye kanaat göstermek tevekkül, çalışmaya kanaat göstermek ise tembelliktir.
Allahım, bizi ve neslimizi daima kanaatkâr olanlardan eyle.. Âmin..

Ezanlar ki dinin temeli

Allahu Ekber Allahu Ekber diye Allah'ın en büyük olduğu ilan ediliyor dünya ağızıyla kâinata. Yaratan O, besleyen O, Hakîm, Rahîm, Alîm, Kadîr olan O. Aklınızca gördüğünüz herşeyden büyüktür O.
Eşhedü en lâ ilâhe illalah sadasıyla Allah'tan başka zannedilen, sığınılan, meded istenilen ilahlar bulunmadığı haykırılıyor âleme. Şirki, sebeblerin tesirini reddediyor. Onların arkasına düşmeyin, onlardan korkmayı, zira kainatın sultanı birdir.
Eşhedü enne Muhammeden rasûlüllah şehadetiyle Mütekellim olan Allah, kainat ağacının meyvesi olan insanla konuşacak ve ona rehber gönderecektir. O rehber de Allah'ın resulü olan Hz. Muhammed (asm)'dır.
Hayye ale's-salâh ile insanlar namaza davet edilir, haydi namaza gelin nida edilir. Namazdır kötülüklerden alıkoyan, namazdır Allah ile kulun kudsî irtibatı, namazdır ibadetleri fihristi.
Hayye ale'l-felah nidasıyla karmakarışıklık içinde boğulan insanı felaha ve kurtuluşa davet eder Hz. Bilal edasıyla.
Allahu Ekber Allahu Ekber
Lâ ilâhe illallah sadasıyla tevhid ilan edilerek ezan-ı Muhammedî çağırır müslümanları o kudsî irtibat olan namaza.
Es-salatü hayrun mine'n-nevm ile seslenir sabahleyin gaflet uykusunda olanlara, namaz uykudan hayırlıdır nidasıyla.
Böyle kudsî bir ilanın, davetin yerini ne tutabilir, top tüfenk mi? Değil bunlar atom bombası bile yerini tutamaz bu ulvî davet ve ilanın.
Allahım, bizi ve neslimizi ezandaki hakikatlere layık eyle.. Âmin..

18 Kasım 2010 Perşembe

Mezartaşıdır bekçi

Ey insan! Mezartaşıdır bekçimiz, misafir eder kemiklerimizi, bedenimizi.
Mezartaşıdır ibretnamemiz, misafirlerimize, ziyaretçilerimize.
Mezartaşına bakıp geçen gafiller bilmez mi birgün kendisi de girecek kabre. Kabrinin başında mezartaşı, mezartaşında adı şanı, mezarda naaşı.
Kabir kapısıdır ahiret alemine geçişin.
Kabir beri tarafında kalmış geçmişin.
Amellerin olmuş tek yoldaşın.
Ya sevdiklerin var yanında ya da tek başınasın.
Allahım, bizi ve neslimizi kabri cennet olanlardan eyle.. Âmin..

Kadın kalbi ve samimi ülfet

Ey insan! Saadetin bir esasıdır nikah. İnsan nikah ile kalb yalnızlıktan kurtulur ve ülfet ve saadet ihtiyacını tatmin etmiş olur. Kalbî ünsiyet ve arkadaşlığı samimileştiren kadının iffeti, kötü ahlaktan temiz bulunması ve çirkin arızaların olmamasıyla olur. 
Bu hakikati Bediüzzaman Hazretleri şöyle izah eder: "Evet, insanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcud bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele etsinler ve lezaizde birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yardımcı olsunlar. Evet bir işte mütehayyir kalan veya birşeye dalarak tefekkür eden adam velev zihnen olsun, ister ki; birisi gelsin, kendisiyle o hayreti, o tefekkürü paylaşsın. Kalblerin en latifi, en şefiki; kısm-ı sânî ile tâbir edilen kadın kalbidir. Fakat kadın ile ruhî imtizacı (geçimi) ikmal eden, kalbî ünsiyet ve ülfeti itmam eden, sûrî ve zâhirî olan arkadaşlığı samimîleştiren; kadının iffetiyle, ahlâk-ı seyyieden temiz ve pâk bulunması ve çirkin ârızalardan hâlî olmasıdır. (İşaratü'l-İcaz)"
Allahım, bizi ve neslimizi eşlerimizle samimî ülfet edenlerden eyle.. Âmin..

17 Kasım 2010 Çarşamba

Kişi sevdiğiyle beraberdir

Ey insan! Kişi sevdiğiyle beraberdir buyurur Peygamber Efendimiz (asm).
Evet insan sevdiğiyle beraberdir hem bu dünyada hem de âhirette.
Musibette ve muvaffakiyette beraberdir insan.
Fakat ebedî hayatını kaybeden bir adam için âhirette musibetteki beraberlikte teselli yoktur. Böyle bir musibete düşen bir adam için dünyadaki bütün dostlar ve sevdikler düşman olur, düşmanlığa döner.
Ama cennetteki beraberlik bitmez tükenmez bir lezzettir.
Evet, insan sevdiğine dikkat etmeli, sonu düşmanlık olan bir sevgi büyük bir musibettir.
Biz de Allah ve Resûlünün sevdiklerini seviyoruz, sevmediklerini sevmiyoruz.
Allahım, bizi ve neslimizi dünyada da âhirette de sevdiklerinle beraber eyle.. Âmin..

Mahşerin provasıdır Hac

Milyonlarca insan toplanmış Kabe'nin etrafında, bembeyaz ihramların içinde.
Herkes gündelik elbisesinden soyunmuş, kefene sarılmış. Mahşerde de çıplak olmayacak mı insan? 
Evet, insan dünya elbisesinden soyunacak, mahşer elbisesi olan fıtrî elbisesini giyecek.
Dünyada giydiği elbise sıcak ve soğuğa karşı koruduğu gibi, aynı zamanda dünyanın halifesi ve sultanı olduğunun rütbesidir. Mahşerde bu rütbesini çıkaracak, bir er gibi herkes bir olacak.
İşte Hac mahşerin provasını yapmaktır.
İnsanların içinde kaybolmak, denizin bir damlası olmaktır.
Geniş manada Allah'ın birliğini anlamaktır.
Bir nevi evliya olmaktır.
Evet, her hacı Kabe'yi velayet mertebesinde tavaf eder.
Ne mutlu o hacıya ki, sonrasında da bu mertebeyi muhafaza ede.
Allahım, bizi ve neslimizi hac farizasını yerine getirenlerden eyle.. Âmin..

İnceden inceye hesap var

Ey insan! Mahşer çetin, hesap inceden inceye. Elli karakol var muhasebe için, elli bin sene süren.
Allah kuluna hesaba çekecek aracı olmadan. Evvelce namazı sorulur, tadil-i erkan ile kıldın mı? Rekatlarda hangi sûreleri okudun? Namaz kılarken huzurda olduğunu birkez olsun hissettin mi?
Namaz hesabını verenin hesabı da kolay olur. Farzları yetmezse nafileleri yerine konulur ki kul cennete gitsin.
Hesaptaki şahitlerini tanımak ister misin? Kulakların, gözlerin, derin ve azaların, ya lehine şehadet ederler ya da aleyhine.
Bu hakikatler hadis ve âyetlerde şöyle haber verilmektedir:
“Âdemoğlu Rabbinin huzurunda beş şeyden hesaba çekilmeden ayakları kaymaz. Ömrünü nerede harcadığından, gençliğini nasıl geçirdiğinden, malını nereden kazanıp, nereye harcadığından, bildiğiyle nasıl amel ettiğinden.” (Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâme.). 
“Kıyâmet gününde kul amellerinden ilk önce namazdan hesaba çekilir. Eğer namazı iyi çıkarsa felaha ermiş, hesabı geçmiş olur. Eğer namazı iyi çıkmazsa, zarar ve ziyana uğradı demektir. Eğer farzlarından bir noksan çıkarsa Rab Azze ve Celle meleklere hitâben “Bakınız! Kulumun nafilelerinden bir şey var mı?” der. Farzların noksanlığı onlardan tamamlanır. Sonra diğer amelleri de bu minval üzere cereyan eder.” (Tirmizî, Kitabu’s-Salat)
“Nihâyet oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri ve derileri, işledikleri şeye karşı onların aleyhine şâhitlik edecektir. Onlar derilerine: Niçin aleyhimize şâhitlik ettiniz? derler. Onlar da: Her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu. İlk defa sizi o yaratmıştır. Yine O'na döndürülüyorsunuz, derler. Siz ne kulaklarınızın, ne gözlerinizin, ne de derilerinizin aleyhinize şâhitlik etmesinden sakınmıyordunuz, yaptıklarınızdan çoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.” (Fussilet, 20-22)
“Bizim sizi boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minûn, 115), “O gün siz bütün nimetlerden hesaba çekileceksiniz” (Tekâsür, 8).
Öyle ise boş yere yaratılmadığını ve birgün huzurda hesap verileceğini unutma. 
Hesabının kolay olmasını istiyorsan âyet ve hadislere kulak ver.
Unutma ki cennet adam istediği gibi cehennem de adamlar ister.
Allahım, bizi ve neslimizi hesaba çekilmeyen ilim talebesi ünvanına dahil eyle.. Âmin..

