31 Mayıs 2015 Pazar

Kur'ân'ı inkâr edenlerin ilki siz olmayın

Ey insan! Allah, İsrailoğullarına hitab ederek onlara ihsan ettiği nimetlerini hatırlamalarını bildirir. O nimetleri hatırlamakla iman edeceklerine dair Allah’a verdikleri sözü yerine getirirlerse, Allah da ona karşılık Cennete girmeleri hususunda verdiği sözü yerine getireceğini ve yalnızca kendisinden korkmalarını buyurur.
Allah’a verdikleri sözü yerine getirmek ve yalnızca Allah’dan korkmak dışında Allah, onların beraberinde bulunan Tevrat’ı tasdik edici olarak has kulu Hz. Muhammed’e (asm) indirdiği Kur’ân’a da iman etmelerini ve Kur’ân’ı inkâr edenlerin ilki onlar olmamasını buyurur. Allah, kendilerine hakkı ve hidayeti gösteren âyetlerini, karşılığında bütün dünyayı da alsalar az düşecek bir fiyata satmamalarını ve samimiyetlerini bozmamak üzere yalnızca Kendisinden sakınmalarını onlara bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Berâberinizde olanı (Tevrât’ı) tasdîk edici olarak indirdiğime (Kur’ân’a) da îmân edin ve onu inkâr eden(ler)in ilki siz olmayın! Ve âyetlerimi, (karşılığında ne alsanız) az (düşecek) bir fiyata satmayın ve artık yalnızca benden sakının! (Bakara, 41)”
Allahım, bizi ve neslimizi âyetlerini az bir fiyata satmayan ve yalnızca Senden sakınan halis kullarından eyle.. Âmin..

Bana verdiğiniz sözü yerine getirin

Ey insan! İnsanlardan iman etmeyip inkâr ederek Allah’ın âyetlerini yalanlayanlar, işte onlar ahirette ateş ehlidirler. Onlar o ateşte ebedî olarak kalıcıdırlar.
Allah’ın gönderdiği hidayete tabi olmayıp inkâr ederek Allah’ın âyetlerini yalanlayanların başında İsrailoğulları gelir. Allah, İsrailoğullarına hitab ederek onlara ihsan ettiği nimetlerini hatırlatır. Böylece o nimetleri hatırlamakla iman edeceklerine dair Allah’a verdikleri sözü yerine getirmelerini, eğer bu sözü yerine getirirlerse ki sözlerine yerine getirmelerine karşılık verdiği Cennete girmeleri hakkındaki sözü yerine getireceğini ve artık başka hiçbir şeyden değil, yalnızca Kendisinden korkmalarını bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ey İsrâiloğulları! Size ihsân ettiğim ni‘met(ler)imi hatırlayın; (îmân edeceğinize dâir) bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, (ben de Cennete girmeniz husûsunda) size verdiğim sözü yerine getireyim ve artık yalnızca benden korkun! (Bakara, 40)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima iman eden kâmil iman sahiblerinden eyle.. Âmin..

İşte onlar ateş ehlidirler

Ey insan! Şeytan, Hz. Âdem (as) ve Hz. Havva’ya hep birlikte Cennetten inmelerini bildiren AllahKendisinden onlara bir rahmet geldiğinde insanlardan ve cinlerden kim o hidayete tabi olursa, artık onlara hiçbir korkunun olmadığını, onların mahzun da olmayacağını bildirir.
Allah tarafından gelen hidayete tabi olanlardan başka, bir de Allah’ın âyetlerini inkâr edip yalanlayanlar vardır ki işte onlar inkârlarının cezası olarak ateş ehlidirler. Onlar ateşte bir daha çıkmamak üzere ebedî olarak kalıcıdırlar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “O inkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar ateş ehlidirler! Onlar orada ebedî olarak kalıcıdırlar. (Bakara, 39)”
Allahım, bizi ve neslimizi iman edip âyetlerini tasdik edenlerden eyle.. Âmin..

Hep birlikte oradan inin

Ey insan! Yere yerleştikten ve bir süre faydalandıktan sonra nihayet Hz. Âdem (as), Rabbinden birtakım kelimeler alır ve hatasının afvı için Rabbine onlarla yalvarıp tevbe eder. Bunun üzerine şefkatli Rabbi de onun bu tevbesini kabul eder. Çünkü tevbeleri çok kabul eden Tevvab, kullarına karşı çok bağışlayıcı ve merhameti bol olan ancak Allah’dır.
Şeytanın ayaklarını kaydırması neticesinde birbirine düşman olarak hep birlikte Cennetten indirilen Hz. Âdem (as) ve Hz. Havva’ya Allah, Kendisinden onlara ve insanoğullarına bir hidayet geldiğinde, onlardan Allah’ın gönderdiği hidayete kim tabi olursa, artık onlara dünya ve ahirette hiçbir korku yoktur, onlar hiçbir şeyden dolayı mahzun da olmayacaktır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Onlara şöyle) dedik: “Hep birlikte oradan inin!” Artık benden size bir hidâyet gelir de kim hidâyetime tâbi‘ olursa, o takdirde onlara hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar. (Bakara, 38)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima hidayete tabi olan kullarından eyle.. Âmin..

30 Mayıs 2015 Cumartesi

Âdem, Rabbinden birtakım kelimeler aldı

Ey insan! Cennete yerleşip diledikleri yerde diledikleri nimetten bol bol yemeleri, fakat yasak ağacayaklaşmamaları, yoksa zalimlerden olacakları kendilerine Allah tarafından bildirilen Hz. Âdem (as) ve Hz. Havva, birgün şeytanın hilesine aldanıp o hatayı işleterek ayakları Cennetten kaydırılır. Ve içinde bulundukları nimetten dışarı çıkarılmalarına sebeb olur. Bunun üzerine Allah, Hz. Âdem (as), Hz. Havva ve şeytana, birbirlerine düşman olarak yere inmeleri emreder ve onlar için yeryüzünde bir yerleşme ve bir faydalanmanın olduğunu bildirir.
Yere indirildikten sonra yeryüzüne yerleşen ve faydalanan ve hatasına pişman olan Hz. Âdem (as), nihayet hatasını afvettirmek için Rabbinden birtakım kelimeler alır ve o kelimelerle Allah’a kendisini afvetmesi için yalvarıp tevbe eder. Hz. Âdem’in (as) Rabbinden aldığı birtakım kelimelerle ettiği tevbesini Allah kabul eder. Çünkü tevbe edenlerin tevbelerini çok kabul eden Tevvab, kullarına karşı merhameti bol olan Rahim, ancak Allah’dır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Nihâyet Âdem, Rabbinden birtakım kelimeler aldı (ve onlarla yalvardı, tevbe etti), bunun üzerine (Rabbi) tevbesini kabûl etti. Çünki Tevvâb (tevbeleri çok kabûl eden), Rahîm (merhameti bol olan) ancak O’dur. (Bakara, 37)”
Allahım, bizi ve neslimizi Hz. Âdem’in (as) Senden aldığı birtakım kelimeler hürmetine afvettiğin kullarından eyle.. Âmin..

Derken şeytan onları oradan kaydırdı

Ey insan! Meleklere Hz. Âdem’e (as) secde etmelerini emreden Allah, Hz. Âdem’e (as) zevcesi Hz. Havva ile birlikte Cennete yerleşmelerini, orada dilediği yerde nimetlerden bol bol yemelerini, fakat bir ağacı göstererek ona yaklaşmamaları, aksi takdirde zalimlerden olacaklarını bildirir.
Derken huzurdan kovulan şeytan bir hile ile onları yasak ağaca yaklaştırarak ayaklarını Cennetten kaydırır ve bu hata ile onları içinde bulundukları nimetten çıkarır. Bunun üzerine Allah, Hz. Âdem (as) ve Hz. Havva’ya ve şeytana birbirlerine düşman olarak yüksek mevki olan Cennetten yere inmelerini emreder. Allah, onlar için yeryüzünde bir zamana kadar bir yerleşme ve dünyadaki nimetlerden faydalanma olduğunu bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Derken şeytan onları(n ayaklarını) oradan kaydırdı da içinde bulundukları şeyden (o ni‘metten) onları çıkardı. Bunun üzerine (biz onlara) şöyle dedik: “(Ey Âdem, Havvâ ve Şeytan!) Birbirinize düşman olarak inin! Artık sizin için yeryüzünde bir zamâna kadar bir yerleşme ve bir faydalanma vardır.” (Bakara, 36)”
Allahım, bizi ve neslimizi iman ve istikamet üzere ayakları sabit olanlardan ve şeytanın şerrinden muhafaza ettiklerinden eyle.. Âmin..

