28 Şubat 2015 Cumartesi

İşte, günahkârlar topluluğunu böyle cezalandırırız

Ey insan! Hz. Hud’un (as) nasihat ve korkutmasına rağmen Allah’dan başkasına ibadet etmekte ısrar ve tehdid edildikleri azabı isterken nihayet vadilerine doğru gelen şeyi bir bulut halinde gördüler ve onun ancak kendilerine yağmur yağdıracak bir bulut olduğunu söylediler. Hz. Hud (as) ise onun bulut olmadığını, kendisini acele istedikleri ve içinde pek elemli bir azab bulunan bir rüzgar olduğunu bildirir.
Hz. Hud (as), içinde pek elemli bir azab bulunan rüzgarın kendisini azab üzere terbiye eden Rabbisinin emriyle herşeyi helak edeceğini kavmine bildirir. Derken rüzgar vadilerini kaplar ve öyle hale gelirler ki vadide evlerinden başka bir şey görünmez hale gelir. İşte Allah, Kendisine isyan eden günahkârlar topluluğunu böyle cezalandırır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Rabbisinin emriyle herşeyi helâk edecek!” Derken o hâle geldiler ki, evlerinden başka bir şey görünmez oldu! İşte, günahkârlar topluluğunu böyle cezâlandırırız! (Ahkaf, 25)”
Allahım, bizi ve neslimizi günahkârlar topluluğundan eyleme.. Âmin..

O, kendisini acele istediğiniz şeydir

Ey insan! Tehdid edildikleri azabı kendilerine getirmesini söyleyen kavmin Hz. Hud (as), azabın geleceği vakti bilmeyip o bilginin Allah katında olduğunu ve kendilerine Allah’ın âyetlerini tebliğ ettiğini ve kendilerini cahillik eden bir topluluk olarak gördüğünü söyler.
Kavmi Hz. Hud’un nasihat ve azab ile tehdidine rağmen Allah’dan başkasına tapmakta ısrar edince, nihayet haber verdiği o azab vadilerine doğru gelen bir bulut halinde görünür. Oturdukları vadilerine doğru gelen bulutu gördüklerinde, onu kendilerine yağmur yağdırıcı bir bulut olduğunu söylerler. Hz. Hud (as) ise o gelen bulutun yağmur getirmediğini, aksine kendisini acele istedikleri azab olduğunu ve içinde kendileri için pek elemli bir azabın olduğu bir rüzgar olduğunu bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Nihâyet onu (o azâbı) vâdilerine doğru gelen bir bulut hâlinde görünce: “Bu (olsa olsa) bize yağmur yağdırıcı bir buluttur!” dediler. (Hûd dedi ki:) “Hayır! O, kendisini acele istediğiniz şeydir! İçinde (pek) elemli bir azab bulunan bir rüzgârdır!” (Ahkaf, 24)”
Allahım, bizi ve neslimizi dünya ve ahirette her türlü azabdan muhafaza eyle.. Âmin..

Azab vaktinin bilgisi, ancak Allah’ın katındadır

Ey insan! Kendilerine Allah’dan başkasına ibadet etmemelerini söyleyen Hz. Hud’a (as) kavmi, kendilerini taptıkları ilahlarından çeviremeyeceğini ve iddiasında doğru ise tehdid ettiği azabı kendilerine getirmesini söyler.
İddiasını isbatlamasını isteyen kavmine Hz. Hud (as), günahlarında ısrarlarına karşılık gelecek azabın ne zaman geleceğine dair bir bilginin ancak Allah katında olduğunu ve kendisine gelen ve kendilerine gönderilen şeyi tebliğ ettiğini söyler. Hz. Hud (as), kavminin putlara tapmakta ısrar edip Allah’a ortak koşmalarından dolayı kendilerini cahillik eden bir topluluk olarak gördüğünü bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Hûd) dedi ki: “(Azâbın geleceği vakte dâir) bilgi, ancak Allah’ın katındadır. (Ben) size, kendisiyle gönderildiğim şeyi teblîğ ediyorum; fakat ben sizi, câhillik etmekte olan bir topluluk olarak görüyorum.” (Ahkaf, 23)”
Allahım, bizi ve neslimizi cahillik edenlerden eyleme.. Âmin..

27 Şubat 2015 Cuma

Bizi ilahlarımızdan çevirmek için mi geldin?

Ey insan! Allah, Peygamber Efendimizden (asm) diğer peygamberler gibi Hz. Âd’ın (as) kardeşi olan Hz. Hud’u anmasını ister. Hz. Hud’un (as) Ahkaf beldesinde kavmini Allah’dan başkasının ibadete layık olmadığını, Allah’dan başkasına ibadet eder ve O’na şirk koşarlarsa üzerlerine dehşeti pek büyük olan bir günün azabından kendileri için korktuğunu söyleyerek onları korkuttuğunu hatırlatır ve Hz. Hud’dan (as) önce ve sonra da kavimlerini Allah’ın azabıyla korkutan korkucular geldiğini bildirir.
Kavmine Allah’dan başkasına ibadet etmemelerini ve Allah’a şirk koşmaları halinde dehşeti pek büyük bir günden korktuğunu söyleyen Hz. Hud’a (as) kavmi, kendilerini tapageldikleri Allah’dan başka ilahlarından çevirmek için mi kendilerine geldiğini söylerler. Allah’dan başkasına ibadet ettikleri için Hz. Hud’un (as) tehdid ettiği Allah’ın azabını kendilerine getirmelerini söylerler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Onlar:) “(Sen) bizi ilâhlarımızdan çevirmek için mi geldin? Eğer (iddiâsında) doğru kimselerden isen, haydi bizi tehdîd edip durduğun (azâb)ı bize getir!” dediler. (Ahkaf, 22)”
Allahım, bizi ve neslimizi Senden başkasına çevrilenlerden eyleme.. Âmin..

Hani Hud (as) Ahkaf'da kavmini korkutmuştu

Ey insan! Allah'ın âyetlerini inkâr edenler, cezaları olan ateşe arz edildikleri gün, dünya hayatında dünyada olan bütün güzel istek ve ihtiyaclarını giderdikleri ve o güzel şeylerden faydalandıkları, o gün ise Allah'ın âyetlerine karşı büyüklük taslamalarından ve utanmadan aşikâr günah işleyerek fasıklık ettiklerinden dolayı aşağılayıcı bir azab ile cezalandırılacakları söylenir.
Allah, Peygamber Efendimizden (asm) Hz. Âd'in kardeşi olan Hz. Hud'u (as) anmasını bildirir. Hz. Hud (as), peygamber olarak Ahkaf beldesindeki kavmine geldiğinde onlara Allah'dan başkasına ibadet etmemelerini ve aksi takdirde putperestliğe devam etmeleri halinde üzerlerine gelecek olan dehşeti pek büyük bir günün azabından korktuğunu söyleyerek onları Allah'ın azabıyla korkutur. Hz. Hud (as) gibi kendinden önce ve sonra kavmini Allah'ın azabıyla korkutan korkutucular gelmiştir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Habîbim, yâ Muhammed!) Bir de Âd’ın kardeşini (Hûd’u) an! Hani (o da) Ahkaf (nâmındaki belde)de kavmini: “Allah’dan başkasına ibâdet etmeyin! Şübhesiz ki ben, sizin üzerinize (dehşeti pek) büyük bir günün azâbından korkarım!” diye korkutmuştu ki kendinden önce ve kendinden sonra da korkutucular geçmişti. (Ahkaf, 21)”
Allahım, bizi ve neslimizi sadece Sana ibadet eden kullarından eyle.. Âmin..

İnkâr edenler ateşe arz olunacağı gün

Ey insan! Herkes için dünyada yaptıkları amellerine göre ahirette dereceler vardır. Allah, o dereceler ile amellerin karşılığını tam olarak verir. Kimseye de haksızlık edilmez.
İnkâr edenler, elbet kötü amellerinin karşılığı olarak bir gün ateşe arz olunacaktır. O gün onlara, dünya hayatında iken dünyanın bütün güzel şeylerinden ve nimetlerinden verildiği ve onlardan faydalandıkları hatırlatılarak artık yeryüzünde haksız olarak Allah'ın âyetlerine karşı büyüklük taslamalarından ve aşikâre günah işlemekten çekinmeyerek fasıklık ettiklerinden gururlarını kıran aşağılayıcı azab ile cezalandırılacakları söylenir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ve inkâr edenler ateşe arz olunacağı gün (kendilerine şöyle denir): “Dünya hayâtınızda (bütün) güzel şeylerinizi giderdiniz ve onlarla faydalandınız. Bugün ise, yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamakta olmanızdan ve fâsıklık etmekte olmanızdan dolayı aşağılayıcı azâb ile cezâlandırılacaksınız!” (Ahkaf, 20)”
Allahım, bizi ve neslimizi inkâr edenlerden eyleme.. Âmin..

Herkes için yaptıklarına göre dereceler vardır

Ey insan! Gelmiş geçmiş cin ve insandan topluluklar içinde haklarında isyandaki ısrarı sebebiyle azab sözü hak olanlar, ana-babasına iyilik etmek olan İlahî nasihati dinlemeyip tekrar dirilmeyi eskilerin masalları deyip yalanlayanlardır.
Herkes yaptıklarına göre dereceler vardır ve ona göre dereceler alırlar. Allah o derecelere göre insanların yaptıkları amellerinin karşılığını tam verir. Allah, derecelerine göre amellerin karşılığını vermede kimseye haksızlık etmez.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Herkes için yaptıklarına göre dereceler vardır. Tâ ki (Allah) onlara, amellerini(n karşılığını) tam versin! Hem onlara haksızlık edilmez. (Ahkaf, 19)”
Allahım, bizi ve neslimizi dereceleri âli olanlardan eyle.. Âmin..

26 Şubat 2015 Perşembe

İşte bunlar, üzerlerine söz hak olmuş kimselerdir

Ey insan! Ana-babasının nasihatine karşı öf deyip kendisine kadar nice nesillerin geçmesine rağmen ahirette kabirlerinden çıkarılmakla boşuna tehdid ettiklerini söyleyen kötü evlada ana-babası yazıklar olsun sana diyerek iman etmesini ve Allah’ın diriltme ve amellerinin karşılığını verme vaadinin hak olduğunu söylerler. Ana-babasının bu nasihatine karşılı o evlad, onların eskilerin masalları olduğunu iddia ederek inkâr eder.
Öldükten sonra dirilmeyi ve Allah’ın vaadinin hak olduğunu inkâr edenler, cin ve insanlardan olan ve kendilerinden önce dünyadan gelip geçmiş kavimler ve topluluklar içinde üzerlerine Allah’ın âyetlerini inkâr ettikleri ve nasihatleri kabul etmedikleri için azab sözü hak olmuş bedbaht kimselerdir. İşte onlar, amelleri boşa giden ve hüsrana uğrayan kimselerdir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “İşte bunlar, cin ve insandan, kendilerinden önce gelip geçmiş topluluklar içinde üzerlerine (azâba dâir) söz, hak olmuş kimselerdir. Gerçekten onlar hüsrâna uğrayanlardır. (Ahkaf, 18)”
Allahım, bizi ve neslimizi hüsrana uğrayanlardan eyleme.. Âmin..

İman et, elbette Allah’ın vaadi haktır

Ey insan! Allah, nimetlerine şükredip salih amel işlemek olan iyi hali hem kendisi hem zürriyeti için isteyenlerin amellerinin en güzelini kendilerinden kabul edip mükâfatını vereceğini ve amellerinin kötülerinden vazgeçeceğini Cennet ehli olduklarını ve onlar için vaadin hak olduğunu bildirir.
Öyle evladlar da vardır ki ana-babasına iyilik etmek yerine nasihatlerine kulak tıkayıp öf ikinize diyerek kendisinden önce nice nesillerin gelip geçtiği halde kabirlerinden çıkmadıklarını ve onunla kendisini boşuna tehdid edip diriltilmek ve azabdan korkuttuklarını söyler. Böyle bir evlada karşı ana-babası Allah’dan yardım isteyerek verdikleri emeklere üzülerek yazıklar olsun sana derler ve ona iman etmesini, Allah’ın vaadinin hak olduğunu ve günü gelince mutlaka gerçekleşeceğini söylerler. O evlad, ana-babasının bu güzel nasihatine karşı onların eskilerin masalları olduğunu söyleyerek inkâr eder.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Fakat o kimse ki, ana-babasına: “Öf ikinize! Benden önce nice nesiller gelip geçmiş iken, (siz) beni (kabirden) çıkarılmakla mı tehdîd ediyorsunuz?” dedi. Onlar (ana-babası) ise, Allah’dan yardım isteyerek: “Yazıklar olsun sana! Îmân et! Elbette Allah’ın va‘di haktır!” (dedikleri hâlde, o) diyordu ki: “Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir!” (Ahkaf, 17)”
Allahım, bizi ve neslimizi Sana ve ana-babamıza itaat edenlerden eyle.. Âmin..

İşte onlar, Cennet ehli arasında bulunan kimselerdir

Ey insan! Allah, insana annesinin kendisini karnında zahmetle taşıyıp doğurduğunu ve iki sene emzirdiğini hatırlatarak ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettiğini bildirir. Hakikî insan, kırk yaşına gelip gücü kemale erdiğinde kendisine ve ana-babasına verilen nimete şükretme ve razı olacağı ameli işlemeyi ve iyi hali hem kendisi hem zürriyeti için ilham etmesini Allah’a niyaz eder. 
Tevbe edip Allah’ın emirlerine teslim olan o kimseler, Allah’ın yaptıklarının en güzelini kendilerinden kabul edip mükâfatlarını vereceği ve şaşarak ve nefse uyarak işledikleri kötülüklerinden vazgeçeceği Cennet ehli arasında olan bahtiyar kimselerdir. Bu vaad, Allah’ın o kimseler için dünyada iken verdiği hak bir vaaddir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “İşte onlar, kendilerinden yaptıklarının en güzelini kabûl edeceğimiz (mükâfatlarını buna göre vereceğimiz) ve kötülüklerinden vazgeçeceğimiz, Cennet ehli arasında bulunan kimselerdir. (Bu, dünyada iken) söz verilmekte oldukları sâdık va‘ddir. (Ahkaf, 16)”
Allahım, bizi ve neslimizi Cennet ehli arasında bulunan kimselerden eyle.. Âmin..

25 Şubat 2015 Çarşamba

İnsana, ana-babasına iyilik etmeyi de tavsiye ettik

Ey insan! Rabbimiz Allah’dır deyip fiil ve amelleriyle bunu tasdik ederek dosdoğru olankimselerin Cennet ehli olduğunu ve yapmakta oldukları amellerine Allah’ın lütfundan bir karşılık olarak Cennette ebedî olarak kalıcı olduklarını Allah müjdeler.
Allah ve Peygamber (asm), insana ana-babasına iyilik etmesini tavsiye etmiştir. Ana-babasına iyilik yapmasını insana tavsiye eden Allah, annesinin kendisine hamile kaldığında zahmetle karnında taşıdığını ve onu zahmetle doğurduğunu hatırlatır. Annesinin kendisini karnında taşımasından sütten kesmesine kadar geçen süre otuz aydır. İktidarsız ve ihtiyarsız dünyaya gelen insanın gücü nihayet kemale erip kırk yaşına geldiğinde kendisine ve ana-babasına verdiği nimete şükretmeyi ve razı olacağı bir amel işlemeyi ilham etmesi için Allah’a dua eder. Nimete şükretme ve razı olacağı amel işleme olan iyi hali zürriyeti için de nasib etmesini Allah’a niyaz eder. O insan, Allah’a tevbe edip teslim olduğunu arz eder.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Biz) insana, ana-babasına iyilik etmeyi de tavsiye ettik. Anası onu zahmetle (karnında) taşımış ve onu zahmetle doğurmuştur. Hem (ana karnında) taşınması ile sütten kesilmesi, otuz aydır. Nihâyet gücü kemâle erip, (yaşı) kırk seneye vardığı zaman dedi ki: “Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin ni‘metine şükretmemi ve râzı olacağın sâlih bir amel işlememi bana ilhâm eyle ve benim için zürriyetim içinde iyi hâl(in devâmını) nasîb et! Doğrusu ben, sana tevbe ettim ve şübhesiz ben, (sana) teslîm olanlardanım.” (Ahkaf, 15)”
Allahım, bize ve neslimizi nimetlere şükretme ve rızana uygun amel etme iyi halini nasib eyle.. Âmin..

İşte onlar, Cennet ehlidirler

Ey insan! Allah, Rabbimiz Allah’dır deyip fiil ve amelleriyle bunu tasdikleyerek dosdoğru olan kimseler için ahirette herhangi bir korkunun olmayacağını ve onların mahzun da olmayacaklarını müjdeler.
Rabbimiz Allah’dır deyip dosdoğru olan kimseler, Cennet ehlidirler. Sözlerini yapmakta oldukları amelleriyle tasdik ettikleri için Allah’ın lütfundan bir karşılık olarak, Cennette ebedî olarak kalıcıdırlar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “İşte onlar, Cennet ehlidirler; yapmakta olduklarına (Allah’ın lütfundan) bir karşılık olarak, orada ebediyen kalıcıdırlar. (Ahkaf, 14)”
Allahım, bizi ve neslimizi Cennet ehlinden eyle.. Âmin..

Gerçekten, “Rabbimiz Allah’dır!”

Ey insan! Bir hidayet rehberi ve bir rahmet olarak gönderilen Kur’ân’dan önceki İlahî Kitab Hz. Musa’nın (as) Kitab’ı Tevrat’tır. Kur’ân, Allah’ın âyetlerini yalanlayarak kendilerine zulmedenleri zulümlerinin cezası olan azab ile korkutmak ve iyilik edenlere İlahî bir müjde olmak üzere, tam manasıyla anlaşılmak için Arabca bir lisan ile önceki İlahî Kitabları tasdik edici olan bir Kitab’dır.
Rabbimiz Allah’dır deyip gerçekten bu sözlerini doğrulayarak dosdoğru olan kimseler, Allah’ın halis kullarıdır. Onlar için ahirette bir korkunun olmayacağı ve mahzun da olmayacaklarını Allah müjdeler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Gerçekten, “Rabbimiz Allah’dır!” deyip, sonra da dosdoğru olan kimseler var ya, onlara artık korku yoktur ve onlar mahzun (da) olmayacaklardır. (Ahkaf, 13)”
Allahım, bizi ve neslimizi Rabbimiz Allah’dır deyip dosdoğru olan kimselerden eyle.. Âmin..

Kur’ân’dan önce bir rehber ve rahmet olarak Musa’nın Kitab’ı vardır

Ey insan! İsrailoğullarından bir şahid Kur’ân’ın bir benzeri olan İlahî Kitab Tevrat’a şahidlik edip iman ettiği halde Kur’ân’a karşı büyüklük taslayıp zalimlerden olan inkârcılar, iman edenlere Hz. Muhammed’de (asm) haşa, bir hayır olsa idi etrafındaki fakir insanlardan önce O’na (asm) ulaşacaklarını söyleyerek bir hidayet rehberi olan Kur’ân ile hidayete ermedikleri için Kur’ân’ın eski bir yalan olduğu iftirasında bulundular.
Kur’ân bir hidayet rehberi ve bir rahmet olduğu gibi, kendisinden önce bir rehber ve bir rahmet olarak Hz. Musa’nın (as) Kitab’ı olan Tevrat vardır. İlahî Kitab Tevrat’ın bir benzeri olan Kur’ân, âyetlere büyüklük taslayıp nefislerine zulmedenleri günahlarının cezası olan azab ile korkutmak ve iyilik edenleri Cennet ile müjdelemek üzere, icazını ve manasını tam ifade etmek ve anlaşılmak için Arabca bir lisan ile kendisinden önce gelen İlahî Kitabları tasdik edici İlahî bir Kitab’dır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “O’ndan (Kur’ân’dan) önce de bir rehber ve bir rahmet olarak Mûsâ’nın Kitâb’ı vardır. Bu (Kur’ân) ise, zulmedenleri korkutmak ve iyilik edenlere müjde olmak üzere, Arabca bir lisân ile (indirilmiş, kendinden öncekileri) tasdîk edici bir kitabdır. (Ahkaf, 12)”
Allahım, bizi ve neslimizi Kur’ân’a hakkıyla anlayıp tabi olanlardan eyle.. Âmin..