15 Kasım 2010 Pazartesi

Haydi şeytan taşlamaya

Şeytan taşlamak Hz. İbrahim gibi, Allah için hareket ederek.
Şeytan taşlamak Hz. Hacer gibi, Allah için yapılan bir amele mani olmayarak.
Şeytan taşlamak Hz. İsmail gibi, Allah'ın hükmüne rıza göstererek.
Hacılar Arafat'tan Müzdelife'ye geçer. Taşlarını toplar, Mina'ya geçer. Kurbanını keser ve üç gün boyunca hergün yedişer olmak üzere küçük, orta ve büyük şeytanı taşlar.
Biz de kafamıza şübhe ve kalbimize vesvese atmak isteyen şeytana, Kur'ân'ın semasındaki yıldızlar olan âyetleri atalım o şeytanlara ki imanımız ve yakinimiz mahfuz kalsın.
Haydi şeytan taşlamaya!
Allahım, bizi ve neslimizi şeytanların şerrinden ve desisesinden muhafaza eyle.. Âmin..

Çakıl taşları ve Uhud Dağı

İnsan sadece birkaç özellikten ibaret değildir. Yirmi, belki yüz sıfatı vardır. Bu sıfatlardan birkaçı bazı insanlara cani gelebilir. Bu cani sıfatlar çakıl taşları hükmündedir ve o insanın mahvına çalışmaya sebeb değildir. Nasıl ki bir gemide ve bir evde dokuz masum bir cani bulunsa o gemi hiçbir adil kanunla batırılamaz.
Ey insafsız adam! O gemide veya evde seninle birlikte dokuz cani bir masum bulunsa, o gemi ve evin batırılmasının zulüm olduğunu bütün dünyaya haykıracaksın.
İşte Rahmanî bir gemi ve ev olan bir mü'minde değil dokuz belki yirmi masum sıfat varken onun mahvolmasını arzu etmek en çirkin fenalıktır.
Çakıl taşlarının Uhud dağından büyük olmadığını sen de biliyorsun. Sence cani olan sıfatlar iman, İslam, komşuluk gibi Uhud dağı kadar büyük ve Kabe hürmetinde olan masum sıfatlardan büyük tutulamaz ve daha ziyade ehemmiyet verilemez. 
Elbette bunu sen de anladın. Öyleyse insaf et ve İslamiyet'te kardeşliğin ne kadar büyük olduğunu idrak et. Daha anlamadınsa kardeşliğe dâir âyet, hadis ve Kur'ân'ın manevî bir tefsiri olan Risale-i Nur'a, bilhassa Yirmiikinci Mektub'a bakabilirsin.
Allahım, bizi ve neslimizi hasedden muhafaza eyle.. Âmin..