Ey Âdem, sen zevcen ile Cennete yerleş

Ey insan! Hz. Âdem’in (as) ilimle rüchaniyet ve yüksekliğini kabul eden meleklere o vakit AllahHz. Âdem’e (as) secde etmelerini emreder. Melekler içinde bulunan ve cinlerden olan İblis hariç, melekler hemen secde ederler. İblis ise inad edip ateşin topraktan üstün olduğunu dayatır ve büyüklük taslar, böylece o kâfirlerden olur.
Hz. Âdem’e (as) secde etme emrine İblis hariç, melekler itaat ettikten sonra Allah, Hz. Âdem’e (as) ve zevcesi ve hanımı olan Hz. Havva ile Cennete yerleşmesini emreder. Allah, her ikisine Cennetin diledikleri yerinde nimetlerden bol bol yemelerini, fakat bir ağacı göstererek o ağaca yaklaşmamalarını, eğer yaklaşırlarsa zalimlerden olacaklarını bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hem demiştik: “Ey Âdem! Sen zevcen (Havvâ) ile Cennete yerleş; dilediğiniz yerde ondan bol bol yiyin; fakat şu ağaca yaklaşmayın, sonra zâlimlerden olursunuz!” (Bakara, 35)”
Allahım, bizi ve neslimizi emrine itaat edip zalimlerden olmayan kullarından eyle.. Âmin..

29 Mayıs 2015 Cuma

Âdem’e secde edin!

Ey insan! Melekler kendilerine arz edilen şeylerin isimlerini bilemeyince Allah, Hz. Âdem’e (as) o şeylerini isimlerini meleklere bildirmesini emreder. Bunun üzerine Hz. Âdem (as) o şeylerin isimlerini meleklere bildirince Allah, göklerin ve yerin onlarca gayb olan sırlarını bildiğini söylediğini hatırlatarak neyi açıklarlarsa ve neyi gizlerlerse Kendisinin onu bilmesinin şübhesiz olduğunu bildirir.
Meleklerin itirazlarının yersiz olduğunu isbatlayan Allah, o vakit Hz. Âdem’in (as) üstünlüğünü kabul etmeleri için Hz. Âdem’e (as) secde etmelerini emreder. Allah’ın Hz. Âdem’e (as) secde emrine melekler itaat ederek hemen secde ederken onların içinde bulunan İblis secde etmez. İblis, secde etmemekte dayatır ve kendisinin Hz. Âdem’den (as) üstün olduğunu söyleyerek büyüklük taslar, böylece kâfirlerden olur.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “O vakit meleklere: “Âdem’e secde edin!” demiştik; (cinlerden olan) İblis hâriç, hemen secde ettiler. (O) dayattı ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu. (Bakara, 34)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima Sana itaat eden kullarından eyle.. Âmin..

Onların isimlerini kendilerine bildir

Ey insan! Hz. Âdem’e (as) öğretilen şeylerin isimlerini bilmediklerini itiraf eden melekler, Allah’a Kendisini her türlü noksanlıklardan tenzih ederek kendilerine öğrettiklerinden başka kendileri için bir ilim olmadığını ve herşeyi bilen Alim, her işi hikmetli olan Hakim ancak Allah olduğunda şübhe olmadığını söylerler.
Melekler kendilerine arz edilen şeylerin isimlerini bilmede aczlerini ifade edince Allah, Hz. Âdem’e (as) meleklere arz edilen şeylerin isimlerini meleklere bildirmesini buyurur. Bunun üzerine Hz. Âdem (as) o şeylerin isimlerini meleklere bildirir. Bunun üzerine Allah, göklerin ve yerin onlarca gayb olan sırlarını Kendisinin şübhesiz bildiğini kendilerine söylediğini hatırlatır. Ve Allahmeleklere sinelerinde gizleyip sonra aşikâr ettikleri o itirazlarını bildiğini bildirmek üzere neyi açıklarlarsa ve içlerinde neyi gizlerlerse Kendisinin bildiğini buyurur.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Allah:) “Ey Âdem! Onların isimlerini kendilerine (meleklere) bildir!” buyurdu. Bunun üzerine (Âdem) onların isimlerini kendilerine bildirince (Allah): “Size demedim mi? Göklerin ve yerin gaybını (size gizli olan sırlarını) şübhesiz ben bilirim! Ve (siz) neyi açıklarsanız ve (içinizde) neyi gizlerseniz, (ben) bilirim!” buyurdu. (Bakara, 33)”
Allahım, bizi ve neslimizi bildirdiğin isimler ile Seni tanıyan, seven kullarından eyle.. Âmin..

Şübhe yok ki Alim, Hakim ancak Sensin

Ey insan! Meleklerin itirazına cevab veren Allah, onların itirazlarının yersiz olduğunu göstermek için Hz. Âdem’e (as) isimlerin hepsini öğretir, sonra o şeyleri meleklere arz ederek iddialarında doğru kimseler ise, o şeylerin isimlerini söylemelerini emreder.
Kendilerine arz edilen şeylerin isimlerini bilmeyen melekler, Allah’a, Kendisini her türlü noksanlıklardan tenzih ederek kendilerine öğrettiklerinden başka kendileri için bir ilim olmadığını ve herşeyi bilen Alim, her işi hikmetli olan Hakim ancak Allah olduklarını itiraf ederler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Melekler) dediler ki: “Seni (her türlü noksanlıktan) tenzîh ederiz; senin bize öğrettiklerinden başka bizim için bir ilim yoktur. Şübhe yok ki Alîm (herşeyi bilen), Hakîm (her işi hikmetli olan) ancak sensin!” (Bakara, 32)”
Allahım, bizi ve neslimizi iman-ı billah ve marifetullahta daima terakki eden kullarından eyle.. Âmin..

Âdem’e isimlerin hepsini öğretti

Ey insan! Allah, insanı yeryüzünde bir halife kılacağını meleklere bildirdiğinde onların yeryüzünde fesad çıkarıp kan dökecek bir kimse mi kılacağını söyleyerek itiraz ettiklerini Peygamber Efendimize (asm) bildirir. O meleklerin kendilerinin Allah’ı hamd ile tesbih ederek takdis ettiklerini söyleyerek insanların yaratılış dile getirirler. Allah da onların bilemeyeceği şeyleri, Kendisinin şübhesiz bileceğini onlara bildirir.
Meleklerin itirazına cevab veren Allah, Hz. Âdem’e (as) isimlerin hepsini öğretir, böylece Allahinsanoğlunun ilimle Kendisini tanıyacağını onlara göstermek üzere meleklerin isimlerini bilmediği şeyleri onlara arz ederek iddialarında doğru kimseler iseler, gösterdiği şeylerin isimlerini söylemelerini emreder. Allah, eşyanın isimlerini Hz. Âdem’e (as) öğretmekle içlerinden çıkacak olan ve meleklerin itirazına sebeb olan fesad çıkarıcı ve kan dökücü taifelerin bir kıymet ifade etmeyeceğini onlara gösterir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere arzederek: “Eğer (iddiânızda) doğru kimseler iseniz, haydi şunların isimlerini bana bildirin!” buyurdu. (Bakara, 31)”
Allahım, bizi ve neslimizi öğrettiğin isimler ile Seni tanıyan ve Sana hamd ile tesbih ederek Seni takdis eden kullarından eyle.. Âmin..

28 Mayıs 2015 Perşembe

Ben, yeryüzünde bir halife kılacak olanım

Ey insan! Yerde ne varsa hepsini insan için yaratan Allah’dır. Sonra göğü yere bir tavan yapmak üzere yaratmayı kasdedip onları yedi kat sema olarak tanzim eden yine Allah’dır. Yeri ve göğü muntazam bir surette yaratan Allah, herşeyi hakkıyla bilendir.
Allah, Peygamber Efendimize (asm) bir zaman Rabbi olan Allah’ın en mükemmel bir surette yarattığı insanı yeryüzünde bir halife kılacağını meleklere buyurduğunu, bunun üzerine meleklerin insandan önce yeryüzünde bulunan taifenin yaptıkları fesadı ve insanın buna kabiliyetini bildikleri için, yeryüzünde fesad çıkaracak ve orada birbirinin kanlarını dökecek kimseleri mi yaratacağını söyleyerek itiraz ettikleri bildirir. O melekler, Allah’ın insanı yeryüzünde hamd ile tesbih etmeleri ve Kendisini takdis etmeleri için yaratacağını bildikleri için, kendilerinin hamd ile Allah’ı tesbih edip takdis ettiklerini söylerler. Allah da onlara, insanın yaratılmasında çok hikmetler olduğunu, onların bilmediklerini, Kendisinin bildiğini buyurarak bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Ey Habîbim!) Bir zaman Rabbin, meleklere: “Şübhesiz ki ben, yeryüzünde (insanı) bir halîfe kılacak olanım” buyurmuştu; (melekler:) “Orada fesad çıkaracak ve orada kanlar dökecek bir kimse mi kılacaksın? Hâlbuki biz, hamdin ile (seni) tesbîh ediyoruz ve seni takdîs ediyoruz” dediler. (Rabbin de onlara:) “Sizin bilemeyeceğiniz şeyleri, şübhesiz ki ben bilirim!” buyurdu. (Bakara, 30)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima hamdin ile tesbih ederek Seni takdis eden kullarından eyle.. Âmin..

