31 Ocak 2015 Cumartesi

Bizden azabı kaldırırsan, sana mutlaka iman edeceğiz

Ey insan! Hz. Musa'nın (as) getirdiği mucizelere iman etmeyen Firavun ve ehli, ayrı ayrı mucize olarak tufan, çekirge, haşerat, kurbağa ve sularına kan gönderen Allah'ın âyetlerine karşı büyüklük taslamışlar ve bir günahkârlar topluluğu olmuşlardır.
Firavun ve ehli üzerine mucize olarak o felaketlerden birisi kötülük olarak azab olup çökünce, ondan kurtulmak için Hz. Musa'dan (as) dua isterler. Yanında olan Allah'ın verdiği söz hürmetine Allah'dan o azabı kaldırması için dua etmesini söylerler. Allah'ın üzerlerinden o azabı kaldırması durumunda mutlaka iman edeceklerini ve İsrailoğullarını beraberinde göndereceklerini Hz. Musa'ya (as) yeminle söylerler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Derken üzerlerine o kötülük (o azab) çökünce: “Ey Mûsâ! Senin yanında olan (sana) verdiği söz hürmetine bizim için Rabbine duâ et; yemîn olsun ki, eğer bizden azâbı kaldırırsan, sana mutlaka îmân edeceğiz ve muhakkak İsrâiloğullarını seninle berâber göndereceğiz!” dediler. (Araf, 134)”
Allahım, bizi ve neslimizi Sana iman edip itaat eden kullarından eyle.. Âmin..

Mucizelere rağmen büyüklük tasladılar

Ey insan! Hz. Musa'nın (as) getirdiği mucizelere, Allah'ın gönderdiği felaket ve musibetlere rağmen iman etmeyen Firavun, Hz. Musa (as) mucize olarak ne getirirse getirsin asla iman etmeyeceğini beyan eder.
Küfür ve isyanda ısrar eden Firavun ve ehlinin üzerine Allah, ayrı ayrı mucizeler olarak çeşitli felaketler göndermiştir. Firavun ve ehli tufana maruz kalmış, çekirgeler istila etmiş, haşeratın istilasına uğramış, kurbağalar her tarafı sarmış ve suları kana bulanmıştır. Musibet ve felaketler karşısında azcini ve fakrını anlamayan Firavun ve ehli, Allah'ın bu âyetlerine karşı büyüklük taslamış ve bir günahkârlar topluluğu olmuştur.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Artık (biz de) onların üzerine ayrı ayrı mu‘cizeler olarak; tûfan, çekirge, haşerât, kurbağalar ve (sularına) kan gönderdik, buna rağmen büyüklük tasladılar ve bir günahkârlar topluluğu oldular. (Araf, 133)”
Allahım, bizi ve neslimizi büyüklük taslayan günahkârlar topluluğundan eyleme.. Âmin..

Mucize getirsen de sana iman edici değiliz

Ey insan! Firavun ve ehli, kendilerine bir iyilik geldiğinde kendilerinden bilirken, bir kötülük isabet ettiğinde Hz. Musa (as) ve beraberindekileri uğursuz sayarak onlardan bilirler. Fakat onların çoğunun bilmediği bir hakikat, Firavun ve ehlinin uğursuzluğunun kötü amellerinden dolayı Allah katından olmasıdır.
Firavun ve ehlinin kalbleri o kadar kararmış ve mühürlenmiş ki kendilerine getirilen mucizeleri dahi kendilerini sihirlemek üzere getirildiğini iddia ederler. Hz. Musa'ya (as) Firavun ve ehli, kendilerine mucize olarak ne getirirse getirsin, asla ona iman edici kimseler olmadıklarını söylerler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ve dediler ki: “Bizi kendisiyle sihirlemek için her ne olursa olsun onu bize mu‘cize getirsen de biz sana îmân edici kimseler değiliz.” (Araf, 132)”
Allahım, bizi ve neslimizi âyetlerini isbatlayan her delile tam iman edenler eyle.. Âmin..

Onlara iyilik ve kötülük geldiği zaman

Ey insan! Hz. Musa'nın (as) getirdiği mucizelere ve sihirbazların iman etmesine rağmen iman etmeyen Firavun ve ehline, Allah tarafından ceza olarak nice musibetler ve mucizeler gelmiş, Allah onları yıllarca kıtlık ve mahsullerden eksiltmekle cezalandırmıştır.
Firavun ve ehli, kendilerine bir iyilik geldiğinde, bunun kendilerinin hakkı olduğunu iddia ederler. Fakat kendilerine bir kötülük isabet ettiğinde, bunu kendilerinden bilmez, Hz. Musa (as) ve beraberindekilere uğursuzluk atfederek onlardan bilirlerdi. Dikkat eden görür ki uğursuzluk, Allah'ın peygamberi ve beraberindekilerden değil, Firavun ve ehlinin kötü amellerinden dolayı Allah katında uğursuz kabul edilmesindendir. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “İşte onlara iyilik geldiği zaman: “Bu bizim (hakkımız)dır” derler. Ama onlara bir kötülük isâbet ederse, Mûsâ ve onunla berâber olanları uğursuz sayarlardı. Dikkat edin! Onların uğursuzluğu (kendi amellerinden olup) ancak Allah katındandır; fakat onların çoğu bilmezler. (Araf, 131)”
Allahım, bizi ve neslimizi katında uğursuz sayılanlardan eyleme.. Âmin..

30 Ocak 2015 Cuma

İbret alırlar diye kıtlıklar ile yakaladık

Ey insan! Hz. Musa'ya (as) kendilerine peygamber olarak gelmesinden önce ve sonrasında Firavun tarafından eziyet yapıldığını söyleyen iman edenlere Hz. Musa (as), Allah'ın kendilerine yeryüzünde hâkimiyet vereceğini umduğunu ve hâkimiyet verince nasıl amel edeceklerini bakacağını söyler.
Allah, Hz. Musa'nın (as) getirdiği mucizelere iman etmeyen ve iman edenlere zulmeden Firavun ve ehline ibret almaları için nice musibetler vermiştir. Onları yıllarca süren kıtlıklar ve mahsullerden bir eksiltme ile yakalayarak cezalandırmıştır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Muhakkak ki (biz,) Fir‘avun ehlini, belki ibret alırlar diye (yıllarca) kıtlıklar ve mahsûllerden bir eksiltme ile yakaladık (cezâlandırdık). (Araf, 130)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima ibret alanlardan eyle.. Âmin..

Umulur ki Rabbiniz düşmanınızı helak eder

Ey insan! Hz. Musa (as), Firavun'un tehdid ve zulmüyle karşı karşıya kalan iman edenlere Allah'dan yardım istemelerini ve Allah'ın kendilerine zafer vermesi için sabretmelerini, yeryüzüne dilediğini hâkim kılacağını, güzel akıbetin takva sahiblerinin olduğunu söyler. 
İman edenler Hz. Musa'ya (as), kendilerine peygamber olarak gelmeden önce ve geldikten sonra da Firavun tarafından eziyet edildiğini söylerler. Hz. Musa (as) da onlara Allah'ın rahmetinden düşmanlarını helak edip kendilerini yeryüzünde onların yerine hâkim kılabileceğini umduğunu söyler. Yeryüzüne onları hâkim kıldıktan sonra elleri altında bulunanlara nasıl muamele edeceklerine ve nasıl amel edeceklerine Allah'ın bakacağını bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Onlar) dediler ki: “(Ey Mûsâ! Sen) bize gelmeden önce de, geldikten sonra da bize eziyet edildi.” (Mûsâ şöyle) dedi: “Umulur ki Rabbiniz düşmanınızı helâk eder ve sizi yeryüzünde (onların yerine) hâkim kılar da, nasıl amel edeceğinize bakar.” (Araf, 129)”
Allahım, bizi ve neslimizi her türlü eziyetten muhafaza eyleyip rızana uygun amel edenlerden eyle.. Âmin..

Allah’dan yardım isteyin ve sabredin

Ey insan! Hz. Musa (as) ile iman eden beraberindekileri kendi menfaat düzenlerini bozacak bir fesadı çıkaracaklarını söyleyen Firavun kavminin ileri gelenlerine Firavun, onlara azabın en büyüğünü yaşatmak için oğullarını öldürüp toplum hayatında fesad aleti olması için kadın ve kızlarını sağ bırakacağını söyler.
Firavun'un bu zulmü karşısında Hz. Musa (as) kavmine Allah'dan yardım istemesini ve başlarına gelen musibete sabretmesini söyler. Hz. Musa (as) yeryüzünün sahibinin Allah olduğunu ve Allah'ın dilediğini yeryüzüne varis kılacağını ve akıbetin güzelinin Allah'a karşı gelmekten sakınan takva sahiblerinin olduğunu söyler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Mûsâ kavmine şöyle dedi: “Allah’dan yardım isteyin ve sabredin! Şübhesiz ki yeryüzü Allah’ındır; ona kullarından dilediğini vâris kılar. Hem (güzel) âkıbet, takvâ sâhiblerinindir.” (Araf, 128)”
Allahım, bizi ve neslimizi yeryüzünün maddî ve manevî varisleri kıl ve takva sahiblerinden eyle.. Âmin..

