7 Ocak 2014 Salı

Dilleriyle kalblerinde olmayanı söylüyorlar

Ey insan! Bindörtyüz Müslüman, Sahabe-i Kiram, umre için Kabe'ye gitmek için yola çıkarlar. Peygamberimiz (asm) Mekkelillere elçi göndererek umre niyetlerini iletir, fakat o sahabeyi dinlemezler. Peygamberimiz Hz. Osman'ı (ra) gönderir. O'nu da geri göndermezler. Ve artık yumruklar sıkılır, eller Peygamberimizin (asm) eli üzerine konulur, biat edilir. Ve işin ciddiyetini anlayan Mekkeli müşrikler anlaşma yapmak zorunda kalır.
Bu biattan ve seferden bazı bedevîler geri kalırlar, anlaşma olunca da sefere iştirak edememenin bahanesi olarak mallarını ve ailelerini gösterirler. Allah'tan mağfiret dilemesi için Peygamberimizden yardım isterler. Fakat kalbleri bilen Allah onların yalan söylediğini bilir ve kalblerinde olmayanı söylediklerini beyan eder. 
Evet, o bedevîler kendilerine, ailelerine ve mallarına bir zarar dokunmasından çekindiler ve o seferden geri bırakılanlar oldular.
Bilmediler ki Allah birisine bir zarar takdir etti mi artık onun önüne geçecek yoktur. Allah'tan gelecek bir şeye karşı koymaya kimse malik değildir. Allah kimin ne yaptığından hakkıyla haberdardır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Bedevîlerden geri bırakılanlar, sana: “Bizi (bu sefere iştirâk etmekten) mallarımız ve âilelerimiz alıkoydu; bu yüzden bizim için (Allah’dan) mağfiret dile!” diyecektir. (Onlar) dilleriyle, kalblerinde olmayanı söylüyorlar. De ki: “Eğer (Allah) size bir zarar (dokundurmak) ister veya size bir fayda (vermek) dilerse, sizin için Allah’dan (gelecek) bir şeye (karşı, onu def‘ edecek bir güce) kim mâlik olabilir? Hayır! Allah, yapmakta olduklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Fetih, 11)"
Allahım, bizi ve neslimizi Senin yolundaki seferlerden geri bırakılanlardan eyleme.. Âmin..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder