30 Kasım 2010 Salı

Evlilik tam olmaktır

Ey insan! Evlilik, buz iken havuz olmaktır. Tek iken cemaat olmaktır. Yarım iken tam olmaktır. Gurbet elde cenneti bulmaktır. Allah için seni seven bir kalpte taht kurmaktır. Sen olmadığında seni arayan, seni gözleyen, senin için dua eden birini bulmaktır. İlelebed arkadaş bulmaktır. Hayat yüküne yardım eden bir omuzdaş bulmaktır. Hazret-i Peygamber'in sünnetini yaşamaktır. Helal dairesinin keyfe kafi olduğunu anlamaktır. Sevgini, şevkini, aşkını paylaşacağın bir yar bulmaktır, Hz. Adem'in (as) Havva validemizi bulması gibi. Ben sen değil biz olmaktır. Ağaç iken meyvedar olmaktır. 
Aşık der yarine: İncinme yarim, sen Allah'ın bana bir hediyesi, lütfusun. İnşaallah merhametlerin en güzelini bulursun. Peygamberimiz (asm) ile Hatice validemiz ve Hz. Ali (ra) ile Hz. Fatıma (ra) arasındaki muhabbet ve merhamet gibi, inşaallah.
Sen Hazret-i Peygamberin iftihar edeceği nesillerin tacısın. İman ve Kur'ân'a hizmette can yoldaşımsın. Sen ebed yolunda Allah'ın yardımıma gönderdiği hayat arkadaşımsın.

27 Kasım 2010 Cumartesi

Allah'ın gadabını dindiren

Ey insan! Allah'ın rahmetini celbetmeye çalış. Zira gazabına dayanamazsın. Eğer Allah'ın gazabını çekmiş isen onu da dindirmenin yolu, gizlice sadaka vermek ve akrabaları ziyarettir.
Peygamber Efendimiz (asm), "Rahman Allah'ın gadabını ne dindirir?" diyen bir adama "Gizliden gizliye sadaka vermek ve sıla-i rahim (akrabaları ziyaret ve görüp gözetmek)" (Kenzü'l-Ummal) buyurur.
Allahım, bizi ve neslimizi gizlice sadaka veren ve sıla-i rahimi yapanlardan eyle.. Âmin..

En büyük günah

Ey insan! İnsana yakışan güzel ahlaktır. Güzel ahlak imandan sonraki en güzel haldir. Öyle ise güzel ahlak ile ahlaklanmaya bak, zira kötü ahlak en büyük günahtır.
Yine en büyük günah, Allah'ın emirlerine karşı gösterilen cimriliktir. Allah'ın emirlerine karşı cimrilik gösteren, istina edenden daha bedbaht var mıdır?
Peygamber Efendimiz (asm), "Allah yanında en büyük günah hangisidir?" diye soran bir adama "Kötü ahlak ve Allah’ın emirlerine karşı gösterilen cimrilik" (Kenzü'l-Ummal) cevabını verir.
Allahım, bizi ve neslimizi kötü ahlaktan ve Senin emirlerine karşı cimrilik göstermekten muhafaza eyle.. Âmin..

İyiliklerin en faziletlisi

Ey insan! Senden iyilik isteyen Allah'tır. Elbette iyilik yapmaya seni kadir yaratan da Allah'tır. Öyle ise iyilik yap.
Bazen şeytan iyilikten daha az faziletli olanı tercih etmen için seni aldatabilir. Öyle ise daha faziletli iyilikleri bilmelisin.
İyiliklerin en faziletli olanlardan birisi güzel ahlaktır. Güzel ahlak insanı güzelleştirir. İnsandan beklenen mühim gayeleri netice verir. Diğeri, tevazudur. Tevazu ile insan kibirden ve gururdan kurtulur. Bir diğeri ise belalara sabırdır ki bazen insana günahlarına keffareten bela isabet eder. Bir diğeri de kazaya rızadır ki insanın en güzel hallerindendir. Rabbinin takdirine boyun eğmektir.
Peygamber Efendimiz (asm), "Allah yanında hangi iyilik daha faziletlidir?" diyen bir adama "Güzel ahlak, tevazu, belalara sabır ve kazaya rıza." (Kenzü'l-Ummal) buyurur.
Allahım, bizi ve neslimizi iyiliklerin en faziletleriyle süsle.. Âmin..

Günahları silen

Ey insan! İnsan hataya meyyal yaratılmıştır. Bu sebeble günahlara düşebilir. Önemli olan o günahların silinmesidir. Günahların silinmesi ise günahlar için gözyaşı dökmek, hudu denilen saygıyla Allah'a kulluk ve hastalıklardır.
Peygamber Efendimiz (asm), "Benim günahlarımı ne siler?" diyen bir adam "Gözyaşların, hudûun (saygıyla Allah’a kulluğun) ve hastalıklar" (Kenzü'l-Ummal) buyurur.
Allahım, bizim ve neslimizin bütün günahlarını sil.. Âmin..

Kusurları örten ol

Ey insan! İnsanın hamuru zıtlardan yoğurulmuştur. Acz ve fakrın yanında güzel-çirkin, hayır-şer, iyi-kötü gibi zıtlarla doludur. İmtihanı da fıtratını iradesi ve Allah'ın inayetiyle güzele, hayra, iyiye yönlendirmektir. İşte insan budur.
Bu imtihanında bazen nefisine uyar ve şeytana aldanır; çirkin, şer ve kötü yönleri ön plana çıkar. Bu imtihanı da rızaya uygun geçebilmesi için kusurunu görmeli, ayıbını anlamalı ve nasıl bir Zata karşı hatada bulunduğunu fark etmelidir. Kusurunu gören, afvını ister. İstiğfar eden kusuru işlememiş gibi olur. Ve bir daha böyle bir hataya düşmemek için nefis ve şeytanının şerrinden Allah'a sığınır, istiaze eder.
Kusurunu görmemek ise büyük bir kusurdur.
İnsan, yarın mahşerde bu kusur ve ayıblarının örtülmesini can u gönülden arzu eder. Yüzüne vurulup mahçup olmaktan çekinir. İşte "Allah’ın ayıplarımı, kusurlarımı örtmesini istiyorum." diyen bir adama Peygamber Efendimiz (asm): "Kardeşlerinin ayıplarını örtersen Allah da senin ayıplarını örter." (Kenzü'l-Ummal) buyurur.
Ya Rab! Hem kardeşlerimizin hem bizim kusurlarımızı afveyle. Günah çukurlarına bizi düşmekten muhafaza eyle. Kardeşlerimizin kusurunu örtmek ve ikmal etmek gibi peygamberî ahlakı ihsan eyle. Zira Sen ayıpları örten Settar'sın, günahları afveden Gaffar'sın, günahlardan muhafaza edecek Allah'sın.

Rezil olmak istemezsen

Ey insan! İnsan başkalarının yanında rezil olmaktan çekinir ve utanır. Küçük düşmek insana ağır gelir. Rezil olmanın belki de en büyük sebebi namusun korunup iffetli olmamaktır.
Rezil olmamak isteyen mutlaka namusunu korumalı ve iffetli olmalıdır.
Peygamber Efendimiz (asm), "Allah’ın beni başkalarının yanında rezil etmemesini istiyorum." diyen bir adama "Namusunu koruyup iffetli ol ki; insanlar yanında rezil olmayasın." buyurarak nasihat eder.
Allahım, bizi ve neslimizi hiçbir zaman rezil eyleme.. Âmin..

Duaların kabulü

Ey insan! Dua ibadetin esasıdır, özüdür. Bu hususta Bediüzzaman Hazretleri şöyle buyurur: Evet kudret, insanı çok dâirelerle alâkadâr bir vaziyette yaratmıştır. Hem en küçük ve en hakīr (ehemmiyetsiz) bir dâirede, insanın eli yetişebilecek kadar insana bir ihtiyâr, bir iktidar vermiştir. Ferşten (yerden) arşa, ezelden ebede kadar en geniş dâirelerde insanın vazîfesi, yalnız duâdır. (Mesnevî-i Nûriye, Habab, 96)"
İşte insanın en geniş dairelerdeki vazifesi duadır ve bunu "(Ey Resûlüm!) De ki: Eğer duânız olmasa, Rabbim size ne diye ehemmiyet versin? (Furkan, 77)" âyeti ispat eder.
Peygamber Efendimiz (asm) "Ey Allah'ın Resûlü! En ziyade dinlenmeye (ve kabule) mazhar olan dua hangisidir? diyen birisine  "Gecenin sonunda yapılan dua ile farz namazların ardından yapılan dualardır!" diye cevap verir. (Tirmizî)" buyurur.
Peki, bu yapılan duaların kabul edimesi nasıl olacak? İşte "Duamın kabul edilmesini istiyorum" diyen birisine "Haramlardan sakınırsan duaların kabul olur." (Kenzü'l-Ummal) buyurur Peygamber Efendimiz (asm)
Allahım, bizim ve neslimizin dualarını daima kabul eyle.. Âmin..

Kimseye kızma!