29 Ocak 2015 Perşembe

Oğullarını öldüreceğiz, kadınlarını ise sağ bırakacağız

Ey insan! Hz. Musa'nın (as) gösterdiği mucize karşısında iman eden o sihirbazlar, Firavun'un yapmak istediği zulmün, sadece gelen mucizeler üzerine kendilerine hidayeti veren Allah'ın âyetlerine iman ettikleri için intikam almak olduğunu söyleyip üzerlerine sabır yağdırması ve kendilerini Müslüman olarak vefat ettirmesi için Allah'a dua ederler.
Firavun'un o iman edenleri serbest bırakacağını zanneden Firavun kavminin ileri gelenleri, Hz. Musa (as) ve kavmini serbest bırakırsa yeryüzünde kendi aleyhlerine fesad çıkaracağını, kendisini ve diğer ilahlarını terk edeceklerini söylerler. Bunun üzerine Firavun, onlara daha dehşetli azabı yaşatmak ve onların üstünde kahredici üstünlüğe sahib olduklarını göstermek için oğullarını öldüreceklerini ve toplum hayatında fesad aleti olsunlar diye kız çocuklarını ve kadınlarını sağ bırakacaklarını söyler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Fir‘avun’un kavminden ileri gelenler ise dedi ki: “Mûsâ’yı ve kavmini, yeryüzünde fesad çıkarsınlar, seni ve ilâhlarını terk etsinler diye mi bırakacaksın?” (Fir‘avun onlara) dedi ki: “(Biz) onların oğullarını öldüreceğiz, kadınlarını (kız çocuklarını) ise sağ bırakacağız! Çünki gerçekten biz, onların üstünde kahredici üstünlüğe sâhib kimseleriz!” (Araf, 127)”
Allahım, bizi ve neslimizi firavunlaşmış insanların şerrinden ve fitnesinden daima muhafaza eyle.. Âmin..

Âyetlere iman ettik diye bizden intikam alıyorsun

Ey insan! Sihirbazların iman ettiklerini gören Firavun, bunun bir oyun olduğunu ve kendisini kandırdıkları için ellerini ve ayaklarını çaprazlama kestireceğini, sonra hep beraber astıracağını onlara söyleyince, onlar da öldürse de öldürmese de zaten kendilerini iman ile terbiye eden Rablerine döneceklerini söylerler.
Firavun'un tehdidine beş para vermeyen o iman edenler, Firavun'un bu yaptığının, sadece o mucizeler geldiğinde hidayeti nasib eden Rablerinin âyetlerine iman ettikleri için kendilerinden intikam almak olduğunu söylerler. Firavun'un bu intikamına karşı o iman edenler, Allah'a dua ederek üzerlerine sabır yağdırmasını ve kendilerini Müslüman kimseler olarak vefat ettirmelerini isterler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ve (sen) sâdece, bize (o mû‘cizeler) geldiğinde Rabbimizin âyetlerine îmân ettik diye bizden intikam alıyorsun. Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve bizi Müslüman kimseler olarak vefât ettir! (Araf, 126)”
Allahım, bizi ve neslimizi Müslüman olarak yaşattığın ve Müslüman olarak vefat ettirdiğin kimselerden eyle.. Âmin..

Zaten biz, Rabbimize dönücüleriz

Ey insan! Hz. Musa (as) ve Allah'a iman eden sihirbazları tehdid eden Firavun, elleri ve ayaklarını çaprazlama keseceğini, sonra da hep beraber asacağını söyler.
Firavun'un azab ve ölüm tehdidlerini işiten o iman edenler, Firavun'un tehdidlerine beş para kıymet vermeyerek eninde sonunda zaten kendilerini terbiye eden Rablerine, Allah'a dönecek ve kavuşacaklarını söylerler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Onlar) dediler ki: “Zâten biz, Rabbimize dönücüleriz!” (Araf, 125)”
Allahım, bizi ve neslimizi hayatımızı ve Sana dönüşümüzü rızan dairesinde eyle.. Âmin..

Ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim

Ey insan! Hz. Musa'ya (as) ve Rabbi olan Allah'a iman eden sihirbazlara Firavun, kendilerine izin vermeden mi iman ettiklerini sorar. Sonra Firavun, oraya gelmeden önce Hz. Musa (as) ile esareti altındaki ahaliyi çıkarmak için şehirde anlaştıklarını söyler. Ve onlara, yaptıklarının neticesini ileride bilecekleri tehdidinde bulunur.
Sihirbazları tehdid eden Firavun, daha da ileri giderek onların ellerini ve ayaklarını çaprazlama keseceğini, sonra onları hep beraber asarak cezalandıracağını söyler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra kesinlikle sizi hep berâber asacağım!” (Araf, 124)”
Allahım, bizi ve neslimizi zulümden ve zalimden daima muhafaza eyle.. Âmin..

28 Ocak 2015 Çarşamba

Size izin vermeden önce mi ona iman ettiniz?

Ey insan! Hz. Musa'nın (as) gösterdiğinin sihir değil, mucize olduğunu gören ve anlayan sihirbazlar, secdeye kapanarak âlemlerin Rabbi, Hz. Musa (as) ve Hz. Harun'u (as) peygamber olarak terbiye edip kendilerine gönderen Allah'a iman ettiklerini söylerler.
Sihirbazların iman ettiğini gören Firavun, kendilerine izin vermeden Hz. Musa'ya (as) ve Allah'a iman mı ettiklerini sorar. Firavun, onların Allah'a imanlarını kabullenemez ve bu olayın Hz. Musa (as) ile oraya gelmeden önce, esareti altındaki ahaliyi çıkarmak için şehirde kararlaştırıp hazırladıkları apaçık bir hile olduğunu söyler. Bu hareketlerinin neticesini ileride bileceklerini tehdidinde bulunur.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Fir‘avun: “(Ben) size izin vermeden önce mi ona îmân ettiniz?” dedi. “Şübhesiz ki bu, (buraya gelmeden önce aranızda kararlaştırarak) ahâlisini oradan çıkarmanız için şehirde kurduğunuz apaçık bir hîledir. Fakat ileride, bileceksiniz!” (Araf, 123)”
Allahım, bizi ve neslimizi firavunlaşmış insanların şerrinden emin ve mahfuz eyle.. Âmin..

Musa ve Harun’un Rabbine iman ettik

Ey insan! Sihirbazlar, Hz. Musa'nın (as) asasını yere bıraktığında kendi sihirlerini yuttuğunu görünce onun mucize olduğunu anladılar ve iman edip secde için yere kapandılar.
İman edip secde eden sihirbazlar, âlemleri terbiye eden, Hz. Musa'yı (as) ve Hz. Harun'u (as) peygamber olarak terbiye edip Mısırlıların terbiyesi için gönderen Rab olan Allah'a iman ettiklerini söylediler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Âlemlerin Rabbine, Mûsâ ve Hârûn’un Rabbine îmân ettik!” dediler. (Araf, 121-122)”
Allahım, bizi ve neslimizi âlemlerin Rabbi olan Sana daima iman edip itaat edenlerden eyle.. Âmin..

Sihirbazlar, secde edici kimseler olarak atıldılar

Ey insan! Hz. Musa'nın (as) gösterdiğinin bir mucize, kendisinin Allah'ın bir peygamberi ve sihirbazların sihirlerinin bir hiç olduğu hakikati ortaya çıkınca, kendileri küçük düşen kimseler oldular.
Hz. Musa'nın gösterdiğinin asla bir sihir olmadığını, gerçek bir mucize olduğunu anlayan sihirbazlar, hep birden iman edip yere atılarak secdeye kapandılar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ve (bu mu‘cizenin aslâ bir sihir olmadığını anlayan) sihirbazlar, (hep birden) secde edici kimseler olarak atıl(ıp yere kapan)dılar. (Araf, 120)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima Sana iman edip secde edenlerden eyle.. Âmin..

27 Ocak 2015 Salı

Orada mağlub olup küçük düşenlere döndüler

Ey insan! Hz. Musa'nın (as) Allah'ın emriyle yere bıraktığı asası, insanların gözlerini boyayanların uydurdukları şeyleri yutunca Hz. Musa'nın (as) gösterdiğinin bir mucize, kendisinin Allah'ın bir peygamberi ve sihirbazların sihirlerinin bir hiç olduğu hakikati ortaya çıkmıştır.
Sihirbazlar, hakikatin ortaya çıkmasıyla orada mağlub oldular. Kendilerini üstün görür ve galib geleceklerine emin iken, hakikatin ortaya çıkışıyla hiç oldukları göründüğünden küçük düşen kimseler olmuştur.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Artık orada mağlûb oldular ve (kendilerini üstün görüyorlar iken) küçük düşen kimselere döndüler. (Araf, 119)”
Allahım, bizi ve neslimizi dünya ve ahirette küçük düşenlerden eyleme.. Âmin..

Böylece hakikat ortaya çıktı

Ey insan! Hz. Musa (as), Allah'ın emri ile asasını yere bırakır. Sihirleriyle insanların gözlerini boyayanların uydurdukları şeyleri bir bir yutan bir ejderhaya döner.
Sadece insanların gözlerini boyamaktan ibaret olan uydurdukları şeyler olan sihirbazların sihirlerini Hz. Musa'nın (as) asası yutunca hakikat ortaya çıkar. Onca sene emek verdikleri ve orada sergiledikleri bütün sihirler böylece boşa gider.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Böylece hakikat ortaya çıktı ve yapmakta oldukları şeyler (sihirler) boşa gitti. (Araf, 118)”
Allahım, bizi ve neslimizi hakka ve hakikate hakikî ve samimî hizmetkâr eyle.. Âmin..

Musa’ya: “Asanı bırak!” diye vahyettik

Ey insan! Hz. Musa'nın (as) ellerinizdekini önce siz atın, hünerlerinizi gösterin demesi üzerine sihirbazlar atarak insanların gözlerini büyüleyip onlara yılan gibi göstererek korku saldılar. Büyük bir sihir meydana getirdiler.
Sihirbazlar hünerlerini gösterdikten sonra Allah, Hz. Musa'ya (as) asasını yere bırakmasını vahyeder. Sihirbazlar ve oradakiler bakarlar ki Hz. Musa'nın (as) asası, onların insanların gözlerini boyadıkları sihir denilen uydurdukları şeyleri birer birer yutar, hiç olduklarını gösterir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Derken (biz de) Mûsâ’ya: “Asânı (yere) bırak!” diye vahyettik. Bir de baktılar ki, o, (onların) uydurmakta oldukları şeyleri yutuyor! (Araf, 117)”
Allahım, bizi ve neslimizi hakkın ve hakikatin neşrine vesile eyle.. Âmin..

