30 Nisan 2015 Perşembe

Onlardan öncekileri de imtihan ettik

Ey insan! İnsanlar iman ettik demekle kendilerini kurtaramazlar. Elbette imanlarında samimi olmayan yalancıları ortaya çıkarmak üzere Allah insanları imtihan edecektir.
Allah yemin ederek daha önceki ümmetleri de imtihan ettiğini, iman ettiklerine dair doğru söyleyenleri bildiği gibi yalancıları da muhakkak bildiğini bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “And olsun ki (biz), onlardan öncekileri de imtihân ettik; Allah doğru söyleyenleri de muhakkak bilir, yalancıları da muhakkak bilir. (Ankebut, 3)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima doğru söyleyenlerden eyle.. Âmin..

“İman ettik!” demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?

Ey insan! Âlemlerin Rabbi olan Allah, namus-u ekber olan Cebrail (as) vasıtasıyla has kulu Muhammed'e (asm) şifre ile hitab ederek Kur'ân'ın mucizeliğini gösterir.
İnsanların sadece dilleriyle iman ettik demeleri yeterli değildir. Allah, onların samimî olduklarını veya yalancılardan olduklarını ortaya çıkarmak için imtihan süzgecinden geçirileceğini ve imtihan edilmeden kendi hallerine bırakılmayacaklarını bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “İnsanlar hiç imtihân edilmeden, (sâdece) “Îmân ettik!” demeleriyle (kendi hâllerine) bırakılıvereceklerini mi sandılar? (Ankebut, 2)”
Allahım, bizi ve neslimizi imanında sabit, sadık ve halis olanlardan eyle.. Âmin..

Elif, Lâm, Mîm

Ey insan! Allah, has kulu Peygamber Efendimize (asm) Kur'ân'da bazen mucizeliğini ehl-i kitaba ve müşriklere göstererek şifreli bir şekilde hitab eder.
Kesik harfler denilen huruf-u mukattaa ile Peygamber Efendimize (asm) hitab eden Allah, o harflerin anahtarını has kuluna ve O'nun (asm) vereselerine vermiştir. Âlemlerin Rabbi olan Allah'dan namus-u ekber olan Cebrail (asm) vasıtasıyla has kulu olan Muhammed'e (asm) hitab ederek Kur'ân'ın mucizeliğini gösterir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Elif, Lâm, Mîm. (Ankebut, 1)"
Allahım, bizi ve neslimizi Kur'ân'ı anlayıp hakkıyla tabi olanlardan eyle.. Âmin..

29 Nisan 2015 Çarşamba

İman edenlerin imtihanını bildiren sure, Ankebut Suresi

Ey insan! Ankebut Suresi, Kur'ân-ı Kerim'in 29. suresi olup 85. sure olarak Mekke devrinde nâzil olmuştur, 69 âyettir.
Surede Allah; iman edenlerin imtihan edileceğini, doğru söyleyenler ile yalancıların birbirinden ayrılacağını, kötülük yapanların kaçamayacaklarını, cihad edenin kendisi için cihad ettiğini, salih amel işleyenlerin mükâfatlandıracağını, ana-babaya iyiliği tavsiye ettiğini, şirk koşulmamasını, iman edenleri ve münafıkları bildiğini, sinelerde olanı bildiğini, günahınız bizim olsun diyenlerin yalancılar olduğunu, kıyamet günü sorguya çekileceklerini, Hz. Nuh’un (as) kavminin halini, Hz. İbrahim’in (as) kavminin halini, yeniden dirilişin çok kolay olduğunu, peygambere düşenin tebliğ olduğunu, dilediğine azab edip dilediğine merhamet edeceğini, Hz. Lut’un (as) kavminin halini, Hz. Şuayb’ın (as) kavminin halini, Ad, Semud, Karun, Firavun ve Haman’ı helak ettiğini, Allah’dan başkasını dost edinenlerin halini, âlimlerden başkasının akıl erdirmediğini, gökler ile yeri hak ile yarattığını, Kur’ân’ı okuyup namazı hakkıyla eda etmeyi, Peygamberin (asm) ümmî olduğunu, ehl-i kitab ile en güzel surette mücadele edilmesini, ancak kâfirlerin âyetleri inkâr edeceğini, ancak zalimlerin âyetleri bilerek inkâr edeceğini, mucizelerin Allah katında olduğunu, batıla inanıp Allah’ı inkâr edenlerin hüsrana uğrayacaklarını, azabı acele istediklerini, ancak Allah’a kulluk edilmesini, her nefsin ölümü tadacağını, kâfirler için Cehennem iman edip salih ameller işleyenler için Cennet olduğunu, rızık verenin Allah olduğunu, kâfirlerin Allah’ı bilip de çevrildiğini, dünya hayatını eğlence edindiklerini, asıl yurdun ahiret olduğunu, iyilik edenlerle birlikte olduğunu bildirir.
Allahım, bizi ve neslimizi Ankebut Suresi'nden murad mana, sır ve faziletlere mazhar ve nail eyle.. Âmin..


Sabırda düşmanlarınıza üstün gelin

Ey insan! Ehl-i kitabdan Allah, Kur’ân’a, Tevrat ve İncil’e iman eden ve Allah’a gönülden bağlı olan, Allah’ın âyetlerini dünyevî hiçbir karşılığa ve fiyata satmayan kimseler vardır. Onlar için Rableri katında mükâfatları vardır. Allah, elbette hesabı pek çabuk görendir.
Allah, iman edenlere hitab ederek onlara sabretmelerini emreder. Ve sabırda düşmanlarına karşı üstün gelmelerini bildirir. Allah, iman edenleri her an cihada hazırlıklı olmalarını ve Allah’a karşı gelmekten sakınmalarını ve böylece kurtuluşa ereceklerini bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ey îmân edenler! Sabredin! Sabırda (düşmanlarınıza) üstün gelin! (Her an cihâda) hazırlıklı olun ve Allah’dan sakının! Tâ ki kurtuluşa eresiniz. (Âl-i İmran, 200)”
Allahım, bizi ve neslimizi sabreden, sabırda düşmanlara üstün gelen, hazırlıklı olan ve Senden sakınan kullarından eyle.. Âmin..

Ehl-i kitabdan gerçekten iman edenler vardır

Ey insan! Rablerinden sakınanlar için Allah katında bir ağırlama olmak üzere ebedî olarak kalıcı oldukları altlarından ırmaklar akan Cennetler vardır. Allah katındaki nimetler, özü sözü tertemiz ve salih kullar olan ebrar için daha hayırlıdır.
Allah, ehl-i kitabdan Allah’a, Müslümanlara indirilen Kur’ân’a ve kendilerine indirilen Tevrat ve İncil’e ve Allah’a gönülden bağlı olarak gerçekten iman edenler var olduğunu bildirir. Allahonların âyetlerini karşılığında ne alsalar yine de az düşecek olan dünyevî bir fiyata satmayacaklarını bildirir. İşte onlar için kendilerini şefkatle terbiye eden Rableri katında mükâfatları vardır. Kıyamet günü Allah, hesabı pek çabuk görendir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hem doğrusu ehl-i kitabdan, Allah’a, size indirilen (Kur’ân’)a ve kendilerine indirilene (Tevrât ve İncîl’e), Allah’a gönülden bağlı kimseler olarak gerçekten îmân edenler vardır. Allah’ın âyetlerini (karşılığında ne alsalar) az (düşecek) bir fiyata satmazlar. İşte onlar var ya, kendileri için Rableri katında mükâfâtları vardır. Muhakkak ki Allah, hesâbı pek çabuk görendir. (Âl-i İmran, 199)”
Allahım, bizi ve neslimizi Sana, Kur’ân’a, bütün kitablara iman eden ve Sana gönülden bağlanan kullarından eyle.. Âmin..

Fakat Rablerinden sakınanlar var ya

Ey insan! İnkâr edenlerin yeryüzünde diyar diyar gezmesi, ahirete nisbetle, sadece dünyaya has olan az bir faydalanmadır. Onların sonunda varacakları yer, ne kötü bir yatak olan Cehennemdir.
İnkâr edenlerin aksine Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için büyük bir mükâfat vardır. Onlar için, Allah katından güzel bir ağırlama olarak, altlarından ırmaklar akan Cennetler vardır. Onlar Cennette ebedî olarak kalıcıdırlar. Allah katında olan nimetler ve ihsanlar ise özü sözü tertemiz ve salih kullar olan ebrar için dünya nimetlerine nisbetler daha hayırlıdır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Fakat Rablerinden sakınanlar var ya, onlar için, Allah katından bir ağırlama olarak, altlarından ırmaklar akan Cennetler vardır; orada ebedî olarak kalıcıdırlar. Allah katında olan (ni‘metler) ise, ebrâr (özü sözü tertemiz olan sâlih kullar) için daha hayırlıdır. (Âl-i İmran, 198)”
Allahım, bizi ve neslimizi Cennette ağırladığın ebrardan eyle.. Âmin..

28 Nisan 2015 Salı

Bu, onlar için dünyada az bir faydalanmadır

Ey insan! Allah, inkâr edenlerin diyar diyar gezerek şu dünya hayatında rahat görünmelerinin aldatmamasını Peygamber Efendimize (asm) bildirir.
O inkâr edenlerin diyar diyar gezmesi, ahiret hayatına nisbetle sadece şu dünya hayatında az bir faydalanmadır. Bu faydalanmadan sonra varacakları yer, insan için ne kötü bir yer ve yatak olan Cehennemdir. 
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Bu, onlar için dünyada) az bir faydalanmadır! Sonra varacakları yer, Cehennemdir. Ve (o,) ne kötü yataktır! (Âl-i İmran, 197)”
Allahım, bizi ve neslimizi inkâr edenlerden ve varacakları yer Cehennem olanlardan eyleme..Âmin..