24 Şubat 2015 Salı

İnkâr edenler, iman edenler için dedi ki

Ey insan! Kur'ân'ın Allah tarafından indirilmiş olabileceğini değerlendirmeden inkâr edenler, Kur'ân'ın bir benzeri olan Tevrat'a ve kendisinden sonra gelecek olanı haber vermesine İsrailoğullarından şahid olan birisinin iman etmiş olmasına rağmen Allah'ın âyetlerine karşı büyüklük taslayıp nefislerine zulmediyorlar. Elbette Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
Buna rağmen Allah'ın âyetlerini inkâr edenler, büyüklük taslayarak iman edenler için, Hz. Muhammed'in (asm) getirdiği Kur'ân ve dinde bir hayır görmediklerini ve eğer görselerdi etrafındaki fakirlerden daha önce ulaşacaklarını ileri sürerler. O inkâr edenler, Kur'ân'ı dinleyip hidayete eremediklerinden dalalet yolunda Kur'ân için eski bir yalan olduğu iftirasında bulunurlar. 
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Buna rağmen inkâr edenler, îmân edenler için dedi ki: “Eğer (Muhammed’in getirdiği dinde) bir hayır olsaydı, (etrâfındaki şu fakir insanlar) ona (ulaşmakta) bizi geçemezlerdi!” Ve (o inkâr edenler), onunla (Kur’ân’la) hidâyete eremediklerinden, artık: “O, eski bir yalandır!” diyeceklerdir. (Ahkaf, 11)”
Allahım, bizi ve neslimizi Kur'ân'la hidayete erenlerden eyle.. Âmin..

Allah tarafından olup da onu inkâr etmişseniz

Ey insan! Haşa, Peygamber Efendimizin (asm) Kur’ân’ı uydurduğunu iddia edenlere karşı Allah, kendisinden önce gelen peygamberlerden farklı şeyler söylemediğini, onlara ve kendisine ne yapılacağını bilmediğini, ancak kendisine vahyedilene tabi olacağını ve kendisinin sadece günahkârlar için Allah’ın azabından haber veren ve sakındırmaya çalışan bir korkutucu olduğunu söylemesini emreder.
Allah, inkâr cihetini seçen inkârcılara, Peygamber Efendimizin (asm) Kur’ân’ın Allah tarafından indirilmiş olmasına rağmen inkâr etmiş olabileceklerini akıllarına göstermesini ve İsrailoğullarından bir şahidin de Kur’ân’ın bir benzeri olan Tevrat’a şahidlik edip iman etmiş olduğu halde kendilerinin büyüklük taslamış ve kendilerine zulmetmiş olabileceklerini kendilerine aklen göstermesini emreder. Allah’ın zalimler topluluğunu hidayete erdirmeyeceğini onlara bildirmesini ister.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “De ki: “Söyleyin bana! Ya (Kur’ân) Allah tarafından (gelmiş) olup da (siz) onu inkâr etmişseniz ve İsrâiloğullarından bir şâhid onun benzerine (Tevrât’a) şâhidlik edip îmân ettiği hâlde (siz) büyüklük taslamışsanız (zulmetmiş olmaz mısınız)? Şübhesiz ki Allah, o zâlimler topluluğunu hidâyete erdirmez.” (Ahkaf, 10)”
Allahım, bizi ve neslimizi zalimler topluluğundan eyleme.. Âmin..

O peygamberlerden farklı olan biri değilim

Ey insan! Kur'ân'ı Peygamber Efendimizin (asm) uydurduğu bir sihir olduğunu iddia edenlere karşı Allah, o takdirde Allah'ın azabına uğrayacağını ve onlarla arasında şahid olarak Allah'ın yeteceğini onlara söylemesini bildirir.
Bütün peygamberlerin davasının esası "Lâ ilâhe illallah" akidesi üzerine kuruludur. Allah, Peygamber Efendimize (asm) diğer peygamberlerden farklı bir şey söylemediğini, onların söylediklerini tasdik eden bir peygamber olduğunu, herkesi başına neyin geleceğini bilmediğini, ancak kendisine vahyedilen âyetlere tabi olacağını ve günahkârlar için Allah'ın azabı olduğunu haber veren apaçık bir korkutucu olduğunu söylemesini bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “De ki: “(Ben, bu hakikatleri beyân eden) o peygamberlerden farklı (şeyler söylemekte) olan biri değilim; ne bana, ne de size ne yapılacağını da bilmem. Doğrusu (ben) ancak, bana vahyedilene tâbi‘ olurum ve ben sâdece (Allah’ın azâbından haber veren) apaçık bir korkutucuyum.” (Ahkaf, 9)”
Allahım, bizi ve neslimizi Peygamber Efendimize (asm) ve kendisine vahyedilene tabi olanlardan eyle.. Âmin..

23 Şubat 2015 Pazartesi

Onu uydurdu mu diyorlar?

Ey insan! Allah'ın âyetlerini inkâr edenler, kendilerine âyetler apaçık gelip okunduğunda onlardaki harikalığı ve mucizeliği gördüklerinden hakikati örtmek için apaçık bir sihir olduğu iddiasında bulunurlar.
Apaçık bir sihir olduğunu söyledikleri âyetleri Peygamber Efendimizin (asm) uydurduğunu iddia edecek kadar ileri giderler. Bunun üzerine Allah, Peygamber Efendimize (asm) eğer âyetleri uydurarak Allah'ı haşa kendi adına konuşturmasından dolayı Allah'dan gelecek olan helakı ve azabı def edecek bir güce sahib olamayacaklarını, Kur'ân aleyhinde yaptıkları ileri giden iddia ve taşkınlıklarını en iyi bilenin Allah olduğunu ve onlarla kendisi arasında şahid olarak eğer bu günahlarından tevbe ederlerse çok bağışlayan Gafur ve çok merhamet eden Rahim olan Allah'ın yeteceğini onlara söylemesini bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Yoksa, “Onu (Muhammed) uydurdu!” mu diyorlar? De ki: “Eğer (ben) onu uydurmuşsam, o takdirde benim için Allah’dan (gelecek) bir şeye (bir azâba karşı, onu benden def‘ edecek bir güce) mâlik olamazsınız. O, (sizin) onun hakkında (Kur’ân’ın aleyhinde) yapmakta olduğunuz taşkınlıkları en iyi bilendir! Benimle sizin aranızda (buna) şâhid olarak O yeter! Çünki O, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.” (Ahkaf, 8)”
Allahım, bizi ve neslimizi Kur'ân'a ve Peygamber Efendimize (asm) hakkıyla tabi olanlardan eyle.. Âmin..

Allah kelamına dedi ki: Bu apaçık bir sihirdir!

Ey insan! Müşriklerin Allah'ı bırakıp yalvardıkları şeyler, insanlar mahşerde bir araya getirildiklerinde Allah'ı bırakıp kendilerine tapanlara düşman kesilecek ve onların tapınmalarını inkâr ederek kendilerinin de bir kul olduğunu söyleyeceklerdir.
Kendilerine Allah'ın âyetleri açıkça okunduğunda inkâr edenler, kendilerine hak ile gelen ve hak olan mucizelerle dolu Kur'ân'ın apaçık bir sihir olduğu iddia ve iftirasında bulunurlar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ve âyetlerimiz onlara açıkça okunduğunda inkâr edenler, kendilerine geldiği vakit o hak olan (Allah kelâmın)a dedi ki: “Bu apaçık bir sihirdir!” (Ahkaf, 7)”
Allahım, bizi ve neslimizi beyanı mucize olan Kur'ân'a hakikî talebe ve tabi eyle.. Âmin..

Mahşerde, taptıkları şeyler onlara düşman kesilirler

Ey insan! Müşriklerin Allah'ı bırakıp yalvardıkları şeyler, kıyamete kadar kendilerine cevab veremezler. Kendilerine cevab veremeyen şeylere yalvarıp dua etmek en sapıklıktır. O şeyler, onların dua ve yalvarmalarından habersizdirler.
Müşriklerin Allah'ı bırakıp yalvardıkları şeyler, Allah'ın kuludur ve insanlar mahşerde bir araya getirildikleri zaman Allah'ı bırakıp kendilerine yalvardıkları için onlara düşman kesileceklerdir. O şeyler, o müşriklerin tapınmalarını da inkâr edip Allah'ın bir kulu olduklarını ilan edeceklerdir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ve insanlar (mahşerde) bir araya getirildikleri zaman, (bu taptıkları şeyler) onlara düşman kesilirler ve onların tapınmalarını inkâr ediciler olurlar. (Ahkaf, 6)”
Allahım, bizi ve neslimizi yalnız Sana dua edip yalvaranlardan eyle.. Âmin..

Kendisine cevab veremeyecek şeylere dua eden

Ey insan! Allah'ın âyetlerini inkâr eden müşriklerin Allah'ı bırakıp yalvardığı şeyler, yerde acaba hangi şeyi yaratmıştır? Onların göklerde bir ortağı mı vardır ki kendilerine buna dair bir bilgi versin? Eğer onlar iddialarında doğru kimseler iseler, Kur'ân'dan önce indirilmiş bir kitabda iddialarını doğrulayacak bir delil veya ilmen isbatı mümkün bir eser ve alamet göstermelidirler.
Müşriklerin Allah'ı bırakıp yalvardıkları şeyler, kıyamete kadar kendilerine herhangi bir cevab veremez. Öyle de kendilerine ve ihtiyaclarına cevab veremeyecek şeylere dua edip meded isteyenden daha sapık ve akıldan uzak kim olabilir? Öyle ki o tapılan şeyler, bu müşriklerin yaptıkları dualardan dahi habersizdirler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Allah’ı bırakıp da kıyâmet gününe kadar kendisine cevab veremeyecek şeylere duâ edenden daha sapık kim olabilir? Hâlbuki onlar, bunların duâlarından (dahi) habersizdirler. (Ahkaf, 5)”
Allahım, bizi ve neslimizi Senden başkasına dua edip yalvaranlardan eyleme.. Âmin..

22 Şubat 2015 Pazar

Onların göklerde bir ortaklığı mı var?