Attılar, insanların gözlerini büyülediler

Ey insan! Şehirlerden toplanan sihirbazlar, Firavun’dan mükâfat sözünü aldıktan sonra hazır oldukları meydanda Hz. Musa’ya (as) elindekini hünerini göstermek üzere yere sen mi atarsın biz mi atalım derler.
Hz. Musa (as), elindekini yere kimin atacağını soran sihirbazlara, onların atmasını söyler. Sihirbazlar ellerindekini yere attıklarında insanların gözlerini büyülerler, değnekleri birer yılana dönüşür ve insanlara korku salarlar, onların meydana getirdikleri bu sihir büyük bir sihirdir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Mûsâ:) “Siz atın!” dedi. Artık ne zaman ki (onlar hünerlerini ortaya) attılar, insanların gözlerini büyülediler; onlara korku saldılar ve büyük bir sihir (meydana) getirdiler. (Araf, 116)”
Allahım, bizi ve neslimizi sihirlere kapılanlardan eyleme.. Âmin..

26 Ocak 2015 Pazartesi

Atacak mısın, yoksa atanlar biz mi olalım?

Ey insan! Hz. Musa’ya (as) galib geldiklerine kendileri için bir mükâfatın olup olmadığını soran sihirbazlara Firavun, mükâfatın yanında kendisine yakın kılınarak makam vereceğini söyler.
Hünerleri göstermek üzere meydana çıkan sihirbazlar, ellerindekileri hünerlerini göstermek üzere ortaya kimin atacağını belirlemek için Hz. Musa’ya (as) önce sen mi atarsın, yoksa biz mi atalım diye sorarlar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Sihirbazlar:) “Ey Mûsâ! (Hünerini ortaya) atacak mısın, yoksa (önce) atanlar biz mi olalım?” dediler. (Araf, 115)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima hak üzere eyle ve batıla karşı daima muzaffer eyle.. Âmin..

Bana yakın kılınanlardan olacaksınız

Ey insan! Şehirlere bilgin sihirbazları toplaması için toplayıcılar gönderen Firavun’a, usta ve mahir sihirbazlar gelirler. Hz. Musa’ya (as) galib geldiklerinde kendilerine bir mükâfatın var olduğu teyid etmek için sorarlar.
Firavun, o sihirbazlara, Hz. Musa’ya (as) galib gelmeleri durumunda mükâfatın olacağını, aynı zamanda kendisine yakın kılınarak makam verileceğini söyler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Fir‘avun:) “Evet, hem elbette siz, kesinlikle (bana) yakın kılınanlardan olacaksınız” dedi. (Araf, 114)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima Sana yakın kılınanlardan eyle.. Âmin..

Nihayet sihirbazlar Firavun’a geldiler

Ey insan! Hz. Musa (as) için bilgin bir sihirbaz diyen kavmin ileri gelenleri, Firavun’a Hz. Musa (as) ile kardeşi Hz. Harun’u (as) beklemesini, şehirlere bütün bilgin sihirbazları toplamaları için toplayıcılar göndermesini söylerler.
Firavun, şehirlere bütün bilgin sihirbazları toplaması için toplayıcılar gönderir. Nihayet şehirlerdeki bütün usta ve mahir birer bilgin olan sihirbazlar Firavun’a gelirler. Kendilerinden Hz. Musa’ya (as) karşı bütün maharetlerini göstermesini isteyen sihirbazlar, eğer bu mücadelede galib gelirlerse, kendileri için bir mükâfat var olduğu teyid ettirmek için Firavun’a sorarlar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Nihâyet (bütün usta ve mâhir) sihirbazlar Fir‘avun’a geldiler: “Eğer galib gelenler biz olursak, doğrusu bize gerçekten bir mükâfât var (değil mi?)” dediler. (Araf, 113)”
Allahım, bizi ve neslimizi sihirlere aldananlardan eyleme.. Âmin..

25 Ocak 2015 Pazar

Bütün bilgin sihirbazları sana getirsinler

Ey insan! Hz. Musa (as) için bilgin bir sihirbaz olduğunu ve niyetinin Firavun’u yurdundan çıkarmak istediğini söyleyen kavminin ileri gelenlerine Firavun ne yapılması gerektiğine dair onlara sorar.
Firavun kavminin ileri gelenleri Firavun’a, Hz. Musa (as) ile kardeşi Hz. Harun’u (as) bekletmesini, şehirlere toplayıcılar göndermesini ve bilgin olan bütün sihirbazları kendisine getirtmesini söylerler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Onlar da:) “Onu ve kardeşini (Hârûn’u) beklet ve şehirlere toplayıcılar gönder! Bütün bilgin sihirbazları sana getirsinler!” dediler. (Araf, 111-112)”
Allahım, bizi ve neslimizi hakkı daima tasdik edenlerden eyle.. Âmin..

Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor

Ey insan! Hz. Musa’nın (as) peygamberliğinin ve doğru sözlü olduğunun delilleri olan yere bıraktığı asasının apaçık bir ejderha ve koynundan çıkardığı elini nur saçan bembeyaz bir el olarak gören Firavun kavminin ileri gelenleri, o mucizeleri inkâr ederek onların hakikatte bir sihir olduğunu ve Hz. Musa’nın (as) gayet bilgin bir sihirbaz olduğunu Firavun’a söylerler.
Hz. Musa’ya (as) gayet bilgin bir sihirbaz diyen o ileri gelenler, Hz. Musa’nın (as) niyetinin Firavun’u yurdundan çıkarmak olduğunu söylerler. Firavun da onların bu fitne ve fesadı üzerine onların Hz. Musa’ya (as) karşı ne yapılacağına dair ne buyurduklarını sorar. 
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor.” (Fir‘avun:) “Öyle ise ne buyurursunuz?” (dedi). (Araf, 110)”
Allahım, bizi ve neslimizi fitne ve fesada alet olanlardan eyleme.. Âmin..

Bu, gayet bilgin bir sihirbazdır

Ey insan! Hz. Musa (as), Firavun’un kendisinden peygamberliğine ve sözünün doğruluğuna delil olacak mucize göstermesini istemesi üzerine, yere bıraktığı asa onlara apaçık bir ejderha olarak görünür ve koynuna soktuğu elini çıkarınca nur saçan bembeyaz bir el olarak görürler.
Gözlerine inanamayan Firavun’un kavminin ileri gelenleri, Hz. Musa (as) için, sihir ilminde son derece mahir ve bilgin sihirbaz olduğunu söyleyerek gözleriyle gördükleri mucizeleri inkâr ederler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Fir‘avun’un kavminden ileri gelenler dedi ki: “Hakikaten bu, gayet bilgin bir sihirbazdır!” (Araf, 109)”
Allahım, bizi ve neslimizi Senden gelen delilleri aksiyle yorumlayanlardan eyleme.. Âmin..

Ve elini koynundan çıkardı

Ey insan! Firavun’un Hz. Musa’dan (as) peygamberliğini ve sözünün doğruluğunu isbatlaması için getirdiği delil olarak mucizeyi getirmesini ister ve Hz. Musa (as), asanı yere bırakınca oradakiler onun apaçık bir ejderha olduğunu görürler.
Hz. Musa (as), asasını yere bıraktığında apaçık bir ejderhaya dönüşmesinden sonra koynuna soktuğu elini çıkarır. Oradakiler gözlerine inanamazlar. Hz. Musa’nın (as) eli, bakanlara nur saçan bir el olarak bembeyaz görünür.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ve elini (koynundan) çıkardı, bir de ne görsünler, o da bakanlara bembeyaz (nûr saçan bir el)! (Araf, 108)”
Allahım, bizi ve neslimizi tarafından gelen en küçük delile en büyük bir delil gibi iman edenlerden eyle.. Âmin..

24 Ocak 2015 Cumartesi

Musa asasını yere bıraktı

Ey insan! Firavun, kendisine mucizelerle geldiğini ve İsrailoğullarını kendisiyle beraber göndermesini isteyen Hz. Musa’ya (as), peygamberliğini ve sözünün doğruluğunu isbatlaması için getirdiği delil olan mucizeyi göstermesini ister.
Firavun’un peygamberlik delili olan mucizeyi görmek istemesi üzerine Hz. Musa (as), elindeki asasını yere bırakır. Firavun ve orada bulunanlar bir de bakarlar ki asa, apaçık bir ejderha olmuştur.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Bunun üzerine (Mûsâ) asâsını (yere) bıraktı. Bir de baktılar ki, o, apaçık bir ejderhâ! (Araf, 107)”
Allahım, bizi ve neslimizi Peygamber Efendimize (asm) sadık birer ümmet eyle.. Âmin..

Doğru söyleyenlerden isen haydi onu getir

Ey insan! Firavun ve ileri gelenlerine Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu söyleyen Hz. Musa (as), kendisine düşenin Allah’a karşı haktan başka bir şey söylememek olduğunu ve onlara Allah tarafından gönderilen apaçık bir mucize getirdiğini ve İsrailoğullarını kendisiyle beraber göndermesini söyler.
Mucizelerle gelen Hz. Musa’ya (as) Firavun, peygamberliğini ve sözünü isbat edecek bir delil getirdiyse, gerçekten doğru söyleyen kimselerdense o mucizeyi görmek ister ve haydi onu getir der.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Fir‘avun) dedi ki: “Eğer bir delil getirdiysen (ve) doğru söyleyenlerden isen haydi onu getir!” (Araf, 106)”
Allahım, bizi ve neslimizi Peygamber Efendimizi (asm) daima tasdik edenlerden eyle.. Âmin..