Ey insan! İnsan binbir çeşit halleri, hisleri ve vasıfları olan acaib bir mahluktur. İstidadlarında sınır yoktur. Öyle hisleri vardır ki dünya onun olsa doymaz, tok olmaz. Sevmek, nefret etmek, hırs, inad, merak, endişe, şefkat, öfke ve kızmak gibi.
Bu hislerden birisi kızmaktır ki Peygamber Efendimiz "kızma!" diyerek nasihat eder. Öfke ve kızgınlık aklı giderir.
Ayrıca insanın başına gelen ve hoşuna gitmeyip kızdığı şeylerin arkasında kader ve kazanın payı büyüktür. İnsan gelenin hikmetini bilmediği için kızar. Ama o hadise kendisi için belki de hayırlıdır, günahlarına keffarettir, İlahî birer ikazdır.
Bir de insanlara kızmak, gizli de olsa hikmet-i İlahiyeye kızmak olduğu gibi kardeşliğe de zarar verebilecek neticelere götürebilir.
 İşte "Allah’ın bana kızmasından kendimi korumak istiyorum" diyen bir adama Peygamber Efendimiz (asm): "Kimseye kızmazsan Allah’ın gazabından ve kızmasından kurtulursun. (Kenzü'l-Ummal)" buyurması insanlar eliyle gelen sıkıntıların arkasında kaderin payının olduğunu göstermektedir.
Ey insan! Kızacaksan başta nefsin var, ona kız. Zira seni daima kötülüğe sevk etmektedir, Allah'ın rahmet ettiği hal müstesna.
Allah'ın kızdıklarına kız, sevdiklerini sev ki sevgisine mazhar olasın.

Allah ve Resulünün sevgisi

İnsan öyle bir kalb taşıyor ki, alakadar olduğu herşeyi sevebilir bir istidaddadır.
Evet, insan sevdikleri tarafından sevilmek ister. Hatta sevdikleri tarafından sevilmediklerini anladıklarında düşman olurlar, sevgileri nefrete döner.
İnsan evvela kendini sever ve herşeyi nefsine feda eder. Fakat insanın imanının kâmil olabilmesi için Allah ve Resulünü kendinden çok sevmesi gerekmektedir. Elbette insan kendinden çok sevdiği Allah ve Resulü tarafından sevilmek ister.
İşte "Allah ve Resulü tarafından sevilmek istiyorum" diyen adama Peygamber Efendimiz (asm) "O zaman Allah ve Resulünün sevdiklerini sev, sevmediklerini de sevme." (Kenzü'l-Ummal) buyurur.
Demek Allah ve Resulünün sevgisini isteyen, Allah ve Resulü’nün sevdiklerini sevmeli, sevmediklerini de sevmemelidir.

26 Kasım 2010 Cuma

Bol rızkın vesilesi, temizlik

Ey insan! Hayatı veren Allah'tır. Rızkı verip besleyen de Allah'tır. Allah Muhyi ve Rezzak'tır. Allah kâinatı iç içe daireler şeklinde yaratmış. En geniş dairede cansız görülen camidatı, bu dairenin merkezinde hayat sahiblerini, bunun içinde ruh sahiblerini, bu dairenin de merkezinde akıl ve şuur sahiblerini yaratmış. Ve merkeze rızkı almış.
Allah, bütün mahlukatın yaşayabileceği rızkını taahhüd etmiştir. Bunun haricinde gelen rızık lütfa bakar.
İşte "Rızkımın bol olmasını istiyorum" diyen bir adama Peygamber Efendimiz (asm) "Temizliğe devam edersen rızkın bol olur." buyurarak bol rızkın sırrını vermiştir.
Şükür rızkı arttırdığı gibi maddî ve manevî temizlik rızkı arttırır. Allah da maddeten ve manen temizlenenleri sevdiğini Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurur: "Şübhesiz ki Allah, çok tevbe edenleri sever, çok temizlenenleri de sever. (Bakara, 222)"

Yolculuğun en sevimlisi

Seyahat etmek kainatta bir mirac gibi. Deryalarına dalıp elmasları, zümrütleri toplamak bitmeyen hazinesinden. Gönülleri ferahlatan kevser havuzundan kana kana içmek. Öyle bir deniz ki 114 galaksisi var samanyolu gibi, yedi kat semanın her tarafını kuşatan bir arş gibi, cennet ve cehennemi anlatan andelip gibi.
O deniz Kur'ân-ı Kerim'dir, içinde yaş kuru herşey vardır. Bazen meleklerle sohbet ettirir. Bazen geçmiş ümmetlerin kıssalarından ibretler sunar akıl sahiblerine. Bazen peygamberlerin meclisine getirir, onların örnek hayatlarından ışıklar sunar aydınlamayı bekleyen dünyamıza. Bazen Rabbimizle muhatab eder, marziyatı nedir? Nelerden razıdır? haber verir biz kullara.
İşte "Ey Allah'ın Resûlü, Allah'a hangi amel daha sevimlidir?" diye soran bir adama bu denizde devamlı seyahat etmesini söyler mahiyette "Yolculuğu bitirince tekrar yola başlıyan" cevabını verir Resûlullah (asm). Adam "Yolculuğu bitirip tekrar başlamak nedir?" diye ikinci sefer sorunca, "Kur'ân'ı başından sonuna okur, bitirdikçe yeniden başlar" diye tafsil eder o yolculuğu. (Tirmizî, Kıraat: 4, 2949)
Allahım, bizi ve neslimizi Kur'ân'ı devamlı kıraat edenlerden eyle.. Âmin..

25 Kasım 2010 Perşembe

Gül Ahmedim!

Gül Ahmedim, sana layık bir ümmet olamadık. Senin arkanda hakkıyla duramadık. Sen bizi kardeş yaptın, biz çakıl taşları Uhud'dan büyük, Kabe'den muhterem dedik uhuvveti kırarak. Sen dünyaya geldin "ümmetî, ümmetî" diyerek bizi kucakladın, tıpkı abanın altına aldığın âlin gibi. 
Bize o kadar düşkünsün ki sıkıntıya düşmemiz sana ağır gelir. Öyle ki yarın mahşerde peygamberler bile "nefsî nefsî" derken Sen yine şefkat ve refetini gösterip bizim için Rabbimizden afvımızı isteyeceksin. 
Biz Seni unuttuk, sünnetini bir kenara bırakıp haktan saptık, Sen Allah'ın izni ile her yüz senede bir varis gönderdin ki bize tekrar Seni sevdirdi, dinini ve sünnetini ihya etti dünyamızda. 
Son asır öyle şiddeetlendi ki, dünya büyüleyici bütün güzellikleriyle bize geldi ve Senden çekip aldı. Sen bir daha bize şefaat eder gibi son varisini de gönderdin. O varisin bize Nur Risaleleriyle geldi, hem Seni hem Kur'ân'ı sevdirdi, bizi yaratıp besleyen Rabbimizi tanıtıp sevdirdi. Allah'ın kulu, Senin ümmetin olduğunu hatırlattı.
Şimdi O'nunla Seni biliyoruz, seviyoruz O'nun gibi.
Ve O'nun arkasında bir ağızdan salat u selam ediyoruz "Milyonlarla salat, milyonlarla selam Senin üzerine olsun yâ Resulallah, yâ Habiballah, yâ Emine Vahyillâh"

Şûrânın kuvveti muhabbet

İstişare etmek mü'minlerin alametlerindendir ki Allah şöyle buyurur:  "Onların işleri ise, aralarında şûrâdır (istişâre iledir)." (Şura, 38)  
İctimaî hayatı yeis öldürdüğü gibi, ihya eden de sıdk ve doğruluktur. Yeis yani ümidsizlik öldürülür, sıdk ve doğruluk yaşatılırsa muhabbet devam eder. Kuvvetli muhabbet ile şûrâ kuvvet bulur. İnşaallah o zaman bu millet medeniyet yolunda beşeriyete rehberlik eder.
Bediüzzaman Hazretlerinin Şam'da okuduğu Hutbe-i Şamiyede heva ve hevese tâbi olanları azarlayıp hüdaya tâbi olanlar dua ederek şöyle hitap eder İslam âlemine: Yaşasın sıdk! Ölsün yeis! Muhabbet devam etsin! Şûrâ kuvvet bulsun! Bütün levm ve itâb ve nefret, hevâ ve hevese tâbi olanlara olsun. Selâm ve selâmet, hüdâya tâbi olanlar üstüne olsun. Âmin. (Hutbe-i Şamiye)
Allahım, bize ve neslimize daima şuraya kuvvet veren muhabbet ver.. Âmin..

24 Kasım 2010 Çarşamba

İnsanların kerimi

İnsan mükerremdir, ikram edilmiştir ve edilmektedir. Aslında insan olunmak büyük bir ikramdır ki toprak, bitki ve hayvan olmayarak. İnsanlar içinde hakiki insan olmak, müslüman olmak daha büyük bir ikramdır. Müslümanlar içinde şuur sahibi, farzları yerine getirmek, sünnete uymak çok büyük bir ikramdır. Bunlar içinde de imana ve Kur'ân'a hizmet etmek ikramların en büyüğü olsa gerek.
Evet, Rabbimiz bizlere böyle büyük ikramlarda bulunmuş, elbette şükür gerek hem de küllî şükür.
Bir de kerim olmak var, bu kadar ikram edilen bir insan için. İkram edici olmak, ne güzel bir vasıf. İşte bir adamın "İnsanların en kerimi olmak istiyorum" talebine Peygamber Efendimiz (asm) "Allah’a kullarını şikayet etmezsen insanların kerimi olursun." buyuruyor.
Demek şikayet etmemek gerekiyor Allah'ı kullarına.
Allahım, biz senden değil nefsimizden şikayetçiyiz. Kullarından bize gelenler Sendendir, Sen ne takdir edersen bizim iftiharımızdır. Zaten taşıyamayacağımız yükü yüklemezsin.