İnkâr edenlerin diyar diyar gezip dolaşmaları

Ey insan! Rablerine dua eden akıl sahiblerine Allah, içlerinden erkek veya kadın, kim salih bir iş yaparsa onu zayi etmeyeceğini ve onların hep birbirlerinden olduklarını bildirir. Allah için hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, Allah yolunda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler için kötülüklerini örteceğini bildirir. Allah, katından bir mükâfat olarak onları altlarından nehirler akan Cennetlere koyacağını, mükâfatın güzelinin Allah katında olduğunu bildirir.
Allah’a iman davetine uymayıp inkâr edenler, dünyada o kadar rahat görünürler ki diyar diyar gezerler. Allah, Peygamber Efendimize (asm) onların diyar diyar gezip dolaşmalarının kendisini aldatmamasını bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “İnkâr edenlerin diyar diyar gezip dolaşmaları sakın seni aldatmasın! (Âl-i İmran, 196)”
Allahım, bizi ve neslimizi iman edip itaat edenlerden eyle.. Âmin..

Rableri de onlara şöyle cevab verdi

Ey insan! Allah’a dua eden akıl sahibleri, şefkatle terbiye eden Rablerine, iman ettiklerinden ve istiğfar dilediklerinden artık peygamberlerin vasıtasıyla kendilerine vaad ettiklerini vermesini ve kıyamet günü kendilerini günahlarından dolayı rezil etmemesini ve Kendisinin vaadinden dönmeyeceğini niyaz ederler.
Onların bu duasına şefkatli Rableri cevab verir. Allah, onlardan erkek veya kadın kim olursa olsun, salih bir iş yapanın amelini muhakkak zayi etmeyeceğini ve onların iman ettiklerinden hep birbirlerinden olduklarını bildirir. Allah, o iman edenlerden hicret edenler, zalimler tarafından yurtlarından çıkarılanlar, Allah yolunda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler için kötülüklerini kendilerinden mutlaka örteceğini verir. Yine onlara Allah katından bir mükâfat olarak onları altlarından nehirler akan Cennetlere koyacağını haber verir ki işledikleri salih amellerini zayi etmeyen Allah, mükâfatın güzeli Kendi katında olduğunu bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Rableri de onlar(ın duâların)a şöyle cevab verdi: “Muhakkak ki ben, içinizden erkek olsun kadın olsun, (sâlih) bir iş yapanın amelini zâyi‘ etmem. Hep birbirinizdensiniz. İşte hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler var ya, kötülüklerini onlardan mutlaka örteceğim ve Allah katından bir mükâfât olarak onları elbette altlarından nehirler akan Cennetlere koyacağım!” (Rabbiniz olan) Allah ki, mükâfâtın güzeli O’nun katındadır. (Âl-i İmran, 195)”
Allahım, bizi ve neslimizi kötülüklerini örtüp altlarından nehirler akan Cennetlere koyduğun kullarından eyle.. Âmin..

27 Nisan 2015 Pazartesi

Bizi kıyamet günü rezil etme

Ey insan! İstikametli akıl sahibleri, şefkatle terbiye eden Rablerine, Rabbinize iman edin diye imana çağıran bir davetçi olan peygamberi işittiklerini ve hemen iman ettiklerini arz ederler ve Rablerinin günahlarını bağışlayıp kötülüklerini kendilerinden örtmesini ve canlarını içi dışı tertemiz ve iyi kullar olan ebrar ile beraber almasını niyaz ederler.
O akıl sahibleri, yine şefkatli Rablerine, iman ettiklerini, günahlarını bağışlayıp kötülüklerini örtmesini ve canlarını ebrar ile beraber almasını niyaz ettikten sonra peygamberlerin vasıtasıyla kendilerine vaad ettiklerini vermesini ve kıyamet günü kendilerini rezil etmemesini dua ederler. Ve Rablerinin vaadinden dönmeyeceğini ifade ederler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Rabbimiz! Artık peygamberlerin vâsıtasıyla bize va‘d ettiklerini bize ver ve bizi kıyâmet günü rezîl etme! Şübhesiz ki sen, va‘d(in)den dönmezsin. (Âl-i İmran, 194)”
Allahım, bizi ve neslimizi peygamberlerin vasıtasıyla vaad ettiklerini verdiklerinden ve kıyamet günü rezil etmediklerinden eyle.. Âmin..

İmana çağıran bir davetçiyi işittik

Ey insan! Allah’ı her hallerinde zikredip göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür eden ve ateşten muhafazaları için Allah’a dua eden akıl sahibleri, kimi ateşe koyarsa o sebeble onu rezil edeceğini ve zalimlerin hiç yardımcıları olmayacağını dualarına eklerler.
O akıl sahibleri kendilerini şefkatle terbiye eden Rablerine, Rabbinize iman edin diye imana çağıran bir davetçi olan bir peygamberi işittiklerini ve hemen o davete icabet ederek iman ettiklerini ifade ederler. İman ettiklerini Rablerine ifade eden o akıl sahibleri, artık kendileri için günahlarını bağışlamasını, kötülüklerini kendilerinden örterek rezil edilmemelerini ve canlarını içi dışı tertemiz ve iyi kullar olan ebrar ile beraber almasını Allah’dan niyaz ederler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Rabbimiz! Muhakkak ki biz, ‘Rabbinize îmân edin!’ diye îmâna çağıran bir da‘vetçiyi (peygamberi) işittik ve hemen îmân ettik. Rabbimiz! Artık bizim için günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi bizden ört ve canımızı ebrâr (içi dışı tertemiz olan iyi kulların) ile berâber al!” (Âl-i İmran, 193)”
Allahım, bizi ve neslimizi günahlarını bağışlayıp kötülüklerini örttüğün ve canlarını ebrar ile beraber aldığın kullarından eyle.. Âmin..

Kimi ateşe koyarsan bu sebeble onu gerçekten rezil edersin

Ey insan! İstikametli akıl sahibleri, ayakta dururken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı zikrederler ve gökler ile yerin mükemmel yaratılışı hakkında Allah’ın isim ve sıfatlarını derin derin tefekkür edip düşünürler. Onları Allah’ın boş yere yaratmadığını ve bundan da münezzeh olduğunu söyleyerek kendilerini ateşin azabından muhafaza eylemesi için Allah’a dua ederler.
Ateşten muhafazaları için Allah’a dua eden o akıl sahibleri, dualarında Allah’ın kimi ateşe koyarsa, ateşe koyacağından dolayı onu dünya ve ahirette rezil edeceğini ifade ederler. Ve Zalimlerin ahirette o azaba karşı hiç yardımcılarının olmadığını ifade ederler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Rabbimiz! Şübhesiz ki sen kimi ateşe koyarsan bu sebeble onu gerçekten rezîl edersin! Zâlimlerin ise hiç yardımcıları yoktur.” (Âl-i İmran, 192)”
Allahım, bizi ve neslimizi ateşe koyduğun ve rezil ettiğin zalimlerden eyleme.. Âmin..

Ayakta dururken, otururken ve yatar iken Allah’ı zikrederler

Ey insan! Göklerin ve yerin nihayetsiz hikmetlerle yaratılışında ve gece ile gündüzün birbirini takib eder bir şekilde ihtilafında veriliş gayesine uygun kullanan istikametli akıl sahibleri için nice deliller vardır.
O istikametli akıl sahibleri, günlük hayatında ayakta dururken, otururken ve istirahat etmek üzere yanları üzerine yatar iken devamlı Allah’ı zikrederler ve uçsuz bucaksız yıldızlarla dolu gökler ile dağlar, taşlar, ırmaklar, denizler, bitkiler, hayvanlar ve insanlarla dolu yerin mükemmel yaratılışı hakkında tefekkür ederek derin derin düşünürler. Onlar, Allah’ın gökleri ve yeri boş yere yaratmadığını ve boşuboşuna bir şey yaratmaktan münezzeh ve temiz olduğunu ifade ederek ateşin azabından kendilerini muhafaza etmesi için Allah’a dua ederler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Onlar ki, ayakta dururken, otururken ve yanları üzerine (yatar) iken Allah’ı zikrederler ve gökler ile yerin yaratılışı hakkında (derin derin) düşünürler. (Ve şöyle duâ ederler:) “Rabbimiz! (Sen) bunları boş yere yaratmadın; sen (bundan) münezzehsin, artık bizi ateşin azâbından muhâfaza eyle!” (Âl-i İmran, 191)”
Allahım, bizi ve neslimizi her halimizde Seni zikreden, gökleri ve yeri tefekkür edip Seni tenzih ederek ateşin azabından muhafaza için dua eden kullarından eyle.. Âmin..

26 Nisan 2015 Pazar

Akıl sahibleri için elbette deliller vardır

Ey insan! Göklerin ve yerin mülkü ve saltanatı ve yegane sahibi ve hükümranı Allah’dır. Elbette Allah’ın gücü herşeye hakkıyla yetendir.
Göklerin yıldızlarla ve yerin bütün mahlukatıyla yaratılışında ve tanziminde ve birbiriyle irtibatında ve gece ile gündüzün ihtilafında ve birbiri ardına gelmesinde kâinata Allah namına bakan istikametli akıl sahibleri için Allah’ın birliğine ve varlığına dair deliller vardır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Şübhesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında ve gece ile gündüzün ihtilâfında (ard arda gelmesinde, istikametli) akıl sâhibleri için elbette deliller vardır. (Âl-i İmran, 190)”
Allahım, bizi ve neslimizi kâinattan ve herşeyden istifade eden istikametli akıl sahiblerinden eyle.. Âmin..

Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır

Ey insan! Kendinden görünen kemalatı kendinden bilip yaptıklarıyla sevinen ve yapmadığı şeyleri kendine mal ederek övülmeyi arzu eden azabdan kurtulamayacaktır. Çünkü onun için pek acı bir azab vardır.
Göklerde ne varsa ve yerde ne bulunuyorsa, göklerin ve yerin mülkü ve herşeyi kuşatan ve içine alan saltanatı Allah'ındır. Gökleri ve yeri böyle muhteşem ve mükemmel yaratan Allah, herşeye hakkıyla gücü yetendir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hem göklerin ve yerin mülkü (saltanatı) Allah’ındır. Ve Allah, herşeye hakkıyla gücü yetendir. (Âl-i İmran, 189)"
Allahım, bizi ve neslimizi Kendine birer itaatkâr kul eyle.. Âmin..

Yaptıklarıyla sevinen, yapmadıkları şeylerle de övülmeyi arzu edenler

Ey insan! Allah, bir zaman kendilerine kitab verilen yahudi ve hristiyanlardan, kendilerine gelen hakikî mutlaka insanlara açıklayacaklarına ve onu gizlemeyeceklerine dair sağlam söz almıştır. Buna rağmen onlar, o sözlerini kulak ardı ederek sırtlarının gerisine atmış, onu dünya menfaatine alet ederek az bir baha ile kıymetsiz bir menfaate satmışlardır. Halbuki onların satın aldıkları o şey ne kötüdür.
İnsanlardan öyleleri vardır ki yaptıklarıyla sevinir ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi arzu ederler. Elbette onlar, yaptıkları bu çirkin harekete karşılık azabdan kurtulamayacaklardır. Zira onlar için kurtulamayacakları pek acı bir azab vardır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Sakın yaptıklarıyla sevinen, yapmadıkları şeylerle de övülmeyi arzu edenler, evet, sakın onları sanma ki azabdan kurtulacaklar! Çünki onlar için (pek) acı bir azab vardır. (Âl-i İmran, 188)”
Allahım, bizi ve neslimizi yaptıklarıyla sevinen ve yapmadıkları ile övülmek arzu edenlerden eyleme.. Âmin..

25 Nisan 2015 Cumartesi

Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız ve onu gizlemeyeceksiniz

Ey insan! Allah, Müslümanlara malları ve canları hususunda imtihan edileceklerini, bu noktada kendilerinden önce gelen ehl-i kitab ve müşriklerden birçok eza görüp incitici söz işiteceklerini bildirir. Onların bu eza ve incitici sözlerine rağmen sabretmek ve günahlardan sakınmak ise azmedilecek işlerdendir.
Allah, kendilerine kitab verilen yahudi ve hristiyanlardan, kendilerine gelen hakikati ve hidayet yolunu insanlara açıklayacakları ve onu gizlemeyeceklerine dair sağlam sözlerini aldığını bildirir. Onların ise bu sözlerine sadık kalmayıp kulak ardı ederek sırtlarının gerisine attıklarını, onu dünya menfaatine alet edip az bir baha olan kıymetsiz bir menfaat satın aldıklarını ve onların satın aldıkları şeyin bilselerdi ne kötü olduğunu bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ve hani Allah, kendilerine kitab verilenlerin “Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız ve onu gizlemeyeceksiniz!” diye sağlam sözlerini almıştı. Hâlbuki (onlar) onu (kulak ardı ederek) sırtlarının gerisine attılar ve onunla az bir baha (kıymetsiz bir menfaat) satın aldılar. İşte (bu) satın almakta oldukları şey ne kötüdür! (Âl-i İmran, 187)”
Allahım, bizi ve neslimizi iman ve İslam sözüne sadık kalanlardan eyle.. Âmin..

Mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan olunacaksınız

Ey insan! Her nefis ölümü tadacak ve işlediği amellerinin tam karşılığını kıyamet günü alacaktır. O gün, ateşten uzaklaştırılıp selamet ve saadet yurdu olan Cennete yaklaştırılan gerçek bir kurtuluşa erecektir. Dünya hayatı ise sanıldığı gibi kıymetli değil, aksine aldatıcı bir menfaattir.
Memuriyet ve ticaret için bu dünyaya gönderilen insan, elbet kendisine verilen mallar ve can hususunda imtihan edilecek, itaat ve sabır süzgeçten geçecektir. Öyle ki Müslümanlar, kendilerinden önce kitab verilen yahudi ve hristiyanlardan ve Allah'a şirk koşanlardan birçok eza ve incitici sözler işitecektir. Onların bu eza ve incitici sözlerine rağmen isyan etmeyip sabretmek ve Allah'a karşı gelmemek için günahlardan sakınmak kararlı bir şekilde sabra layık olan azmedilecek işlerdir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Celâlim hakkı için, mallarınız ve canlarınız husûsunda imtihan olunacaksınız ve sizden önce kendilerine kitab verilenlerden (yahudi ve hristiyanlardan) ve şirk koşanlardan şübhesiz birçok ezalar (incitici sözler) işiteceksiniz! Buna rağmen sabreder ve (günahlardan) sakınırsanız, artık şübhesiz ki bu, azmedilecek (kararlı sabra lâyık) işlerdendir. (Âl-i İmran, 186)”
Allahım, bizi ve neslimizi ehl-i kitabın ve müşriklerin eza ve incitici sözlerinden mahfuz eyle ve sabredip sakınanlardan eyle.. Âmin..

Kim ateşten uzaklaştırılıp Cennete sokulursa

Ey insan! Allah, Peygamber Efendimizi (asm) yalanlamalarına karşı teselli etmek için kendisinden önce apaçık mucizeler, insanlara doğru yolu gösteren sayfalar ve tabi olanlarını nurlandırıcı kitab getiren peygamberlerin de yalanlandığını bildirerek üzülmemesini ister.
Allah tarafından şu dünyaya memuriyet ve ticaret için gönderilen insan, her nefis gibi ölümü tadıcıdır. Dünya hayatında yaptığı ve işlediği her amelinin karşılığı ise ancak kıyamet günü insana tam olarak verilecektir. Kıyamet günü ateşten uzaklaştırılıp bir daha çıkmamak üzere Cennete sokulan, elbette ebedî hayatın kurtuluşuna ve muradına ermiştir. Dünya hayatı ise insanı kendisine bağlayarak aldatan geçici menfaatten başka bir şey değildir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Her nefis ölümü tadıcıdır! Amellerinizin karşılığı ise, ancak kıyâmet günü size tam olarak verilecektir. Artık kim ateşten uzaklaştırılıp Cennete sokulursa, işte (o kişi) gerçekten kurtulmuş (murâdına ermiş)tir. Hâlbuki dünya hayâtı, aldatıcı menfaatten başka bir şey değildir. (Âl-i İmran, 185)”
Allahım, bizi ve neslimizi ateşten uzaklaştırılıp Cennete sokulan ve dünyaya aldanmayan halis kullarından eyle.. Âmin..

Nurlandırıcı kitab getiren peygamberler de yalanlanmıştı

Ey insan! Allah’ın fakir, kendilerinin ise zengin olduğunu iddia edenler, Allah hakkında bir iddiada daha bulunurlar ki Allah’ın, ateşin kendisini yakıp yiyeceği bir kurban getirmeyen hiçbir peygambere iman etmemelerini kendilerine emrettiğini söylerler. Allah da Peygamber Efendimize (asm) kendisinden daha önce apaçık mucizelerle ve onların söyledikleri mucize ile gelen peygamberler geldiğini ve onları niçin öldürdüklerini söylemesini bildirir.
Allah, Peygamber Efendimizi (asm) onların yalanlamalarına karşı teselli ederek üzülmemesini, kendisinden önce de inkâr edilemez apaçık mucizeler, hakikati ve hidayet yolunu gösteren sayfalar ve insanın iç âlemi ile dış âlemini ve geleceğini aydınlatıp nurlandıran kitab getiren peygamberlerin de yalanlandığını bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Habîbim, yâ Muhammed!) Artık seni yalanladılarsa (üzülme ve bil ki), şübhesiz senden önce apaçık mu‘cizeler, sayfalar ve nûrlandırıcı kitab getiren peygamberler de yalanlanmıştı. (Âl-i İmran, 184)”
Allahım, bizi ve neslimizi Peygamber Efendimizi (asm) tasdik edip iman eden ve sünnetine tabi olanlardan eyle.. Âmin..

24 Nisan 2015 Cuma

İddianızda doğru kimseler iseniz, onları niçin öldürdünüz?

Ey insan! Allah fakirdir ve biz zenginiz diyenler ve haksız yere peygamberleri öldürenlerin tadacağı yakıcı azab, onların elleriyle işledikleri günahlar yüzündendir. Yoksa Allah, günah işlemekten sakınan kullarına karşı zulümkâr değildir.
Allah fakir, biz ise zenginiz diyenler, Allah hakkında iftirada bulunarak güya ateşin kendisini yeyip yakacağı gökten inen bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere iman etmemelerini Allah'ın kendilerine emrettiklerini söylerler. Allah da onların bu iftirasına karşı, eğer iddialarında doğru kimseler iseler, kendisinden önce apaçık mucizelerle ve kendilerinin söylediği mucize ile gelen peygamberleri niçin öldürdüklerini sormasını Peygamber Efendimize (asm) bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Onlar ki: “Şübhesiz Allah, (gökten inen) ateşin kendisini yiyeceği (onu yakacağı) bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere îmân etmememizi bize emretti” dediler. De ki: “Size, gerçekten benden önce apaçık mu‘cizelerle ve dediğiniz (mu‘cize) ile (de) peygamberler gelmişti. O hâlde (iddiânızda) doğru kimseler iseniz, onları niçin öldürdünüz?” (Âl-i İmran, 183)”
Allahım, bizi ve neslimizi Sana ve peygamberlerine iman eden kullarından eyle.. Âmin..

Bu, ellerinizin işlediği günahlar yüzündendir

Ey insan! Allah'ın fakir, kendilerinin ise zengin olduğunu söyleyenlerin bu sözünü Allah işitmiş ve Allah, onların söyledikleri ile haksız yere peygamberleri öldürdüklerini yazacaklarını ve Cehenneme atılacakları gün yakıcı azabı tatmalarını söyleyeceklerini bildirir.
Onların tadacağı yakıcı azab, kendi elleriyle isteyerek işledikleri günahlar yüzündendir. Yoksa Allah, tevbe ve istiğfar ettikleri halde kullarına azab etmek isteyen bir zulümkâr değildir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Bu (azab), ellerinizin işlediği (günahlar) yüzündendir; yoksa muhakkak ki Allah, kullar(ın)a zulümkâr değildir. (Âl-i İmran, 182)”
Allahım, bizi ve neslimizi elleriyle işlediği günahların hacaletinden kurtarıp afv ve mağfiret eylediğin kullarından eyle.. Âmin..

Dediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini yazacağız

Ey insan! Allah'ın ihsanından kendilerine verdiğinde cimrilik edenler bilsinler ki o kendileri için hayır değildir. Aksine o cimrilik ettikleri kendileri için bir şerdir. Öyle ki o cimrilik ettikleri şeyler, kendilerinden hesab sorulmak üzere kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Ayrıca göklerin ve yerin mirası, mülk umumen Kendisinin olan Allah'ındır. Allah, verdikleriyle neler yaptığınızdan hakkıyla haberdardır.
Allah'ın ihsanından verdiklerinde cimrilik edenler, kendilerinin zengin olduklarını, Allah'ın ise fakir olduğunu yemin ederek söylemişler ve Allah onların sözünü işitmiştir. Allah, onların dediklerini ve kendilerini hidayete davet eden peygamberleri haksız yere öldürmelerini yazacağını ve hesab günü geldiğinde o gün onlara yakıcı azabı tatmalarını diyeceğini bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “And olsun ki, “Şübhesiz Allah fakirdir, biz ise zengin kimseleriz!” diyenlerin sözünü Allah işitmiştir. Dediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini yazacağız ve (biz de o gün onlara): “Yakıcı azâbı tadın (bakalım)!” diyeceğiz. (Âl-i İmran, 181)”
Allahım, bizi ve neslimizi Sana asi gelen zenginlerden ve yakıcı azabı tadacaklardan eyleme.. Âmin..

23 Nisan 2015 Perşembe

Allah'a rağbet edenlerin gecesi

Ey insan! Geceler içerisinde Allah'ın değer verdiği ve meleklerin ve Rabbanîlerin rağbet ettiği Regaib, katılaşan kalblerin yumuşaması, açılan araların kapatılıp omuz omuza gelmesi, dalalette boğulanların hidayete ermesi, hidayete erenlerin hakkıyla kul olması, kan ağlayan beşerin sevinç gözyaşlarına boğulması, Müslümanların iman ve Kur'ân'ın kıymetinin farkına varması, gidilecek en güzel ve müstakim yolun Habibullah'ın (asm) gösterdiği sünnet yolu olduğunun anlaşılması demektir.
Allah'dan niyazımız odur ki bizi Regaib'in feyzine, manasına, sırrına ve faziletine eren müstakim ve selim birer akıl ve kalb olarak ruh u canla Allah'a rağbet eden Rabbanîlerden olabilmektir.
Allahım, Regaib Kandilimizi şahsımız, ailemiz, akrabalarımız, ahbabımız, âlem-i İslam ve tüm insanlık için yeni hayırların ve hayratların vesilesi ve mukaddemesi eyle.. Âmin..

Allah’ın verdiği şeylerde cimrilik edenler

Ey insan! Allah, mü'minleri üzerinde bulundukları halde bırakmayacak, pis olanı temiz olandan, münafığı mü'minden ayıracaktır. Allah, pis olanı temiz olandan nasıl ayıracağına dair gaybı da bildirecek değildir. Allah, gaybı bildirmek için bilakis peygamberlerinden dilediğini seçer ve onlara bildirir. Öyle ise Allah'a ve peygamberlerine iman etmelidir. Zira iman edip Allah'a karşı gelmemek için günahlardan sakınanlar için büyük bir mükâfat vardır.
Allah, kullarına ihsanından verdiği şeylerden muhtac kullarına verilmesini ister. Allah'ın ihsanından verdiği şeylerde cimrilik edenler, onları kendilerinde tutmayı bir hayır sanmasınlar. Zira o ellerinde tuttukları şey, onlar için bir şerdir. O cimrilik edip ellerinde tuttukları şeyler, kıyamet günü o cimrilerin boyunlarına hesab sormak üzere dolanacaktır. Kimse elinde olanı tutamaz. Zira göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Mülkün gerçek sahibi Allah'dır. Allah, ihsanından verdiği şeyler hakkında herkesin yapmakta olduklarından hakkıyla haberdardır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Allah’ın, kendilerine ihsânından verdiği şeylerde cimrilik edenler de, onu kendileri için sakın bir hayır sanmasınlar! Bil‘akis o, onlar için bir şerdir. O cimrilik ettikleri şeyler, kıyâmet günü boyunlarına dolanacaktır. Hem göklerin ve yerin mîrâsı Allah’ındır (mülk, umûmen O’nundur). Ve Allah, yapmakta olduklarınızdan hakkıyla haberdardır. (Âl-i İmran, 180)”
Allahım, bizi ve neslimizi ihsanından verdiğin şeylerde cimrilik edenlerden eyleme.. Âmin..

Allah, pis olanı temiz olandan ayıracaktır

Ey insan! Allah'ın inkâr edenlere mühlet vermesi onların hayrına değildir. Onlara istedikleri gibi günah işlemekle günahlarını artırmaları için mühlet veriyor. Bilakis Allah, onlar için aşağılayıcı bir azabın olduğunu bildirir.
Allah, kimin mü'min kimin değil olduğunu göstermek için mü'minleri üzerinde bulundukları halde bırakmayacaktır. Nihayet farklı imtihanlarla onlar içindeki pis olanı temiz olandan, münafığı mü'minden ayıracaktır. Allah, pis olanı temiz olandan ayırmak için çok hikmetlerle gizlediği gaybı da bildirecek değildir. Allah, gaybı bildirmek için peygamberlerinden dilediğini seçer. Gaybı dilediği peygamberlerine bildiren Allah, temiz olanlardan olmaları için Allah'a ve peygamberlerine iman edilmesini, ondan sonra artık iman edip Allah'a karşı gelmemek için günahlardan sakınırlarsa, o takdirde iman edenler için pek büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Allah, mü’minleri üzerinde bulunduğunuz hâlde bırakacak değildir; nihâyet, pis olanı temiz olandan (münâfığı mü’minden) ayıracaktır. Allah size gaybı bildirecek de değildir; fakat Allah, peygamberlerinden dilediğini seçer (ve onlara gaybı bildirir); öyle ise Allah’a ve peygamberlerine îmân edin! Artık îmân edip (günahlardan) sakınırsanız, o takdirde sizin için (pek) büyük bir mükâfât vardır. (Âl-i İmran, 179)”
Allahım, bizi ve neslimizi temiz olup Sana ve peygamberlerine iman eden ve günahlardan sakınanlardan eyle.. Âmin..

Onlara, günahlarının artması için mühlet veriyoruz

Ey insan! İnsanın kalbini ve kâinatın sırlarını aydınlatan imana karşılık her şeyi kıymetsizliğe ve karanlığa düşüren küfrü satın alanlar, Allah’a asla hiçbir şeyle zarar veremezler. Küfrü satın alan o kâfirler için ahirette pek elemli bir azab vardır.
Allah’ın o inkâr edenlere mühlet vermesi, onlar için bir hayır değildir. O halde inkâr edenler, verilen o mühleti kendileri için bir hayır sanmasınlar. Onlara verilen o mühlet, isteyerek işledikleri günahlarının artması için verilmiştir. O mühlet bittiğinde şımarıklıkları içinde işledikleri ve yaptıkları günahlarına karşılık gurur ve izzetlerini yerle bir eden aşağılayıcı bir azab vardır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “O hâlde inkâr edenler, gerçekten onlara mühlet vermemizi kendileri için sakın bir hayır sanmasınlar! Onlara ancak, (pek istedikleri şekilde) günahlarının artması için mühlet veriyoruz! Hâlbuki onlara aşağılayıcı bir azab vardır. (Âl-i İmran, 178)”
Allahım, bizi ve neslimizi küfrün ve isyanın her türlü günahından daima muhafaza eyle.. Âmin..

22 Nisan 2015 Çarşamba

İmana karşılık küfrü satın alanlar

Ey insan! Allah, küfürde birbiriyle yarışanların Peygamber Efendimizi (asm) üzmemesini ister. Ve onların hiçbir şeyle asla Allah’a zarar veremeyeceklerini bildirir. Onların bu inkârları yüzünden Allah, onlara ahrette bir nasib vermemeyi ister. Onlar için pek büyük bir azabın olduğunu bildirir.
İman nuru gibi parlak ve eşsiz bir pırlantayı bırakıp ona karşılık küfür karanlığını satın alanlar, göklerin ve yerin ve onlarda bulunanların sahibi olan Allah’a hiçbir şeyle zarar vermeleri mümkün değildir. Hem imana karşılık küfrü satın alanlar için pek elemli bir azab vardır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Şübhesiz ki îmâna karşılık küfrü satın alanlar, Allah’a aslâ hiçbir şeyle zarar veremezler! Hem onlar için (pek) elemli bir azab vardır. (Âl-i İmran, 177)”
Allahım, bizi ve neslimizi imanda ve hidayette sabit ve sadık olanlardan eyle.. Âmin..