Artık İsrailoğullarını benimle beraber gönder

Ey insan! Hz. Musa (as), mucizelerle gönderildiği Firavun ve ileri gelenlerine âlemleri harika bir şekilde şefkatiyle terbiye eden âlemlerin Rabbi olan Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu söyler.
Kendilerine gönderilmiş bir peygamber olduğunu söyleyen Hz. Musa (as), peygamber olarak kendisine düşenin, Allah’a karşı mesul olduğunu ve Allah’a haktan başka bir şey söylememesi gerektiğini söyler. Hz. Musa (as), kendilerine Allah tarafından gönderilmiş apaçık bir delil olan bir mucize getirdiğini, artık kendisine karşı gelmeyerek Allah’ın emri olarak esaretleri altında olan İsrailoğullarını kendisiyle göndermesini Firavun’dan ister.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Bana düşen, Allah’a karşı haktan başka bir şey söylemememdir! Şübhesiz ki size Rabbinizden apaçık bir delil (bir mu‘cize) getirdim; artık İsrâiloğullarını benimle berâber gönder!” (Araf, 105)”
Allahım, bizi ve neslimizi Sana karşı haktan başka bir şey söylemeyenlerden eyle.. Âmin..

23 Ocak 2015 Cuma

Ben, âlemlerin Rabbi tarafından bir peygamberim

Ey insan! Allah, Medyen kavminden sonra haddi aşan Firavun ve kavminin ileri gelenlerine Hz. Musa’yı (as) mucizelerle göndermesine rağmen onlar mucizeleri inkâr ederek hakikî manada kendilerine zulmetmişlerdir. Elbette yeryüzünde fesad çıkaranların akıbeti helaket ve felaket olmuştur.
Firavun ve ileri gelenlerine mucizelerle gelen Hz. Musa (as), onlara âlemleri şefkatiyle terbiye eden âlemleri Rabbi olan Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu söyler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “İşte Mûsâ dedi ki: “Ey Fir‘avun! Şübhesiz ki ben, âlemlerin Rabbi tarafından (gönderilmiş) bir peygamberim!” (Araf, 104)”
Allahım, bizi ve neslimizi Peygamber Efendimize (asm) hakkıyla tabi olanlardan eyle.. Âmin..

Musa’yı mucizelerimizle Firavun’a ve ileri gelenlerine gönderdik

Ey insan! Allah’ın gönderdiği peygamberleri ve getirdiklerini yalanlayan şehirlerin halklarının çoğunda ahde vefa yoktur. Onların çoğu gerçekten fasık kimselerdir.
Hz. Şuayb’ın (as) peygamber olarak gönderildiği Medyen kavminden sonra Allah, Hz. Musa’yı (as) âyetlerini ve delillerini yalanlayan ve haddi aşan Firavun ve kavminin ileri gelenlerine itaat etmeleri için mucizelerle göndermiştir. Fakat onlar, mucizeleri inkâr ederek kendilerine zulmetmiştir. Nefislerine zulmeden, yeryüzünün ıslahından sonra fesad çıkaranların akıbeti helaket ve felaket olmuştur.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Sonra onların ardından Mûsâ’yı mu‘cizelerimizle Fir‘avun’a ve (kavminin) ileri gelenlerine gönderdik de onlara (o mu‘cizelere olan inkârlarıyla nefislerine) zulmettiler. Fakat bak fesad çıkaranların âkıbeti nasıl oldu! (Araf, 103)”
Allahım, bizi ve neslimizi fesad çıkaranlardan eyleme.. Âmin..

Onların çoğunda ahde vefa diye bir şey bulmadık

Ey insan! Allah, peygamber gönderildiği halde yalanlayıp günahlarındaki ısrardan dolayı helak ettiği şehirlerden bir kısmının haberini anlatır. O şehir halklarına peygamberler apaçık mucizeler getirmiş, o mucizelerden önce de onlar Allah’ın delil ve âyetlerini yalanlamış, iman etmemiştir. Allah da kâfirlerin kalblerini küfürlerindeki inad yüzünden mühürlemiştir.
Allah’ın peygamberlerini ve getirdiklerini yalanlayan şehirlerin halklarının çoğunda ahde vefa diye bir şey yoktur. Ahde vefa göstermeyen o şehirlerin halklarının çoğu ise gerçekten açıktan günah işlemekten çekinmeyen fasık kimselerdir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hem onların çoğunda ahde vefâ diye bir şey bulmadık. Fakat doğrusu onların çoğunu gerçekten fâsık kimseler bulduk. (Araf, 102)”
Allahım, bizi ve neslimizi ahde vefalı eyleyip fasıklardan eyleme.. Âmin..

O şehirlerin haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz

Ey insan! Şehirlerin eski sahiblerinden sonra gelip Allah’ın yeryüzüne varis kıldıkları, kendilerinden öncekileri günahları yüzünden musibete uğratması yola getirmedi mi? Onların akıbetini düşünüp neden ibret almazlar? Allah, onların günahlarındaki ısrarları sebebiyle kalblerini mühürler de onlar artık nasihati işitmezler.
Allah, peygamber gönderip de helak ettiği o şehirlerden bir kısmını Peygamber Efendimiz (asm) vesilesiyle bizlere anlatır. Allah tarafından gönderilen peygamberler o şehir halklarına apaçık mucizeler getirmiştir. Onlara o mucizeler getirilmeden önce onlar, yalanladıkları âyet ve delillere iman edecek kimseler olmadılar. Öyle ki Allah, kâfirlerin kalblerini küfürlerindeki ve isyanlarındaki inad ve ısrarları sebebiyle böyle mühürler ki gelen mucizelerden de ibret almazlar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “İşte o şehirler ki, sana onların haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz. Ve Celâlim hakkı için, peygamberleri kendilerine apaçık mu‘cizeler getirdiler! Fakat daha önce (mu‘cizeler gelmeden evvel) yalanladıkları şeylere, îmân edecek olmadılar. İşte Allah, kâfirlerin kalblerini (küfürlerindeki inadları sebebiyle) böyle mühürler! (Araf, 101)”
Allahım, bizi ve neslimizi kalbleri mühürlenenlerden eyleme.. Âmin..

22 Ocak 2015 Perşembe

Eğer dileseydik

Ey insan! Kendilerine Allah'ın âyetlerini getiren ve nasihat eden peygamberlerini yalanlayan şehirlerin halkı, Allah'ın azabının geceleyin uyurken veya kuşluk vakti eğlenirken yakalamasından emin mi oldular? Yoksa Allah'ın tuzağının kendilerine gelmesinden mi emin oldular ki Allah'ın tuzağından emin olanlar hüsrana uğrayanların ta kendisidir.
Kendilerinden önce yeryüzüne varis olan o eski sahiblerinden sonra Allah onları varis kılması, onları yola getirmedi mi hala peygamberlerine karşı gelip iman etmezler. Allah eğer dileseydi, onlara imkân vermez ve günahları yüzünden musibete uğratırdı. Eğer Allah onların kalblerini mühürlemeyi dilerse, elbette onlar artık hakikati ve nasihati işitmezler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Eski) sâhiblerinden sonra yeryüzüne vâris olanları hâlâ (şu hakikat) yola getirmedi mi ki; eğer dileseydik, kendilerini günahları yüzünden musîbete uğratırdık. Hem (biz) onların kalblerini mühürleriz de onlar (nasîhati) işitmezler! (Araf, 100)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima yolunda olanlardan eyle.. Âmin..

Allah’ın tuzağından mı emin oldular?

Ey insan! İman etmeyip peygamberlerini yalanlayan şehirlerin halkları, neye güvenmektedir ki isyan ve günahlarında ısrar etmektedir. 
Acaba Allah’ın azabının geceleyin uyurlarken veya güpegündüz kuşluk vakti eğlenirken gelmesinden emin mi oldular? Acaba o asiler güruhu olan şehir halkları, Allah’ın kendileri için hazırladığı tuzaktan mı emin oldular? Unutmamalıdır ki Allah’ın tuzağından emin olanlar, hüsrana uğrayanlar güruhundan başkası olmadığını Allah vahyeder.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Yoksa Allah’ın tuzağından mı emîn oldular? Fakat hüsrâna uğrayanlar gürûhundan başkası Allah’ın tuzağından emîn olmaz. (Araf, 99)”
Allahım, bizi ve neslimizi hüsrana uğrayanlar güruhundan eyleme.. Âmin..

Azabımızın kendilerine güpegündüz gelmesinden mi emin oldular?

Ey insan! Peygamber gönderilen şehirlerin halkları Allah’a iman edip peygamberine karşı gelmekten sakınsalardı, Allah onlar için gökten ve yerden bereketler vaad etmekte iken peygamberleri yalanladıklarından Allah, azabı ile kazanmakta oldukları günahlarından dolayı ansızın yakalayıvermiştir. Acaba peygamberleri yalanlayan o şehirlerin halkları, uyurken azabın geceleyin gelmesinden emin mi oldular?
Peygamberlere karşı gelen ve yalanlayan o şehir halkı, Allah’ın azabının kendilerini güpegündüz kuşluk vakti kendileri eğlenirken gelmesinden ve yakalamasından da mı emin oldular ki bu kadar rahat bir şekilde isyan etmektedirler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Veya o şehirlerin halkı, kendileri eğlenirlerken, azâbımızın kendilerine kuşluk vakti (güpegündüz) gelmesinden mi emîn oldular? (Araf, 98)”
Allahım, bizi ve neslimizi gece ve gündüz gelebilecek maddî ve manevî bütün felaketlerden daima muhafaza eyle.. Âmin..

21 Ocak 2015 Çarşamba

Azabımızın kendilerine geceleyin gelmesinden emin mi oldular?