Ey insan! Allah, gökleri ve yeri ve ikisi arasında bulunan mahlukatı hak ile yaratmış ve herbirine belirli bir ecel tayin etmiştir. Allah'ın âyetlerini inkâr edenler, korkutuldukları dünyanın ve kâinatın eceli olan kıyametten yüzlerini dünyaya çevirmişlerdir.
Allah'ın âyetlerini inkâr edip Allah'dan başka şeylere yalvaranlara Allah'ı bırakıp kendisine yalvarıp durdukları şeylerin yerden neyi yarattığını sormalı ve göstermeleri istemeyi Allah bildirir. Acaba o müşriklerin göklerde olan bir ortağı ve yardımcıları mı vardır? O müşrikler eğer iddialarında doğru kimseler ise, Kur'ân'dan önce indirilmiş bir kitabda veya ilmen isbatı mümkün olan bir eser ve küçük bir alamet olsun delil getirmelidir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “De ki: “Söyleyin bana! Allah’ı bırakıp (kendisine) yalvarmakta olduğunuz şeyler, yerden neyi yaratmışlar, bana gösterin! Yoksa, onların göklerde bir ortaklığı mı var? Eğer (iddiânızda) doğru kimseler iseniz, bana bundan (Kur’ân’dan) önce (indirilmiş) bir kitab veya ilimden bir eser (küçük bir alâmet olsun) getirin!” (Ahkaf, 4)”
Allahım, bizi ve neslimizi sadece Sana ibadet edip sadece Senden yardım dileyenlerden eyle.. Âmin..

Herşeyi hak ile ve belirli bir ecel ile yarattık

Ey insan! İnsanlığın saadet reçetesi ve yol haritası olan Kur’ân, kudreti daima üstün gelen Aziz ve her işi hikmetli Hakim olan Allah tarafından has kulu olan Peygamber Efendimize (asm) indirilen İlahî bir Kitab’dır.
Allah, muhteşem gökleri ve harika yeri ve ikisi arasında bulunan mahluk ve sakinleri, yerli yerinde olarak hak ile yaratmış, her birine belirli bir ecel takdir etmiştir. Kâinatın eceli kıyametidir ve inkâr edenler, işledikleri günahların cezası olan azab ile korkutuldukları şey olan kıyamette yüzlerini dünyaya ve sefahate çeviricidirler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Biz) gökleri ve yeri ve ikisi arasında bulunanları, ancak hak ile (yerli yerinde) ve belirli bir ecel ile yarattık. İnkâr edenler ise, korkutuldukları şeyden (kıyâmetten) yüz çeviricidirler. (Ahkaf, 3)”
Allahım, bizi ve neslimizi hak ile Sana kul olanlardan eyle.. Âmin..

Kur'ân'ın indirilmesi Aziz ve Hakim Allah tarafındandır

Ey insan! Allah, birçok sureye huruf-u mukattaa denilen şifreli harflerden Hâ Mîm ile Ahkaf Suresi’ne başlayarak has kulu Hz. Muhammed’e (asm) hususî bir şekilde mucizane hitab eder.
Peygamber Efendimize (asm) indirilen Kitab olan Kur’ân, kudreti herşeye yetmekle birlikte daima üstün gelen Aziz ve her işi hikmetli Hakim olan Allah tarafından indirilmiştir. 
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Bu Kitâb’ın indirilmesi, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen), Hakîm (her işi hikmetli olan) Allah tarafındandır. (Ahkaf, 2)”
Allahım, bizi ve neslimizi hakkıyla Kur’ân’a talebe ve tabi olan kullarından eyle.. Âmin..

21 Şubat 2015 Cumartesi

Hak olan Allah'dan has kulu Hz. Muhammed'e (asm)

Ey insan! Allah nice hikmetine binaen has kulu olan Hz. Muhammed (asm) ile indirdiği Kur’ân’da kesik harfler denilen huruf-u mukattaa ile şifreli olarak konuşuyor. Hem O’nu (asm) takviye ediyor, hem düşmanlarına endişe ve korku veriyor.
Allah, Kur’ân’da birçok sureye huruf-u mukattaadan olan Hâ Mîm ile başlayarak Kur’ân’ın azamet ve mucizeliğini ilan ederek Ahkaf Suresi’ne de bu şekildeki hitab ile başlıyor.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hâ, Mîm. (Ahkaf, 1)”
Allahım, bizi ve neslimizi Kur’ân’ın hakikî talebeleri ve tabileri eyle.. Âmin..

Hud kavminin mevkiini bildiren sure, Ahkaf Suresi

Ey insan! Ahkaf Suresi, Kur'ân-ı Kerim'in 46. suresi olup 66. sure olarak Mekke devrinde nâzil olmuştur, 35 âyettir.
Surede Allah; has kulu Peygamber Efendimize (asm) şifreli olarak hitab edip Kur’ân’ın Aziz ve Hakim olan Allah tarafından indirildiğini, gökler ile yer ve ikisi arasındakilerin hak ile ve belirli bir ecel ile yaratıldığını, inkârcıların kıyametten yüz çevirdiğini, müşriklerin iddialarını isbat etmesi gerektiğini, Allah’ı bırakıp kendilerine cevab veremeyenlere yalvaranların en sapık olduğunu, müşriklerin taptıklarının mahşerde kendilerine düşman olacaklarını, inkârcıların apaçık âyetlere sihir dediklerini, âyetlerin uydurulmadığını, Peygamber Efendimizin (asm) diğer peygamberler gibi bir peygamber ve bir korkutucu olduğunu, inkâr edenlerin yanlış yapmış olabileceklerini kendilerine gösterdiğini, inkârcıların Müslümanlara yukardan baktıklarını, Kur’ân’ın Arabca bir lisan ile öncekileri tasdik edici olduğunu, Rabbimiz Allah’dır deyip dosdoğru olanların Cennet ehli olduğunu, insana anne babasına iyilik yapmasını tavsiye ettiğini, anneliğin zorluğunu, kimilerin anne babasına dua edip Allah’a şükrettiğini, kimilerin isyan edip âyetleri yalanlayıp hüsrana uğradıklarını, herkes için yaptıklarına göre dereceler olduğunu, fasıkların cezalandırılacağını, Hz. Hud’un (as) Ahkaf’a gönderildiğini ve onları hidayete davet ettiğini, Ahkaf halkının peygamberini yalanladığını, elemli bir azabın onlara bir bulut ile geldiğini ve helak edildiklerini, Allah’ın âyetlerini bile bile inkâr ettiklerini, Allah’dan başka taptıkları şeylerin onların yalanı ve uydurdukları şey olduğunu, birtakım cinlerden gelip Kur’ân’ı dinleyip iman ettiklerini ve kavimlerine korkutucular olarak döndüklerini ve kavimlerini imana davet ettiklerini, gökleri ve yeri yarattığı gibi ölüleri diriltmeye gücünün yeteceğini, inkârcılara ateşe arz edildiklerinde tadın azabı denileceği, Peygamber Efendimize (asm) inkârcılar hakkında sabretmesini gerektiğini bildirir.
Allahım, bizi ve neslimizi Ahkaf Suresi'nden murad fazilet, sır ve manaya mazhar ve nail eyle.. Âmin..

Rabbinin katındakiler ibadet etmekten kibirlenmezler

Ey insan! Seni ve herşeyi şefkatle terbiye eden Rabbini sabah akşam hem içinden yalvararak ve korkarak, hem yüksek olmayan bir sesle zikret. Sakın Allah’ı zikretmeyi unutan gafillerden olma.
Melekler, âlemlerin Rabbi olan Allah’ın katındadırlar. Onlar Allah’a ibadet etmek hususunda kibirlenmezler. Onlar Allah’ı bütün kusur ve ayıblardan tenzih ederek teşbih ederler. Onlar, yalnız Allah’a secde eden halis kullardır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Muhakkak ki Rabbinin katındakiler (melekler), O’na ibâdet etmekten kibirlenmezler. O’nu tesbîh ederler ve yalnız O’na secde ederler! (Araf, 206)”
Allahım, bizi ve neslimizi ibadet etmekten kibirlenenlerden eyleme ve Seni tesbih edip yalnız Sana secde edenlerden eyle.. Âmin..

Rabbini yüksek olmayan bir sesle sabah akşam zikret

Ey insan! İman edenler için âlemlerin Rabbi olan Allah’dan gelen basiretler, bir hidayet ve bir rahmet olan Kur’ân okunduğunda hemen onu dinlemeli ve susmalıdır ki merhamet olunulsun.
İnsan Kur’ân okunduğunda dinleyip sessiz olduğu gibi, içinden yalvararak ve korkarak yüksek olmayan bir sesle sabah akşam herşeyi şefkatle terbiye eden Rabbini zikretmelidir. Allah’ı zikretmekten ve hatırlamaktan gafil olmamalıdır ki gafillerden olmasın.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hem Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam zikret; ve sakın gafillerden olma! (Araf, 205)”
Allahım, bizi ve neslimizi Seni içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam zikrederek gafillerden olmayanlardan eyle.. Âmin..

20 Şubat 2015 Cuma

Kur’ân okunduğu zaman, hemen onu dinleyin

Ey insan! Şeytanın azgınlığa sürüklediği ve yakalarını bırakmadığı kâfirler, arzularına göre bir âyet gelmediğinde Peygamber Efendimize (asm) uydurduğunu söyleyerek alay ederler. Allah, Peygamber Efendimize (asm) Rabbinden vahyolunana tabi olduğunu onlara söylemesini ve Kur’ân’ın iman edecek bir topluluk için gelen hak ve hakikati gösteren basiretler ve deliller, bir hidayet ve rahmet olduğunu bildirir.
Allah’dan gelen basiretler, bir hidayet ve bir rahmet olan Kur’ân okunduğunda Allah, hemen onun dinlenilmesini ve susarak sakin olunmasını emreder. O zaman merhamet olunanlar olacaklarını bildirir. 
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hem Kur’ân okunduğu zaman, hemen onu dinleyin ve susun ki merhamet olunasınız! (Araf, 204)”
Allahım, bizi ve neslimizi Kur’ân okunduğunda dinleyen ve susanlardan eyle.. Âmin..

Arzularına göre bir âyet getirmediğin zaman

Ey insan! Şeytanların kardeşleri olan kâfirler, şeytanlar onları azgınlığa sürüklerler. Onları yakalarını da bırakmazlar, azgınlıkları içinde onları oyalar dururlar.
Azgınlığa sürüklenen şeytanların kardeşleri olan kâfirlerin arzularına göre bir âyet gelmediğinde, bunu da, şunu da uydursaydın ya diyerek uydurma olduklarını iddia ederler. Allah, Peygamber Efendimize (asm) ancak Rabbimden kendisine vahyolunana tabi olduğunu o kâfirlere söylemesini bildirir. Peygamber Efendimize (asm) vahyolunan Kur’ân, iman edecek bir topluluk için doğru yolu gösteren Rableri tarafından basiretler ve delillerdir. Bu Kur’ân, bir doğru yolu gösteren bir hidayet ve insanı kendi haline bırakmayan bir rahmettir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ve onlara (arzularına göre) bir âyet getirmediğin zaman: “Bunu da uydursaydın ya!” derler. De ki: “(Ben) ancak Rabbimden bana vahyolunana tâbi‘ olurum!” Bu (Kur’ân), îmân edecek bir topluluk için Rabbinizden (gelen) basîretler (deliller)dir ve bir hidâyet ve bir rahmettir. (Araf, 203)”
Allahım, bizi ve neslimizi Kur’ân’a tabi olanlardan eyle.. Âmin..