23 Kasım 2010 Salı

Salihlerin alameti gece namazı

Gündüzün üzerine atılmış kalın bir perdedir gece. Geçim derdiyle yorulan insanlar istirahate çekilir sessizce.
Âlem uykuya dalar karanlık gecenin koynunda. Herkes uyurken teheccüd gerdandır salihlerin boynunda.
Nasıl ki münafıklara zor gelir sabah ve yatsı namazı. Öyle de salihlerin bir alametidir gece namazı.
Evet, diğer namazlar İlahî emirdir biz kullara. Gece namazı bir ilavedir Habibullah'a.
Cenab-ı Hak, Habibullah'ı Makam-ı Mahmud'a ulaştırmak için diğer namazlara ilaveten teheccüdü farz kılmıştır ki şöyle buyurur: (Habîbim, yâ Muhammed!) Hem gecenin bir kısmında (uyanıp) da sana mahsus bir fazla (farz namaz) olmak üzere, onunla (Kur’ân’la) teheccüd (namazı) kıl! Tâ ki Rabbin, seni Makam-ı Mahmud’a (övülen bir makama) ulaştırsın. (İsra, 79)
Ezan ve kamet duası dediğimiz nida duasında Peygamber Efendimiz (asm) için  makam-ı mahmudu isteriz Allah'tan ki Bediüzzaman Hazretleri Mesnevi-i Nuriye'de makam-ı mahmudu şöyle anlatır bizlere: "İ'lem eyyühe'l-aziz! Nebiyy-i Zîşânın (asm) makam-ı mahmûdu İlâhî bir mâide ve Rabbânî bir sofra hükmündedir. Evet, tevzi edilen lütuflar, feyizler, nimetler o sofradan akıyor. Resul-i Zîşâna (asm) okunan salâvat-ı şerife, o sofraya edilen dâvete icâbettir."
İşte Peygamber Efendimiz (asm) makam-ı mahmud sofrasına bizleri davet ediyor gece namazı ile. Şöyle ki:
"Gece seherde kılınan iki rekat namaz, dünya ve içindekilerden daha kıymetlidir. Eğer meşakkat vermeseydi, gece namazını ümmetime farz kılardım." (Deylemi)
"Farzlardan sonra en faziletli namaz, gece namazıdır." (Müslim)
"Selamı yayar, açları doyurur, sıla-i rahimde bulunur, geceleri herkes uyurken namaz kılarsanız, selametle Cennete girersiniz." (Tirmizi)
"Teheccüd, günahları affettiren salihlerin ameli olup, hastalıklara da şifa verir." (Tirmizi)
İşte ey aziz! Gece namazı ile makam-ı mahmud gölgesine girelim ve salavat ile o sofraya edilen davete icabet edelim.

Günahların imhası

Şu günah asrında ictimaî hayattaki her insana her cihetten yüz günah saldırıyor. İnsan günah işledikçe günah işleme kabiliyeti artıyor ve en nihayetinde cehennemdeki zakkum ağacına uzanır. Allah muhafaza eylesin.
İnsan bu günahlara karşı siper almalı ve istiğfar silahıyla hemen imha etmelidir ki günahı ziyadeleşmesin, azalsın. İşte "Günahlarımın azalmasını istiyorum" diyerek ne yapması gerektiğini Peygamber Efendimiz (asm)'a adam şöyle cevap alır: "İstiğfar ederek günahlarının bağışlanması için Allah’a yalvarırsan günahların azalır".
Allahım, bizi ve neslimizi daima afv ve mağfiret eyle.. Âmin..

 

22 Kasım 2010 Pazartesi

Günahların arkadaşlığı

Bu zamanın başına bazı kâfir ve münafıklar geçmiş. Fitnenin, bidanın ve günahın kapısını açmış. Tsunami gibi dev günah dalgaları içinde insanlar boğuluyor. Bu dalgalar kah televizyondan, kah internetten, kah mecmualardan geliyor. 
Bazen ictimaî hayat insanı zorluyor günaha. Günahtan uzak durmak ne mümkün. Denize girip de ıslanmadan çıkmak mümkün mü?
Önemli olan kusurunu bilmek, istiğfar edip afvını istemek, bir daha o günaha düşmemek, şeytana mashara olmamak için istiaze edip Allah'a sığınmaktır. 
Biz günahkârların imdadına Peygamber Efendimizin (asm) şu hadis-i şerifi yetişiyor: "Hak teâlâ buyurdu ki, kulumun, günahı göklere kadar yükselse, Benden ümit kesmeyip, afv dilerse afvederim. (Tirmizi)"
Evet kusurumuzu biliyoruz ve günahlarımızı Allah'a şikayet ediyoruz.
Yâ Rab! Sen afvedicisin, afvetmeyi seversin, bizi de afvet. Ümidimiz Sensin. Bizi şeytana mashara olmaktan kurtar. El aman, el aman, yâ Hannan, yâ Mennan, bizi günahlarımızın arkadaşlığından ve azabından halas eyle. Âmîn.

Kıyamet günü nurlar içinde haşrolmak

Ey insan! Dünyada daima gündemde olan bir haber var: Ölüm.
Ölüm kervanına hergün yüzbinler katılıyor. Kabir istasyonunda sermayesine göre vasıtalara biniyor. En nihayetinde kıyamet günü mahşere varacak, kimisi nurlar içinde, kimisi kapkara karanlıklar içinde. Ölen herkes elbet nurlar içinde haşrolmak ister. İşte "Kıyamet günü nur içinde haşrolmak istiyorum" diyerek bir nasihat isteyen adama Peygamber Efendimiz (asm) "Hiç kimseye zulmetme, kıyamet günü nur içinde haşrolursun" buyurarak nasihat ediyor.
Evet, kıyamet günü nurlar içinde haşrolmanın yolu hiç kimseye zulmetmemek.
Ey elinde imkan ve hüküm yetkisi olan adam! Bu güzel neticeyi kaçırmak istemezsen, varsa zulmettiklerin hemen helalleşmeli ve zulmünü telafi ederek bundan sonraki hayatında hiç kimseye zulmetme.
Allahım, bizi ve neslimizi zulmedenlerden eyleme.. Âmin..

21 Kasım 2010 Pazar

İmanın kemali güzel ahlaktır

İman, kul ile Allah arasındaki irtibattır. Bu irtibatın kuvveti ile insanın kıymet artar. Ve cennete layık bir kıymet alır. İnsan Allah'ın antika sanatıdır ve sanatkârıyla olan irtibatı ile kıymeti bilinir, yoksa küfür ile o irtibat kesilirse kıymeti hiçe iner ve cehenneme girmeye hak kazanır. Bunu Bediüzzaman Hazretleri şu veciz sözle ifade eder: "İman insanı insan eder, belki insanı sultan eder. Küfür ise insanı gayet aciz bir canavar hayvan eder"
İmanın güzelliklerini ve küfrün çirkinliklerini mukayese etmek isteyen Risale-i Nur'a, bilhassa İkinci Söz ile Yirmibirinci Söz'e baksın.
Evet, insana kıymet kazandıran bu imanın da kemale doğru gitmesi önemlidir. Hatta "İmanımı kemale erdirmek istiyorum" diyen bir adama Peygamber Efendimiz (asm) "Güzel ahlaklı olursan imanın kemale erer" buyurarak güzel ahlaklı olmayı tavsiye etmiştir.
Allahım, bizi ve neslimizi güzel ahlaklı eyle.. Âmin..

İki virgül arasındaki hayat ve sonrası

İnsanın dünya hayatı iki virgül arasındadır.
.......,doğar.................ölür,............................................................................
Önemli olan bu iki virgülün arasına güzel kareler bırakabilmektir. Çünkü bu karelere göre ikinci virgülden sonraki hayat
şekillenir.
İki virgülün arasını güzel karelerle doldurabilmek ümidiyle...

Allahım, bizim ve neslimizin hayatını ve ölümünü mübarek eyle.. Âmin..

Ahiretiniz ağlamasın!

Dünyada bir türlü gülemiyorum. Hayatım sıkıntılar içinde geçiyor. Bir yandan hastalıklar, bir yandan iktisadî sıkıntılar dünyamızı ağlatıyor. Şimdi bir de ihtiyarlık geldi, hayatımız acılaştı diyenlere Bediüzzaman Hazretlerinin güzel bir tavsiyesi var: Madem dünyanız ağlıyor ve hayatınız acılaştı. O halde çalışınız ahiretiniz ağlamasın!..
Ey nefsim! Dünyan ağlıyor ve hayatın acılaştı ise çalış ki ahiretin de ağlamasın.
İki dünyanın saadetini isteyen, hayatını imanla hayatlandırsın, farzlarla zinetlendirsin, günahlardan çekinmekle muhafaza etsin.
Allahım, bizim ve neslimizin dünyasını ve ahiretini mamur eyle.. Âmin..

Muhsinlerden olmak

İnsanın fıtratında iyi olmak ve iyilik edenlerden olmak vardır. Düşmüş birinin elinden tutmak, yolda kalmışa yardım etmek, en azından bir tebessümle iyilik etmek.
İyilik edenlerin başından gelmek, muhsinlerden olmak için Allah'ı görüyor gibi ibadet etmek gerekir ki "Muhsinlerden, iyilik edenlerden olmak istiyorum" diyen bir adama Peygamber Efendimiz (asm) "Allah’a, O’nu görüyor gibi ibadet et, her ne kadar sen O’nu görmesen de O seni görüyor." buyurarak Allah'ı görüyor gibi ibadet etmeyi ihsanların en büyüğü olarak gösteriyor.
Evet, Allah her yerde hazır ve nazırdır. Kalbimizin en gizli hatıralarını ve arzularını görür ve ihsan eder.
Allahım, bizi ve neslimizi muhsinlerden eyle.. Âmin..