Ey insan! Her şehir halkına peygamber gönderen Allah, o şehir halkı iman edip peygambere karşı gelmekten sakınsalardı onlara gökten ve yerden bereketler açacağını vaad eder. Bu vaade rağmen peygamberleri yalanladıklarından onları, aleyhlerine kazanmakta oldukları günahlarından dolayı Allah, azab ile ansızın yakalamıştır.
Allah’ın gönderdiği peygamberlere karşı gelmeye sakınıp iman etmek yerine isyanı ve yalanlamayı seçen o şehir halkları, azaba kendileri uyurken en aciz durumda Allah’ın azabının kendilerini geceleyin ansızın yakalamasından emin mi oldular ki iman yerine isyanı ve küfrü seçtiler?
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Yoksa o şehirlerin halkı, kendileri uyuyan kimseler iken azâbımızın kendilerine geceleyin gelmesinden emin mi oldular? (Araf, 97)”
Allahım, bizi ve neslimizi maddî ve manevî bütün helaketlerden ve felaketlerden daima muhafaza eyle.. Âmin..

O şehirleri halkı iman edip sakınsalardı

Ey insan! Medyen halkı, kendilerinden darlığın kaldırılıp bolluğun gelmesini, mal ve evılad cihetiyle çoğaltılmalarını Allah’dan bilmeyip atalarına da benzer darlık ve bolluğun dokunduğunu, bunun Allah’dan olduğunu inkâr edip tehdid edildikleri azabla alakalı olmadığını söylerler. Bunun üzerine onlar hiç farkında değilken azab onları ansızın yakalar.
Peygamber gönderilen şehir halkları, peygamberini yalanlamak yerine iman edip peygamberlerine karşı gelmekten sakınsalardı, Allah onların üzerlerine gökten ve yerden nice bereketler açıp onlara ihsan edeceğini vaad eder. Onlar iman yerine peygamberlerini yalanlamayı tercih ettiler de Allah tarafından gönderilen azab, aleyhlerine kazanmakta oldukları günahlar yüzünden yakalayıverdi.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hem gerçekten o şehirlerin halkı îmân edip (peygamberlerine karşı gelmekten) sakınsalardı, elbette üzerlerine gökten ve yerden nice bereketler açardık; fakat (onlar, peygamberlerini) yalanladılar; bunun üzerine (biz de) onları, kazanmakta oldukları (günahlar) yüzünden (azâbımız ile) yakalayıverdik. (Araf, 96)”
Allahım, bizi ve neslimizi iman edip Peygamber Efendimize (asm) karşı gelmekten sakınanlardan eyle.. Âmin..

Atalarımıza darlıklar ve bolluklar dokunmuştu

Ey insan! Allah, hangi şehre âyetlerini tebliğ etmek ve oranın halkına nasihat etmek üzere peygamber gönderdiyse onları sıkıntılar ve hastalıklarla yakalamış ve imtihan etmiştir. Ta ki dünyaya aldanmasınlar ve Allah’a yalvarıp imana uygun hareket etsinler.
Allah, Medyen kavminden bir nevi kötülük olan darlığı kaldırıp yerine bir nevi iyilik olan bollukla değiştirmiştir. Kötülüğü iyilikle değiştirince nihayet Allah onları mal ve evlad cihetiyle çoğalttı. Medyen kavmi bundan ibret almayıp darlığın yerine bolluğu veren, mal ve evladca çoğaltan Allah’a iman etmek yerine atalarına da bu gibi darlık ve bollukların dokunduğunu, bunun tehdid edildikleri azab ile hiç alakasının olmadığını söylerdiler. İsyanlarındaki ısrardan dolayı azabın geleceğine inanmayan Medyen kavmi hiç farkında değilken Allah onları azab ile yakalayıverdi.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Sonra kötülüğün (o darlığın) yerini, iyilik (bolluk)la değiştirdik. Nihâyet (mal ve evlâd cihetiyle) çoğaldılar ve: “Doğrusu atalarımıza (da zaman zaman böyle) darlıklar ve bolluklar dokunmuştu. (Bunun tehdîd edildiğimiz azabla bir alâkası yok!)” dediler de, kendileri hiç farkında değillerken onları ansızın yakalayıverdik. (Araf, 95)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima Sana iman edip itaat edenlerden eyle.. Âmin..

Hangi şehre bir peygamber gönderdiysek

Ey insan! Hz. Şuayb (as), kâfirler gürühundan yüz çevirip yemin ederek Allah’ın vahiy ilegönderdiklerini kavmine tebliğ edip kendilerine nasihat ettiği, kâfirler güruhunun akıbeti için üzülmediğini söyler.
Allah, âyetlerini tebliğ etmek ve halkına nasihat etmek üzere hangi şehre peygamber gönderdiyse onları sıkıntılar ve hastalıklarla yakalayarak imtihan etmiştir. Ta ki o sıkıntıdan ve hastalıktan kurtulmak için Allah’a yalvarıp dua etsinler ve imana gelsinler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “İşte (biz) hangi şehre bir peygamber gönderdiysek, mutlaka oranın halkını sıkıntılar ve hastalıklarla yakaladık; tâ ki yalvarsınlar (ve îmâna gelsinler). (Araf, 94)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima iman edenler eyle.. Âmin..

20 Ocak 2015 Salı

Size Rabbimin gönderdiklerini tebliğ ettim

Ey insan! Hz. Şuayb’ı (as) yalanlayan kavmin inkârcı ileri gelenleri, sarsıntı yakalayıp helak edildiklerinde sanki orada hiç oturmamış ve yaşamamış gibi yeryüzünden silinip gittiler.
Hz. Şuayb (as), kendisini yalanlayan o inkârcılardan yüz çevirdi ve yemin ederek kavmine şefkatli Rabbi olan Allah’ın gönderdiklerini tebliğ ettiğini ve kendileri için doğru yola sevk etmek ve Allah’dan sakınmaları için nasihat ettiğini söyler. Hz. Şuayb (as), o inkârcı kâfirler güruhuna üzülmediğini ifade eder.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Şuayb) artık onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: “Ey kavmim! Yemîn olsun ki size Rabbimin (vahiy ile) gönderdiklerini teblîğ ettim ve size nasîhat ettim. Artık (sizin gibi) kâfirler gürûhuna nasıl üzülürüm?” (Araf, 93)”
Allahım, bizi ve neslimizi inkârcı kâfirler güruhundan eyleme.. Âmin..

Şuayb’ı yalanlayanlar sanki orada hiç oturmamışlardı

Ey insan! Allah’ın âyetlerini inkâr eden kavmin ileri gelenleri, Hz. Şuayb (as) ve beraberindeki iman edenleri dinlerinden vazgeçirmek için tehdid edip Allah’ın yoluna eğrilik ve hüsran isnad ettiklerinden azab olarak sarsıntı onları yurtlarında yakaladı ve dizüstü çöküş kaldılar.
Allah’ın âyetlerini inkâr edip büyüklük taslayanları ve mü’minleri tehdid edenleri yurtlarında sarsıntı yakalayıp dizüstü kaldılar da o felaket ve helaktan sonra Hz. Şuayb’ın (as) getirdiklerini yalanlayanlar sanki o yurtta hiç oturmamış ve yaşamamış gibi kaybolup gittiler. Hz. Şuayb’ı (as) yalanlayanlar, böylece kendilerini hüsrana uğratan kimseler oldular.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Şuayb’ı yalanlayanlar sanki orada hiç oturmamışlardı! (Evet!) Şuayb’ı yalanlayanlar, kendileri hüsrâna uğrayanlar oldular. (Araf, 92)”
Allahım, bizi ve neslimizi maddî ve manevî hüsrana uğrayanlardan eyleme.. Âmin..

Bunun üzerine onları o sarsıntı yakaladı

Ey insan! Hz. Şuayb (as) ile birlikte Medyen halkından iman edenlerin dönmeyeceklerini anlayan inkârcı ileri gelenler, yemin ederek Hz. Şuayb’e (as) tabi olduklarında hüsrana uğrayacaklarını söylerler.
Kavmin inkâr eden ileri gelenlerinin isyanlarında ve küfürlerinde ısrar etmeleri üzerine onları helak edilecekleri sarsıntı yakaladı. Onlar dehşetle sarsıldıklarında kendi yurtlarında şaşkınlıklarından dizüstü çöküp kaldılar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Bunun üzerine onları o sarsıntı yakaladı da yurtlarında dizüstü çöküp kalan kimseler oldular. (Araf, 91)”
Allahım, bizi ve neslimizi maddî ve manevî helaketten muhafaza eyle.. Âmin..

19 Ocak 2015 Pazartesi

Şuayb’a tâbi olursanız hüsrana uğramış olursunuz

Ey insan! Hz. Şuayb (as), Allah’ın dilemesini müstesna tutarak onların dinlerine dönmelerinin olur şey olmadığını ve aksi takdirde Allah’a karşı yalan iftirada bulunmuş olacaklarını söyler. İlmiyle herşeyi kuşatan Allah’ın her hallerini bildiklerini ve ancak Allah’a tevekkül ettiklerini söyleyerek Allah’dan aralarını hak ile açıp hüküm vermesini dua eder. 
Hz. Şuayb’ın (as) kavminden ileri gelenler, Hz. Şuayb’ın (as) dönmeyeceklerini görünce kavimlerine Hz. Şuayb’a (as) tabi olduklarında hüsrana uğramış kimseler olacaklarına yemin ederek ikna etmeye ve kandırmaya çalışırlar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Kavminden inkâr eden ileri gelenler ise dedi ki: “Yemîn olsun ki, eğer Şuayb’a tâbi‘ olursanız, o takdirde doğrusu siz elbette hüsrâna uğramış kimseler olursunuz.” (Araf, 90)”
Allahım, bizi ve neslimizi inkâr edenlerin şerrinden ve aldatmasından daima muhafaza eyle.. Âmin..

Bizimle kavmimizin arasını hak ile aç

Ey insan! Hz. Şuayb (as) ile beraberindeki iman edenlere, kavmin büyüklük taslayan ileri gelenleri kendilerinin dinlerine dönmedikleri takdirde mutlaka memleketlerinden çıkaracaklarını söylemesi üzerine Hz. Şuayb (as), bu tekliflerini çirkin bulsalar dahi yine mi zorlayacaklarını söyler.
Hz. Şuayb (as), onların çirkin teklifine karşılık Allah’ın kendilerini onların bozuk dininden kurtardıktan sonra tekrar onların dinine dönerlerse, Allah’a karşı yalan bir iftira etmiş olacaklarını söyler. Hz. Şuayb (as), Allah dilemedikçe onların dinlerine dönmelerinin mümkün olmadığını, herşeyi şefkatle terbiye eden Allah’ın herşeyi ilmen kuşattığını, hallerini bildiğini ve ancak Allah’a tevekkül ettiklerini söyler. Hz. Şuayb (as), kendileri ile kavminin arasına hak ile açıp haklarında hüküm vermesini en müşkil şeyleri dahi hak ile açıp hüküm veren ve açanların en hayırlısı olan Allah’a dua eder.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Allah bizi ondan kurtardıktan sonra eğer (tekrar) sizin dîninize dönersek, şübhesiz ki Allah’a karşı, yalan iftirâ etmiş oluruz! Hem Rabbimiz olan Allah’ın dilemesi müstesnâ, ona dönmemiz bizim için olacak şey değildir! Rabbimiz, herşeyi ilmen kuşatmıştır (bizim hâlimizi de bilir). Ancak Allah’a tevekkül ettik. Rabbimiz! Bizimle kavmimizin arasını hak ile aç (hüküm ver); çünki sen (en müşkil şeyleri dahi) açanların (hüküm verenlerin) en hayırlısısın!” (Araf, 89)”
Allahım, bizi ve neslimizi dininde ihlas ile sabit olanlardan eyle.. Âmin..

İman edenleri memleketimizden çıkaracağız

Ey insan! Hz. Şuayb (as), kavminden bir kısmının iman edip bir kısmının iman etmemesinden dolayı hüküm verenlerin en hayırlısı olan Allah’ın aralarında hüküm vermesine kadar sabretmelerini söyler.
Hz. Şuayb’ın (as) Allah’ın aralarında hüküm vermesi için sabretmelerini söylemesi üzerine,kavminden Allah’ın âyetlerine karşı büyüklük taslayan ileri gelenler, Hz. Şuayb (as) ve beraberindeki iman edenleri kendi dinlerine dönmemeleri durumunda memleketlerinden çıkaracaklarını söylerler. Hz. Şuayb (as) ise onlara bu tekliflerini çirkin kimseler bulsalar bile mi memleketten çıkaracaklarını söyler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler dedi ki: “Ey Şuayb! (Ya) mutlaka seni ve berâberindeki îmân edenleri memleketimizden çıkaracağız veya kesinlikle dînimize dönersiniz!” (Şuayb) dedi ki: “(Biz bu teklîfinizi) çirkin bulan kimseler olsak da mı?” (Araf, 88)”
Allahım, bizi ve neslimizi büyüklük taslayanlardan eyleme ve onların şerrinden emin eyle.. Âmin..

Allah, aramızda hüküm verinceye kadar sabredin

Ey insan! Hz. Şuayb (as), kavmi Medyen’e Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a ibadet etmelerini, ölçü ve tartıyı tam yapmalarını, eşyaları sahiblerine tam vermelerini, yeryüzünde fesad çıkarmamaları söyledikten sonra insanları tehdid ederek Allah’a iman edenleri Allah’ın yolundan men etmemelerini, Allah’ın yoluna bir eğrilik arayarak her hak yolun başına oturmamalarını söyler ve az iken Allah’ın kendilerini çoğalttığını ve öncekilerin akıbetinin nasıl olduğunu hatırlatır.
Hz. Şuayb (as), kavmine bir kısmının iman edip diğer bir kısmının iman etmemiş olabileceğinden Allah’ın onlar arasında hüküm verinceye kadar sabretmelerini, zira Allah’ın hüküm verenlerin en hayırlısı olduğunu bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Eğer içinizden bir kısmı kendisiyle gönderildiğim şeye (hakikate) îmân etmiş, bir kısmı da îmân etmemişlerse; artık Allah, aramızda hüküm verinceye kadar sabredin! Çünki O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır. (Araf, 87)”
Allahım, bizi ve neslimizi hakkında verilen hükmü hayırlı olanlardan eyle.. Âmin..

18 Ocak 2015 Pazar

Bakın fesad çıkaranların akıbeti nasıl oldu

Ey insan! Hz. Şuayb (as), kavmine Allah’a ibadet etmelerini, Allah’dan başka bir ilahın olmadığını, tartı ve ölçüyü tam yapmalarını, eşyalarını tam vermelerini, fesad çıkarmamalarını söyler.
Hz. Şuayb (as), kavmine insanları tehdid edip Allah’ın dosdoğru yolundan Allah’a iman edenleri men etmemeleri ve Allah’ın yoluna bir kusur ve eğrilik arayarak her yolu deneyerek oraya oturmamalarını söyler. Hz. Şuayb (as), kavmine bir zaman az olduklarını ve Allah’ın kendilerini çoğalttığını hatırlatır. Kendilerinden öncekilerin akıbetinin nasıl olduğuna bakarak ibret almalarını bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “O hâlde (insanları) tehdîd ederek ve Allah’ın yolundan O’na îmân edenleri men‘ ederek, hem ona (o yola) bir eğrilik arayarak her yol(un başın)a oturmayın! Hatırlayın ki, bir zamanlar (siz) az idiniz de (O) sizi çoğalttı; ve bakın (sizden önce) fesad çıkaranların âkıbeti nasıl oldu! (Araf, 86)”
Allahım, bizi ve neslimizi dosdoğru yolunda olanlardan ve insanları ona sevk edenlerden eyle.. Âmin..

Artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın

Ey insan! Hz. Lut (as) ve beraberindekileri alay ederek memleketlerinden çıkarmak isteyen, haddi aşan kavmi üzerine Allah, taştan bir yağmur yağdırmış ve günahkâralrın akıbetinin nasıl olduğunu âlemlere göstermiştir.
Peygamberlerin kardeşlerinden Hz. Şuayb’ı (as) Allah, Medyen kavmine peygamber olarak göndermiştir. Hz. Şuayb (as) kavmine Allah’a ibadet etmelerini ve kendileri için Allah’dan başka hiçbir olmadığını söylemiştir. Hz. Şuayb (as), kavmine Allah tarafından apaçık bir mucize geldiğini, buna binaen ölçü ve tartıyı tam yaparak adaletli olmalarını, insanlardan aldıkları eşyalarını ve verdikleri malları eksik vermemelerini emreder. Yeryüzünde ıslahından sonra fesad çıkarmamalarını, bunun da iman edenler için hayırlı olduğunu Hz. Şuayb (as) kavmine bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Medyen (kavmin)e(1) de kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik). Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a ibâdet edin, sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur! Şübhesiz Rabbinizden size apaçık bir mu‘cize gelmiştir; artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanlara, eşyâlarını (mallarını) eksik vermeyin ve ıslâh edilmesinden sonra yeryüzünde fesad çıkarmayın! Eğer mü’min kimseler iseniz, (bilin ki) bunlar sizin için hayırlıdır.” (Araf, 85)”
Allahım, bizi ve neslimizi ölçü ve tartıyı tam yapıp adalete dikkat edenlerden eyle.. Âmin..

Bak günahkârların akıbeti nasıl oldu

Ey insan! Allah, Hz. Lut (as) ile alay edip memleketinden çıkarmak isteyen kavmini helak eder ve Hz. Lut (as) ve karısı haric ehlini kurtarır.
Hz. Lut (as) ve karısı haric ehlini kurtaran Allah, onlarla alay eden kavmi üzerine taştan bir yağmur yağdırmıştır. Âlemlere ibret olarak haddi aşan günahkârın akıbetinin nasıl olduğunu gösterir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ve üzerlerine (taştan) bir yağmur yağdırdık. İşte bak günahkârların âkıbeti nasıl oldu! (Araf, 84)”
Allahım, bizi ve neslimizi maddî ve manevî helaketten muhafaza eyle.. Âmin..

17 Ocak 2015 Cumartesi

Bunun üzerine onu ve ehlini kurtardık

Ey insan! Hz. Lut (as) ile birlikte iman edenler hakkında, haddi aşan kavmi, onlar fazla temizlenen insanlarmış diyerek sadece alay ederek memleketten çıkarmalarını söylerler.
Hz. Lut (as) ve beraberindekilerle alay edilmesi ve memleketten çıkarmak istemeleri üzerine Allah onları helak eder. Hz. Lut’u (as) ve iman etmeyip haddi aşanlarla birlikte olan karısı hariç ehlini kurtarır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Bunun üzerine (biz de) onu ve ehlini kurtardık; ancak karısı hâriç; (o,) geride (azabda) kalanlardan oldu. (Araf, 83)”
Allahım, bizi ve neslimizi maddî ve manevî helak edenlerden eyleme.. Âmin.

Onları memleketinizden çıkarın

Ey insan! Hz. Lut (as), kavmine haddi aşarak israf eden bir kavim olduklarını ve kadınları bırakarak şehvetle erkeklere yaklaşarak hiçbir âlemin ve kavmin yapmadığı bir hayasızlığı yaptıklarını söyler.
Hz. Lut’un (as) ikazı üzerine kavmi, Hz. Lut (as) ve iman edenler için sadece alaylı bir şekilde onlar fazla temizlenen insanlarmış derler.  Ve kendilerini memleketten çıkarmalarını söylerler. 
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hâlbuki kavminin cevâbı (alay ederek): “Onları memleketinizden çıkarın! Çünki onlar fazla temizlenen insanlarmış!” demelerinden başka bir şey olmadı. Araf, 82)”
Allahım, bizi ve neslimizi alay edenlere karşı daima muhafaza eyle.. Âmin.

Kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz

Ey insan! Peygamber Efendimize (asm) Hz. Lut’u (as) hatırlamasını bildiren Allah, Hz. Lut’un (as) kavmine geçmiş kavimlerden hiçbirinin yapmadığı ve onları kendisiyle geçemediği bir hayasızlığı yaptıklarını söylediğini hatırlatır.
Hz. Lut (as), daha önce yapılmamış olan hayasızlık olarak kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaştıklarını, bundan dolayı Allah’ın koyduğu haddi aşarak israf eden bir kavim olduklarını kavmine söyler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Çünki siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır! Siz (haddi aşarak) isrâf eden bir kavimsiniz. (Araf, 81)”
Allahım, bizi ve neslimizi israf edenlerden eyleme.. Âmin.

Kimsenin yapmadığı hayasızlığı mı yapıyorsunuz?

Ey insan! Hz. Salih (as), Allah'ın apaçık mucizesi olan dişi deveyi keserek haddi aşan kavmin ileri gelenlerinden yüz çevirir ve onlara, Allah'ın gönderdiklerini tebliğ ettiğini ve onlara nasihat ettiğini, fakat onların nasihat edenleri sevmediklerini söyler.
Allah, Peygamber Efendimize (asm) Hz. Lut'u (as) hatırlamasını vahyeder. Hz. Lut (as), gelmiş geçmiş bütün kavimlerden hiçbir âlemin yapmadığı ve günah ve isyanda kendilerini geçmediği bir hayasızlığı mı yapmak istediklerini kavmine sorar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Lût’u da (hatırla)! Hani kavmine şöyle demişti: “Âlemlerden hiçbirinin, sizi kendisiyle geçmediği (sizden önce yapmadığı) hayâsızlığı mı yapıyorsunuz?” (Araf, 80)”
Allahım, bizi ve neslimizi hayasızlığın her bir çeşidinden daima muhafaza eyle.. Âmin..

16 Ocak 2015 Cuma

Siz nasihat edenleri sevmiyorsunuz

Ey insan! Allah’ın emrine karşı haddi aşarak isyan eden o büyüklük taslayanlar, Allah’ın azabı sarsıntı olarak gelip onları yakaladıklarında kendi yurtlarında diz çöküp kalan kimseler olurlar.
Hz. Salih (as) Allah'ın âyetlerini büyüklük taslayarak inkâr eden kavmin ileri gelenlerinden yüz çevirir ve yemin ederek kavmine Allah’ın gönderdiklerini tebliğ edip nasihat ettiğini, fakat kendileri nasihat edenleri sevmediklerinden dinlemediklerini söyler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Sâlih) artık onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: “Ey kavmim! Yemîn olsun ki size Rabbimin (vahiy olarak) gönderdiklerini teblîğ ettim ve size nasîhat ettim; fakat (siz) nasîhat edenleri sevmiyorsunuz.” (Araf, 79)”
Allahım, bizi ve neslimizi Peygamber Efendimizin (asm) tebliğ ettiklerine iman edip nasihatlerine uyanlar eyle.. Âmin..

Bunun üzerine onları o sarsıntı yakaladı

Ey insan! Allah’ın âyetlerine büyüklük taslayan ileri gelenler, Allah’ın mucize olarak gönderdiği dişi deveyi keserek haddi aşıp isyan ederler. Hz. Salih’den (as) kendisiyle tehdid etmekte olduğu azabı getirmesini isterler.
Onların haddi aşan bu isyanları ve istekleri üzerine Allah tarafından gönderilen azab bir sarsıntı olarak onları yakalar. Azabın gelmesini isteyen o büyüklük taslayanlar, yurtlarında diz üstü çöküp perişan ve ne yapacaklarını bilmez bir halde kalan kimseler olurlar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Bunun üzerine onları o sarsıntı yakaladı da yurtlarında diz üstü çöküp kalan kimseler oldular. (Araf, 78)”
Allahım, bizi ve neslimizi dünya ve ahirette her türlü azabdan muhafaza eyle.. Âmin..

Dişi deveyi kesip Rablerinin emrine isyan ettiler

Ey insan! Semud kavminden büyüklük taslayanlar, Allah’ın Hz. Salih (as) ile gönderdiklerine iman etmeyip inkâr ettiklerini iman edenlere söylerler.
Büyüklük taslayan ileri gelenler, Allah’ın kendilerine apaçık bir mucize olarak gönderdiği dişi deveyi kesip Allah’ın emrine karşı gelerek haddi aşıp isyan ederler. Hz. Salih’den (as) bu isyanlarına karşı tehdid etmekte olduğu azabı kendilerine getirmesini isterler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Derken o dişi deveyi kesip Rablerinin emrine karşı (haddi aşarak) isyân ettiler ve dediler ki: “Ey Sâlih! Eğer peygamberlerden isen, bizi (kendisiyle) tehdîd etmekte olduğun (azâb)ı bize getir!” (Araf, 77)”
Allahım, bizi ve neslimizi haddi aşıp isyan edenlerden eyleme.. Âmin..

15 Ocak 2015 Perşembe

İman ettiğiniz şeyi inkâr eden kimseleriz

Ey insan! Semud kavminden âyetlere karşı büyüklük taslayan ileri gelenler, zayıf bırakılıphorlanmış ve içlerinden iman edenlere alaylı bir şekilde Hz. Salih’in (as) Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamber olarak mı bildiklerini sorarlar. Onlar da Allah’ın onunla gönderdiği herşeye iman edenler olduklarını söylerler.
Mü’minler, Hz. Salih’in (as) getirdiklerine iman ettiklerini söylemeleri üzerine, âyetlere karşı o büyüklük taslayanlar, onların iman ettikleri şeyi inkâr edip yalanladıklarını söylerler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “O büyüklük taslayanlar: “Doğrusu biz (de sizin) kendisine îmân ettiğiniz şeyi inkâr eden kimseleriz!” dedi(ler). (Araf, 76)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima âyetlerine ve gönderdiklerine iman edenler eyle.. Âmin..

Sâlih’i Rabbi tarafından gönderilen biri olarak mı biliyorsunuz?”

Ey insan! Hz. Salih (as) kavmi Semud’a Allah’ın kendilerine olan nimetlerini hatırlatır ve yeryüzünde insanlar arasında fesad çıkarıcılar olarak bozgunculuk yapmamalarını nasihat eder. 
Hz. Salih’in (as) nasihati üzerine kavminden Allah’ın âyetlerine karşı büyüklük taslayan ileri gelenler, zayıf ve miskin bırakılmış ve horlanmış olanlara ve içlerinden iman edenlere, Hz. Salih’ın (as) şefkatli Rabbi olan Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olarak mı bildiklerini alay ederek söylerler. Bunun üzerine o zayıf kılınmış ve iman edenler, Hz. Salih (as) ile Allah tarafından gönderilmiş olan herşeye iman eden kimseler olduklarını söylerler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler, o zayıf bırakılmış (horlanmış) olanlara, içlerinden îmân edenlere (alay ederek) dedi ki: “(Siz) gerçekten Sâlih’i Rabbi tarafından gönderilen biri olarak mı biliyorsunuz?” (Onlar da:) “Şübhesiz ki biz, onunla gönderilen (herşey)e îmân eden kimseleriz!” dediler. (Araf, 75)”
Allahım, bizi ve neslimizi Peygamber Efendimize (asm) ve getirdiklerine kamil iman edip hakkıyla tabi olanlardan eyle.. Âmin..

Yeryüzünde fesad çıkarıcılar olarak bozgunculuk yapmayın

Ey insan! Allah, peygamberlerin kardeşi Hz. Salih’i (as) Semud kavmine gönderdiğinde onlara Allah’a ibadet etmelerini ve onlar için Allah’dan başka hiçbir ilahın bulunmadığını tebliğ eder. Kaya içinden çıkan dişi devenin Allah tarafından gönderilmiş apaçık bir mucize olduğunu, onu rahat bırakarak yeryüzünde yiyip içmesine müsaade etmelerini, aksi takdirde bir kötülük ile ona dokunmaları halinde onları elemli bir azabın yakalayacağını söyler.
Hz. Salih (as) kavmine, Allah’ın kendilerine Ad kavminden sonra yeryüzünde bir hakimiyet verip onları halife kıldığını ve yeryüzüne yerleştirdiğini hatırlatır. Onlara yeryüzünün barınmak için ovalarından saraylar edindiklerini ve dağlardan evler yonttuklarını söyler. Onlara Allah’ın kendilerine olan nimetlerini hatırlamalarını ve yeryüzünde insanlar arasında fesad çıkararak bozgunculuk yapmamalarını nasihat eder.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hem hatırlayın o zamanı ki (Allah), sizi Âd (kavmin)den sonra (yeryüzünde) halîfeler kıldı ve sizi yeryüzünde yerleştirdi; ovalarından saraylar ediniyorsunuz ve dağlardan evler yontuyorsunuz. Öyle ise Allah’ın ni‘metlerini hatırlayın ve yeryüzünde fesad çıkarıcılar olarak bozgunculuk yapmayın!” (Araf, 74)”
Allahım, bizi ve neslimizi nimetlerini hatırlayan ve Sana hududsuz şükredenlerden eyle.. Âmin..