Yeri yaratan, göğü tanzim eden Allah'dır

Ey insan! Allah, kâfirlere hitab ederek Allah’ı nasıl inkâr ettiklerini sorar ve anne karnında bir cenin olarak ölüler iken onlara hayat verdiğini, sonra yine öldürülecekleri ve tekrar diriltilerek hesab için yine ancak Allah’a döndürüleceklerini hatırlatır ve bildirir.
Kâfirlere ölüm, hayat ve Allah’a dönüşü hatırlatan Allah, yerde ne varsa hepsini insanlar için yarattığını, sonra göğü yere bir tavan olarak yaratmayı kasdedip onları nice hikmetine binaen yedi kat sema olarak tanzim eden, ayırıp nizama sokanın Allah olduğunu haber verir. Elbette yeri ve göğü böyle mükemmel yaratan Allah, herşeyi hakkıyla bilendir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Yerde ne varsa hepsini sizin için yaratan, sonra göğü (yaratmayı) kasdedip onları yedi (kat) semâ olarak tanzîm eden O’dur. Ve O, herşeyi hakkıyla bilendir. (Bakara, 29)”
Allahım, bizi ve neslimizi yeri ve göğü tefekkür edip isim ve sıfatlarını anlayıp gören ve Seni tesbih eden kullarından eyle.. Âmin..

Allah’ı nasıl inkâr ediyorsunuz

Ey insan! Fasıklar o kimselerdir ki Allah’ın Rab olduğunu tasdik ettikleri halde Allah’ın ahdini kesinlikle kabul ettikten sonra bozarlar. Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi, akrabalar ve mü’minler arasındaki irtibat ve bağı keserler ve onlar rahatlıkla günah işleyebilmek adına yeryüzünde fesad çıkarırlar. Bu fesadı ve zevkle işledikleri günahı kâr zannederler, fakat onlar, zarara uğrayanların ta kendileridir.
Allah, inkâr eden kâfirlere hitab ederek, Allah’ı nasıl inkâr ettiklerini sorar ki anne karnında ölü bir cenin iken hayat vererek dirilten, sonra belirli bir müddet sonunda öldürecek ve sonra onları tekrar diriltecek ve hesab görmek üzere ancak Allah’a döndürecek olanın Allah olduğunu bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Ey kâfirler!) Allah’ı nasıl inkâr ediyorsunuz ki, (siz) ölüler idiniz de, size (O) hayat verdi. Sonra sizi öldürecek, sonra sizi (tekrar) diriltecek, sonra da ancak O’na döndürüleceksiniz. (Bakara, 28)”
Allahım, bizi ve neslimizi iman edip salih ameller işleyenlerden eyle.. Âmin..

27 Mayıs 2015 Çarşamba

O kimseler o fasıklardır ki

Ey insan! Allah, kullarına doğru yolu göstermek için sivrisineği, hatta ondan daha öte birşeyi misal getirmekten çekinmez. İman edenler, bu misalin Rablerinden gelen bir hak olduğunu anlarken inkâr edenler ise Allah’ın o misal ile neyi murad ettiğini sorarlar. Allah, o misalle birçok kimseyi dalalete atarken, birçok kimseyi de hidayete erdirir. Allah, öyle misaller ile ancak seve seve günah işleyen fasıklardan başkasını dalalete atmaz.
Fasıklar o kimselerdir ki Allah’ın ahdini ve sözünü iman edip itaat edeceklerine dair verdikleri sözü kesinlikle kabul ettikten bozarlar. O fasıklar, Allah’ın birleştirmesini emrettiği şey olan akrabalar ve mü’minlerle aralarındaki bağı ve irtibatı keserler. Onlar fasıklığa devam edebilmek için yeryüzünde fesad çıkarırlar. Aslında önüne gelen günahı zevkle işlemeyi kâr zanneden fasıklar, zarara uğrayanların ta kendileridir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “O kimseler (o fâsıklardır) ki, Allah’ın ahdini (O’na verdikleri sözü) kat‘iyen kabûlünden sonra bozarlar, Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi(3) (akrabâlar ve mü’minler arasındaki irtibâtı) keserler ve yeryüzünde fesad çıkarırlar. İşte onlar, zarara uğrayanların ta kendileridir. (Bakara, 27)”
Allahım, bizi ve neslimizi ahdine sadık olan ve birleştirmesini emrettiğin şeyi birleştirenlerden eyle.. Âmin..

Allah, misal olarak bununla neyi murad etti?

Ey insan! Allah, Peygamber Efendimize (asm) iman edip salih ameller işleyenlere, kendileri için altlarından ırmaklar akan Cennetler olduğunu müjdelemesini bildirir. Onlar orada ne zaman herhangi bir meyve ile rızıklandırılsalar, onun daha önce rızıklandırıldıkları şey olduğunu söylerler. Allah, Cennet nimetlerinin dünyadakilere benzer şekilde kendilerine verildiğini ve onlar için tertemiz zevceler ve hanımlar olduğunu ve onların orada ebedî olarak kalıcı olduklarını bildirir.
Allah, kullarına doğru yolu göstermek, isim ve sıfatlarını göstermek için bir sivrisineği, hatta ondan daha küçük ve insanlarca kıymetsiz zannedilen ondan da öte ve aşağı bir şeyi misal olarak göstermekten çekinmez. Bu misali gören iman edenler, bu misalin kendilerine doğru yolu gösteren Rablerinden gelen bir hak olduğunu hemen anlarlar ve bilirler. İnkâr edenler ise, Allah’ın bu misal ile neyi murad ettiğini sorarlar. İşte Allah, o gibi misallerle birçok kimseyi dalalete atar, birçok kimseyi de doğru yola hidayet eder. Allah, bu gibi misallerle ancak aşikâr günah işlemekten çekinmeyen, iftihar eden ve yalancılar olan fasıkları dalalete düşürür.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Şübhesiz ki Allah, (kullarına doğru yolu göstermek için) bir sivrisineği, (hattâ küçüklük ve kıymetsizlikte) ondan da öte (daha aşağı) bir şeyi misâl getirmekten çekinmez. Ama îmân edenler, bunun Rablerinden (gelen) hak olduğunu hemen bilirler. İnkâr edenlere gelince: “Şimdi Allah, misâl olarak bununla neyi murâd etti?” derler. (Allah,) onunla birçok kimseyi dalâlete atar, birçok kimseyi de hidâyete erdirir. Fakat onunla ancak fâsıkları dalâlete düşürür. (Bakara, 26)”
Allahım, bizi ve neslimizi hakkı bilip tabi olan ve hidayete erdirdiğin kullarından eyle.. Âmin..

İman edip salih ameller işleyenlere Cennetler olduğunu müjdele

Ey insan! Has kulu Hz. Muhammed’e (asm) indirdiği Kur’ân hakkında şübhe içinde iseler benzerinden bir sure getirmelerini, bunun için şahidlerini ve yardımcılarını da getirmelerini bildiren Allah, buna rağmen yapamazsalar ki asla yapamayacaklarını, öyle ise yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten sakınmalarını ve o ateşin kâfirler için hazırlandığını bildirir.
Allah, Habibi Hz. Muhammed’e (asm) hitab ederek iman edip salih ameller işleyenlere kendileri için altlarından ırmaklar akan Cennetler olduğunu müjdelemesi haber verir. İman edip salih ameller işleyenler Cennette, herhangi bir meyveden rızıklandırıldıkları zaman, daha önce dünyada ve Cennette rızıklandırıldıkları meyvelere benzediklerini söylerler. Onların böyle söylemesi, Cennet nimetlerinin kendilerine dünyada iken verilen rızıkların birbirine benzer şekilde verildiğindendir. Allah, Cennet ehli için orada tertemiz zevceler ve hanımlar olduğunu ve onların orada ebedî olarak kalıcı olduklarını bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Habîbim, yâ Muhammed!) Îmân edip sâlih ameller işleyenlere, şübhesiz kendileri için altlarından ırmaklar akan Cennetler olduğunu müjdele! (Onlar) ne zaman rızık olarak oradan, herhangi bir meyveden rızıklandırılsalar: “Bu, daha önce rızıklandırıldığımız şeydir” derler. Çünki bu (Cennet ni‘metleri), kendilerine (dünyadaki rızıklarıyla) birbirine benzer şekilde verilir. Onlar için orada tertemiz zevceler de vardır ve onlar, orada ebedî olarak kalıcıdırlar. (Bakara, 25)”
Allahım, bizi ve neslimizi Cennet ile müjdelenen kullarından eyle.. Âmin..

Öyle ise o ateşten sakının ki, yakıtı insanlarla taşlardır

Ey insan! Allah, Kur’ân’ın beşer kelamı olduğunu iddia eden müşriklere karşı has kulu Hz. Muhammed’e (asm) indirdiği Kur’ân hakkında şübhe içinde iseler, Kur’ân’ın benzerinden bir sure getirmelerini ve iddialarında doğru kimseler iseler, Allah’dan başka şahidlerini ve yardımcılarını da çağırmalarını bildirerek meydan okur.
Kur’ân’ın benzerinden bir sure getirmeleri bildiren Allah, bütün şahid ve yardımcılarına rağmen yapamaz iseler ki asla yapamayacaklarını ve tevbe ederek yakıtı insanlarla ilahlık verdikleri taşlar olan ateşten sakınmalarını ve o ateşin kâfirler için hazırlandığını bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Buna rağmen yapamazsanız, ki aslâ yapamayacaksınız, öyle ise o ateşten sakının ki, yakıtı insanlarla taşlardır; (ve) kâfirler için hazırlanmıştır! (Bakara, 24)”
Allahım, bizi ve neslimizi yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten muhafaza eyle.. Âmin..