Allah'ın en yakın kulu

Ey insan! İnsan sevdiğine yakın olmak ister. Ona yaklaşmak, ülfet etmek, dost olmak ister. Bunun için onun sevdiklerini yapar, sevmediklerini yapmaz.
İşte insanın en çok sevdiği, kendisine en çok sevdiği şeyleri veren Allah'tır ki ona hayatı, hayatı devam ettiren rızkı, seven bir kalbi, düşünen bir aklı, herşeyi tartarn bir nefsi, her an Allah'a bağlanabilen vicdanı vermiştir.
Elbette insan en çok sevdiği zata yakın olmak ister. Bu isteğini "İnsanlar içinde Allah’a en yakın, O’nun en has kullarından olmak istiyorum" diye ifade eden bir adama Peygamber Efendimiz (asm) "Allah’ı çok zikredip anar ve hatırlarsan o zaman Allah’ın en has kulu olursun" diye irşad eder.
Allahım, bizi ve neslimizi Sana yakın olanlardan eyle.. Âmin..

20 Kasım 2010 Cumartesi

İnsanların en âdili

Kuvalarına ve hislerine had konulmayan insan, her zaman haddini aşmaya müsaiddir. Verdiği hükümlerde adalet istese de zulmedebilir. İnsanların en adaletlisi olmak istiyorum diyen bir adama Peygamber Efendimiz (asm) şöyle yol gösterir: "Kendin için istediğini insanlar için de istersen insanların en âdili olursun."
Demek insanların en âdili olmak isteyen, kendisi için istediğini insanlar için de istesin. Zira kendisi için sevdiğini, istediğini insanlar için de seven ve isteyen zulmedemez.
Allahım, bizi ve neslimizi insanların en âdili eyle.. Âmin..

19 Kasım 2010 Cuma

Kanaatkâr olursan

Ey insan! İnsan zengin olmak ister. Zengin olayım, huzur içinde olayım der. Çalışır da çalışır, öyle çalışır ki sanki dünya için yaratılmış. 
Bir şeyi unutur insan: En zengin insan kanaatkâr insandır. Kanaat bulunmaz bir maldır, zenginliktir. Peygamber Efendimiz (asm) insanların en zengini olmak isteyen bir adama şöyle nasihat eder: Kanaatkâr olursan insanların en zengini olursun. 
Evet bir peygamber varisi olan Bediüzzaman Hazretleri de "Mal istersen kanaat yeter" diyerek bu hakikati veciz bir şekilde ifade eder.
Neticeye kanaat göstermek tevekkül, çalışmaya kanaat göstermek ise tembelliktir.
Allahım, bizi ve neslimizi daima kanaatkâr olanlardan eyle.. Âmin..

Ezanlar ki dinin temeli

Allahu Ekber Allahu Ekber diye Allah'ın en büyük olduğu ilan ediliyor dünya ağızıyla kâinata. Yaratan O, besleyen O, Hakîm, Rahîm, Alîm, Kadîr olan O. Aklınızca gördüğünüz herşeyden büyüktür O.
Eşhedü en lâ ilâhe illalah sadasıyla Allah'tan başka zannedilen, sığınılan, meded istenilen ilahlar bulunmadığı haykırılıyor âleme. Şirki, sebeblerin tesirini reddediyor. Onların arkasına düşmeyin, onlardan korkmayı, zira kainatın sultanı birdir.
Eşhedü enne Muhammeden rasûlüllah şehadetiyle Mütekellim olan Allah, kainat ağacının meyvesi olan insanla konuşacak ve ona rehber gönderecektir. O rehber de Allah'ın resulü olan Hz. Muhammed (asm)'dır.
Hayye ale's-salâh ile insanlar namaza davet edilir, haydi namaza gelin nida edilir. Namazdır kötülüklerden alıkoyan, namazdır Allah ile kulun kudsî irtibatı, namazdır ibadetleri fihristi.
Hayye ale'l-felah nidasıyla karmakarışıklık içinde boğulan insanı felaha ve kurtuluşa davet eder Hz. Bilal edasıyla.
Allahu Ekber Allahu Ekber
Lâ ilâhe illallah sadasıyla tevhid ilan edilerek ezan-ı Muhammedî çağırır müslümanları o kudsî irtibat olan namaza.
Es-salatü hayrun mine'n-nevm ile seslenir sabahleyin gaflet uykusunda olanlara, namaz uykudan hayırlıdır nidasıyla.
Böyle kudsî bir ilanın, davetin yerini ne tutabilir, top tüfenk mi? Değil bunlar atom bombası bile yerini tutamaz bu ulvî davet ve ilanın.
Allahım, bizi ve neslimizi ezandaki hakikatlere layık eyle.. Âmin..

18 Kasım 2010 Perşembe

Mezartaşıdır bekçi

Ey insan! Mezartaşıdır bekçimiz, misafir eder kemiklerimizi, bedenimizi.
Mezartaşıdır ibretnamemiz, misafirlerimize, ziyaretçilerimize.
Mezartaşına bakıp geçen gafiller bilmez mi birgün kendisi de girecek kabre. Kabrinin başında mezartaşı, mezartaşında adı şanı, mezarda naaşı.
Kabir kapısıdır ahiret alemine geçişin.
Kabir beri tarafında kalmış geçmişin.
Amellerin olmuş tek yoldaşın.
Ya sevdiklerin var yanında ya da tek başınasın.
Allahım, bizi ve neslimizi kabri cennet olanlardan eyle.. Âmin..

Kadın kalbi ve samimi ülfet

Ey insan! Saadetin bir esasıdır nikah. İnsan nikah ile kalb yalnızlıktan kurtulur ve ülfet ve saadet ihtiyacını tatmin etmiş olur. Kalbî ünsiyet ve arkadaşlığı samimileştiren kadının iffeti, kötü ahlaktan temiz bulunması ve çirkin arızaların olmamasıyla olur. 
Bu hakikati Bediüzzaman Hazretleri şöyle izah eder: "Evet, insanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcud bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele etsinler ve lezaizde birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yardımcı olsunlar. Evet bir işte mütehayyir kalan veya birşeye dalarak tefekkür eden adam velev zihnen olsun, ister ki; birisi gelsin, kendisiyle o hayreti, o tefekkürü paylaşsın. Kalblerin en latifi, en şefiki; kısm-ı sânî ile tâbir edilen kadın kalbidir. Fakat kadın ile ruhî imtizacı (geçimi) ikmal eden, kalbî ünsiyet ve ülfeti itmam eden, sûrî ve zâhirî olan arkadaşlığı samimîleştiren; kadının iffetiyle, ahlâk-ı seyyieden temiz ve pâk bulunması ve çirkin ârızalardan hâlî olmasıdır. (İşaratü'l-İcaz)"
Allahım, bizi ve neslimizi eşlerimizle samimî ülfet edenlerden eyle.. Âmin..

17 Kasım 2010 Çarşamba

Kişi sevdiğiyle beraberdir

Ey insan! Kişi sevdiğiyle beraberdir buyurur Peygamber Efendimiz (asm).
Evet insan sevdiğiyle beraberdir hem bu dünyada hem de âhirette.
Musibette ve muvaffakiyette beraberdir insan.
Fakat ebedî hayatını kaybeden bir adam için âhirette musibetteki beraberlikte teselli yoktur. Böyle bir musibete düşen bir adam için dünyadaki bütün dostlar ve sevdikler düşman olur, düşmanlığa döner.
Ama cennetteki beraberlik bitmez tükenmez bir lezzettir.
Evet, insan sevdiğine dikkat etmeli, sonu düşmanlık olan bir sevgi büyük bir musibettir.
Biz de Allah ve Resûlünün sevdiklerini seviyoruz, sevmediklerini sevmiyoruz.
Allahım, bizi ve neslimizi dünyada da âhirette de sevdiklerinle beraber eyle.. Âmin..

Mahşerin provasıdır Hac

Milyonlarca insan toplanmış Kabe'nin etrafında, bembeyaz ihramların içinde.
Herkes gündelik elbisesinden soyunmuş, kefene sarılmış. Mahşerde de çıplak olmayacak mı insan? 
Evet, insan dünya elbisesinden soyunacak, mahşer elbisesi olan fıtrî elbisesini giyecek.
Dünyada giydiği elbise sıcak ve soğuğa karşı koruduğu gibi, aynı zamanda dünyanın halifesi ve sultanı olduğunun rütbesidir. Mahşerde bu rütbesini çıkaracak, bir er gibi herkes bir olacak.
İşte Hac mahşerin provasını yapmaktır.
İnsanların içinde kaybolmak, denizin bir damlası olmaktır.
Geniş manada Allah'ın birliğini anlamaktır.
Bir nevi evliya olmaktır.
Evet, her hacı Kabe'yi velayet mertebesinde tavaf eder.
Ne mutlu o hacıya ki, sonrasında da bu mertebeyi muhafaza ede.
Allahım, bizi ve neslimizi hac farizasını yerine getirenlerden eyle.. Âmin..