Ey kavmim! Allah’a ibadet edin

Ey insan! Bir olan Allah’a ibadet etmeyi ve tapageldikleri putları bırakmayı kabul etmeyen, Allah’ın âyetlerini yalanlayan ve iman etmeyenler Allah’ın azabı ile helak edilip kökleri kesilirken, Hz. Hud (as) ve beraberindekiler Allah’ın rahmeti ile kurtarılmıştır. Allah, Semud kavmine de peygamberlerin kardeşleri olan Hz. Salih’i (as) göndermiştir. Hz. Salih (as) kavmine geldiğinde kendileri için Allah’dan başka hiçbir ilahın olmadığını ve Allah’a ibadet etmelerini söyler. Hz. Salih (as), Allah tarafından akıllarına pencere açmak için dişi deveyi apaçık bir mucize olarak gönderildiğini, Allah’ın devesini istediği yerde yiyip içmesi için rahat bırakmalarını ve ona bir kötülük ile dokunmamalarını, aksi takdirde kendilerine pek elemli bir azabın yakalayacağını kavmine bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Semûd (kavmin)e de kardeşleri Sâlih’i (gönderdik). Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a ibâdet edin; sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur! Doğrusu size Rabbinizden apaçık bir mu‘cize gelmiştir. (İşte) bu, size bir mu‘cize olarak, Allah’ın dişi devesidir; o hâlde onu bırakın, Allah’ın arzında yesin (içsin); ve ona bir kötülükle dokunmayın; yoksa sizi (pek) elemli bir azab yakalar!” (Araf, 73)”
Allahım, bizi ve neslimizi Sana hakkıyla halisane ibadet edenler eyle.. Âmin..

14 Ocak 2015 Çarşamba

Âyetlerimizi yalanlayanların ve mü’min olmayanların kökünü kestik

Ey insan! Hz. Hud (as), kavmine isyandaki ısrarlarından dolayı Allah’ın azabının üzerlerine hak olduğunu, ibadet edilebileceklerine dair Allah’ın  bir delil indirmediği ve kendilerinin isimlendirdikleri birtakım putlar hakkında mücadele ettiklerini, bundan dolayı Allah’ın azabını beklemelerini söyler.
İsyandaki ısrarlarından dolayı tehdid edildikleri Allah’ın azabı geldiğinde Allah, Hz. Hud (as) ile birlikte iman edenleri rahmet eseri olarak kurtarmıştır. Allah’ın âyetlerini yalanlayan ve iman etmeyen kimselerin köklerini o azab ile kestiğini bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Bunun üzerine onu (Hûd’u) ve onunla berâber olanları, tarafımızdan bir rahmetle kurtardık ve âyetlerimizi yalanlayanların ve mü’min olmayan kimselerin kökünü kestik. (Araf, 72)”
Allahım, bizi ve neslimizi iman edenlerden ve rahmet ettiklerinden eyle.. Âmin..

Öyle ise azabı bekleyin

Ey insan! Bir olan Allah’a ibadet etmeyeceklerini ve atalarının tapageldikleri şeyleri bırakmayacaklarını söyleyerek kendisiyle tehdid ettiği azabı kendilerine getirmelerini Hz. Hud’dan (as) isterler.
İsyan ve küfürlerindeki ısrarlarından dolayı Hz. Hud (as), kavmine şefkatli terbiye edicileri olan Allah’dan bir azab ve bir gazabın üzerlerine hak olduğunu bildirir. Hz. Hud (as), Allah’ın haklarında ibadet edilebileceklerine dair hiçbir delil indirmediği, kendilerinin ve atalarının uydurma isimler verdiği ve taktığı birtakım putlara ibadet etme hususunda kendisiyle mücadele mi ettiklerini sorar. Bu suçlarındaki ısrarlarından dolayı Allah’ın azabını beklemelerini ve kendisinin de onlarla beraber beklediğini söyler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Hûd) dedi ki: “Hiç şübhesiz, üzerinize Rabbinizden bir azab ve bir gazab hak oldu. Haklarında Allah’ın hiçbir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın (uydurarak) kendilerini adlandırdığı birtakım isimler(e sâhib putlarınız) hakkında mı benimle mücâdele ediyorsunuz? Öyle ise (azâbı) bekleyin, şübhesiz ben (de) sizinle berâber bekleyenlerdenim!” (Araf, 71)”
Allahım, bizi ve neslimizi üzerlerine bir azab ve gazabın hak olanlardan eyleme.. Âmin..

Atalarımızın tapageldiklerini bırakalım diye mi geldin?

Ey insan! Hz. Hud (as), kavmine Hz. Nuh (as) kavminden sonra Allah’ın kendilerini hakim kıldığını ve yaratılışça daha kuvvetli ve cüsseli olarak üstün kıldığını hatırlatır. Allah’ın nimetlerini hatırlarlarsa kurtuluşa ereceklerini söyler.
Allah’ın kendilerine olan nimetlerini hatırlatan Hz. Hud’a (as) kavmi, atalarının tapageldikleri putları ve şeyleri bırakıp bir olan Allah’a ibadet etmeleri için mi geldiğini sorarlar. Onlar, bir olan Allah’a ibadeti kabul etmediklerinden ve atalarının tapageldiklerinden vaçgeçmeyecekleri için isyan ve küfürlerine karşılık geleceğini tehdid ettiği azabı kendilerine getirmesini Hz. Hud’dan (as) isterler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Dediler ki: “(Sen) bize, ‘Bir olan Allah’a ibâdet edelim ve atalarımızın tapageldiklerini bırakalım’ diye mi geldin? Eğer (iddiânda) doğru kimselerden isen, haydi bizi (kendisiyle) tehdîd etmekte olduğun (azâb)ı bize getir!” (Araf, 70)”
Allahım, bizi ve neslimizi halisane Sana ibadet edenlerden eyle.. Âmin..

13 Ocak 2015 Salı

Rabbinizden size bir nashat gelmesine hayret mi ettiniz?

Ey insan! Hz. Hud (as), kavmine Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu ve vahiy olarak gönderdiklerini tebliğ eden güvenilir bir nasihatçi olduğunu söyler.
Hz. Hud (as), kavmine Allah’ın bir adam vasıtasıyla tahammülü çok zor olan bir azab ile korkutmasına ve nasihat etmesine hayret mi ettiklerini sorar. Hz. Hud (as), kavmine Hz. Nuh’un (as) kavminin helakından sonra kendilerini yeryüzünde halifeler kıldığını ve yaratılışça onlara  göre kuvvet ve boy bakımından daha üstün kıldığını hatırlatır. Allah’ın nimetlerini hatırlarsa o zaman kurtuluşa erebileceklerini onlara bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Sizi (tahammülü pek müşkil bir azâb ile) korkutmak için içinizden bir adam vâsıtasıyla, Rabbinizden size bir nasîhat gelmesine hayret mi ettiniz? Hem hatırlayın o zamanı ki, (Allah) sizi Nûh kavminden sonra (yeryüzünde) halîfeler kılmış ve sizi yaratılışta bir genişlikle (kuvvetçe ve boyca) üstün kılmıştı. Öyle ise Allah’ın ni‘metlerini hatırlayın; tâ ki kurtuluşa eresiniz. (Araf, 69)” 
Allahım, bizi ve neslimizi nimetlerini daima hatırlayanlardan eyle.. Âmin..

Ben sizin için güvenilir bir nasihatçiyim

Ey insan! Kendisine iftirada bulunulan Hz. Hud (as), kendisinde hiçbir akıl zayıflığı olmadığı gibi âlemlerin Rabbi olan Allah tarafından kavmine gönderilmiş bir peygamber olduğunu söyler.
Âd kavmine Allah tarafından bir peygamber olarak gönderildiğini söyleyen Hz. Hud (as), mahlukatını şefkatle terbiye eden Allah’ın vahiy olarak gönderdiklerini tebliğ ettiğini ve kavmi için güvenilir bir nasihatçi olduğunu söyler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Size Rabbimin (vahiy olarak) gönderdiklerini teblîğ ediyorum ve ben sizin için güvenilir bir nasîhatçiyim. (Araf, 68)”
Allahım, bizi ve neslimizi güvenilir bir nasihatçi eyle.. Âmin..

Bende hiçbir akıl zayıflığı yoktur

Ey insan! Hz. Hud’a (as) kavminin inkârcı ileri gelenleri beyinsizlik ve yalancılık isnadında veiftirasında bulunurlar.
Hz. Hud (as), kendisine yapılan iftiralar üzerine kavmine kendisinde hiçbir akıl zayıflığının olmadığını ve âlemlerin şefkatle terbiyecisi olan Allah tarafından onlara gönderilmiş bir peygamber olduğunu söyler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Hûd) dedi ki: “Ey kavmim! Bende hiçbir akıl zayıflığı yoktur; fakat ben âlemlerin Rabbi tarafından (gönderilmiş) bir peygamberim.” (Araf, 67)”
Allahım, bizi ve neslimizi Peygamber Efendimizin (asm) halis tabileri eyle.. Âmin..

Kavminden inkâr eden ileri gelenler

Ey insan! Peygamberlerin kardeşi olan Hz. Hud’u (as) Allah, Âd kavmine peygamber olarak gönderdiğinde onlara kendileri için O’ndan başka hiçbir ilahın olmayan Allah’a ibadet etmelerini bildirir. Allah’a isyan olan günah ve küfür içinde olmalarından dolayı Allah’dan hiç mi sakınmadıklarını sorar.
Tebliğ vazifesini yerine getiren Hz. Hud’a (as) kavminin inkâr eden ileri gelenleri hakarette bulunarak onu beyinsizlik içinde gördüklerini söylerler. Kendilerini doğru yolda zanneden inkârcılar, Hz. Hud’a (as) kendisini yalancılardan zannettiklerini ifade ederler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Kavminden inkâr eden ileri gelenler: “Şübhesiz ki biz, gerçekten seni bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve doğrusu biz, gerçekten seni yalancılardan zannediyoruz” dedi(ler). (Araf, 66)”
Allahım, bizi ve neslimizi inkâr edenlerden eyleme.. Âmin..