26 Mayıs 2015 Salı

Haydi onun benzerinden bir sure getirin

Ey insan! Yeri insanların ikamet ve istirahati için bir döşek, göğü ise üstlerine bina ederek bir tavan yapan Allah’dır. Ve Allah, gökten bir su indirip onunla insanlara rızık olarak mahsuller çıkarandır. Bu hakikati biliyor oldukları halde Allah’a ortak koşmamalarını Allah insanlara emreder.
İnsanlar için yeri bir döşek, göğü bir tavan ve gökten indirdiği su ile yerden mahsuller çıkaranın Allah olduğunu bildikleri halde Allah’a ortak koşmamalarını emreden Allah, has kulu olan Hz. Muhammed’e (asm) Cebrail (as) vasıtasıyla indirdiği Kur’ân’dan şübhe içinde olanlar varsa, onlara Kur’ân’ın benzerinden bir sure getirmeleri söyleyerek meydan okur. Eğer Kur’ân’ın beşer kelamı olduğu iddialarında doğru iseler, Allah’dan başka bütün şahidlerini ve yardımcılarını da kendilerine destek için çağırmalarını bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ve eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur’ân)dan şübhe içindeyseniz, haydi onun benzerinden bir sûre getirin; eğer (iddiânızda) doğru kimseler iseniz, Allah’dan başka şâhidlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın! (Bakara, 23)”
Allahım, bizi ve neslimizi Kur’ân’ı tasdik edip halisane Kur’ân’a hizmet edenlerden eyle.. Âmin..

Allah, sizin için yeri bir döşek, göğü bir tavan yapandır

Ey insan! Allah, münafıkların dehşetli hallerini gösterdikten sonra insanlara hitab ederek onları ve kendilerinden öncekileri yaratan Rablerine ibadet etmeleri ve böylece takva sahibi olabileceklerini bildirir.
İnsanları yaratan Rablerine ibadet ederlerse takva sahibi olacaklarını bildiren Allah, insanların ikamet ve istirahatleri için yeri bir döşek ve göğü de onun üstüne yükselterek bir tavan yapmıştır. Ve gökten bulunan bulutlardan bir su indirip yeryüzünden insanlara rızık olmak üzere nice mahsuller çıkaran yine Allah’dır. Öyle ise yeri bir döşek ve göğü bir tavan yapan ve gökten indirdiği su ile mahsuller çıkaranın Allah olduğu hakikatini bildikleri halde Allah’a ortaklar koşmamayı Allah emreder.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(O,) sizin (ikamet ve istirâhatiniz) için yeri bir döşek, göğü ise (üstünüze) bir tavan yapandır. Ve gökten bir su indirip, onunla size rızık olmak üzere mahsûller çıkarandır. Öyle ise siz (bu hakikati) biliyor olduğunuz hâlde Allah’a ortaklar koşmayın! (Bakara, 22)”
Allahım, bizi ve neslimizi verdiklerini şükreden ve Sana ortak koşmayanlardan eyle.. Âmin..

Rabbinize ibadet edin ki takva sahibi olasınız

Ey insan! Şimşek çaktığında karanlıklar ve yıldırımlarla dolu yağmur içinde kalmış adamların gözlerinin nurunu neredeyse kapıp alıverecektir. O şimşek ne zaman onlara aydınlık verse, hemen onda yürürler, aydınlık gidip karanlık çökünce oldukları yerde korkudan dikilip kalırlar. Elbette Allah, eğer dileseydi onların işitmelerini ve görmelerini giderip onlara fırsat vermezdi. Zira Allahherşeye hakkıyla gücü yetendir.
Münafıkların dehşetli hallerini ve hareketlerini bildiren Allah, insanlara hitab ederek onları ve kendilerinden öncekileri yaratan şefkatli Rablerine ibadet ederlerse o zaman Allah’a karşı gelmekten sakınan takva sahibi olabileceklerini bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibâdet edin ki takvâ sâhibi olasınız! (Bakara, 21)”
Allahım, bizi ve neslimizi yalnız Sana ibadet eden takva sahibi eyle.. Âmin..

25 Mayıs 2015 Pazartesi

Ne zaman onlara aydınlık verse, onda yürürler

Ey insan! Dalaleti satın alan münafıkların misali, gökten boşanan, kendisinde sadece zifiri karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek bulunan dehşetli bir yağmura benzer, ona tutulan kimselerin hali gibidir. Karanlıklar içinde yıldırımların şiddetinden dolayı, ölüm korkusuyla parmaklarını sesleri duymamak için kulaklarına sokarcasına tıkarlar. Hâlbuki Allah, kâfirleri ilim ve kudretiyle çepeçevre kuşatıcıdır da onlar bilmezler.
Şimşek o kadar şiddetlidir ki nerede ise onların gözlerinin nurunu kapıp alıverecek, hiçbir şeyi göremez hale geleceklerdir. O şimşek ne zaman onlara bir aydınlık verse, hemen bunu fırsat bilip onun ışığında yürürler. Şimşeğin aydınlığı gidip onlara karanlık çöktüğünde hareket edemezler, oldukları yerde dikilip kalırlar. Eğer Allah dileseydi, onları işitemez ve göremez hale getirirdi. Allah’ın herşeye hakkıyla gücünün yetmesi şübhesizdir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “O şimşek, nerede ise gözlerini(n nûrunu) kapıp alıverecek! Ne zaman onlara aydınlık verse, onda (onun ışığında) yürürler; onlara karanlık çöktüğü zaman ise (oldukları yerde) dikilip kalırlar. Hâlbuki Allah dileseydi, elbette onların işitmelerini ve görmelerini giderirdi. Şübhesiz ki Allah, herşeye hakkıyla gücü yetendir. (Bakara, 20)”
Allahım, bizi ve neslimizi iman ve Kur’ân aydınlığından ve nurundan ayırma.. Âmin..

Münafıkların misali

Ey insan! Karanlıkta yaktığı fitne ateşinin nurunu Allah giderince görmez hale gelen münafıklar, kendilerine gelen hakkı işitmezler, hakkı söylemeye yanaşmadıkları için dilsizdirler ve hakka karşı gözlerini kapattıkları için kördürler. Bu yüzden onlar, artık hakka dönemezler.
Dalaleti satın alan o münafıkların misali, gökten boşanırcasına yağan ve sanki kendisi karanlıklar olmuş, kendisinde gök gürültüsü ve şimşekler bulunan bir yağmurun ortasında kalan kimselerin hali gibidir. Karanlıklar içinde kulakları sağır eden yıldırımlardan dolayı, ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarının içine sokarcasına tıkarlar. Halbuki Allah, karanlıklar ve şimşekler içinde kalan o kâfirleri ilim ve kudretiyle çepeçevre kuşatıcıdır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Veya (onların misâli) gökten boşanan, (ve) kendisinde karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek bulunan bir yağmur(a tutulan kimselerin hâli) gibidir. Yıldırımlardan dolayı, ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Hâlbuki Allah, kâfirleri (ilim ve kudretiyle) çepeçevre kuşatıcıdır. (Bakara, 19)”
Allahım, bizi ve neslimizi nifaktan ve küfürden daima muhafaza eyle.. Âmin..

Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler

Ey insan! Hidayete karşılık dalaleti satın alan münafıkların misali, karanlıklar içinde kalmış bir adamın önünü aydınlatmak için ateş yakmış hali gibidir. Yaktığı ateş etrafını aydınlatınca, Allah onların nurunu gidermiş ve onları karanlıklar içinde hiçbir şey görmez bir halde bırakmıştır.
Dalaleti satın alan ve yaktıkları ateşin nuru giderilince görmez halde kalan münafıklar, karanlık ve ıssız bir gecede kalmış gibi sağırdırlar, kendilerine gelen hakkı işitmezler. Onlar, hakkı işitmedikleri gibi hakikati karşı kördürler, hakkı görmezler. Hakkı işitmez, söylemez ve görmez olduklarından hakka da dönmezler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Onlar) sağırdırlar (hakkı işitmezler), dilsizdirler (hakkı söylemezler), kördürler (hakikati görmezler). Bu yüzden onlar (hakka) dönemezler. (Bakara, 18)”
Allahım, bizi ve neslimizi hakkı işiten, söyleyen ve gören ve hak üzere olanlardan eyle.. Âmin..

O münafıkların misali

Ey insan! Kendilerine verilen mühlette azgınlıkları içinde bocalayıp duran münafıklar, hidayete karşılık dalaleti satın alanlardır. Dalaleti satın alan münafıklara bu ticaretleri kâr getirmemiştir, bilakis tamamen zarar etmişlerdir. Onlar, o zarardan kurtulmak için doğru yolu bulmuş kimseler de değildir.
Doğru yolu bulmayan münafıkların misali, karanlıkta kalmış ve yolunu bulmak için ateş yakan bir kimsenin hali gibidir. O adam yaktığı ateş etrafını aydınlattığı sırada Allah, onun ateşinin nurunu gidermiş ve bir anda onlar karanlıklar içinde hiçbir şeyi görmez bir halde bırakmıştır. Adeta görmez olmuşlardır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Onların (o münâfıkların) misâli, (karanlıkta) ateş yakan kimsenin hâli gibidir. Derken (o ateş) etrâfını aydınlatınca, Allah onların nûrunu giderdi ve onları karanlıklar içinde görmez bir hâlde bıraktı. (Bakara, 17)”
Allahım, bizi ve neslimizi yolunu hidayet nuruyla aydınlattığın kimselerden eyle.. Âmin..

24 Mayıs 2015 Pazar

Onlar, hidayete karşılık dalaleti satın alanlardır

Ey insan! İman edenlerle alay ettiklerini zanneden münafıklarla bilakis Allah alay eder. Zira Allahonlara mühlet verir. Onlar da o mühlet içinde azgınlıkları içinde bocalayıp dururlar.
Allah’ın verdiği mühlette, azgınlıkları içinde bocalayan münafıklar, Allah’ın peygamberleri vasıtasıyla gösterdiği hidayete karşılık, bile bile dalaleti satın alanlardır. Onların hidayete karşılık dalaleti almaları, bu ticaretleri onlara dünya ve ahirette bir kâr getirmemiştir. Bilakis onlar külliyen zarar etmişlerdir ve o zarardan kurtulmak için Allah’ın gösterdiği doğru yolu bulmuş kimseler değildirler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “İşte onlar, hidâyete karşılık dalâleti satın alanlardır. Fakat ticâretleri (onlara) kâr getirmemiştir. (Onlar, o zarardan kurtulmak için) doğru yolu bulmuş kimseler de değillerdir. (Bakara, 16)”
Allahım, bizi ve neslimizi hidayete karşılık dalaleti satın alanlardan eyleme.. Âmin..

Bilakis Allah onlarla alay eder

Ey insan! Kalben iman eden insanları sefih olarak gören, fakat aslında kendileri sefih olan münafıklar, iman edenlerle karşılaştıkları zaman, onları aldatmak için iman ettik derler. Nifakın başı olan şeytanlaşmış reisleriyle baş başa kaldıkları zaman ise kendilerinin aslında onunla olduklarını, iman edenler hakkında ise ancak alay edicileri olduklarını söylerler.
İman edenlerle alay edici olduklarını şeytanlarına söyleyen münafıklar bilmiyorlar ki asıl Allah onlarla alay etmektedir. Ahirette de bu alayı bizzat müşahede edeceklerdir. Allah, sadece onlara mühlet verir. Onlar ise bu mühlet içinde azgınlıkları içinde bocalayıp dururlar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Bil‘akis) Allah onlarla alay eder ve onlara mühlet verir (de), azgınlıkları içinde bocalayıp dururlar. (Bakara, 15)”
Allahım, bizi ve neslimizi azgınlıkları içinde bocalayıp duranlardan eyleme.. Âmin..

İman edenlerle karşılaştıkları zaman

Ey insan! Müfsidlerin ta kendileri olan münafıklara insanların iman ettiği gibi kalben ve halis olarak iman etmeleri kendilerine denildiğinde kendilerini insanlardan üstün görerek sefihlerin ve beyinsizlerin iman ettiği gibi inanmadıklarını söylerler. Allah, onlara dikkat edilmesini ve asıl sefih ve beyinsiz olanların onlar olduklarını, fakat bilmediklerini bildirir.
İman edenleri sefihler olarak gören, asıl kendileri sefih olan münafıklar, iman edenlerle karşılaştıkları zaman, iman edenleri aldatmak için iman ettiklerini söylerler. Kendilerini yönlendiren reisleri olan şeytanlarıyla baş başa kaldıkları zaman, aslında kendisiyle beraber olduklarını, onlar ile ancak iman ettiklerini söyleyerek alay edici olduklarını söylerler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ve îmân edenlerle karşılaştıkları zaman: “(Biz de) îmân ettik!” derler. Şeytanlarıyla (reisleriyle) baş başa kaldıkları zaman ise: “Gerçekten biz sizinle berâberiz; biz (onlarla) ancak alay edicileriz!” derler. (Bakara, 14)”
Allahım, bizi ve neslimizi münafıkların ve şeytanlarının şerrinden daima muhafaza eyle.. Âmin..

23 Mayıs 2015 Cumartesi

İnsanların iman ettiği gibi iman edin

Ey insan! Kendilerinin yeryüzünde fesad çıkarmadıklarını, ancak ıslah edici olduklarını söyleyen münafıklara karşı Allah, iman edenleri ikaz eder, dikkat etmelerini emreder. Onların ifsad edenlerin ve bozguncuların ta kendileri olduklarını,  fakat kendilerinin bunu idrak etmediklerini bildirir.
Müfsidlerin ta kendileri olan münafıklara, insanların iman ettiği gibi kalben de iman etmeleri söylendiğinde, kendilerini o insanlardan üstün görerek kendilerinin sefihler olarak gördükleri insanların iman ettiği gibi inanmadıklarını söylerler. Allah, kalben ve halis olarak iman eden insanlardan kendilerini üstün gören o münafıkların ancak kendilerinin sefihler ve beyinsizler olduklarını, gururlarından dolayı bunu bilmediklerini bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Onlara: “İnsanların (mü’minlerin) îmân ettiği gibi îmân edin!” denildiği zaman ise: “Biz, sefihlerin (beyinsizlerin) îmân ettiği gibi mi inanıyoruz?” derler. Dikkat edin! Muhakkak ki sefih olanlar ancak onlardır, fakat bilmiyorlar. (Bakara, 13)”
Allahım, bizi ve neslimizi insanların iman ettiği gibi kalben ve halis olarak iman edenlerden eyle.. Âmin..

Dikkat edin, onlar bozguncuların ta kendileridir

Ey insan! İmanları hakkında yalan söyleyen münafıklara yeryüzünde fesad çıkarmamaları söylendiğinde kendilerinin ancak ıslah edici kimseler olduklarını iddia ederler.
Yeryüzünde fesad çıkarmamaları söylenmesine rağmen kendilerinin ancak ıslah edici olduklarını söyleyen münafıklara karşı Allah, mü’minleri ikaz eder, dikkat edin der. Onların ıslah ediciler olmadıklarını, bilakis ifsad edicilerin ve bozguncuların ta kendileri olduklarını, fakat kendilerinin dahi bunu idrak edip anlamadıklarını bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Dikkat edin! Şübhesiz ki onlar, müfsidlerin (bozguncuların) ta kendileridir, fakat idrâk etmezler. (Bakara, 12)”
Allahım, bizi ve neslimizi müfsidlerin ta kendileri olan münafıkların ifsadlarından daima muhafaza eyle.. Âmin..

Yeryüzünde fesad çıkarmayın

Ey insan! Kalblerinde nifak hastalığı olan münafıkların Allah da hastalıklarını artırmıştır. İmanları hakkında yalan söylemekte olduklarından, onlar için ahirette pek elemli bir azab vardır.
Kalblerinde nifak hastalığı olan münafıklara, yeryüzünde fesad çıkarmamaları söylendiğinde onlar, Allah'ı ve iman edenleri aldatmaya çalışmaktan vazgeçmedikleri için, fesad çıkarmadıklarını, kendilerinin ancak ıslah edici kimseler olduklarını iddia ederler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Onlara: “Yeryüzünde fesad çıkarmayın!” denildiği zaman ise: “Biz ancak ıslâh edici kimseleriz” derler. (Bakara, 11)”
Allahım, bizi ve neslimizi Allah’ı ve iman edenleri aldatmaya çalışan münafıklardan eyleme.. Âmin..

Kalblerinde bir hastalık olan nifak vardır

Ey insan! Kendileri inanmadıkları halde Allah’a ve ahiret gününe iman ettiklerini söyleyen münafıklar, Allah’ı ve iman edenleri aldatmaya çalışırlar. Halbuki onlar sadece kendilerini aldatırlar, fakat kendilerini bunun farkına varmazlar.
Ancak kendilerini aldatan münafıkların kalblerinde bir hastalık olarak nifak vardır. Allah da onların bu aldatmaya devam ettiklerinden ve halis iman etmediklerinden hastalıklarını artırmıştır. İman etmedikleri halde imanları hakkında yalan söylemekte oldukları için, o münafıklar için pek elemli bir azab vardır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Kalblerinde bir hastalık (nifak) vardır, Allah da hastalıklarını artırmıştır. Ve (îmanları hakkında) yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için (pek) elemli bir azab vardır. (Bakara, 10)”
Allahım, bizi ve neslimizi nifak ve küfür hastalığından daima muhafaza eyle.. Âmin..

22 Mayıs 2015 Cuma

Allah’ı ve iman edenleri aldatmaya çalışırlar

Ey insan! İnsanlardan hidayet üzere olan iman edenler ve inkâr edenler olduğu gibi kendileri inanan kimseler olmadıkları halde Allah’a ve ahiret gününe iman ettiklerini iddia eden münafıklar da vardır.
O münafıklar, akıllarınca herşeyi hakkıyla bilen, işiten ve sinelerde gizlenenleri dahi gören Allah’ı ve iman edenleri inanmadıkları halde iman ettiklerini söyleyerek aldatmaya çalışırlar. Halbuki onlar, sadece kendilerini aldatırlar, fakat onlar bunun farkına varmazlar, anlamazlar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Allah’ı ve îmân edenleri aldatmaya çalışırlar. Hâlbuki sâdece kendilerini aldatırlar da farkına varmazlar. (Bakara, 9)”
Allahım, bizi ve neslimizi halis iman sahibi kimselerden eyle.. Âmin..