İnceden inceye hesap var

Ey insan! Mahşer çetin, hesap inceden inceye. Elli karakol var muhasebe için, elli bin sene süren.
Allah kuluna hesaba çekecek aracı olmadan. Evvelce namazı sorulur, tadil-i erkan ile kıldın mı? Rekatlarda hangi sûreleri okudun? Namaz kılarken huzurda olduğunu birkez olsun hissettin mi?
Namaz hesabını verenin hesabı da kolay olur. Farzları yetmezse nafileleri yerine konulur ki kul cennete gitsin.
Hesaptaki şahitlerini tanımak ister misin? Kulakların, gözlerin, derin ve azaların, ya lehine şehadet ederler ya da aleyhine.
Bu hakikatler hadis ve âyetlerde şöyle haber verilmektedir:
“Âdemoğlu Rabbinin huzurunda beş şeyden hesaba çekilmeden ayakları kaymaz. Ömrünü nerede harcadığından, gençliğini nasıl geçirdiğinden, malını nereden kazanıp, nereye harcadığından, bildiğiyle nasıl amel ettiğinden.” (Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâme.). 
“Kıyâmet gününde kul amellerinden ilk önce namazdan hesaba çekilir. Eğer namazı iyi çıkarsa felaha ermiş, hesabı geçmiş olur. Eğer namazı iyi çıkmazsa, zarar ve ziyana uğradı demektir. Eğer farzlarından bir noksan çıkarsa Rab Azze ve Celle meleklere hitâben “Bakınız! Kulumun nafilelerinden bir şey var mı?” der. Farzların noksanlığı onlardan tamamlanır. Sonra diğer amelleri de bu minval üzere cereyan eder.” (Tirmizî, Kitabu’s-Salat)
“Nihâyet oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri ve derileri, işledikleri şeye karşı onların aleyhine şâhitlik edecektir. Onlar derilerine: Niçin aleyhimize şâhitlik ettiniz? derler. Onlar da: Her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu. İlk defa sizi o yaratmıştır. Yine O'na döndürülüyorsunuz, derler. Siz ne kulaklarınızın, ne gözlerinizin, ne de derilerinizin aleyhinize şâhitlik etmesinden sakınmıyordunuz, yaptıklarınızdan çoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.” (Fussilet, 20-22)
“Bizim sizi boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minûn, 115), “O gün siz bütün nimetlerden hesaba çekileceksiniz” (Tekâsür, 8).
Öyle ise boş yere yaratılmadığını ve birgün huzurda hesap verileceğini unutma. 
Hesabının kolay olmasını istiyorsan âyet ve hadislere kulak ver.
Unutma ki cennet adam istediği gibi cehennem de adamlar ister.
Allahım, bizi ve neslimizi hesaba çekilmeyen ilim talebesi ünvanına dahil eyle.. Âmin..

15 Kasım 2010 Pazartesi

Haydi şeytan taşlamaya

Şeytan taşlamak Hz. İbrahim gibi, Allah için hareket ederek.
Şeytan taşlamak Hz. Hacer gibi, Allah için yapılan bir amele mani olmayarak.
Şeytan taşlamak Hz. İsmail gibi, Allah'ın hükmüne rıza göstererek.
Hacılar Arafat'tan Müzdelife'ye geçer. Taşlarını toplar, Mina'ya geçer. Kurbanını keser ve üç gün boyunca hergün yedişer olmak üzere küçük, orta ve büyük şeytanı taşlar.
Biz de kafamıza şübhe ve kalbimize vesvese atmak isteyen şeytana, Kur'ân'ın semasındaki yıldızlar olan âyetleri atalım o şeytanlara ki imanımız ve yakinimiz mahfuz kalsın.
Haydi şeytan taşlamaya!
Allahım, bizi ve neslimizi şeytanların şerrinden ve desisesinden muhafaza eyle.. Âmin..

Çakıl taşları ve Uhud Dağı

İnsan sadece birkaç özellikten ibaret değildir. Yirmi, belki yüz sıfatı vardır. Bu sıfatlardan birkaçı bazı insanlara cani gelebilir. Bu cani sıfatlar çakıl taşları hükmündedir ve o insanın mahvına çalışmaya sebeb değildir. Nasıl ki bir gemide ve bir evde dokuz masum bir cani bulunsa o gemi hiçbir adil kanunla batırılamaz.
Ey insafsız adam! O gemide veya evde seninle birlikte dokuz cani bir masum bulunsa, o gemi ve evin batırılmasının zulüm olduğunu bütün dünyaya haykıracaksın.
İşte Rahmanî bir gemi ve ev olan bir mü'minde değil dokuz belki yirmi masum sıfat varken onun mahvolmasını arzu etmek en çirkin fenalıktır.
Çakıl taşlarının Uhud dağından büyük olmadığını sen de biliyorsun. Sence cani olan sıfatlar iman, İslam, komşuluk gibi Uhud dağı kadar büyük ve Kabe hürmetinde olan masum sıfatlardan büyük tutulamaz ve daha ziyade ehemmiyet verilemez. 
Elbette bunu sen de anladın. Öyleyse insaf et ve İslamiyet'te kardeşliğin ne kadar büyük olduğunu idrak et. Daha anlamadınsa kardeşliğe dâir âyet, hadis ve Kur'ân'ın manevî bir tefsiri olan Risale-i Nur'a, bilhassa Yirmiikinci Mektub'a bakabilirsin.
Allahım, bizi ve neslimizi hasedden muhafaza eyle.. Âmin..

14 Kasım 2010 Pazar

Kolay mı sahabe olmak

Yeni bir din zuhur etmiş, ismi İslam. Âyetler iniyor birer birer. Menfaatlerini ilah edinenlerin putlarını yıkıyor birer birer.
Menfaatlerini ve düzenlerini bırakmak istemeyenler düşman oluyor bu yeni dine girenlere. Fırsat vermiyorlar insanlara anlatılmasına. İnsanlar mahalle baskısı altında. 
Menfaatperestler putlarını korumakla meşgul. Asiller çekiniyor bu dine girmeye. Köleler işkenceler altında iman ediyor tek olan Allah'a. Kimi taşla eziliyor, Bilal (ra) gibi, kimi kızgın kumlara yatırılıyor, kimine demir gömlek giydiriliyor kızgın güneşin altında.
Erkam'ın evinde toplanıyorlar, sayıları daha kırk bile değil.
Ve Hz. Ömer geliyor, dağ gibi cesaretine kâinat gibi bir imanı ekleyerek oluyor kırk kişi.
Artık gizli değiller. Aşikare anlatıyorlar insanlara Allah'ı. Yine bitmiyor işkenceler, yıldırmalar. İlk şehidler de veriliyor bu yolda.
Dayanılmaz oluyor Mekke ve sokakları, dar ediliyor yeni dine girenlere.
Hicret başlıyor Medine yollarına, terk ediliyor vatan, belki daha güçlü geri gelmek için, belki bir daha dönmemek için sevdikler bırakılıyor Mekke'de.
Daha ne anlattık ki o manzaradan. 
Kolay mı sahabe olmak, ucuz mu sudan?
Dininin kıymetini bil ey Müslüman.
Sana miras kaldı bu din Ashabdan.
Allahım, bizi ve neslimizi Sababe-i Kiram'a kardeş ve arkadaş eyle.. Âmin..

Öyle bir hayat ki

Bir hayat ki Peygamber'e (asm) ve sünnetine hasrolan.
Bir hayat ki Peygamber'i (asm) adım adım takip eden.
Bir hayat ki O'nsuz (asm) bir hayatı düşünemeyen, yokluğunda ezanı bile tamamen okuyamayan.
Öyle bir hayat ki birini ensar, birini muhacir kılan.
Öyle bir hayat ki arkadaş ünvanını kazandıran, arkadan gelenlerin takip ettiği, ümmetin yıldızı olan.
Öyle bir hayat ki Hz. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Hamza, Bilal, Eyyüb El-Ensarî yapan.
İşte Peygamberî hayatı gösteren sahabe hayatı.
Allahım, bizi ve neslimizi azamî derecede sünnete riayet edenlerden eyle.. Âmin..

13 Kasım 2010 Cumartesi

İmanlı fazilet tevazudur

Ey insan! Hakikî hürriyet İslam'da esastır. İslamiyet istibdada zıddır. Bediüzzaman Hazretleri Münazarat'ta âdil kanunların dışında tahakkümün olamayacağını, herkesin meşru hareketinde şahane serbest olmasının hürriyet olduğunu şu sözleriyle anlatır: “Hürriyet odur ki, kanun-u adalet ve te’dibden başka, hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın, herkes hareket-i meşrûasında şahane serbest olsun.
Lemalar'da ise insanlığın çeşitlenmesinin müsabaka ve hakikî imanlı faziletin olduğunu, faziletin kaldırılmasının insanın bütün değerlerinin öldürülmesiyle mümkün olabileceğini ve imanlı faziletin tevazu ile olacağını, yoksa istibdadın faziletsizlik olduğunu şöyle anlatır: "İşte nev-i insanın tenevvüünün en mühim mayası ve zenbereği; müsabaka ile, hakikî îmanlı fazilettir. Fazileti kaldırmak, mâhiyet-i beşeriyenin tebdiliyle, aklın söndürülmesiyle, kalbin öldürülmesiyle, ruhun mahvedilmesiyle olabilir. Îmanlı fazilet, medâr-ı tahakküm olmadığı gibi, sebeb-i istibdad da olamaz. Tahakküm ve tagallüb etmek, faziletsizliktir. Ve bilhassa ehl-i faziletin en mühim meşrebi, acz ve fakr ve tevazu ile hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye karışmak tarzındadır. (Lemalar, 179)"
Allahım, bizi ve neslimizi imanlı fazilet sahibi eyle.. Âmin..

Şimdi hacı olmak varmış

Hacı olmak vardı şimdi, yarın tevriye, pazartesi arefe ve salı günü bayram.
Arafat'a çıkılmış, kurbanlar kesilmiş, şeytan taşlanmış ve hacı olunmuş.
Kabe'yi tavaf edenler, seyredenler, el yüz sürenler, namaz kılanlar, dua edenler...
Şimdi hacı olmak varmış.
Allahım, bize ve neslimize makbul haclar nasib eyle.. Âmin..

İnsanlığın üç nevi

Ey insan! İnsan topraktan yaratıldı. Melekler ve İblis insanla imtihan edildi, secde emri verildi. İblis hariç bütün melekler secde etti. Hem Allah'a itaat etti, hem de arzın halifesini kabul etti.
Secde etmeyen İblis huzurdan kovuldu. İblis bu kinle insana düşman oldu ve insanla düşman olarak yere indirildi.
Şeytana kıyamete kadar mühlet verildi. İnsanın damarında kan gibi gezdi. Kalbine vesvese, çirkin söz ve görüntüler attı ve insan üç nev oldu:
1. Mü'minler ki iman edip İslam'â teslim oldular.
2. Kafirler, şeytanın safsatasına kanıp yaratanı inkar ettiler.
3. Münafıklar, kalblerine imanı değil menfaati soktular.
Allahım, bizi ve neslimizi iman edip İslam'a teslim olanlardan eyle.. Âmin..

12 Kasım 2010 Cuma

Bayramların arefesi

Ey insan! Arefe günü bayramdan önceki gündür ve fazileti büyüktür ki Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur: "Günlerin en faziletlisi arefe günüdür. Faziletçe cumaya benzer. O, cuma günü dışında yapılan yetmiş hacdan faziletlidir. Duaların en faziletlisi de arefe günü yapılan duadır. Benim ve benden önceki peygamberlerin söylediği en faziletli söz de: Lailahe illallah vahdehu la şerike lehu. (Allah birdir, ondan başka ilah yoktur, O'nun ortağı da yoktur) sözüdür." (Muvatta, Hacc 246)
Arefe Günü'nün faziletine dair birçok hadis-i şerif vardır.
Bu günde 1000 ihlas okumalıdır ki geçmiş günahların afvına vesiledir.
Arefe Günü'nde oruç tutmak da çok faziletlidir. Hadis-i şeriflerde şöyle buyurulmaktadır:  
"Arefe günü tutulan oruç, bin günlük nafile oruca bedeldir."
"Aşure günü orucu bir yıllık, arefe günü orucu da, iki yıllık nafile oruca bedeldir."
Arefede tutulan oruç, iki bin köle azat etmeye, iki bin deve kurban kesmeye ve Allah yolunda cihâd için verilen iki bin ata bedeldir."
Allahım, bizi ve neslimizi nice bayramların arefesine ulaştırıp bayramlar yaptır.. Âmin.. 

Asayişin temeli imandır

Ey insan! Asayişi sağlamanın, asayiş berkemal olmanın en mühim temeli ahiret inancıdır. Cehennem fikridir.
Bir millette, bir toplumda ahiret inancı, cehennem fikri yoksa, hükümetin adamlarının görmesi düşüncesi sadece evham verir, gizli anarşiliğe yol açar.
Kalbinde bir yasakçı bulunan bir adam, ahiret ve cehennem inancı ile haddinden aşmaz, asayişi ihlal etmez.
Bu sebebledir ki on serseri ve imansızın asayişi, Allah'tan korkan bin adamın asayişinden zordur. 
Demek anarşinin temelinde ahiret fikrine karşı çıkmak yatar, kalpteki yasakçıyı kovmak vardır.
Asayişin temeli de ahiret ve cehennem fikrinin kalpte bıraktığı yasakçıdır.
Allahım, bizi ve neslimizi daima asayişe ve imana kuvvet verenlerden eyle.. Âmin..

Kainatın bir sebebi muhabbet

Muhabbet kainatın yaratılmasının bir sebebidir. Kainatı bir bütün yapan, birbirine bağlayan rabıtasıdır. Hem nurudur, muhabbetle hakikati anlaşılır. Hem hayatıdır, muhabbetle kıyamete kadar eder, muhabbet biterse kıyametı kopar.
Kainat ağacının meyvesinin çekirdeği olan insan kalbine öyle bir muhabbet yerleştirilmiştir ki kainatı istila edebilir. Böyle bir muhabbete layık olacak, ancak nihayetsiz bir kemal sahibi olabilir.
Eğer bu muhabbet, nihayetsiz kemal sahibine tevcih edilmez, gayrına sarf edilirse, sahibini yakan belalı bir musibet olur.
Sevdikleri ya kendini tanımaz, gençlik ve malı gibi; ya tahkir eder ki mecazi aşkların yüzde doksanı maşukundan şikayet eder; ya da arkadaşlık etmez.
Ey nefsini ve dünyayı seven adam, bu musibetli beladan kurtulmak istersen, nihayetsiz muhabbetini nihayetsiz kemal sahibi olan Allah'a yönlendir ki muhabbetin lezzetli bir tezellül olsun.
Allahım, bizi ve neslimizi daima hakikî manada sadece Sana muhabbet edenlerden eyleyip diğerlerini de Senin için sevmeyi nasib eyle.. Âmin..

11 Kasım 2010 Perşembe

Kur'ânî milletler ve diller

İslamiyet'i tanıyan ve kabul eden milletler, İslamiyet'in ve imanın güneşi ve menbaı olan Kur'ân'ı ve sünneti hayatlarının merkezine almıştır.
Kaynaktan tam manasıyla istifade etmek için harflerini almış ve bu vesile ile kelimelerini almıştır. Böylece "Kur'ânî millet" olmuştur. Dilleri de harfleri itibariyle "Kur'ânî" olmuştur.
Orta Asya'da Uygurca, Kazakça, Kırgızca, Dari (Farsça), Peştu, Özbekçe, Türkmence, Tacikçe; Orta Doğu'da Türkmence, Kürtçe, Farsça, Azerice, Beluci; Orta Asya'da Hui müslümanlarının kullandığı Çince; Güney Asya'da Urduca, Pencapi, Sindhi, Keşmiri , Peştu
, Peshawari, Hintçe, Tamil (Arvî), Dhivehi; Güney Doğu Asya'da Malay; Afrika'da Beja, Komor, Hausa, Mandinka, Fula,Volof, Berberi dilleri Kur'ân harfleriyle yazılmaktadır.
Bir İslâm memleketi olmasına rağmen son asırda bazı zorlamalarla şu diller Latin veya Kiril harfleriyle yazılmaya başlamışlardır: Afrika’da Afrikaans, Taşelhit ve Tamazghit, Harari, Hausa, Fula, Mandinka, Volof, Malagasy, Nubi, Swahili, Somali, Songay, Yoruba; Orta Asya ve Rusya’da Başkır, Çağatay, Çeçence, Kazakça, Kırgızca, Tatarca, Türkmence, Özbekçe, Sovyetler Birliğinde oturan Müslümanlar; Güney Doğu Asya’da Malayca, Maguindanao ve Tausug; Avrupa’da Arnavutça, Azerice, Boşnakça, Lehçe, Belarusça, Mozarapça, Aragonca, Portekizce, ve İspanyolca ve Türkiye’de Türkçe.
Şu görüntü bize şöyle bir ümidi vermektedir: İnşaallah istikbalde Kur'ânî milletler yine dilleriyle de Kur'ânî olacaklardır.
Allahım, bizi ve neslimizi her halimizle daima Kur'ân'i eyle.. Âmin..

10 Kasım 2010 Çarşamba

En makbul amel

Ey insan! İnsan herşeyden müteessir olur, etkilenir. Birisinin mutluluğundan mutluluk duyarken, üzülmesinden mahzun olur.
Bir müslümanı mahzun görmek, onu mahzun bırakmak, elinde imkan varken yardımcı olmamak belki de bedbahtlıkların en fenası olsa gerek.
Zira Taberanî'de geçen bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmaktadır: Îmandan sonra en makbûl amel, mahzun gönüllere teselli vermektir.
Ey kendine müslüman diyen adam! Bak dünyaya! Müslümanlar mahzun değil mi?
Etrafındaki müslümanlardan mahzun olan yok mu?
Ara bul teselli et ki senin için bulunmaz bir hazine. 
Makbul amel ararsan hüzünlenmiş bir kardeşini teselli et, bir ihtiyacına bak ki imanın lezzetini elde edesin.
Unutma ki Allah mahzun gönüllerin yanındadır.
Allahım, bizi ve neslimizi daima mahzun gönülleri teselli edenlerden eyle.. Âmin..

9 Kasım 2010 Salı

Yaratan bir olmalı

Bir harf katipsiz olmaz, bir iğne ustasız olmaz, bir köy muhtarsız olmaz. Şu muhteşem kainat nasıl ustasız, idarecisiz olabilir?
Bütün insanların esas azalarda bir olması, bütün insanları yaratan zatın bir olduğunu; hepsinin birbirinden farklı olması o zatın iradesini ve kastını göstermez mi?
Gözlüklü bir adamın resmine dikkat eden, gözlükleri falan usta, mühendis, şirket tarafından yapıldı, ama gözü kendi kendine, ustasız oldu demesi ne kadar mantıklı?
Bu satırlar, içindeki harflerin rastgele çok uzun sürede hareketiyle tesadüfen yazıldı diyerek bunu yazanı kabul etmemekten daha gülünç değil mi kainat gibi muhteşem bir kitabın katibsiz olduğunu kabul etmek?
Herşeyin ortak neticesi, yaratanın birliğidir. Şirki dahi kabul etmez.
Sebebler ise sadece izzetin perdeleridir.
Allahım, bizi ve neslimizi birliğini isbat ve ilan edenlerden eyle.. Âmin..

8 Kasım 2010 Pazartesi

Beni seviyor demektir

Kendimizi unuttuk, değerlerimizi unuttuk, gaflet edip bizi yaratan ve besleyen Rabbimizi çoğu zaman unuttuk.
Ne acı ki, bizi hiçbir zaman unutmayan, dünyaya geldiğinde "ümmetî, ümmetî" diyen, sıkıntıya düşmemiz kendisine ağır gelen, bize çok düşkün olan, her vakit Allah'ı gösteren bir ayna olan Peygamber Efendimizin (asm) sünnetini unuttuk.
O'nun gibi yemek yemesini, su içmesini, yatağa yatmasını, çocukları sevmesini ve şefkat göstermesini, büyüğe hürmet ve küçüğe merhamet etmesini, namazda sarık sarmasını, namazı tadil-i erkan üzere kılmasını ve arkasındaki tesbihatı yapmasını ve daha nice sünnetleri unuttuk.
Şimdi bize düşen titreyip silkinerek kendimize gelmek ve O'nun (asm) şu hadis-i şeriflerine kulak vererek sünnetleri ihya etmektir.
"Âhirzamanda unutulan sünnetimi ortaya çıkarana (uygulayana) yüz şehit sevabı verilecektir.(Kütüb-ü Sitte)"
"Kim benden sonra terkedilmiş bir sünnetimi ihya ederse (canlandırıp ortaya çıkarırsa) onunla amel eden herkesin aldığı sevab kadar, o kişi de sevap alır. Hem de ötekilerin sevabından hiç bir miktar eksilmeden. Kim de Yüce Allah'ın ve Peygamber (asm)'in rızasına uygun düşmeyen sapık bir bid'at ı icad ederse onunla amel eden insanların bu yüzden hak ettikleri günahları kadar o kişiye de günah yüklenir. (Tirmizi, İlm, 16; Müslim, İlm, 6)"
Hz.Ali (ra) rivayet eder ki: "Resûlullah (asm) buyurdular ki: Kim, benden sonra unutulmuş olan bir sünnetimi ihya ederse beni seviyor demektir. Beni seven de benimle beraberdir" (İbni Mace, 4077)"
Allahım, bizi ve neslimizi sünneti ihya edenlerden eyle.. Âmin..

7 Kasım 2010 Pazar

Büyük ikramiye sana çıktı

Ey insan! Âhirzamanın bir hususiyeti olsa gerek. Haramlar cazip olmuş mıknatıs gibi. Vakum gibi içine çekiyor.
Boş vakti çok ve kolay kazanmak isteyen tembel insanları yutuyor.
Katılmazsan çıkmaz diyor çıkma ihtimali milyonda bir olan piyango kumarına.
Var mısın iddia diyerek insanların iddialı damarları tahrik edilip çekiliyor kumar seline.
Küçük küçük ikramiye ve kazançlarla aldatılıyor insanlar.
"Ey İnananlar! İçki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliklerdir, bunlardan kaçının ki saadete eresiniz. (Maide, 90)" diye Allah insanları uyardığı halde...
Peki, milyonda bir değil, yüzde doksan dokuz ihtimalle kazaanma ihtimali olan ve milyonlar altın ve elmasları kazandıran bir piyango bulunsa insanlardan buna iştirak etmeyen kalır mı? Milyondan bir ihtimale inanıp katılanlar bundan geri durmayacaktır.
İşte mukadderat denilen imtihan piyangosu insanların önüne açılmış. Sermayesi olan gününün yirmi dörtte biri ile iştirak eden herkes bu piyangoyu kazanıyor.  
O yirmi dörtte biri abdest ve beş vakit namazdır. Bir saate mukabil gelir.
İşte bu iştirakin neticesinde cennet gibi bir ikramiye sana çıktı. Tebrikler.
Allahım, bizi ve neslimizi büyük ikramiyeyi kazananlardan eyle.. Âmin..

İnsanların en hayırlısı

Ey insan! "İnsanların en hayırlısı insanlara hayırlı olandır" buyurur Peygamber Efendimiz (asm).
İnsan, yokluk âleminden çıkıp varlık âleminde ebede yürüyen bir yolcudur. Bu yolcunun yolunu açmak, yolundaki taşları kaldırmak, elinden gelen bir hayrı yapmak büyük insanların şanıdır ve işidir ki hemcinsi olan insanların bu yolculuğunda bir fayda sağlamaya çalışmaktadır.
Nasıl ki, yoldaki eza veren bir taşı, kemiği kenara kaldırmak, ta insanın en mühim ihtiyacı olan rızkına ve geçimine yardımcı olmaya kadar faydalar vardır. Bunun gibi ebed yolculuğunda fayda verecek bir Kur'ân harfini öğretmekten ta iman ve Kur'ân hakikatlerini, ta Allah'ı tanıttırmaya ve sevdirmeye kadar pek çok hayır ve faydalar vardır. Böyle faydaları insanlara kazandırmaya çalışmak kâmil ve büyük insanların şanıdır, halidir.
Allahım, bizi ve neslimizi insanların en hayırlısı eyle.. Âmin..

6 Kasım 2010 Cumartesi

İnkar mı izan mı?

Ey insan! Nefisperest olanlar, evvela nefislerini severler. Başkalarını nefislerine feda ederler. Nefislerini kusurdan temiz bilirler. Böyleler başkalarını inkar ederler. İnkar eden inkar edilenle dostluk da etmez, muhabbet beslemez. Derler: Onlar münkirdir. Münkirle dostluk ve muhabbet haramdır.
Bu değil mi âlem-i İslam'ı tefrikaya atan, mensublarını ağlatan. Osmanlı'nın son dönemi buna şahid değil mi?
"Mü'minler gerçekten kardeştir" (Hucurat, 10) İlahî fermanı işitmemişler mi? Bu ferman bize rehber değil mi?
Sizden biriniz kendi nefsi için sevip istediğini müslüman kardeşi için de sevip istemedikçe hakkıyla iman etmiş sayılmaz. (Buharî, İman, 7; Müslim, İman, 71-72) Nebevî düsturunu görmemişler mi ki azim iki düsturu nesh edip hükmünü kaldırabilsin.
Ey âlem-i İslam, birbirinizi inkar değil izan ediniz, anlayınız. Nefsinizin değil, kardeşinizin taraftarı olunuz. Hatalarını güzellikle tashih ediniz. Ayıblarını örtünüz ki birgün ayıblarınızın örtülmesine ihtiyacınız olabilir.
Allahım, bizi ve neslimizi kardeşliğe kuvvet verenlerden eyle.. Âmin..

Edeb taç imiş

Yunus Emre ne güzel söylemiş:
Ehl-i diller arasında aradım, kıldım talep.
Her hüner makbul imiş, illa edep illa edep.

Bunun gibi malum güzel bir mısrayı da paylaşalım.
Edeb bir taç imiş nur-ı Hüdadan
Giy ol tacı emin ol her beladan.

Mevlâna Celaleddin Rumî ks Hazretleri, Mesnevî’sinde der ki:
Allah’tan edebe muvaffak olmayı dileyelim. Edebi olmayan kimse Allah’ın lütfundan mahrumdur."
Evet, Allah'tan edep istemeli.
Allahım, bizi ve neslimizi edebe muvaffak eyle.. Âmin..
 

Kalemler hakkı yazsın

Ey insan! Allah kalemi yarattı. Ve kalemle ilmi öğretti. Ve sağ el ile yazmayı işaret buyurdu: "Hâlbuki (sen), bundan önce ne bir kitab okumuş, ne de sağ elinle onu yazmış değildin. (Ankebut, 48)"
Öyleyse bu kalem hakkı yazmalı. Zira hakkı yazmayan kalem, hakkı söylemeyen dil gibi belki daha tehlikelidir. Zira bir kalemin yazdığı satırlar yüzleri, binleri belki milyonları etkiler.
Şunu da unutmamak gerektir: Her söylediğin hak olsun, fakat her hakkı söylemek senin hakkın değil.
Allahım, bizi ve neslimizi hakkı ve hakikati yazanlardan eyle.. Âmin..

5 Kasım 2010 Cuma

Faziletli günler ve Kurban Bayramı

Ey insan! Zilhicce'nin ilk günlerinin çok büyük fazileti vardır. O kadar faziletlidir ki bir gününün fazileti bir seneden daha ziyadedir.
Kurban Bayramı bu ayın 10. gününde idrak edilir. Kurbanlar kesilir, fakirler ve çocuklar sevindirilir, akrabalar ziyaret edilir, muhabbetler tazelenir ve ziyadeleştirilir.
Hasılı, bütün müslümnaları bir araya getirip muhabbet ettiren Kurban Bayramı, Allah'ın biz kullarına büyük bir ihsanıdır.
Zilhicce ayının ilk günlerinin faziletini haber veren hadis-i şerifleri burada zikretmek münasib olacaktır. Şöyle ki:
Zilhiccenin ilk günlerinde tutulan oruç bir yıl oruç tutmaya, bir gecesini ihya etmek de Kadir gecesini ihya etmeye bedeldir.
Zilhiccenin ilk on gecesinde yapılan amel için, 700 misli sevab verilir.
Terviye günü oruç tutup günah söz söylemeyen Müslüman, Cennete girer.
Bu on günün hayrından mahrum olana yazıklar olsun! Bilhassa dokuzuncu (Arefe) günü oruçla geçirmelidir! Onda o kadar çok hayır vardır ki, saymakla bitmez.
Zilhiccenin ilk 9 günü oruç tutana, her günü için bir yıllık oruç sevabı verilir.
Zilhiccenin ilk on günü fazilette bin güne, Arefe günüyse on bin güne eşittir.
Zilhiccenin ilk on gününde yapılan amellerden daha kıymetlisi yoktur.
Allah indinde Zilhiccenin ilk on gününde yapılan amellerden daha kıymetlisi yoktur. Bugünlerde tesbihi, tahmidi, tehlili ve tekbiri çok söyleyin!
Allahım, bizi ve neslimizi daima Zilhiccenin ilk on gününü ihya edenlerden eyle.. Âmin..