Küfürde birbiriyle yarışanlar seni üzmesin

Ey insan! Düşmanların topladığını haber veren o şeytan, iman edenleri değil, ancak kendi dostlarını korkutur. Allah, iman edenlerin onlardan korkmamalarını, ancak Kendisinden korkmasını bildirir.
İnsanların küfre düşmesinden müteessir olan Peygamber Efendimizi (asm) Allah, küfürde birbiriyle yarışanların üzmemesini, onların Allah’a hiçbir şeyle zarar veremeyeceklerini bildirerek teselli eder. Onların küfürdeki bu ısrarları yüzünden Allah, ahrette onlara herhangi bir nasib vermek istemez. Zira Allah, onlar için pek büyük bir azab hazırlamıştır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Habîbim, yâ Muhammed!) İşte o küfürde birbiriyle yarışanlar seni üzmesin! Çünki onlar Allah’a aslâ hiçbir şeyle zarar veremezler! Allah onlara (bu inkârları yüzünden) âhirette bir nasib vermemek istiyor. Ve onlar için (pek) büyük bir azab vardır. (Âl-i İmran, 176)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima imanda ve hayırda birbiriyle yarışanlar eyle.. Âmin..

O şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur

Ey insan! Münafıklık edenler tarafından düşmanların toplanmasıyla korkutulmak isteyen mü’minler, imanları artarak Allah’ın kendilerine yeteceğini ve O’nun ne güzel Vekil olduğunu söyleyerek karşılık vermeleri üzerine, Bedir’den kendilerine hiçbir kötülük dokunmadan Allah’dan bir nimet ve bir ihsan ile geri döndüler. Böylece onlar Allah’ın rızasına tabi oldular. Allah ise, rızasına tabi olan kullarına karşı pek büyük ihsan sahibidir.
Müslümanları korkutmak için düşmanların toplandığı haberini getiren şeytan, ancak kendisine tabi olan dostlarını korkutur. Allah, mü’minleri ikaz ederek, eğer iman eden kimseler iseler, düşmanlardan korkmamalarını, ancak Kendisinden korkmalarını bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “İşte (size haber getiren) o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Eğer îmân eden kimseler iseniz, artık onlardan korkmayın da (ancak) benden korkun! (Âl-i İmran, 175)”
Allahım, bizi ve neslimizi şeytanın ve dostlarının şerrinden daima muhafaza eyle ve ancak Senden korkan kullarından eyle.. Âmin..

21 Nisan 2015 Salı

Böylece Allah’ın rızasına tâbi oldular

Ey insan! Mü’minlere bir kısım insanlar gözdağı vermek için düşmanlarının kendilerine karşı toplandıklarını ve onlardan korkmalarını söylerler. Onları bu sözü, mü’minlerin ancak imanını artırır ve Allah bize yeter ve O ne güzel Vekil’dir diyerek Allah yolunda sabit ve sağlam olduklarını gösterirler.
Mü’minler, bu sebatının üzerine Bedir’de hiçbir kötülük dokunmadan, Allah’dan gelen zafer nimeti ve ganimet ihsanı ile geri döndüler. Onlar böylece Allah’ın rızasına tabi olarak Allah’ın pek büyük ihsan sahibi olduğunu müşahede ettiler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Bunun üzerine, kendilerine hiçbir kötülük dokunmadan, Allah’dan bir ni‘met ve bir ihsân ile (Bedir’den) geri döndüler; böylece Allah’ın rızâsına tâbi‘ oldular. Allah ise, pek büyük ihsan sâhibidir. (Âl-i İmran, 174)”
Allahım, bizi ve neslimizi dokunabilecek bütün kötülüklerden muhafaza eyle ve rıza tabi olanlardan eyle.. Âmin..

İnsanlar, gerçekten size karşı toplandılar

Ey insan! Allah, Uhud’da kendilerine savaş esnasında yara isabet ettiği halde Allah ve Resulünün (asm) müşriklere karşı cihada davetine icabet edenleri ilan edip onlardan iyilik eden ve günahlardan sakınanlar için pek büyük bir mükâfatın olduğunu müjdeler.
Allah yolunda Mü’minlere karşı bir kısım insanlar, düşmanlarının kendilerine karşı toplandıklarını ve onlardan korkmalarını söylediler. Onların bu sözü onların ancak imanını artırdı. Ve her zorluğa karşı Allah’ın kendilerine yeteceğini ve Allah’ın ne güzel Vekil olduğunu söylediler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Onlar ki, (bir kısım) insanlar kendilerine: “Şübhesiz insanlar (düşmanlarınız), gerçekten size karşı toplandılar; işte onlardan korkun!” dediler de (bu) onların îmanlarını artırdı ve: “Allah bize yeter! Ve (O) ne güzel Vekîldir!” dediler. (Âl-i İmran, 173)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima Allah bize yeter ve O ne güzel Vekil’dir diyenlerden eyle.. Âmin..

Allah ve Resulünün davetine icabet edenler

Ey insan! Allah yolunda öldürülenler, geride kalanları Allah’dan kendilerine gelen bir nimeti ve bir ihsanı ve Allah’ın mü’minlerin mükâfatını asla zayi etmeyeceğini müjdelemek isterler.
Allah, Uhud’da savaş esnasında kendilerine yara isabet ettiği halde Allah ve Resulünün (asm) müşriklere karşı cihad davetine icabet edenleri öne çıkararak onlardan harbden sonra iyilik eden ve günahlardan kendilerini muhafaza ederek sakınanlar için pek büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Uhud’da) kendilerine yara isâbet ettikten sonra Allah ve Resûlünün (cihad) da‘vetine icâbet edenler var ya, işte onlardan iyilik eden ve (günahlardan) sakınanlar için pek büyük bir mükâfât vardır. (Âl-i İmran, 172)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima Senin ve Resulünün (asm) davetine icabet eden, iyilik edip sakınanlardan eyle.. Âmin..

Allah’ın, mü’minlerin mükâfatını zayi etmeyeceği

Ey insan! Allah yolunda öldürülenler, Allah’ın kendilerine ihsanından verdiği şeref ve nimetlere sevinen kimselerdir. Allah’ın ihsanına sevinen şehidler, kardeşlerinin de sevinmesi için onlara hiçbir korkunun olmadığını ve mahzun da olmayacaklarını söyleyerek onları müjdelemek ister.
Geride kalanlara hiçbir korkunun olmadığını ve mahzun da olmayacaklarını müjdelemek isteyen şehidler, Allah’dan kendilerine gelen bir nimeti ve bir ihsanı onlara söylemek ve Allah’ın mü’minlerin mükâfatını asla zayi etmeyeceğini müjdelemek isterler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Onlar) Allah’dan (gelen) bir ni‘meti ve bir ihsânı ve şübhesiz Allah’ın, mü’minlerin mükâfâtını zâyi‘ etmeyeceğini (de) müjdelemek isterler. (Âl-i İmran, 171)”
Allahım, bizi ve neslimizi maddî manevî nimet verip ihsan ettiğin mü’min kullarından eyle.. Âmin..

20 Nisan 2015 Pazartesi

Allah’ın ihsanına sevinen kimseler

Ey insan! Allah, Allah yolunda öldürülenlerin ölüler olmadıklarını, aksine hayatdar olduklarını ve onları şefkatle terbiye eden Rableri katında rızıklandırıldıklarını bildirir.
Allah yolunda öldürülenler, Allah’ın kendilerine ihsanından verdiği şeref ve nimetlerle sevinen kimselerdir. Onlar, arkalarından henüz kendilerine katılamayan kardeşlerini, Allah yolunda öldürülenlere ve ölenlere hiçbir korkunun olmadığını ve onların mahzun olmayacaklarını söyleyerek müjdelemek istediklerini Allah bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Hem onlar,) Allah’ın kendilerine ihsânından verdiği şeylerle sevinen kimselerdir ve arkalarından kendilerine (henüz) katılamayanları: “Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun (da) olmayacaklardır” diye müjdelemek isterler! (Âl-i İmran, 170)”
Allahım, bizi ve neslimizi kendileri için hiçbir korkunun olmadığı ve mahzun da olmayacak olan kimselerden eyle.. Âmin..

Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma

Ey insan! Münafıklık ederek evlerinde oturup savaşa gitmeyenler, Uhud harbinde şehid olan kardeşleri için, kendilerini dinleyip kendileri gibi savaşa katılmayarak evlerinde otursalardı, öldürülmeyeceklerini iddia ederler. Allah da Peygamber Efendimize (asm), onlara eğer iddialarında doğru kimseler iseler, muhakkak gelecek olan ölümü defetmelerini söylemesini bildirir.
Allah, Peygamber Efendimizi (asm) ikaz ederek Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmamasını, aksine onların hayatdar olduğunu ve onları şefkatle terbiye eden Rableri katında rızıklandırıldıklarını bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ve sakın Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma! Bil‘akis (onlar) hayatdardırlar, Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar. (Âl-i İmran, 169)”
Allahım, bizi ve neslimizi yolunda canıyla, malıyla mücadele edenlerden eyle.. Âmin..