Kendileri inanan kimseler olmadıkları halde

Ey insan! Hakkı anlamayan, işitmeyen ve görmeyen inkârcıların kalblerine ve kulaklarına Allahküfürlerindeki inadları yüzünden mühür vurmuştur. Kalblerinden gelecek basiret nuru olmadığı ve akılları gözlerine indiği için gözlerinin üzerinde bir perde bulunur. Onlar için ahirette pek büyük bir azab vardır.
İnsanlardan hidayet üzere iman edenler ve inkâr edenler oldukları gibi yine insanlardan öyleleri de vardır ki inanan kimseler olmadıkları halde, Allah’a ve ahiret gününe iman ettiklerini söyleyen münafık kimselerdir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “İnsanlardan öyleleri de vardır ki, kendileri inanan kimseler olmadıkları hâlde: “Allah’a ve âhiret gününe îmân ettik” derler. (Bakara, 8)”
Allahım, bizi ve neslimizi hakikî iman sahibi kimselerden eyle.. Âmin..

Allah, onların kalblerine ve kulaklarına mühür vurmuştur

Ey insan! Allah’ın âyetlerini inkâr edenler, günahlarında ısrarları sebebiyle cevherleri olan kalblerini ve ruhlarını bozduklarından, artık hidayete tabi olmazlar. Onlar, yaptıklarının cezası olan ebedî azab ile korkutulsa da korkutulmasa da dönmezler, onlar için birdir.
Korkutulsalar da korkutulmasalar da kendileri için bir olan, asla iman etmeyecek olan inkâr edenlerin kalblerine ve kulaklarına Allah, küfürlerindeki inadları yüzünden mühür vurmuştur ki hakkı anlayıp işitmezler. Onların gözlerinin üzerinde ise hakkı göstermeyen bir perde vardır ki kalblerinden gelecek bir basiret nuru olmadığı için akılları gözlerine inmiştir, hakkı görmezler. Hakkı anlamayan, işitmeyen ve görmeyen o inkâr edenler için ahirette pek büyük bir azab vardır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Allah, onların kalblerine ve kulaklarına (küfürlerindeki inadları yüzünden) mühür vurmuştur. Gözlerinin üzerinde ise bir perde bulunur. Ve onlar için (pek) büyük bir azab vardır. (Bakara, 7)”
Allahım, bizi ve neslimizi inkâr edenlerden eyleme.. Âmin..

21 Mayıs 2015 Perşembe

Şübhesiz ki inkâr edenler yok mu

Ey insan! Allah, gayba inanan, namazı hakkıyla eda eden, rızıklandırdığı şeylerden yolunda sarf eden, Kur’ân ve daha önce indirilen İlahî kitablara inanan ve ahirete de kati olarak iman eden mü’minlerin hidayet üzere olup kurtuluşa ancak onların ereceğini bildirir.
Kalbleri ve sinelerde gizlenenleri bilen Allah, Allah’ın âyetlerini inkâr edenlerin yollarından dönmeyeceklerini, onların yaptıklarının cezası olan azab ile korkutulsa da korkutulmasa da iman etmeyeceklerini, onlar için bir olduğunu bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Şübhesiz ki inkâr edenler yok mu, onları korkutsan da korkutmasan da kendileri için birdir; îmân etmezler. (Bakara, 6)”
Allahım, bizi ve neslimizi inkâr edenlerden eyleme.. Âmin..

Onlar, Rablerinden bir hidayet üzeredirler

Ey insan! Mü’minleri gayba inanan, namazı hakkıyla eda eden ve rızıklandırdığı şeylerden sarf edenler olarak haber veren Allah, onların Hz. Muhammed’e (asm) indirilen Kur’ân’a ve kendisinden önce indirilen İlahî kitablara inandıklarını ve onların ahirete de kati olarak iman ettiklerini bildirir.
Mü’minleri gayba inananlar, namazı hakkıyla eda edenler, rızıklandırdığı şeylerden sarf edenler, Kur’ân’a ve daha önce indirilen İlahî kitablara inananlar ve ahirete kati olarak iman edenler olarak tavsif eden Allah, işte onların Rablerinden bir hidayet üzere olduklarını ve kurtuluşa erenlerin de ancak onlar olacaklarını bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “İşte onlar, Rablerinden bir hidâyet üzeredirler, kurtuluşa erenler de işte ancak onlardır. (Bakara, 5)”
Allahım, bizi ve neslimizi Senden bir hidayet üzere olup kurtuluşa erenlerden eyle.. Âmin..

Onlar, Kur'ân'a ve diğer kitablara inanırlar

Ey insan! Allah, iman edenlerin gayba inandıklarını, namazı hakkıyla eda edip kendilerini rızıklandırdığı şeylerden Allah yolunda sarf ettiklerini bildirir.
İman edenlerin hususiyetlerini haber veren Allah, onların Peygamber Efendimize (asm) indirilen Kur’ân’a ve Peygamber Efendimizden (asm) önce indirilen diğer İlahî kitablara inandıklarını ve onların öldükten sonra ebedî bir hayatın olduğu ahirete de kesin bir surette iman ettiklerini bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Yine onlar ki, sana indirilene (Kur’ân’a) ve senden önce indirilenlere (diğer kitablara) inanırlar. Onlar, âhirete de kat‘î olarak îmân ederler. (Bakara, 4)”
Allahım, bizi ve neslimizi Kur’ân’a ve diğer İlahî kitablara inanıp ahirete kati olarak iman edenlerden eyle.. Âmin..

Onlar ki, gayba inanırlar, namazı hakkıyla eda ederler

Ey insan! Has kulu Hz. Muhammed’e (asm) şifreli olarak hitab eden Allah, Cebrail (as) vasıtasıyla O’na (asm) indirdiği Kur’ân’da hiçbir şekilde şübhenin olmadığını ve Kur’ân’ın Allah’a karşı gelmekten sakınan takva sahibleri için bir hidayet olduğunu bildirir.
Kur’ân’ın içinde hiçbir şübhenin olmadığı bir Kitab olduğunu bildiren Allah, kendileri için bir hidayet olan Kur’ân’a tabi olanların kendileri için gayb hükmünde olan iman hakikatlerine iman ettiklerini, Allah ile ulvî bir irtibat olan namazı vaktinde, tadil-i erkâna riayet ederek ve devamlı bir surette olmak üzere hakkıyla eda ettiklerini haber verir. Ayrıca Allah, o mü’minlerin kendilerini rızıklandırdığı şeylerden Allah yolunda infak ederek sarf ettiklerini bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Onlar ki, gayba inanırlar, namazı hakkıyla edâ ederler ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden (Allah yolunda) sarf ederler. (Bakara, 3)”
Allahım, bizi ve neslimizi iman edip namazı hakkıyla eda eden ve verdiğin rızıklardan yolunda sarf edenlerden eyle.. Âmin..

20 Mayıs 2015 Çarşamba

İşte bu, o Kitab’dır ki, onda şübhe yoktur

Ey insan! Allah, has kulu Hz. Muhammed (asm) ile Kur’ân-ı Kerim’de bazı surelerin başında şifreli olarak huruf-u mukattaa denilen kesik harflerle konuşur. O şifrelerin anahtarı Allah’ın has kulu Hz. Muhammed (asm) ile O’nun (asm) vereseleri olan âlimlerdedir. Kur’ân’ın mucizeliğini zamanı edib olan müşriklerine gösterir.
Şifreli olarak has kuluna hitab eden Allah, Kur’ân’ın içinde hiçbir şübhenin olmadığı bir Kitab olduğunu ve o Kitab’ın Allah’a karşı gelmekten sakınan takva sahibleri için bir hidayet ve doğru yolu gösteren bir Kitab olduğunu bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “İşte bu, o Kitab’dır ki, onda şübhe yoktur. Takvâ sâhibleri için bir hidâyettir. (Bakara, 2)”
Allahım, bizi ve neslimizi takva sahiblerinden eyle ve Kur’ân ile hidayette daim ve kaim eyle.. Âmin..

Elif, Lâm, Mîm

Ey insan! Allah, Kur’ân-ı Kerim’de bazı surelerin başında has kulu Hz. Muhammed (asm) ile kesik harfler olan huruf-u mukattaa ile şifreli olarak konuşur. O’na (asm) o şifre ile hitab eder.
Allah, Bakara Suresi’ne başlarken huruf-u mukatta ile has kulu Hz. Muhammed’e (asm) hitab eder. Böylece Kur’ân’ın ilk muhatablarından olan o zamanın müşriklerini hayret ve aczde bırakır. O şifrenin anahtarı has kul Hz. Muhammed (asm) ile O’nun (asm) vereseleri olan âlimlerdedir ve o şifrenin çok manalarından bir manası âlemlerin Rabbi olan Allah’dan namus-u ekber olan Cebrail (as) vasıtasıyla has kulu olan Hz. Muhammed’edir (asm).
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Elif, Lâm, Mîm. (Bakara, 1)”
Allahım, bizi ve neslimizi Kur’ân’ı hakkıyla anlayıp hükmüne tabi olan kullarından eyle.. Âmin..

Kur'ân'ın zirvesi, Bakara Suresi

Ey insan! Bakara Suresi, Kur'ân-ı Kerim'in 2. suresi olup 92. sure olarak Medîne devrinde nâzil olmuştur, 286 âyettir.
Surede Allah; Kur'ân'da şübhenin olmadığını, mü'minler için hidayet olduğunu, mü'minlerin özelliklerini, kâfirlerin özelliklerini, münafıkların özelliklerini, yahudilerin buzağıya tapması ve Hz. Musa (as) ile görüşmeleri neticesinde kestiklerini, imanın esaslarını bildirir.
Peygamber Efendimiz (asm) Bakara Suresi'nin faziletini bize şöyle haber verir: "Her şeyin bir zirvesi vardır. Kur'an'ın zirvesi de Bakara suresidir. Her kim onu evinde geceleyin okursa üç gün o eve şeytan girmez. Kim de onu evinde gündüzün okursa o eve üç gün, şeytan girmez. (Suyûtî, Câmiu's-Sağîr; Ebu Yâ'lâ, İbn Hibbân, Taberânî, Beyhakî)"
Allahım, bizi ve neslimizi Bakara Suresi'nden murad mana, sır ve faziletlere daima mazhar ve nail eyle.. Âmin..


19 Mayıs 2015 Salı

Bizim uğrumuzda cihad edenlere gelince

Ey insan! Allah’a katından olmadığı ve yaratmadığı halde bir yalanı iftira edenden veya kendisine geldiğinde hakkı kabul etmeyip yalanlayandan daha zalim elbette kimse olmaz. Elbette Cehennemde kâfirler için yer çoktur.
Bir de Allah yolunda ve uğrunda cihad edip mücadele edenler vardır. Allah, onları mutlaka rızasına uygun yollarına eriştirecektir. Elbette Allah’ın rızasına uygun hareket eden ve iyilik edenlerle beraber olduğu şübhesizdir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Bizim uğrumuzda cihâd edenlere gelince, onları mutlaka yollarımıza eriştireceğiz. Şübhesiz ki Allah, elbette iyilik edenlerle berâberdir. (Ankebut, 69)”
Allahım, bizi ve neslimizi yollarına eriştirdiğin iyilik edenlerden eyle.. Âmin..

Hakkı yalanlayandan daha zalim kim olabilir?

Ey insan! Zorda kalınca dinde Allah’a karşı ihlaslı olup halas olunca Allah’a ortak koşanlar, etraflarından insanlar kapılıp kimisi öldürülerek kimisi esir edilerek götürülürken, Allah’ın Mekke’yi emniyet içinde, dokunulmaz bir yer yaptığını görmezler mi ki hâlâ batıla inanıp Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük ederler?
Allah’a yaratmadığı ve yapmadığı halde bir yalanı iftira edenden veya kendisine geldiğinde batılı bırakmayıp hakkı yalanlayandan daha zalim kimse elbette olamaz. Elbette onlar ancak kendilerine zulmederler. Acaba zannederler mi ki Cehennemde kâfirlere bir yer mi yok?
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hâlbuki Allah’a bir yalanı iftirâ edenden veya kendisine geldiğinde hakkı yalanlayandan daha zâlim kim olabilir? Cehennemde kâfirlere bir yer mi yok? (Ankebut, 68)”
Allahım, bizi ve neslimizi Sana bir yalanı iftira edenlerden ve hakkı yalanlayanlardan eyleme.. Âmin..

Hâlâ batıla inanıp, Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?

Ey insan! Gemide iken dinde Allah’a karşı ihlaslı olup Allah onları kurtarınca Allah’a ortak koşarlar ki Allah’ın kendilerine verdiği şeylere ve nimetlere nankörlük etsinler ve gayr-i meşru zevke dalsınlar. Fakat onlar bu şekilde yaptıklarının akıbetinin ne olduğunu elbet bileceklerdir.
Verdiği şeylere nankörlük edip zevke dalan Allah’a ortak koşanlar, etraflarından kimisi öldürülüp kimisi esir edilerek götürülürken Allah’ın Mekke’yi emniyet içinde ve dokunulmaz bir yer yaptığını görmediler mi? Hak ortaya çıktığı halde hâlâ batıla inanıp Allah’ın nimetlerine nankörlük ederek inkâr mı ediyorlar?
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Etraflarından insanlar kapılıp götürülürken (kimisi öldürülüp, kimisi esîr edilirken) şübhesiz bizim (Mekke’yi) emniyet içinde, dokunulmaz bir yer yaptığımızı görmediler mi? Hâlâ bâtıla inanıp, Allah’ın ni‘metini inkâr mı ediyorlar? (Ankebut, 67)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima hakka inanıp nimetlerine şükredenlerden eyle.. Âmin..

Kendilerine verdiğimiz şeylere nankörlük etsinler

Ey insan! Asıl hayat olan ahiret yurdunu unutup eğlence ve oyundan ibaret olan dünya hayatına dalanlar, bindikleri gemi dalgalarla sarsıldıkça dinde Allah’a karşı ihlaslı kimseler olarak Allah’a yalvarırlar. Fakat Allah onları kurtarıp karaya çıkarınca, yine Allah’a ortak koşmaya başlarlar.
Allah’a ortak koşmakla Allah’ın kendilerine verdiği şeylere ve nimetler nankörlük ederler ve zevk ü sefaya dalarlar. Fakat onlar, böyle bir tavırla yaptıkları o nankörlüklerinin ve gayr-i meşru zevklerinin akıbetinin nasıl olduğunu ileride elbet bileceklerdir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Tâ ki kendilerine verdiğimiz şeylere (ni‘metlere) nankörlük etsinler ve zevke dalsınlar! Fakat (onlar yaptıklarının âkıbetini) ileride bilecekler! (Ankebut, 66)”
Allahım, bizi ve neslimizi verdiklerine nankörlük edip zevke dalanlardan eyleme.. Âmin..

18 Mayıs 2015 Pazartesi

Gemiye bindikleri zaman, ihlaslı olarak Allah’a yalvarırlar

Ey insan! Bu dünya hayatı, ahiret yurduna giden yolda sadece bir eğlence ve bir oyundan ibarettir. Ahiret yurdu, elbette asıl hayattır. İnkâr edenler, bunu düşünüp bilselerdi, elbette 
geçici dünya hayatına aldanıp asıl hayat olan ahiret yurduna hazırlık yaparlardı. Geçici dünya hayatının eğlence ve oyununa dalanlar, gemiye bindikleri zaman, o gemiye dalgalar isabet ettikçe batacaklarını düşündüklerinden ve kendilerine ancak Allah’ın yardım edebileceğini bildiklerinden vicdanları hemen Allah’a yönelir ve dinde Allah’a karşı ihlaslı ve samimi kimseler olarak Allah’a yalvarırlar. Fakat Allah, onları o dalgalardan kurtarıp karaya sarsalim çıkararak kurtarınca, onlar yine Allah’ı unutup Allah’a ortak koştuklarına şahid olunur.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Bununla berâber, gemiye bindikleri zaman, dinde O’na (karşı) ihlaslı (samîmî) kimseler olarak Allah’a yalvarırlar. Fakat (Allah) onları karaya (çıkararak) kurtarınca, bir de bakarsın ki onlar (yine O’na) ortak koşuyorlar! (Ankebut, 65)”
Allahım, bizi ve neslimizi her zaman dinde Sana karşı ihlaslı kimseler eyle.. Âmin..

Dünya hayatı, bir eğlence ve bir oyundur

Ey insan! İnkâr edenlere gökten bir su indirip onunla kışın ölen yeryüzünü dirilten kimdir diye sorulduğunda, onlar mutlaka Allah olduğunu söyleyeceklerdir. Elbette hamd ve övgü Allah’a mahsustur. Fakat inkâr edenlerin çoğu buna akıl erdirmezler.
Hamd’in Allah’a mahsus olduğunu bilmeyen ve buna akıl erdirmeyen inkârcılar bilmezler ki bu dünya hayatı, ahiret yolunda ve yolculuğunda bir eğlence ve bir oyundan başka bir şey değildir. Şübhesiz ki ahiret yurdu, asıl hayat ve vatandır. Keşke bunu bilselerdi ve aldandıklarını fark edip ahiret yurduna hazırlık yapsalardı.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hâlbuki bu dünya hayâtı, bir eğlence ve bir oyundan başka bir şey değildir. Şübhesiz âhiret yurdu ise, elbette asıl hayat odur. Keşke bilselerdi! (Ankebut, 64)”
Allahım, bizi ve neslimizi ahiret yurdunun asıl olduğunu bilip ona göre hazırlananlardan eyle.. Âmin..

Yeryüzünü ölümünden sonra onunla dirilten kimdir?

Ey insan! Rızkını taşıyamayan bütün hareketli canlıların ve insanların rızıklarını veren Allahkullarından dilediğine imtihan sırrı ile rızkı genişletir ve dilediğine de daraltır. Şübhe yok ki rızkı dilediğine genişleten ve kimine daraltan Allah, elbette herşeyi hakkıyla bilendir.
Allah’ın âyetlerini inkâr edenlere sorulsa ve denilse ki gökten yağmur olarak bir su indirip sonbahar ve kışta ölen yeryüzünü tekrar o su ile dirilten kimdir? Elbette onlar bu soruya mutlaka Allah diyeceklerdir. Öyle ise yapılan bütün övgü ve hamdlar Allah’a mahsustur. Fakat yeryüzünü diriltenin Allah olduğunu bilenlerin çoğu buna akıl erdirmezler ve düşünmezler. 
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “And olsun ki onlara: “Gökten bir su indirip, yeryüzünü ölümünden sonra onunla dirilten kimdir?” diye sorsan, mutlaka: “Allah!” derler. De ki: “Hamd, Allah’a mahsustur.” Fakat onların çoğu (buna) akıl erdirmezler. (Ankebut, 63)”
Allahım, bizi ve neslimizi Sana daima hamd edip akıl erdirenlerden eyle.. Âmin..