Şeytanların kardeşlerine gelince

Ey insan! Kendilerine şeytandan gelen bir vesvese dokunduğunda Allah’ın emir ve yasaklarını hatırlayıp vesvesenin ve kulluğun hakikatini derhal anlayıp gören kimseler Allah’dan gerçekten sakınan kimselerdir.
Allah, kâfirleri şeytanlara kardeş kılmıştır. Şeytanlar onları kendileri gibi azgınlığa sürüklerler. Azgınlığa sürükledikleri kâfirlerin yakalarını bırakmazlar, azgınlık içinde bırakırlar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Şeytanların) kardeşlerine (kâfirlere) gelince, (şeytanlar) onları azgınlığa sürüklerler; sonra da yakalarını bırakmazlar. (Araf, 202)”
Allahım, bizi ve neslimizi şeytanların kardeşleri olan kâfirlerden eyleme.. Âmin..

19 Şubat 2015 Perşembe

Allah’dan gerçekten sakınanlar

Ey insan! Allah, şeytandan gelen bir vesvese ile dürtüp insanı huzursuz etmesine karşılık hemen Allah’a sığınılmasını emreder. Allah, her şeyi işiten Semi ve her şeyi hakkıyla bilen Alîm’dir.
Şeytanın vesvesesine aldanıp Allah’a karşı gelmeden gerçekten sakınanlar, şeytandan gelen bir vesvese kendisini dürtüp dokunduğunda, Allah’ın emir ve yasaklarını hatırlayıp derhal şeytanın vesvesesinin bir öneminin olmadığını ve hakikatini gören kimselerdir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Allah’dan) gerçekten sakınanlar, kendilerine şeytandan (gelen) bir vesvese dokunduğu zaman, (Allah’ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp derhâl (hakikati) gören kimselerdir. (Araf, 201)”
Allahım, bizi ve neslimizi bir vesvese dokunduğunda hatırlayıp derhal hakikati gören kimselerden eyle.. Âmin..

Şeytandan bir vesvese seni dürtecek olursa

Ey insan! Allah, insanlara karşı af yolunu tutmasını, iyiliği emredip cahillerden yüz çevirmesini Peygamber Efendimize (asm) emreder.
Allah, şeytandan gelen insanları uyanık tutması için elindeki vesvese ile dürtmesi durumunda hemen her şeyi işiten Semi ve her şeyi hakkıyla bilen Alîm olan Allah’a sığınmasını Peygamber Efendimize (asm) emreder. 
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Eğer şeytandan (gelen) bir vesvese seni dürtecek olursa, hemen Allah’a sığın! Çünki O, Semî‘ (herşeyi işiten)dir, Alîm (herşeyi hakkıyla bilen)dir. (Araf, 200)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima şeytanın vesvesesinden mahfuz eyle. Âmin..

Af yolunu tut; iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir

Ey insan! Müşriklerin taptıkları putlar, hidayete davet edilse, davet edeni işitmezler. Çünkü onlar her ne kadar baktıkları görünse de onlar görmezler.
Allah, Peygamber Efendimizden (asm) insanlara karşı af ve kolaylık yolunu tutmasını, iyiliği emretmesini ve hakkın anlamayan ve kıymetini bilmeyen cahillerden yüz çevirmesini emreder.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Ey Habîbim!) Af (ve kolaylık) yolunu tut; iyiliği emret ve câhillerden yüz çevir! (Araf, 199)”
Allahım, bizi ve neslimizi af yolunu tutan, iyiliği emredip cahillerden yüz çevirenlerden eyle.. Âmin..

O putları hidayete davet etseniz, işitmezler

Ey insan! Müşriklerin Allah’dan başka taptıkları şeyler, kendilerine tapanlara bir yardımda bulunamadığı gibi kendilerine karşı da bir yardımları olmaz.
O putları hidayete ve Allah’a hakikî kul olmaya davet edilse, davet edeni işitmezler. Onlara bakanlar, kendilerine baktıklarını görürler, fakat onları görmezler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hâlbuki onları (o putları) hidâyete da‘vet etseniz, işitmezler! Çünki onların sana baktıklarını görürsün, hâlbuki onlar görmezler! (Araf, 198)”
Allahım, bizi ve neslimizi şirk koşanlardan eyleme.. Âmin..

18 Şubat 2015 Çarşamba

O’ndan başka tapmakta olduklarınız

Ey insan! Peygamber Efendimize (asm) kendisine yardım edecek dostu olarak velisinin kendisine Kitab’ı indiren Allah olduğunu ve bütün salih kimselere velilik edenin Allah olduğunu söylemesini Allah emreder.
Allah’dan başkasını veli ve dost edinenlerin Allah’dan başka taptıkları şeyler, onlara hiçbir şekilde yardım edemediği gibi kendilerine karşı da yardım edemezler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “O’ndan başka tapmakta olduklarınız ise, ne size yardımda bulunabilirler, ne de kendilerine yardım edebilirler. (Araf, 197)”
Allahım, bizi ve neslimizi yalnız Senden yardım isteyenlerden eyle.. Âmin..

Allah, bütün salih kimselere velilik eder

Ey insan! Müşriklerin Allah’a şirk koştukları şeylerin yürüyecek ayakları, tutacak elleri, görecek gözleri ve işitecek kulakları yoktur ki çağrılarına cevab versin. Müşrikler Allah’a şirk koştukları ortaklarını çağırsalar ve bir an mühlet vermemeye çalışsalar bile bir halt edemezler.
Allah Peygamber Efendimize (asm) dost ve yardımcı olarak velisinin Kur’ân olan Kitab'ı indiren Allah olduğunu ve Allah’ın bütün Salih kimselere velilik ettiğini söylemesini bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Şübhesiz ki benim velîm (dost ve yardımcım), Kitâb’ı (Kur’ân’ı) indiren Allah’dır ve O, bütün sâlih kimselere velîlik eder. (Araf, 196)”
Allahım, bizi ve neslimizi velilik ettiğin salih kimselerden eyle.. Âmin..

Putların ayakları, elleri, gözleri ve kulakları yoktur

Ey insan! Birtakım insanların taptıkları Allah’dan başka birtakım şeyler, insanlar gibi Allah’ın kullarıdır. Onların da ilah olduğunu iddia müşrikler, eğer iddialarında doğru kimseler ise, ihtiyaclarını görmeleri için yardıma çağırdıklarında cevab vermelidir.
Müşriklerin Allah’a ortak koştukları şeylerin ayakları olup yürüyebiliyorlar mı? Elleri var da tutabiliyor mu? Gözleri var da onları görebiliyor mu? Kulakları var da çağrılarını işitebiliyor mu? Allah, Peygamber Efendimize (asm) müşriklere, Allah’a şirk koştukları ortaklarını çağırmalarını ve kendisine tuzak kurarak bir an bile mühlet vermemelerini söylemesini emreder.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Onların yürüyecekleri ayakları mı var; yoksa tutacakları elleri mi var; yoksa görecekleri gözleri mi var; yoksa işitecekleri kulakları mı var? (Ey Resûlüm!) De ki: “(Allah’a şirk koştuğunuz) ortaklarınızı çağırın; sonra bana (hep berâber) tuzak kurun da bana bir an bile mühlet vermeyin!” (Araf, 195)”
Allahım, bizi ve neslimizi yalnız Sana ibadet eden ve yalnız Senden yardım isteyenlerden eyle.. Âmin..

17 Şubat 2015 Salı

Taptığınız putlar da sizin gibi kullardır

Ey insan! Allah'a ortak koşulan birtakım şeyler, putlar hidayete davet edilse tabi olmayıp hidayete gelmezler. Onlara karşı suskun kalınsa da birdir, değişmez, cevab vermezler.
İnsanlar Allah'ın kulları olduğu gibi birtakım insanların Allah'dan başka taptıkları birtakım şeyler de Allah'ın kullarıdır. Allah'dan başka şeyleri ilah kabul edenler, onların ilah olduğu iddiasında doğru kimseler ise, onları çağırdıklarında kendilerine cevab vermelidir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Allah’dan başka tapmakta olduklarınız da sizin gibi kullardır; eğer (iddiânızda) doğru kimseler iseniz, haydi onları çağırın da size cevab versinler! (Araf, 194)”
Allahım, bizi ve neslimizi sadece Kendine kul eyle.. Âmin..

Onları hidayete de davet etseniz

Ey insan! Allah’a ortak koşulan birtakım şeyler, kendilerine tapanlara bir yardımları olamayacağı gibi kendilerine de bir yardımları olamaz.
Allah’a birtakım şeyleri ortak koşanlar Allah’ın yoluna ve hidayete davet edilseler bu davete tabi olmazlar. O müşrikler hidayete çağrılsalar da suskun kalınıp çağrılmasalar da davete icabet etmeyecekleri için davet eden için birdir, değişmez.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Eğer onları hidâyete de da‘vet etseniz, size tâbi‘ olmazlar. Siz onları çağırsanız da suskun kimseler olsanız da sizin için birdir. (Araf, 193)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima hidayete tabi olanlardan ve davet edenlerden eyle.. Âmin..

Putlar onlara ve kendilerine yardım edemezler

Ey insan! Allah’a birtakım şeyleri ortak koşanlar, Allah tarafından yaratılmış ve hiçbir şey yaratmaya kadir olmayan ve güçleri yetmeyen şeyleri Allah’a ortak koşuyorlar.
Allah’a ortak koştukları şeyler, kendilerine tapanlara herhangi bir yardım ve faydada bulunamadığı gibi kendi kendilerine de bir yardım ve faydaları olmaz.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hâlbuki (bu putlar) ne onlara bir yardımda bulunabilirler, ne de kendi nefislerine yardım edebilirler. (Araf, 192)”
Allahım, bizi ve neslimizi sadece Sana ibadet eden ve sadece Senden yardım isteyenlerden eyle.. Âmin..

Hiçbir şey yaratamayacak şeyleri şirk mi koşuyorlar?

Ey insan! Hz. Âdem (as) ve eşi Hz. Havva (ra), Allah’dan kusursuz çocuk isteyip şükredenlerden olacaklarını beyan ederken daha sonra gelen bazıları, kendilerine verilen kusursuz çocuklar hakkında Allah’a birtakım ortaklar koşmaya başladılar. Allah, onların ortak koştukları şeylerden elbette pek yücedir.
Allah’a birtakım putları ortak koşanlar görmüyorlar mı ki onlar da yaratılan şeylerdir ve bir yaratıcıya muhtacdırlar. Kendileri yaratılmış iken hiçbir şey yaratamayacak, kendisine dahi faydası olmayan şeyleri Allah’a şirk ve ortak koşuyorlar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Kendileri de yaratılıyor oldukları hâlde, hiçbir şey yaratamayacak şeyleri (Allah’a) şirk mi koşuyorlar? (Araf, 191)”
Allahım, bizi ve neslimizi şirkten daima muhafaza eyle.. Âmin..

16 Şubat 2015 Pazartesi

Onlara kusursuz bir çocuk verince

Ey insan! Hz. Âdem (as) ve kendinden hemcinsi olarak yaratılan Hz. Havva (ra) çocukları olacağı zaman Rablerine kusursuz bir çocuk vermesi halinde şükredenlerden olacaklarını yeminle söylerler.
Onların neslinden öyle insanlar da gelmiştir ki Allah onlara kusursuz bir çocuk verince, onlar Allah'ın kendilerine verdiği bu çocuğun kusursuz olmasını başka şeylere bağlayarak Allah'a birtakım ortaklar koşmaya başladılar. Halbuki o ortak koşulanların hiçbir müdahalesi yoktur. Ortağı olmayan Allah, onların ortak koştukları şeylerden pek yücedir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Fakat (onların neslinden öyle insanlar da var ki, Allah) onlara kusursuz bir çocuk verince, kendilerine verdiği (bu çocuk) hakkında O’na (Allah’a) birtakım ortaklar koşmağa başladılar. Hâlbuki Allah, onların ortak koşmakta oldukları şeylerden pek yücedir. (Araf, 190)”
Allahım, bizi ve neslimizi Sana ortak koşanlardan eyleme.. Âmin..

Eğer bize kusursuz bir çocuk verirsen

Ey insan! Allah, kendisinden kıyameti soranlara gaybın Allah katında olduğunu, eğer gaybı bilse daha çok hayır yapıp kötülüklerin kendisine dokunamayağını söylemesini emreder.
İnsanı tek bir nefis olarak bir babadan, Hz. Âdem'den (as) yaratan ve gönlü ısınsın, sevsin diye eşini de kendisinden yaratan Allah'dır. Hz. Âdem, koca olarak eşine yaklaşıp onu örtüp bürüdü ve onu hafif bir yük olan embiriyo ile yükledi ve onu dokuz ay gibi bir müddet gezdirdi. Nihayet çocuk kemale erip yükü ağırlaşınca Hz. Âdem (as) ve Hz. Havva (ra) kendilerini şefkatle terbiye eden Rablerine dua ederek kendilerine kusursuz bir çocuk verirse Allah'ın bu nimetine de şükredenlerden olacaklarına dair yemin ederler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Sizi tek bir nefisten (Âdem’den) yaratan ve ondan da gönlü ona ısınsın diye eşini (Havvâ’yı) yaratan O’dur. İşte ne zaman ki (o) onu örtüp bürüdü, (eşi) hafif bir yük yüklendi de onu (bir müddet) gezdirdi. Nihâyet (yükü) ağırlaşınca Rablerine şöyle duâ ettiler: “Yemîn olsun ki, eğer bize kusursuz bir çocuk verirsen, elbette (bu ni‘metine de) şükredenlerden oluruz!” (Araf, 189)”
Allahım, bizi ve neslimizi salim ve salih eyleyerek Sana daima şükredenlerden eyle.. Âmin..

Gaybı biliyor olsaydım

Ey insan! Kıyametin gelip dayanmasının nezaman olduğunu sorup dururlar Peygamber Efendimize (asm). Onun ilminin Rabbinin katında olduğunu, vakti geldiğinde onu ortaya çıkaracak olanın Allah olduğunu bildirir onlara. Allah böyle vahyeder, kıyamet göklerde ve yerde bulunan herkese ağır gelir, taşıyamaz onu ve o ansızın gelecektir. Bu ilmin Allah'ın katında olduğunu, insanların çoğu bilmez.
Allah, Peygamber Efendimize (asm) kıyameti soranlara kendisinin Allah'ın dilemesi dışında bir fayda ve zarara malik olmadığını eğer gaybı bilse idi daha çok hayır elde edeceğini ve kendisine kötülüklerin dokunmayacağını söylemesini bildirir. Onlara kendisinin iman etmeye meyilli ve hazır olan bir kavim için bir isyanın neticesi olan Allah'ın azabından korkutucu ve itaatin neticesi olan mükâfat ile müjdeleyici olduğunu söylemesini emreder.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “De ki: “Benim kendim için, Allah’ın dilemesi dışında, ne bir faydaya, ne de bir zarara mâlik değilim! Çünki gaybı biliyor olsaydım, daha çok hayır elde ederdim ve bana hiçbir kötülük dokunmazdı! Ben ancak, îmân edecek bir kavim için bir korkutucu ve bir müjdeleyiciyim.” (Araf, 188)”
Allahım, bizi ve neslimizi hakkıyla korkan ve rahmetinle müjdelenenlerden eyle.. Âmin..

15 Şubat 2015 Pazar

Onun gelip dayanması ne zaman?

Ey insan! Allah, küfrü ve isyanda ısrarı sebebiyle dalalete ve sapkınlığa atarsa, artık onu dalaletten kurtaracak ve hidayete erdirecek kimse yoktur. Allah, onları azgınlıkları içinde bırakır da onlar artık dalaletleri içinde bocalayıp dururlar.
Kıyametin gelmesiyle korkutulanlar, Peygamber Efendimize (asm) gelip kıyametin gelip dayanacağı günü sorarlar. Kıyametin günün gelip dayanacağı günü sorduklarını bildiren Allah, onun ilminin ancak Kendi katında olduğunu ve vakti geldiğinde onu ortaya ancak Kendisinin çıkaracağını bildirir. Kıyamet ile bu âlemin kapanması göklerde ve yerde bulunan bütün mahlukata ağır gelmiştir. Kıyamet insanlara ansızın gelecektir. Müşrikler, kıyameti haber veren Peygamber Efendimizi (asm) vaktinden de haberdar sanıp O'na (asm) sorarlar. Allah, Peygamber Efendimizden (asm) kendisine kıyameti soranlara, onun ilminin Allah katında olduğunu ve insanların çoğunun bunu bilmediği söylemesini bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Ey Habîbim!) Sana, “Onun gelip dayanması ne zaman?” diye kıyâmetten soruyorlar. De ki: “Onun ilmi ancak Rabbimin katındadır. Onu vakti (geldiği)nde ortaya çıkaracak ancak O’dur!” (O kıyâmet) göklerde ve yerde (olan bütün mahlûkata) ağır gelmiştir! Size ancak ansızın gelecektir! Sanki sen ondan haberdarmışsın gibi, sana soruyorlar. De ki: “Onun ilmi ancak Allah katındadır; fakat insanların çoğu (bu ilmin Allah’a âid olduğunu) bilmezler!” (Araf, 187)”
Allahım, bizi ve neslimizi dünyada ve kıyamet gününde mahcub eyleme.. Âmin..

Allah kimi küfrü sebebiyle dalâlete atarsa

Ey insan! Hz. Muhammed (asm) ve getirdiği Kur'ân'ı yalanlayanlar ve delilik isnad edenler, göklerin ve yerin İlahî tasarrufun açıkça göründüğü cihet olan melekutuna, Allah'ın yarattığı herhangi bir şeyin harikalığına ve sanatına ve herkes gibi ecelin kendilerine yakın olabileceğine bakmıyorlar. Acaba Kur'ân'ın bu kadar akıl dolu hakikatlerinden ve sözlerinden sonra hangi söze iman edecekler?
Allah, kimi küfrü ve isyandaki ısrarı sebebiyle dalalete ve sapkınlığa atarsa, artık onu dalaletten kurtarıp hidayete erdirecek kimse yoktur. Allah, dalalete attıkları o kimseleri azgınlıkları içinde bırakır ki sapkın fikirler içinde bocalayıp dururlar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Allah kimi (küfrü sebebiyle) dalâlete atarsa, o takdirde onu hidâyete erdirecek kimse yoktur ve (Allah) onları azgınlıkları içinde bırakır da bocalayıp dururlar! (Araf, 186)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima hidayete erdirdiklerinden eyle.. Âmin..

Kur’ân’dan sonra hangi söze iman edecekler

Ey insan! Hz. Muhammed'de (asm) hiçbir delilik olmadığını düşünmeden getirdikleri hakikatleri nefislerinin hoşuna gitmediği için inkâr yolunda O'nu (asm) yalanladılar. Bilmediler ki O (asm), isyan eden günahkârları Allah'ın azabıyla korkutucudur.
Hz. Muhammed'e (asm) delilik isnad edenler, göklerin ve yerin melekutuna bakıp ancak İlahî tasarrufun açıkça göründüğüne, Allah'ın yarattığı herhangi bir şeye bakıp sanatsız yaratılmadığını ve her ölen gibi ecellerinin yaklaşmış olabileceğine baksalardı, böyle akıl dışı yollara girmezlerdi. Artık onlar herşeyin hakikatini haber veren Kur'ân'dan sonra hangi sözü kabul edip iman edeceklerdir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Göklerin ve yerin melekûtuna (İlâhî tasarrufâtın açıkça göründüğü cihetine), Allah’ın yarattığı herhangi bir şeye ve ecellerinin gerçekten yaklaşmış olabileceğine bakmadılar mı? Artık ondan (Kur’ân’dan) sonra hangi söze îmân edecekler. (Araf, 185)”
Allahım, bizi ve neslimizi Kur'ân'ı anlayıp hakkıyla tabi olanlardan eyle.. Âmin..

Hz. Muhammed’de (asm) hiçbir delilik yoktur

Ey insan! Allah, âyetlerini yalanlayanlara mühlet verir ve onları yavaş yavaş helake yaklaştırır. Onlar iman edenlere tuzak kurarken Allah da onlara tuzak kurar. Allah’ın tuzağı ve âniden yakalaması ise pek çetindir.
Allah’ın âyetlerini yalanlayanlar, kendilerine hakkı ve hidayeti getiren ve insanların içinden çıkan Hz. Muhammed’de (asm) hiçbir delilik ve akıl zafiyeti olmadığını düşünmeden inkâra düştüler. Hz. Muhammed (asm), ancak isyan ve inkâr edenleri Allah’ın azabı ile apaçık bir korkutucudur.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Düşünmediler mi ki arkadaşlarında (Muhammed’de) hiçbir delilik yoktur. O ancak (Allah’ın azâbı ile) apaçık bir korkutucudur. (Araf, 184)”
Allahım, bizi ve neslimizi Peygamber Efendimize (asm) hürmetle ve muhabbetle tabi olanlardan eyle.. Âmin..

14 Şubat 2015 Cumartesi

Hem onlara mühlet veriyorum

Ey insan! Allah’ın âyetlerini gördükleri ve işittikleri halde inkâr edip yalanlayanlar, yerlerini sağlam bildikleri halde bilmedikleri yerden yavaş yavaş helake yaklaştırılır.
Allah’ın âyetlerini yalanlayanlar yavaş yavaş helake yaklaştırılırken bunu bilmezler. Kendilerini galib zannederler. Allah onlara mühlet verir ki helake gittiklerini fark etmesinler. Allah’ın onlara kurduğu tuzak o kadar çetindir ki onları aniden ve anlamadan yakalayıverir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hem onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim tuzağım (onları âniden yakalamam) pek çetindir! (Araf, 183)”
Allahım, bizi ve neslimizi selamete yaklaştırdıklarından ve salim kıldıklarından eyle.. Âmin..

Bilmedikleri yerden yavaş yavaş yaklaştırırız

Ey insan! Allah’ın yarattıkları içinde insanlara hak ile Allah’ın doğru yolunu gösterirler. Onlar, yine Allah’ın kulları arasında hak ile adaleti tatbik ederler.
Allah’ın âyetlerini ve delillerini yalanlayanlar, kendilerine zulmeden azgın kimselerdir ki onlar bilmedikleri ve ummadıkları yerden ve cihetten yavaş yavaş, farkına varmadan helake yaklaştırılır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Âyetlerimizi yalanlayanları ise, bilmedikleri yerden yavaş yavaş (helâke) yaklaştırırız. (Araf, 182)”
Allahım, bizi ve neslimizi âyetlerini tasdik edenlerden eyle.. Âmin..

Yarattıklarımızdan bir ümmet de vardır ki

Ey insan! En güzel isimler olan Esmaü’l-Hüsnâ Allah’ındır. Öyle ise Allah’a en güzel isimler ile dua edilmelidir ki en güzel neticeler alınsın. Allah, ehl-i imana en güzel isimleri hakkında haktan sapanları bırakmasını emreder. Allah’ın en güzel ismi hakkında sapanların yaptıklarının karşılıklarını görecekleri gün, elbet yakındır.
Allah, insanlar içinde bir ümmet vardır ki onlar insanlara hak ile Allah’ın doğru yolunu gösterirler ve o ümmet o hak ile insanlar arasında adaleti tatbik ederler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Yarattıklarımızdan bir ümmet de vardır ki, (insanlara) hak ile doğru yolu gösterirler ve onunla adâleti tatbîk ederler. (Araf, 181)”
Allahım, bizi ve neslimizi hak ile doğru yolu gösteren ve hak ile adaleti tatbik edenlerden eyle.. Âmin..

13 Şubat 2015 Cuma

En güzel isimler Allah'ındır

Ey insan! Allah, insanların ve cinlerin birçoğunu Cehennem için yaratmıştır. Zira onlar küfür ve isyanlarında ısrarcı ve daimî olduklarından kalbleri olduğu halde hakkı anlamaz, gözleri olduğu halde Allah’ın âyetlerini görmez, kulakları olduğu halde İlahî nasihatleri işitmezler. Onlar gafillerin ta kendileridir.
En güzel isimler olan Esmaü’l-Hüsnâ Allah’ındır. Zira güzelliklerin merkezi ve membaı Allah’ın güzel isimleridir. Öyle ise o güzel isimlerin sahibi olan Allah’a onlarla dua edilmelidir. Allah’ın güzel isimleri hakkında su-i zan edip haktan sapanlara tabi olunmamalı, onları bırakmalıdır. Haktan sapanlar, yapmakta oldukları şeylerin karşılığını yakında elbette göreceklerdir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Esmâü’l-Hüsnâ (en güzel isimler) ise Allah’ındır! Öyleyse O’na onlarla duâ edin; ve O’nun isimleri hakkında haktan (meyledip) sapanları bırakın! (Onlar,) yakında yapmakta olduklarının karşılığını göreceklerdir. (Araf, 180)”
Allahım, bizi ve neslimizi Sana güzel isimlerinle dua eden ve güzelleşen kullarından eyle.. Âmin..

Cinlerden ve insanlardan birçoğunu Cehennem için yarattık.

Ey insan! Allah, hikmetine binaen lütfundan hidayete erdirirse, işte hidayete eren odur. Küfürleri ve isyanlarındaki ısrarları sebebiyle kimi de dalalete atarsa, gerçekten hüsrana uğrayanlar onlardır.
Allah, insanların ve cinlerin birçoğunu, kendi iradeleriyle ve küfrü tercih etmeleri sebebiyle Cehennem için yaratmıştır. O Cehennem ehlini kalbleri vardır, fakat küfürlerindeki karanlıklardan dolayı karardığından hakkın kıymetini zevk edip anlamazlar. Onların gözleri vardır, fakat basiret nurunu kalblerinden almadıklarından Allah’ın delillerini görmezler. Onların hidayet ehli gibi kulakları da vardır, fakat kalbden gelen nur olmadığı için İlahî nasihatleri işitmezler. İşte o Cehennem ehli, hayvanlar gibidir, hatta onlar hayvan dahi olamazlar, daha da aşağı bir mahlukturlar. İşte onlar, Allah’ın âyetlerini, delillerini ve nasihatlerini anlamayan, görmeyen ve işitmeyen gafillerin ta kendileridir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Celâlim hakkı için, cinlerden ve insanlardan birçoğunu (kendi irâdeleriyle hak edecekleri üzere) Cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır, (ancak kendi küfürleri sebebiyle artık) onlarla (hakkı zevk edip) anlamazlar; onların gözleri vardır (ama) onlarla (Allah’ın delîllerini) görmezler; onların kulakları da vardır, (ama) onlarla (İlâhî nasîhatleri) işitmezler! İşte onlar hayvanlar gibidir; hattâ daha da aşağıdırlar. İşte onlar, gafillerin ta kendileridir. (Araf, 179)”
Allahım, bizi ve neslimizi gafillerden ve Cehennem ehlinden eyleme.. Âmin..

Allah kimi hidayete erdirirse, işte hidayete eren odur

Ey insan! Kendisine gelen ve verilen Allah’ın âyetlerini yalanlayan ve bu isyanları sebebiyle kendilerine zulmeden kavmin misali ve ahireti ne kötüdür.
Hidayeti veren Allah’dır. Allah, hikmetine binaen lütfundan ve kereminden kimi hidayete erdirirse, işte hidayete eren odur. Küfrü ve isyandaki ısrarı sebebiyle kimi de dalalete atarsa, işte amelleri boşa giden ve hüsrana uğrayanlar onlardır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Allah kimi (hikmetine binâen kendi lütfundan) hidâyete erdirirse, işte hidâyete eren odur. erdirirse, işte hidâyete eren odur. Kimi de (küfrü sebebiyle) dalâlete atarsa, işte onlar gerçekten hüsrâna uğrayanlardır. (Araf, 178)”
Allahım, bizi ve neslimizi hidayete erdirdiklerinden eyle.. Âmin..

Âyetlerimizi yalanlayan ve kendilerine zulmeden kavim

Ey insan! Allah, âyetlerini yalanlayan ve bile bile inkâr edip ondan sıyrılan kavmin misalini, üzerine varıldığında da dilini çıkarıp soluyan ve bırakıldığında da dilini çıkarıp soluyan köpeğin misaline benzetir.
Allah’ın âyetlerini yalanlayan, dünyaya meyledip nefsin arzularına uyarak şeytanın peşine takılan azgın kimsedir. Âyetleri yalanlayan, aynı zamanda kendisine de zulmetmektedir ki Allah’ın âyetlerini yalanlayan ve kendilerine zulmeden kavmin misali ve akıbeti ne kötüdür.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Âyetlerimizi yalanlayan ve kendilerine de zulmetmekte olan kavmin misâli ne kötüdür! (Araf, 177)”
Allahım, bizi ve neslimizi âyetlerini yalanlayan ve kendilerine zulmedenlerden eyleme.. Âmin..

12 Şubat 2015 Perşembe

Onun misali, köpeğin misali gibidir

Ey insan! Allah, Peygamber Efendimizden (asm) yahudilere kendisine âyetler verilen ve o âyetleri bilerek inkâr edip onlardan sıyrılan, bunun üzerine bunu şeytan peşine takıp azgınlardan olan bir kimsenin haberini okumasını vahyeder.
Kendisine verilen âyetlerden sıyrılıp çıkan, şeytanın peşine takıp azgınlardan olan o kimseyi Allah dileseydi o âyetlerle elbette yükseltirdi. Fakat o azgın kimse, dünyaya meyledip nefsinin pis arzularına uymuştur. Allah, o azgın kimsenin misalini, köpeğin misaline benzetir ki köpeğin üzerine varılsa dilini çıkarıp solur, bırakılsa da dilini çıkarıp solur. Onun için ikisi de birdir. İşte Allah’ın âyetlerini yalanlayan kavmin misali, köpeğin misali gibidir. Allah, bu kıssayı o yahudilere anlatılmasını Peygamber Efendimizden (asm) ister ki belki düşünüp de ibret alırlar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hâlbuki dileseydik onu onlarla (verdiğimiz âyetlerle) elbette yükseltirdik; fakat o, dünyaya meyletti ve nefsinin arzusuna uydu. İşte onun misâli, köpeğin misâli gibidir! Üzerine varsan da dilini çıkarıp solur, onu bıraksan da dilini çıkarıp solur! İşte âyetlerimizi yalanlayan kavmin misâli budur! Artık bu kıssayı (onlara) anlat; tâ ki düşünsünler. (Araf, 176)”
Allahım, bizi ve neslimizi âyetlerini tasdik edip hakkıyla tabi olanlardan eyle.. Âmin..

Bunun üzerine şeytan onu peşine taktı

Ey insan! Allah, Gâlû Belâ gününde Âdemoğullarını bellerinden zürriyetlerini çıkarıp bütün ruhlara Rabbi olduğunu teyid ve tasdik ettirip şahid tutuyor ki kıyamet gününde bundan habersizdik dememeleri veya şirklerine ve isyanlarına atalarına bina ederek mazeret beyan etmemeleri için böyle yapıyor. Olur da hatalarını anlayıp küfürlerinden imana ve itaate dönerler diye Allah âyetlerini böyle açıklar.
Allah, Peygamber Efendimizden (asm) o yahudilere bir kimsenin daha haberini okumasını ister. O kimseye Allah, âyet ve delillerini verdiği halde bilerek ve isteyerek küfrü tercih edip inkâr ederek o âyetlerden sıyrılıp çıkmıştır. Onun bu inadî inkârı üzerine şeytan da o kimseyi peşine takmıştır. Şeytanın peşine takılan, onun gönüllü askeri olan o kimse, böylece azgınlardan olmuştur.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Ey Resûlüm!) Onlara (o yahudilere) şu kimsenin haberini de oku ki, kendisine âyetlerimizi verdik de (o inkâr ederek) onlardan sıyrılıp çıktı; bunun üzerine şeytan onu peşine taktı; böylece azgınlardan oldu. (Araf, 175)”
Allahım, bizi ve neslimizi şeytanın peşine takılan azgınlardan eyleme.. Âmin..

Olur ki dönerler diye âyetleri böyle açıklarız

Ey insan! Allah, Âdemoğullarının bellerinden zürriyetlerini çıkarıp kendilerini yaratan ve şefkatle terbiye edenin Kendisi olduğunu gâlû belâ gününde tasdik ettirip kendilerini şahid tutmuştur ki dalalete ve şirke düşenler, daha önce atalarının şirk koştuğunu, batılı yeryüzüne yerleştirenlerin onlar olduğunu ve onları takib ettiklerini, bundan dolayı kendilerini helak mı edeceğini sormasınlar diye böyle yapmıştır.
Allah, dalalete ve küfre düşen insanoğullarını, ahirette kendilerini kurtarmak için bahane aramak yerine hakikati görüp küfürlerinden dönsünler diye âyetlerini gâlû belâdaki söz ve şehadetlerini hatırlatarak gösterir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Olur ki (küfürlerinden) dönerler diye âyetleri böyle açıklarız. (Araf, 174)”
Allahım, bizi ve neslimizi âyetlerini kabul edip tasdik edenlerden eyle.. Âmin..

11 Şubat 2015 Çarşamba

Daha önce ancak atalarımız şirk koşmuştu

Ey insan! Allah, Âdemoğullarının zürriyetlerini bellerinden çıkarmış ve onlara kendilerini terbiye edenin kim olduğunu sorarak Kendisi olduğunu tasdik ettirmek ve kendilerini şahid tutmak için “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sormuştur. Böylece insanlar, kıyamet günü o şehadetten habersiz diyemeyeceklerdir.
Dalalete düşenler ve Allah’a şirk koşan nesiller, kendilerine kıyamet günü sorulduğunda hemen atalarını öne sürerek kendilerinden önce atalarının şirk koştuğunu, onları takib ettiklerini, batılı yeryüzüne yerleştiren ataları yüzünden kendilerini de mi helak edecek misin, dememeleri için onları Allah şahid tutmuştur.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Veya: “Daha önce ancak atalarımız şirk koşmuştu; (biz ise) onlardan sonra gelen bir nesil idik. Artık bâtılı (şirki, yeryüzüne) yerleştirenlerin yaptıkları yüzünden bizi helâk mı edeceksin?” demeyesiniz diye (böyle yaptık). (Araf, 173)”
Allahım, bizi ve neslimizi şirke düşenlerden eyleme.. Âmin..

Ben sizin Rabbiniz değil miyim?

Ey insan! Allah, bir zaman Tur dağını bir gölgelikmiş gibi İsrailoğullarının üzerine kaldırır. Öyle ki onlar onu üstlerine düşecekmiş gibi zannetmiştir. O vaziyette iken Allah, onlara verdiği Kitab olan Tevrat’ı emir ve yasaklarına uyarak kuvvetle tutmalarını ve içindekileri hatırlamasını ve böylece içindeki hükümlere karşı gelmekten sakınmalarını emretmiştir.
Allah, insanlara dünyada yaratmadan önce Âdemoğullarının bellerinden zürriyetlerini ve nesillerini çıkarıp onları kendilerine karşı şahid tutarak sizi yaratan ve şefkatle terbiye eden Rabbiniz Ben değil miyim? diye sormuştur. Allah’ın şahid tutmasına ve sorusuna bütün ruhlar “gâlû belâ” diyerek bilakis Sen bizim Rabbimizsin, demişler ve şahidliklerini tasdik etmişlerdir. Bu şehadetle artık insanlar, kıyamet günü habersizdik gibi bir bahane ileri süremeyeceklerdir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hani Rabbin, Âdemoğullarının bellerinden zürriyetlerini çıkarıp da onları kendilerine karşı şâhid tutmuştu (ve buyurmuştu ki:) “(Ben) sizin Rabbiniz değil miyim?” (Bütün ruhlar) َقالو َبلٰي (dediler ki:) “(Evet! Sen bizim Rabbimizsin!) Şâhid olduk!” Tâ ki kıyâmet günü: “Doğrusu biz bundan habersiz kimselerdik!” demeyesiniz. (Araf, 172)”
Allahım, bizi ve neslimizi Gâlû belâdaki şehadete sadık olanlardan eyle.. Âmin..

Dağı bir gölgelikmiş gibi üzerlerine kaldırmıştık

Ey insan! İyilik edenlerin mükâfatlarını zayi etmeyen Allah, Kitab'a hükümlerine sımsıkı tutunup emir ve yasaklarına riayet edenlerin ve namazı hakkıyla eda edip kılanların mükâfatını verecektir.
Allah, İsrailoğullarına büyük bir mucize göstermiş ve Tur dağını bir zaman üzerlerine sanki bir gölgelikmiş gibi kaldırmıştır. Onların hemen üstünde duruyordu ki gerçekten onu üstlerine düşeceğini sanmışlardı. Tur dağı üstlerinde iken Allah, bir hidayet ve nasihat olan Kitab'ı kuvvetle tutmalarını ve içinde olanları devamlı hatırlayarak âyetlere muhalefetten sakınmalarını onlara emretmiştir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Bir zaman (Tûr) dağı(nı), bir gölgelikmiş gibi üzerlerine kaldırmıştık da, gerçekten onu (üstlerine düştü düşecek) olan bir şey zannetmişlerdi. (Onlara:) “Size verdiğimizi (Kitâb’ı) kuvvetle tutun ve içinde olanları hatırlayın, tâ ki (ona muhâlefetten) sakınasınız!” (diye emretmiştik). (Araf, 171)”
Allahım, bizi ve neslimizi bize verdiğini kuvvetle tutan ve içinde olanları devamlı hatırlayanlardan eyle.. Âmin..

İyilik için çalışanların mükâfatını zâyi etmeyiz

Ey insan! Yahudiler iyiliklerle ve kötülüklerle imtihan edilmelerin rağmen, onların yerine Kitab'a varis olan değersiz dünya menfaatini alan kötü kimseler gelmiştir. Onlar, nasıl olsa mağfiret edilir diyerek değersiz menfaat gelince yine almışlar. Öyle ki Allah'a karşı Kitab'da haktan başka bir şey söylemeyeceklerine dair söz alınmasına rağmen. Fakat onların akıl edemedikleri şey, günahlardan sakınanlar için daha hayırlıdır.
Allah'ın gönderdiği Kitab'a sımsıkı tutunup emir ve yasaklarına son derece riayet eden ve namazı hakkıyla eda edip kılanlar, bilmeli ve iman etmeliler ki Allah, iyilik için çalışanların mükâfatını asla zayi etmez.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Kitâb’a sımsıkı tutunup namazı hakkıyla edâ edenler ise (bilsinler ki), şübhesiz biz, iyilik için çalışanların mükâfâtını zâyi‘ etmeyiz. (Araf, 170)”
Allahım, bizi ve neslimizi Kitab'a sımsıkı tutunup namazı hakkıyla eda edenlerden eyle.. Âmin..

10 Şubat 2015 Salı

Nasıl olsa bize mağfiret edilecek, diyorlar

Ey insan! Allah, yahudileri yeryüzünde parça parça topluluklar halinde bölmüştür. Onlardan bir kısmı salih iken bir kısmı bundan aşağı kimselerdir. Allah, onları hem iyiliklerle hem kötülüklerle imtihan etmiş ki isyanın kötülüğünden itaatin iyiliğine dönsünler.
İyilik ve kötülüklerle imtihan edilmelerine rağmen, onların ardından Allah'ın Kitab'ı olan Tevrat'a varis olan birtakım kötü ve isyankâr kimseler yerlerine gelmiştir. O kötü kimseler, ahirete nisbeten Allah'ın katında değersiz olan dünya hayatının geçici menfaatlerini severek alıyorlar ve hatalarını bildikleri halde Allah bize nasıl olsa mağfiret edecek diye isyana devam ediyorlar. Yine değersiz dünyanın menfaati gelince onu da alıyorlar. Halbuki Allah'a karşı haktan başka bir şey söylemeyeceklerine dair kendilerine gönderilen Kitab olan Tevrat'ta söz alınmış ve onun içindekileri de okumuş kimselerdi. Ahiret yurdunun günahlardan sakınanlar için daha hayırlı olduğunu akıl erdirenler elbette hakkıyla bilir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Buna rağmen onların ardından yerlerine, Kitâb’a vâris olan birtakım (kötü) kimseler geldi; şu değersiz dünyanın geçici menfaatini alıyorlar ve: “(Nasıl olsa) bize mağfiret edilecek!” diyorlar. Fakat kendilerine, ona benzer bir menfaat daha gelse onu da alırlar. Allah’a karşı haktan başka bir şey söylemeyecek­lerine dâir Kitab’da ken­­­dilerinden sağlam söz alınma­mış mıydı? Ve onun içindekini okumamışlar mıy­dı? Hâlbuki âhiret yurdu, (günahlardan) sakınanlar için daha hayırlıdır. Hiç akıl erdirmez misiniz? (Araf, 169)”
Allahım, bizi ve neslimizi ahiret yurdunun varislerinden eyle.. Âmin..