14 Kasım 2010 Pazar

Kolay mı sahabe olmak

Yeni bir din zuhur etmiş, ismi İslam. Âyetler iniyor birer birer. Menfaatlerini ilah edinenlerin putlarını yıkıyor birer birer.
Menfaatlerini ve düzenlerini bırakmak istemeyenler düşman oluyor bu yeni dine girenlere. Fırsat vermiyorlar insanlara anlatılmasına. İnsanlar mahalle baskısı altında. 
Menfaatperestler putlarını korumakla meşgul. Asiller çekiniyor bu dine girmeye. Köleler işkenceler altında iman ediyor tek olan Allah'a. Kimi taşla eziliyor, Bilal (ra) gibi, kimi kızgın kumlara yatırılıyor, kimine demir gömlek giydiriliyor kızgın güneşin altında.
Erkam'ın evinde toplanıyorlar, sayıları daha kırk bile değil.
Ve Hz. Ömer geliyor, dağ gibi cesaretine kâinat gibi bir imanı ekleyerek oluyor kırk kişi.
Artık gizli değiller. Aşikare anlatıyorlar insanlara Allah'ı. Yine bitmiyor işkenceler, yıldırmalar. İlk şehidler de veriliyor bu yolda.
Dayanılmaz oluyor Mekke ve sokakları, dar ediliyor yeni dine girenlere.
Hicret başlıyor Medine yollarına, terk ediliyor vatan, belki daha güçlü geri gelmek için, belki bir daha dönmemek için sevdikler bırakılıyor Mekke'de.
Daha ne anlattık ki o manzaradan. 
Kolay mı sahabe olmak, ucuz mu sudan?
Dininin kıymetini bil ey Müslüman.
Sana miras kaldı bu din Ashabdan.
Allahım, bizi ve neslimizi Sababe-i Kiram'a kardeş ve arkadaş eyle.. Âmin..

Öyle bir hayat ki

Bir hayat ki Peygamber'e (asm) ve sünnetine hasrolan.
Bir hayat ki Peygamber'i (asm) adım adım takip eden.
Bir hayat ki O'nsuz (asm) bir hayatı düşünemeyen, yokluğunda ezanı bile tamamen okuyamayan.
Öyle bir hayat ki birini ensar, birini muhacir kılan.
Öyle bir hayat ki arkadaş ünvanını kazandıran, arkadan gelenlerin takip ettiği, ümmetin yıldızı olan.
Öyle bir hayat ki Hz. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Hamza, Bilal, Eyyüb El-Ensarî yapan.
İşte Peygamberî hayatı gösteren sahabe hayatı.
Allahım, bizi ve neslimizi azamî derecede sünnete riayet edenlerden eyle.. Âmin..

13 Kasım 2010 Cumartesi

İmanlı fazilet tevazudur

Ey insan! Hakikî hürriyet İslam'da esastır. İslamiyet istibdada zıddır. Bediüzzaman Hazretleri Münazarat'ta âdil kanunların dışında tahakkümün olamayacağını, herkesin meşru hareketinde şahane serbest olmasının hürriyet olduğunu şu sözleriyle anlatır: “Hürriyet odur ki, kanun-u adalet ve te’dibden başka, hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın, herkes hareket-i meşrûasında şahane serbest olsun.
Lemalar'da ise insanlığın çeşitlenmesinin müsabaka ve hakikî imanlı faziletin olduğunu, faziletin kaldırılmasının insanın bütün değerlerinin öldürülmesiyle mümkün olabileceğini ve imanlı faziletin tevazu ile olacağını, yoksa istibdadın faziletsizlik olduğunu şöyle anlatır: "İşte nev-i insanın tenevvüünün en mühim mayası ve zenbereği; müsabaka ile, hakikî îmanlı fazilettir. Fazileti kaldırmak, mâhiyet-i beşeriyenin tebdiliyle, aklın söndürülmesiyle, kalbin öldürülmesiyle, ruhun mahvedilmesiyle olabilir. Îmanlı fazilet, medâr-ı tahakküm olmadığı gibi, sebeb-i istibdad da olamaz. Tahakküm ve tagallüb etmek, faziletsizliktir. Ve bilhassa ehl-i faziletin en mühim meşrebi, acz ve fakr ve tevazu ile hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye karışmak tarzındadır. (Lemalar, 179)"
Allahım, bizi ve neslimizi imanlı fazilet sahibi eyle.. Âmin..