17 Mayıs 2015 Pazar

Allah, kullarından dilediğine rızkı genişletir

Ey insan! Müşriklerin vicdanlarına, gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren kimdir diye sorulsa, elbette onlar Allah'dır diyeceklerdir. Vicdanlarının kabul ettiği bu haktan nasıl oluyor da çevriliyorlar?
Her canlının rızkını veren Allah'dır ve üzerine almıştır. Allah, imtihan sırrı olarak kullarından dilediğine rızkı genişletir, bol bol verir ve dileğine de rızkı daraltır, yaşayacak kadar rızık verir. Allah'ın herşeyi hakkıyla bilmesinde elbette şübhe yoktur.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Allah, kullarından dilediğine rızkı genişletir ve (kimi dilerse de) ona daraltır. Şübhe yok ki Allah, herşeyi hakkıyla bilendir. (Ankebut, 62)”
Allahım, bizi ve neslimizi rızkına bereket ihsan ettiğin kullarından eyle.. Âmin..

Güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren kimdir?

Ey insan! Yeryüzünde dolaşan hareketli nice canlı vardır ki kendi rızkını taşıyamaz, temin edemez. Onlara da insanlara da rızkı veren Allah'dır. Allah, rızık isteyen her canlıyı işine Semi ve herkesin ihtiyacını bilen Alim'dir.
Allah, Kendisine başka şeyleri ortak koşan müşriklere, gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren, istediği ve çizdiği yörüngede çeviren kimdir diye sorulduğunda mutlaka Allah diyeceklerini Celalinin hakkı için bildirir. Gökleri ve yeri yaratanın, güneşi ve ayı emrine boyun eğdirenin Allah olduğunu bilen ve söyleyen müşrikler, nasıl oluyor da haktan çevriliyorlar?
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Celâlim hakkı için, eğer onlara (o müşriklere): “Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren kimdir?” diye sorsan, mutlaka: “Allah!” derler. Öyle ise (haktan) nasıl çevriliyorlar? (Ankebut, 61)”
Allahım, bizi ve neslimizi hakta sebat eden halis kullarından eyle.. Âmin..

Onlara da size de Allah rızık verir

Ey insan! Allah’ın Cennetteki yüksek makamlarla müjdelediği iman edip salih ameller işleyenler sabredenler ve her meselede Rablerine tevekkül edenlerdir.
Allah, yeryüzünde hareket ettiği halde rızkını taşıyamayan, kendisi üretip temin edemeyen nice canlının olduğunu ve onlara da insanlara da rızkı Allah verdiğini bildirir. Zira Allah, rızka muhtaca olan hareketli o canlılar ile insanların rızık taleblerini işiten Semi ve herbirinin neye ihtiyacı olduğunu bilen Alim’dir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Yeryüzünde) hareketli olan nice canlı da vardır ki rızkını taşıyamaz (kendi te’mîn edemez). Onlara da size de Allah rızık verir. Çünki O, Semî‘ (rızık isteyen her canlıyı işiten)dir, Alîm (herbirinin ihtiyâcını bilen)dir. (Ankebut, 60)”
Allahım, bizi ve neslimizi hesabsız rızıklandırdığın ve onlara hakkıyla şükür nasib ettiğin kullarından eyle.. Âmin..

Onlar sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir

Ey insan! Allah, iman edip salih ameller işleyenleri altlarından ırmaklar akan Cennetteki yüksek makamlara yerleştireceğini, onların orada ebedî olarak kalıcı olduklarını ve böyle salih amel işleyenlerin mükâfatının ne güzel olduğunu bildirir.
İman edip salih ameller işleyenleri altlarından ırmaklar akan Cennetteki yüksek makamlara yerleştirmekle müjdeleyen Allah, onların sabredenler ve üzerlerine düşeni yapıp sebeblere riayet ettikten sonra neticeyi Allah’dan beklemek üzere Rablerine tevekkül edenler olduklarını bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Onlar sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir. (Ankebut, 59)”
Allahım, bizi ve neslimizi sabreden ve daima Sana tevekkül edenlerden eyle.. Âmin..

16 Mayıs 2015 Cumartesi

İman edip salih ameller işleyenler var ya

Ey insan! Şu dünya hayatının sonunda her nefis ölümü mutlaka tadıcıdır ve kabir hayatından sonra mutlaka hesabını vermek ve yaptıklarının karşılığını görmek üzere mülkün ve saltanatın yegane sahibi Allah’a dönecektir.
Allah, iman edip salih ameller işleyenleri müjdeler. Öyle ki onları altlarından ırmaklar akan Cennetteki yüksek makamlara yerleştireceğini ve orada bir daha çıkmamak üzere ebedî olarak kalıcı olduklarını haber verir ve rızasına uygun güzel ve salih amel işleyenlerin mükâfatının ne güzel olduğunu bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Îmân edip sâlih ameller işleyenler var ya, elbette onları altlarından ırmaklar akan Cennetteki yüksek makamlara yerleştireceğiz. Orada ebedî olarak kalıcıdırlar. (Böyle sâlih) amel işleyenlerin mükâfâtı, ne güzeldir! (Ankebut, 58)”
Allahım, bizi ve neslimizi iman edip rızana uygun salih ameller işleyenlerden eyle.. Âmin..

Her nefis ölümü tadıcıdır

Ey insan! Allah, iman eden kullarına arzının geniş olduğunu ve bu sebeble yalnız Kendisine kulluk etmelerini bildirir.
Her insana bir nefis ve şu dünyada bir hayat veren Allah, her nefsin belirlenmiş olan mühletini tamamladıktan sonra ölümü tadıcı olduğunu ve kabre girdikten sonra yeni bir hayatla ahirette hesab vermek ve yaptıklarının karşılığını görmek üzere Kendilerine döneceklerini bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Her nefis ölümü tadıcıdır; sonra ancak bize döndürüleceksiniz. (Ankebut, 57)”
Allahım, bizi ve neslimizi ömrü ve ölümü hayırlı ve güzel olanlardan eyle.. Âmin..

Şübhesiz ki benim arzım geniştir

Ey insan! Allah, kâfirler için belirlenmiş mühlet bittikten sonra kıyamet günü Cehenneme girdiklerinde azabın hem üstlerinden hem de ayaklarının altlarından onları kaplayacağını ve onlara dünyada iken yapmakta oldukları şeylerin neticesini tatmalarını söyleyeceğini bildirir.
Allah, iman eden kullarına hitab ederek yeryüzü olan arzının onlar için yeterli ve geniş olduğunu, bu nimet sebebiyle ancak Kendisine ibadet ve kulluk etmelerini bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ey îmân eden kullarım! Şübhesiz ki benim arzım geniştir; öyle ise ancak bana kulluk edin! (Ankebut, 56)”
Allahım, bizi ve neslimizi geniş arzında ancak Sana kulluk edenlerden eyle.. Âmin..

15 Mayıs 2015 Cuma

Mirac ile hüsrandan kurtul

Ey insan! Peygamber Efendimizin (asm) Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya, oradan da mahlukatın tabaka ve kısımlarını gezerek mahlukat ağacını arkada bırakıp Kab-ı Kavseyn denilen yüce makama ulaştığı ve herşeyin yaratıcısı, terbiyecisi ve sahibi olan Allah ile görüşmesi, yaratılmışların sınıflarının ubudiyetlerini arz edip Allah'ın selamını ve hitabına doğrudan mazhar olarak başta kulluğun miracı olan namaz olmak üzere beşyüzden ziyade hediye ile döndüğü mukaddes yolculuktur Mirac.
O Mirac ile Peygamber Efendimiz (asm) gayba iman eden biz mü'minlerin iman ettiği hakikatleri gözleri ile görüp bize hediye olarak getirmiş. Bizim için karanlık görünen geleceği nuruyla aydınlatarak iman edip salih ameller işleyenler için Cennet, inkâr edip isyan edenler için Cehennem olduğunu bildirmiştir.
Mirac kulluğun zirvesidir. Biz kullar için de Miracın gölgesi altında bir hediyesi olan beş vakit namaz ile o zirveye bir yolculuk vardır. O mirac asansörüne bilip kulluğun zirvesine çıkanlar, bu gaflet ve dalalet, şehvet ve sefahat asrı olan ve insanların isteyerek dünyayı ahirete tercih ettiği şu ahirzaman fitnelerinden Allah'ın izniyle kurtulup selamete erer.
Bu duygu ve düşüncelerle şu Mirac Kandili hürmetine şahsımız, ailemiz, Müslümanlar ve tüm insanlar için başta sağlık, sıhhat ve selametini Allah'dan niyaz eder, iman ve namaz miracıyla dalaletin derin çukurlarından kurtulanlardan olmanız temennisiyle Mirac Kandilinizi can u gönülden tebrik ederim.
Allahım, bizi ve neslimizi Mirac Kandili'nin mana, sır ve faziletine daima mazhar ve nail eyle.. Âmin..