Not:
Terviye günü: Zilhiccenin sekizinci günü, kurban bayramı arefesinden önceki gün.
Tesbih, Sübhanallah; tahmid, Elhamdülillah; tehlil, Lâ  ilâhe illallah; tekbir, Allahü Ekber, demektir.

Sözlerin en faziletlisi

Ey insan! Söz vardır, özden ırak; söz vardır, gözden uzak.
Söz vardır, insan vezir eder; söz vardır, insanı rezil eder.
İşte öz olan, göz (pınar, kaynak) olan, insanı vezir, belki sultan eden bir söz var ki sözlerin en güzeli, en faziletlisi, en şereflisidir. Fazilet ve kemalat sahipleri bile ondan daha faziletli söz söylememiştir. O söz "Lâ ilâhe İllallah"tır.
İnsanların eşrefi, iftihar ve övünç vesilesi, en güzeli olan Fahr-i Kainat Efendimiz (asm) da davasının özü olan bu sözü bize şöyle haber vermektedir: "Ben ve benden önceki peygamberlerin sözlerinin en faziletlisi "Lâ ilâhe İllallah"tır. (Muvatta)"
Bu söz ki yüz yirmi dört bin enbiyanın ve yüz yirmi dört milyon evliyanın imza bastığı ve haber verdiği en sağlam sözdür. Ve en sağlam davadır.
Allahım, bizi ve neslimizi sözlerin en faziletlisinden istifadesi ziyade olanlardan eyle.. Âmin..

4 Kasım 2010 Perşembe

Tahrip çok kolaydır

Ey insan! Yirmi adamın yirmi günde yaptığı bir binayı bir adam bir günde, belki bir saatte yıkar, tahrip eder. Belki yüz şartın varlığıyla yaşayan bir insanı, bir câni bir şartını iptal etmekle öldürebilir. İşte imar ve bina etmek o kadar zor iken tahrip bu kadar kolaydır. Hayır vücuda aid olduğundan imar, tamir ve bina etmek gibidir. Şer ise tahrip nevindendir.
Bu yüzden bir sarayı muhafaza eden adam, sarayı ateşe vermeye ve yıkmaya çalışan haylaz bir çocuğa karşı memleketin sultanına şikayet eder.
İşte İslam ve iman sarayını muhafazaya çalışan bir adam, daima açık bir düşmanı olan şeytandan Allah'a sığınmaya muhtaçtır.
Ve her zaman Kur'ân'ın emrettiği şu duayı okumalıdır: "Ve de ki: “Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım. Rabbim! (Onların) yanımda bulunmalarından dahi sana sığınırım. (Mü'minûn, 97-98)"
Allahım, bizi ve neslimizi şeytanların şerrinden ve vesveselerinden muhafaza eyle.. Âmin..

Uyarı: Daha tafsilatlı bilgi ve izah için 13. Lema'ya müracaat ediniz.


3 Kasım 2010 Çarşamba

Namazın mübarek çekirdekleri

Ey insan! Namazdan sonra okunan mübarek kelimeler olan tesbihat namazın çekirdekleri hükmündedir ve otuz üçer defa okunur. Ondandır ki namazın bütün fiil, söz ve hareketlerinde bu mübarek kelimeler tekrarlanır. Bundan anlaşılır ki namazın manası tesbih, hamd ve tekbirdir. 
Cenab-ı Hakk'ın celalî, cemalî ve kemalî tecelli ve cilveleri vardır. İşte namaz; Allah'ın (cc) Celaline karşı "Sübhanellah", Cemaline karşı "Elhamdülillah" ve Kemaline karşı "Allahu Ekber" demektir.
Bu tesbihatin kıymetini Peygamber Efendimiz (asm) şöyle haber vermektedir: “Her namazdan sonra otuz üç defa Sübhanallah, otuz üç defa El­hamdülillah, otuz üç defa Allahu Ekber deyip, “La ilahe illallahü vahdehû la şerîkeleh lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü ve hüve ala külli şey'in ka­dir” sözü ile yüze tamamlayanın bütün günahları afvedilir, isterse deniz köpüğü kadar çok olsun
Allahım, bizi ve neslimizi namazı manasına münasib kılanlardan eyle.. Âmin..

Kokusu hoş, tadı güzel

Ey insan! "Sizin en hayırlınız Kur'ân'ı öğrenip öğretendir" buyurur Peygamber Efendimiz (asm) ve bize en güzel hedefi gösterir, en hayırlı olmak..
Evet, en hayırlı olan Kur'ân'ı öğrenip öğretendir. Zira Kur'ân, Allah'ın (cc) insana verdiği değerdir.
Yine Peygamber Efendimiz (asm) insanları Kur'ân okuyan ve okumayan olarak ayırıyor ve portakala, hurmaya, reyhana ve Ebucehil karpuzuna benzetiyor. Şimdi bunları Peygamber Efendimizden (asm) dinleyelim: Kur'ân okuyan mü’min kokusu hoş ve tadı güzel portakal gibidir. Kur'ân okumayan mü’min de tadı güzel kokusu olmayan hurma gibidir. Kur'ân okuyan münafik, kokusu güzel ve tadı acı olan reyhan bitkisi gibidir. Kur'ân okumayan münafık ise, kokusu olmayan ve tadı acı Ebucehil karpuzu gibidir. (Et-Tergib Ve’t-Terhib, 3, 262)"
Allahım, bizi ve neslimizi daima Kur'ân'ı öğrenip öğreten ve okuyanlardan eyle.. Âmin..

Tam adalet için

Ey insan! Tam adalet, ferdin hiçbir suretle hakkını feda etmez, çiğnetmez. Dört halife gibi.
İzafî adalet ise, umumun istirahati için ferdin hakkı feda edilebilir. Siyaset gibi.
Bir şeyde tam adaleti uygulamak mümkün iken izafî adalet zulümdür, haksızlıktır.
Söz sahibi, karar mercileri ve hüküm verenler, bir meselede hüküm verirken tam adaleti nazara almalı ki zalimlerden olmasın.
Allahım, bizi ve neslimizi tam adaletten ayırma.. Âmin..

2 Kasım 2010 Salı

Kalbler titrek, sesler kısık

Ey insan! "Îmân edenlerin, Allah’ın zikrine ve Hak’tan inene (Kur’ân’a) karşı kalblerinin (korku ve) yumuşama zamânı hâlâ gelmedi mi? (Onlar da) daha önce kendilerine kitab verilenler gibi olmasınlar ki, onların üzerlerine uzun zaman geçti de kalbleri katılaştı. Hem onlardan çoğu, günahkâr kimselerdir. (Hadid, 16)" 
Evet, Hak'tan inene karşı kalblerin yumuşama vakti geldi. Allahım, daha öncekiler gibi kalblerimizi katılaştırma.
Artık Rahman'ın huzurundayız, namazdayız. Sanki kıyâmet kopmuş da heybetten sesimiz kısılmış. Şu âyet kalbimizi titretiyor: “O gün (herkes) o çağırıcıya (İsrâfîl’e) uyarlar; ona karşı yan çizmek yoktur. Öyle ki, Rahmân(’ın heybetin)den dolayı sesler kısılmıştır; artık seslerin en hafîfinden (yalvaran dudakların kıpırdaması, korkulu ayakların hışırtısından) başka bir şey işitmezsin! (Tâhâ, 108)"
İlahî heybettir kalbleri titreten, yumuşatan, huşu ile dolduran, sesleri kısan; kulağı, gözü, beyni, kemiği, damarı huşu içerisine girdiren.
Hz. Ali (kv) Peygamber Efendimizin (asm), rükûda şu duayı okuduğunu haber veriyor: "Allah'ım! Senin için rükûa vardım, Sana iman ettim, Sana teslim oldum. Kulağım, gözüm, beynim, kemiğim (iliğim) ve damarım sana karşı huşu içerisine girmiştir. (Müslim, Müsâfirîn, 201)"
"O kimseler (o mü’minlerdir) ki, onlar namazlarında huşû‘ (korku ve eziklik) içinde olanlardır. (Mü'minûn, 2)"
Bütün beden rükuda ve huşuda, kalb ve nefis tevazuda. İşte namazdaki huşu.
Allahım, bizi ve neslimizi daima huşu ile namaz kılanlardan eyle.. Âmin..

1 Kasım 2010 Pazartesi

Hikmet iradenin eseridir

Ey insan! Hikmet maslahata, faydaya uygun iş yapmaktır. Abes ve faydasız iş yapmamaktır diğer manasıyla.
Arkasında cam gibi irade görünür. Allah (cc) herşeye binler hikmet takmıştır. O'nun işlerinde abesiyet yoktur. O bunu irade etmiş ve bu hikmetlerle kendisini şuur sahiblerine tanıtmaktadır.
İnsan hikmetlerini farketmediği kendince çirkin işlerde Allah'a isyan eder. Fakat o işte insanın hayrına ve faydasına belki binler hayır ve menfaat vardır, hem bu dünyada hem de âhirette.
Hikmet akıl kuvvetinin vasat mertebesidir. Hakkı hak bilip imtisal etmek, batılı batıl bilip ictinab etmektir. Hikmet en büyük hidayettir.
Allahım, bizi ve neslimizi hikmete hidayet eyle.. Âmin..