Haydi kendinizden ölümü def edin

Ey insan! Uhud harbi esnasında mü’minlerin başına gelen musibetlerin bir hikmeti mü’minleri ortaya çıkarmak için olduğu gibi diğer hikmeti de münafıklık edenleri ortaya çıkarmak içindir. Onlara, Allah yolunda savaşmaları ve müdafaada bulunmaları söylendiğinde harb etmeyi bilmedikleri bahanesiyle onlara tabi olmadıklarını söylerler. Onlar, ağızlarıyla kalblerinde olmayanı söyledikleri için o gün imandan daha çok küfre yakındırlar. Halbuki Allah, onların gizledikleri gerçeği en iyi bilendir.
Münafıklık edip savaşa gitmeyerek evlerinde oturanlar, Uhud günü şehid edilen o kardeşleri için, kendilerini dinleyip kendileri gibi evlerinde otursalardı, öldürülmeyeceklerini iddia ederler. Onların bu iddiaları üzerine Allah, Peygamber Efendimize (asm) eğer o iddialarında doğru kimseler iseler, kendilerine de gelecek olan ölümü defetmelerini söylemesini bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Onlar ki (savaşa gitmeyip, evlerinde) oturdukları hâlde, (Uhud günü şehîd edilen) kardeşleri için: “Eğer bize itaat etselerdi, öldürülmezlerdi!” dediler. (Ey Habîbim!) De ki: “Eğer (iddiânızda) doğru kimseler iseniz, haydi kendinizden ölümü def‘ edin!” (Âl-i İmran, 168)”
Allahım, bizi ve neslimizi imana ve Kur’ân’a hakkıyla hizmet eden halis mü’minlerden eyle.. Âmin..

19 Nisan 2015 Pazar

Bir de münafıklık edenleri ortaya çıkarması içindi

Ey insan! Uhud’da iki ordunun karşılaştığı gün, mü’minlerin başına gelen musibetler, Allah’ın izniyle gelmiştir ve hikmeti mü’minleri ortaya çıkarmak içindir.
Mü’minleri ortaya çıkarmak için gelen musibetin bir hikmeti de imanda sadık olmayıp münafıklık edenleri ortaya çıkarmak içindir. O münafıklık edenlere Allah yolunda savaşmaları ve hakkı müdafaada bulunmaları denildiğinde harb etmeyi bilmedikleri için onlara tabi olmadıklarını söylerler. Onlar bu sözleriyle imandan daha çok küfre yakın olan kimselerdir. Zira onlar, ağızlarıyla kalblerinde olmayanı söylemektedirler. Elbette Allah, onların gizlemekte oldukları hakikati en iyi bilendir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Bir de münâfıklık edenleri ortaya çıkarması içindi. Bunlara: “Gelin, Allah yolunda savaşın veya müdâfaada bulunun!” denilmişti. (Onlar ise:) “Eğer harb etmeyi bilseydik, elbette size tâbi‘ olurduk” dediler. Onlar o gün îmandan daha çok küfre yakın idiler! Ağızlarıyla, kalblerinde olmayanı söylüyorlardı. Hâlbuki Allah, (onların) gizlemekte olduklarını en iyi bilendir. (Âl-i İmran, 167)”
Allahım, bizi ve neslimizi münafıklık edenlerden ve küfre yakın olanlardan eyleme.. Âmin..

Başınıza gelenler, mü’minleri ortaya çıkarması içindi

Ey insan! Bedir’de düşmanlarına iki mislini uğrattıkları musibetin kendilerine gelmesine karşı bu musibetin nereden geldiklerini soran mü’minlere Allah, Peygamber Efendimize (asm) o musibetin nefisleri tarafından olduğunu söylemesini bildirir. Hiç şübhe yoktur ki Allah, herşeye hakkıyla gücü yetendir.
Uhud’da mü’min ve müşriklerin orduları karşılaştıkları gün, okçuların tuttukları tepedeki geçidi bırakarak ganimet peşine düşmesiyle arkadan gelen takviye müşrik kuvvetlerinin gelmesiyle başlarına gelen musibetler, elbette Allah’ın izniyledir. O musibetlerin mü’minlerin başına gelmesinin hikmeti, samimî olarak iman edenleri ortaya çıkarmak içindir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hâlbuki (Uhud’da) iki ordunun karşılaştığı gün başınıza gelenler, böylece Allah’ın izniyle olup, mü’minleri ortaya çıkarması içindi. (Âl-i İmran, 166)”
Allahım, bizi ve neslimizi mü’minlerden eyleyip nefsimizin hatasından gelen musibetlerden daima muhafaza eyle.. Âmin..

O, kendi nefisleriniz tarafındandır

Ey insan! Allah, mü’minlere içlerinden bir peygamber göndermekle lütufta bulunmuştur. Çünkü o Peygamber (asm), onlara Allah’ın âyetlerini okuyarak Allah’ın marziyatını haber veriyor, onları hidayet yolunu göstererek hatadan dönmekle günahlardan temizliyor ve onlara Allah’ın kelamı olan Kitab’ı ve ondaki hikmeti öğretiyor. Öyle ki onlar daha evvel gerçekten haktan uzak, apaçık bir sapıklık içindedirler.
Allah, Bedir’de mü’minlerin düşmanları olan müşriklere iki mislini uğrattıkları bir musibetin Uhud’da kendilerine gelmesiyle bu musibetin nereden geldiğini sorduklarını bildirir. AllahPeygamber Efendimize (asm) o musibetin kendi nefisleri tarafından olduğunu mü’minlere bildirmesini haber verir ve Allah’ın gücünün herşeye hakkıyla yettiğini bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Bedir’de düşmanınıza) iki mislini uğrattığınız bir musîbet şimdi (Uhud’da) size gelince: “Bu nereden?” mi dediniz. (Habîbim, yâ Muhammed!) De ki: “O, kendi nefisleriniz tarafındandır!” Şübhesiz ki Allah, herşeye hakkıyla gücü yetendir. (Âl-i İmran, 165)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima nefsimizin şerrinden muhafaza ve emin eyle.. Âmin..

And olsun ki, Allah mü’minlere lütufta bulunmuştur

Ey insan! Allah katında insanlar derece derecedir. Allah, kimin rızasına tabi olduğunu, kimse isyan ettiğini ve onların yapmakta olduklarını hakkıyla görendir.
Allah, mü’minlere peygamber göndermekle lütufta bulunduğunu yemin ederek bildirir. Zira mü’minlere içlerinden gönderilen o Peygamber (asm), onlara Allah’ın emir ve yasaklarını, rıza ve hoşnutluğunu, lütuf ve ihsanını, kahır ve gazabını bildiren âyetlerini okuyor, onlara hidayet yolunu göstererek günahlardan temizliyor ve onlara Allah’ın Kitabını ve ondaki hakikat ve hikmeti öğretiyor. Halbuki iman edenler, Peygamberi (asm) ve vesilesiyle Kur’ân’ı bilmeden daha evvel apaçık bir sapıklık içinde idiler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “And olsun ki, Allah mü’minlere lütufta bulunmuştur. Çünki onlara içlerinden bir peygamber gönderdi, onlara (Allah’ın) âyetlerini okuyor, onları (günahlardan) temizliyor ve onlara Kitâb’ı ve hikmeti öğretiyor. Hâlbuki (onlar)daha evvel gerçekten apaçık bir sapıklık içinde idiler. (Âl-i İmran, 164)”
Allahım, bizi ve neslimizi lütfuna şükreden ve Peygamber Efendimize (asm) ve Kur’ân’a tabi olanlardan eyle.. Âmin..

18 Nisan 2015 Cumartesi

Onlar Allah katında derece derecedirler

Ey insan! Allah’ın rızasına tabi olan ve yalnız Allah’ın rızasını esas maksad yapan bir kimse, elbette inkâr edip Allah’a daima isyan etmekle Allah’dan bir gazaba uğrayan ve neticesi olarak varacağı yer Cehennem olan bir kimse gibi olmaz. Allah’ın gazabına uğrayan kimsenin varacağı yer olan Cehennem, ne kötü varılacak bir yerdir.
Allah’ın rızasına tabi olanlar ile Allah’ın gazabına uğrayanlar, Allah katında yaptıkları amellere göre derece derecedirler. Allah, kimin ne yaptığını hakkıyla bilen ve görendir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Onlar Allah katında derece derecedirler. Allah ise, (onların) yapmakta olduklarını hakkıyla görendir. (Âl-i İmran, 163)”
Allahım, bizi ve neslimizi katında derecesi ala ve yüce olanlardan eyle.. Âmin..

Allah’ın rızasına tâbi olan kimse

Ey insan! Bir peygamberin emanete hıyanet etmesi asla söz konusu değildir. Emanet ciddi bir mesuliyettir ve emanete hıyanet eden kimse, elbette kıyamet günü hıyanet ettiği şeyle yüklü olarak ve o mesuliyet ile gelir. O gün herkese yaptıklarının karşılığı tam olarak verilecek ve haksızlığa da uğratılmayacaktır.
Allah’ın rızasına tabi olan, O’nun rızasını esas maksad yapan bir kimse, Allah’ın âyetlerini bile bile inkâr edip isyanında ısrar etmekle Allah’dan gelen bir gazaba uğrayan ve imansız olarak ölüp varacağı yer Cehennem olan kimse gibi olmasına rahmet-i İlahiye elbette müsaade etmez. Allah’ın gazabına uğrayanın varacağı yer olan Cehennem, elbette ne kötü varılacak bir yerdir. 
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hiç Allah’ın rızâsına tâbi‘ olan kimse, Allah’dan (gelen) bir gazaba uğrayan ve varacağı yer Cehennem olan kimse gibi olur mu? Hâlbuki (o,) ne kötü varılacak yerdir! (Âl-i İmran, 162)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima rızana tabi olan kullarından eyle.. Âmin..

Bir peygamber için hıyanet etme olmaz

Ey insan! Eğer Allah, mü’minlere inayetiyle yardım ederse, elbette onlara galib gelecek kimse yoktur. Allah’dan sonra mü’minlere yardım edecek başka kimse de bulunmaz. Öyle ise mü’minler, yalnız Allah’dan yardım isteyip ancak Allah’a tevekkül etmelidir.
Bütün peygamberler emanete sadık ve emindirler ve emanete hıyanet etmeleri asla söz konusu değildir. Allah, emanete hıyanet edenlerin kıyamet günü hıyanet ettiği şeyle yüklü olarak, o mesuliyetle geleceğini ve herkese dünyada iken yaptıklarının karşılığını tam olarak verilmekle kimseye haksızlık yapılmayacağını bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ve bir peygamber için (emânete) hıyânet etme (aslâ söz konusu) olmaz! Kim (emânete) hıyânet ederse, kıyâmet günü hıyânet ettiği şeyle (yüklü olarak) gelir. Sonra herkese, yaptıklarının karşılığı tam olarak verilir ve onlar haksızlığa uğratılmazlar. (Âl-i İmran, 161)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima emanete sadık ve emin olanlardan eyle.. Âmin..

17 Nisan 2015 Cuma

Eğer Allah size yardım ederse

Ey insan! Peygamber Efendimizin (asm) etrafındakilere yumuşak davranması Allah’ın bir rahmeti iledir. Eğer onlara kaba, katı kalbli olsaydı, etrafından dağılacakları muhakkaktır. Allah, onları afvedip onlar için mağfiret dilemesini, hakkında vahiy indirmediği bir iş hususunda ise onlarla istişare etmesini ve bir görüşte karar kıldığında, artık o işe girişerek Allah’a tevekkül etmesini ve Allah’ın tevekkül edenleri sevdiğini Peygamber Efendimize (asm) bildirir.
Tevekkül edenleri sevdiğini bildiren Allah, eğer yardım ederse, mü’minlere karşı kimsenin galib gelemeyeceğini bildirir. Eğer Allah yardımsız bırakırsa da elbette o durumda Allah’dan sonra mü’minlere yardım edecek kimse yoktur. Öyle ise mü’minler, artık yardımı ancak Allah’dan beklemeli ve ancak Allah’a tevekkül etmelidir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Eğer Allah size yardım ederse, artık size galib gelecek kimse yoktur! Hâlbuki sizi yardımsız bırakırsa, o takdirde O’ndan sonra size kim yardım edebilir? Öyle ise mü’minler artık ancak Allah’a tevekkül etsinler! (Âl-i İmran, 160)”
Allahım, bizi ve neslimizi yardımından mahrum eyleme ve daima ancak Sana tevekkül edenlerden eyle.. Âmin..

Sen onlara yumuşak davrandın

Ey insan! Allah, yemin eder ve mü’minlere ölseler de öldürülseler de Allah’ın huzurunda muhakkak toplanacaklarını bildirir.
Allah, Peygamber Efendimize (asm) Allah’dan bir rahmet ile Sahabe-i Kiram’a yumuşak davrandığını, eğer kaba davranıp onlara karşı katı kalbli olsaydı, onların muhakkak etrafından dağılacaklarını bildirir. Uhud’un nihayetindeki o hatalarını afvedip onlar için mağfiret dilemesini ve hakkında herhangi bir vahiy gelmeyen bir iş husuunda onlarını fikirlerini almak üzere istişare etmesini Allah, Peygamber Efendimize (asm) vahyeder. Allah, Peygamber Efendimize (asm) bir iş için bir görüşte karar kılması durumunda, artık o işe girişip neticesini Allah’a bırakmak üzere Allah’a tevekkül etmesini ve Allah’ın tevekkül edenleri sevdiğini bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “İşte Allah’dan bir rahmet iledir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Hâlbuki kaba, katı kalbli olsaydın, elbette (onlar) etrâfından dağılırlardı. Artık onları affet, onlar için mağfiret dile ve (hakkında vahiy gelmeyen bir) iş husûsunda onlarla istişâre et! Fakat (bir görüşte) karar kıldığında, artık (işe giriş ve) Allah’a tevekkül et! Muhakkak ki Allah, tevekkül edenleri sever. (Âl-i İmran, 159)”
Allahım, bizi ve neslimizi dinine hizmette etrafındakilere yumuşak davranan, mağfiret dileyen, istişare eden ve Sana tevekkül edenlerden eyle.. Âmin..

Ölseniz de öldürülseniz de Allah’ın huzuruna toplanacaksınız

Ey insan! Allah, yolunda öldürülen veya yolunda iken ölenler için bir mağfiret ve bir rahmet olduğunu ve şanının hakkını teminat göstererek o mağfiret ve rahmetin müşriklerin dünya malı namına topladıkları ne varsa onlardan daha hayırlı olduğunu mü’minlere bildirir.
Ölüm hak olması ve her nefsin ölümü tadacak olması hasebiyle mü’minlere, ölseler de öldürülseler de Allah’ın huzurunda muhakkak toplanacaklarını yemin ederek bildirir. 
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “And olsun ki, ölseniz de öldürülseniz de, muhakkak Allah’ın huzûruna toplanacaksınız! (Âl-i İmran, 158)”
Allahım, bizi ve neslimizi yolunda ölen ve razı olduğun bir şekilde huzurunda toplananlardan eyle.. Âmin..

Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz

Ey insan! Allah, iman edenleri, inkâr edip kardeşleri hakkında yolculuğa çıktıkları veya savaşa katılıp gaziler oldukları zaman eğer kardeşleri yanlarında olsalardı, ölmeyeceklerini iddia edip söyleyenler gibi olmamaları için ikaz eder ki öyle söyleyenlerin o sözünü kalblerinde bir hasret ve bir pişmanlık kılacağını bildirir. Zira hayatı veren ve öldüren ancak Allah’dır. Allahherkesin ne yaptığını hakkıyla görendir.
Allah, mü’minlere şanının hakkını teminat gösterip eğer Allah yolunda öldürülür veya Allah yolunda iken ölüm kendilerine gelirse, onlar için Allah’dan bir mağfiret ve bir rahmet olduğunu beyan eder ve o mağfiret ve rahmetin müşriklerin dünyada toplamakta oldukları ne varsa onlardan daha hayırlı olduğunu bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ve şânım hakkı için, eğer Allah yolunda öldürülür veya (o yolda iken) ölürseniz, elbette Allah’dan bir mağfiret ve bir rahmet, onların (dünyada) toplamakta olduklarından daha hayırlıdır! (Âl-i İmran, 157)”
Allahım, bizi ve neslimizi Allah yolunda mücadele eden ve o yolda ölenlerden eyle.. Âmin..

16 Nisan 2015 Perşembe

Hayatı veren de öldüren de Allah’dır

Ey insan! Uhud'da iki ordu karşılaştıkları gün, harb meydanından geri dönüp giden mü'minlerin içindeki taifenin yaptığı hatadan dolayı şeytan, onları imandan kaydırmak ister. Onların bu hatasına rağmen günahlarına tevbe edenleri çok bağışlayan Gafur ve işledikleri hatalara hemen ceza verip azab etmekte hiç acele etmeyen Halim olan Allah, onları afvetmiştir.
Allah, iman edenleri ikaz eder ve onlara, inkâr eden ve kardeşlerinin akıbeti hakkında yeryüzünde yolculuğa çıktıkları veya katıldıkları savaşta gaziler oldukları zaman kardeşleri için eğer yanlarında olsalardı ölmeyeceklerini ve öldürülmeyeceklerini iddia edip söyleyenler gibi olmamalarını bildirir. Böylece Allah, onların söyledikleri o sözü kalblerinde bir hasret ve bir pişmanlık kılacağını ikaz eder. Zira hayatı ve levazımatını veren Allah olduğu gibi hayatı alan ve ölümü veren de Allah'dır. Allah, kimin ne yaptığını hakkıyla gören ve bilendir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ey îmân edenler! İnkâr eden ve kardeşleri hakkında yeryüzünde yolculuğa çıktıkları veya gaziler oldukları (savaşa gittikleri) zaman: “Eğer yanımızda olsalardı ne ölürler, ne de öldürülürlerdi!” diyenler gibi olmayın ki, Allah bunu (bu sözü) onların kalblerinde bir hasret (ve pişmanlık) kılsın! Çünki hayâtı veren de öldüren de (ancak) Allah’dır. Allah ise, yapmakta olduklarınızı hakkıyla görendir. (Âl-i İmran, 156)”
Allahım, bizi ve neslimizi hayatı ve ölümü hayırlı ve güzel olanlardan eyle.. Âmin..

Uhud’da iki ordu karşılaştığı gün

Ey insan! Uhud'un nihayetinde mağlubiyetle birlikte mü'minlerin üzerine keder indiren Allah, onun ardından onların üzerine emniyet ve uyku indirir. Münafıklardan olan taife ise Allah hakkında haksız yere cahiliye zannıyla zanda bulunarak zafer ve galibiyet işinden kendilerine bir şey olsaydı, orada ölmeyecek olduklarını söylediler. Zafer ve galibiyet işinin tamamı Allah'a aiddir. Onlar sinelerinde söyleyemecekleri şeyleri gizliyorlar. Eğer onların üzerlerine orada ölecekleri yazılmış olsaydı, evlerinde oldukları halde oradan çıkıp yatacakları yere giderlerdi. Sinelerde olanı hakkıyla bilen Allah, sinelerde olanı denemekle mü'minlerin kalblerini temizlemek ister.
O gün Uhud'da iki ordu karşılaşır ve müşrik düşmanları görenlerden bir kısmı geri dönüp giderler. Şeytan onların yaptıkları bazı hatalar yüzünden ayaklarını hakta sebattan ve kalblerini imandan kaydırmak istedi. Onların bu hatasına rağmen Allah, onları afvettiğini yemin ederek bildirir. Allah, günahları çok bağışlayan Gafur ve hatalara ceza verip azab etmede hiç acele etmeyen Halim'dir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Şübhesiz ki (Uhud’da) iki ordu karşılaştığı gün, içinizden geri dönüp gidenler yok mu, şeytan ancak, yaptıkları bazı şeyler (hatâlar) yüzünden onları(n ayaklarını îmandan) kaydırmak istemişti. Buna rağmen and olsun ki Allah onları affetti. Muhakkak ki Allah, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Halîm (azabda hiç acele etmeyen)dir. (Âl-i İmran, 155)”
Allahım, bizi ve neslimizi imanda ve hakta sebat eden ve günahlarını bağışladıklarından eyle.. Âmin..

Allah hakkında cahiliye zannıyla zanda bulunuyorlardı

Ey insan! Savaşı kazandığını zannedip okçular tepesini terk eden mü'minler, gelen düşman takviye kuvvet ile kuvvetlenen müşriklerin saldırması üzerine harb meydanından uzaklaşmaya başladılar ve kimseye bakmadan geriye dönerler. Peygamber (asm) ise onları geri gelmeleri için çağırır. Böylece Allah, onları keder üzerine kederle cezalandırır. 
Kederle cezalandırılan taife olan samimî mü'minlerin üzerine o kederin ardından Allah, bir emniyet ve bir uyku indirir ki o tatlı ve güzel hal onları bürür. Münafıklardan olan bir taife ise nefisleri kendilerini öyle bir derde düşürmüş ki cahiliye zannıyla Allah hakkında haksız yere zanda bulunurlar. Allah'ın zafer ve galibiyet vaadi olan işten kendilerine bir şeyin olup olmadığını sorarlar. Allah da Peygambere (asm) işin tamamıyla Allah'a aid olduğunu söylemesini ve onların açıklayamayacakları şeyleri içlerinde gizlediklerini bildirir. O münafıklar birbirlerine Peygamberin (asm) söylediği gibi zafer ve galibiyet işinden kendilerine bir şey düşecek olsaydı, Uhud'da öldürülmeyeceklerini söylerler. Üzerlerine ölüm yazılmış olanlar, ölüm geleceği zaman evlerinde dahi bulunsalar bile ölmekle yatacakları yere mutlaka çıkıp gideceklerini Allah Peygambere (asm) söylemesini bildirir. Allah, kullarının sinesinde olan imtihan ederek dener, böylece kalblerde olan gizledikleri kötülüklerden temizler. Allah, sinelerde gizlenen ne varsa hakkıyla bilendir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Sonra o kederin ardından (Allah) üzerinize bir emniyet, bir uyku indirdi ki, (o hâl) içinizden bir tâifeyi (samîmî mü’minleri) bürüyordu; (münâfıklardan) bir tâife de vardı ki, doğrusu nefisleri, kendilerini derde düşürmüş, Allah hakkında haksız yere, câhiliye zannıyla zanda bulunuyorlardı. “Bu işten (zafer ve galibiyet va‘dinden) bize bir şey var mı?” diyorlardı. (Ey Resûlüm!) De ki: “Şübhesiz iş tamâmıyla Allah’a âiddir!” Sana açıklayamayacaklarını içlerinde gizliyorlar. (Birbirlerine:) “Eğer (Muhammed’in dediği gibi) bu işten bize bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik” diyorlardı. De ki: “Evlerinizde bile bulunsaydınız, üzerlerine ölüm yazılmış olanlar,(öldürülerek) yatacakları yerlere mutlaka çıkıp giderlerdi!” Artık (bu, birçok hikmetler ve) Allah’ın sînelerinizde olanı denemesi, hem kalblerinizde olanı temizlemesi içindir. Çünki Allah, sînelerin içinde olanı hakkıyla bilendir. (Âl-i İmran, 154)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima emniyette eyle ve sinelerimizi daima temiz eyle.. Âmin..

15 Nisan 2015 Çarşamba

Peygamber ise arkanızdan sizi çağırıyordu

Ey insan! Allah, Uhud’da vaadi olan zaferi mü’minlere vermiş, müşrikleri Allah’ın izni ile öldürmüşler ve Allah onlara arzu ettikleri zaferi zaafa düştükleri zamana kadar göstermiştir. Onlar içinde dünya menfaati olan ganimeti isteyen olduğu gibi ahireti isteyen de vardır. Allahonları imtihan etmek için, müşrikleri Uhud’un nihayetinde mağlub etmekten alıkoymuştur. Buna rağmen Allah, mü’minleri muhakkak afvettiğini ve mü’minlere karşı pek büyük ihsan sahibi olduğunu bildirir. 
Uhud’un nihayetinde okçuların geçidi bırakması ile gelen takviye kuvvet ile toparlanan müşrikleri gören mü’minler, harb sahasından kimseye dönüp bakmadan uzaklaşmaya başladılar, arkalarından Peygamber (asm) onları dönmeleri için çağırmasına rağmen toparlanamadılar. Allah da onları ellerinden giden zaferle kaçan ganimetlere ve başlarına gelen mağlubiyete üzülmemeleri için keder üzerine kederle cezalandırdı. Allah, elbette yapmakta olduklarından hakkıyla haberdardır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “O zaman (siz harb sâhasından) uzaklaşıyor ve kimseye dönüp bakmıyordunuz, peygamber ise arkanızdan sizi çağırıyordu; böylece (Allah) sizi, keder üstüne kederle cezâlandırdı. Tâ ki ne elinizden gidene, ne de başınıza gelene üzülesiniz! Çünki Allah, yapmakta olduklarınızdan hakkıyla haberdardır. (Âl-i İmran, 153)”
Allahım, bizi ve neslimizi üzülenlerden ve kederlenenlerden eyleme.. Âmin..

İçinizden dünyayı isteyen de vardı, ahireti isteyen de

Ey insan! Allah’ın âyetlerini inkâr edenlerin Allah’ın hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koşmaları sebebiyle Allah, o inkâr edenlerin kalblerine korku salacağını, onların varacakları yerin ateş olduğunu ve inkârcı zalimlerin kalacağı yer olan Cehennemin ne kötü yer olduğunu bildirir.
Allah yemin ederek mü’minlere olan vaadi olan zaferi yerine getirerek izni ile kâfirleri öldürdüklerini, arzu ettikleri zaferi onlara gösterdiklerini bildirir. Bu zafer, daha sonra mü’minlerin dünya menfaatlerine karşı zaafa düşerek Uhud Savaşı sırasında Peygamberin (asm) düşmanların takviye kuvvetlerinin gelebileceği geçidi tutan okçulara verdiği ne olursa olsun terk etmeme emir hususunda zafere ulaştıklarını zannederek ihtilafa düşerek Peygamberin (asm) emrine isyan ettikleri zamana kadar devam etmiştir. Onlar içinde dünya menfaati olan ganimeti isteyen de vardı, ahiret mükâfatını isteyen de vardı. Bunun üzerine Allah, mü’minleri imtihan etmek üzere Uhud’un nihayetinde müşrikleri mağlub etmekten alıkoydu. Allah, bu hata ve mağlubiyetten sonra mü’minleri afvettiğini ve mü’minlere karşı pek büyük ihsan sahibi olduğunu bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ve and olsun ki Allah, (siz) izni ile onları öldürürken, size olan va‘dini yerine getirmiştir; tâ ki (Allah) arzu ediyor olduğunuz (zafer)i size gösterdikten sonra, zaafa düşüp (peygamberin geçidi tutan okçulara verdiği) emir husûsunda ihtilâfa düşerek isyân ettiğiniz zamâna kadar! İçinizden dünyayı (ganîmeti) isteyen de vardı, (ve yine) içinizden âhireti isteyen de vardı. Sonra (Allah) sizi imtihân etmek için, sizi onlardan (onları mağlûb etmekten) alıkoydu. Bununla berâber muhakkak ki (O) sizi affetti. Hem Allah, mü’minlere karşı (pek büyük) ihsan sâhibidir. (Âl-i İmran, 152)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima zafer verdiğin ve emirlerine itaat edenlerden eyle.. Âmin..

İnkâr edenlerin kalblerine korku salacağız

Ey insan! Allah, iman edenlere inkâr edenlerin yardım edecek dostları olmadığını bilakis Mevlalarının Allah olduğunu ve Allah’ın yardım edenlerin en hayırlısı olduğunu bildirir.
İnkâr edenler, Allah’ın hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koşmaktadırlar. Bu günah ve isyanlarından dolayı Allah, inkârlerin kalblerine korku salacağını, onların varacakları yerin ateş olduğunu ve Allah’ın âyetlerini inkâr eden zalimlerin kalacağı yer olan Cehennemin kalmak için ne kötü bir yer olduğunu bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koşmaları sebebiyle, inkâr edenlerin kalblerine korku salacağız! Varacakları yer de ateştir. Zâlimlerin kalacağı yer ise ne kötüdür! (Âl-i İmran, 151)”
Allahım, bizi ve neslimizi Sana ortak koşanlardan ve âyetlerini inkâr eden zalimlerden eyleme.. Âmin..