31 Ocak 2014 Cuma

Bir topluluk bir toplulukla alay etmesin

Ey insan! Mü'minler ancak kardeştir. Kardeş ise kardeşiyle daima ittihad ve ittifak halinde olmalıdır. Su-i zan, yanlış anlama, gıybet gibi arızalar bu kardeşliği bazen kesintiye uğratabilir. Bu iki kardeşin arası tez zamanda ıslah edilip barıştırılmalıdır ki Allah'ın merhameti üzerimize olsun.
Bazen kardeşlik sırrını tam anlayamayan iki taife de birbirine düşebilir. Bunların kardeşlik üzeri ittifakı temin edilmelidir. Bunun için hakemler araya girip aralarını ıslah etmelidir. Verilen hükme riayet etmeyip zulme devam eden taifenin saldırılarını bertaraf etmek için mücadele edilmelidir.
Bir topluluğun diğer bir toplulukla alay etmemesi cemiyet adabıdır. Zira alay edilen topluluk alay edenden daha hayırlı olabilir. Bir kadın topluluğu da diğer bir kadın topluluğuyla alay etmemelidir.
İnsanın kendisini ayıplamaması ve bir başkasını kötü lakabla çağırmaması yine bir edeb kuralıdır. Bu edebe riayet etmemek insanın fasık olmasına yeter bir sebebdir. Bu kötü ahlaktan tevbe etmelidir. Tevbe etmeyip devam edenler zalimlerdir.
Allah bu hususları bize şu âyetle haber verir: "Ey îmân edenler! Bir topluluk, (başka) bir toplulukla alay etmesin; olur ki (onlar), kendilerinden daha hayırlı olabilirler! Birtakım kadınlar da (başka) kadınlarla (alay etmesinler)! Belki (onlar da) kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendinizi (birbirinizi) de ayıplamayın ve birbirinizi (kötü) lâkablar ile çağırmayın! Îmandan sonra fâsıklık ismi (günahla anılmak), ne kötüdür! Artık kim (bu kötü amelinden vazgeçerek) tevbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir! (Hucurat, 11)"
Allahım, bizi ve neslimizi kötü ahlaktan ve zalimlerden olmaktan muhafaza eyle.. Âmin..

Mü’minler ancak kardeştirler

Ey insan! İman tevhid ile mü'minleri bir olan Allah'a bağlar. Bir Allah'a iman eden ve imanın esaslarını tasdik ve ikrar eden mü'mindir. Mü'minler ise Allah'ın hükmüyle kardeştir.
Kardeş olan her mü'min, kardeşiyle ittihad ve ittifak içinde bulunmalı ve yaşamalıdır. Bazen bazı arızalarla kardeşler arasına nifak girer, vifak ve ittifakı bozar. Diğer mü'min kardeşlere burada bir vazife düşer. O vazife arası açılan iki kardeşinin arasını düzeltmektir. Beni ilgilendirmez demek kardeşliğin ruhuna terstir.
Kardeşliğin bozulmaması için Allah'dan sakınmalı, bozulan iki kardeşin arasını düzeltmek noktasında yine Allah'dan sakınmalıdır ki Allah'ın merhametine mazhar olunsun.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Mü’minler ancak kardeştirler; öyle ise o iki kardeşinizin arasını düzeltin ve Allah’dan sakının ki merhamet olunasınız! (Hucurat, 10)"
Allahım, bizi ve neslimizi kardeşliğe kuvvet verenlerden eyle.. Âmin..

Saldıran tarafla savaşın

Ey insan! İslamiyet'te kardeşlik esastır. Bu kardeşliğin muhafazası da esastır. Kardeşliği bozan fitneler her zaman münafıklar ve mülhidler tarafından çıkartılabilir. Yanlış anlamalar, su-i zanlar, gıybetler, inad ve hased gibi sebebler de kardeşliği bozan ve birbirine düşüren sebeblerdir.
İki kardeş barıştırılmalıdır. İki kardeşin arası bozulabildiği gibi iki taifenin de arası bozulabilir. İki taifenin arasını hemen düzeltmek gerektir. Yoksa Allah'ın yardım ve inayeti gider, ihlası zedeler. İkisi arasını düzeltmek için hakem olarak araya girenlerin verdiği hükme her iki tarafın uyması gerekir. Bu hükme rağmen uymayan ve kardeşine zulmeden olursa o taife ile mesafe koyup Allah'ın emrine dönünceye kadar mücadele etmelidir. Hatta saldıran ile savaşmalıdır.
Saldıran vazgeçer, tavrından dönerse aralarını adaletle düzeltmelidir. Saldırdı diye adaletsizlik yapmamalıdır. Çünkü Allah adaletli olanları sever.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Eğer mü’minlerden iki tâife birbirleriyle vuruşurlarsa, hemen aralarını düzeltin! Artık onlardan biri (aralarında hüküm verdikten sonra yine de) ötekine haksızca zulmederse, o takdirde Allah’ın emrine dönünceye kadar, o saldıran (taraf)la savaşın! Fakat dönerse, o hâlde aralarını adâletle düzeltin ve adâletli olun! Şübhesiz ki Allah, adâletli olanları sever. (Hucurat, 9)"
Allahım, bizi ve neslimizi daima adaletle muamele eden ve kardeşlerin arasını adaletle düzelten eyle.. Âmin..

Allah'dan bir lütuf ve bir nimet

Ey insan! Allah, mü'minlerin kalbine imanı sevdirmiş ve edeb ile o imanı kalblerine sevdirmiştir. Küfür, fısk ve isyan ise bir edebsizliktir, ahlaksızlıktır. Allah, bunları mü'minlerin kalblerine çirkin göstermiş ve nefret ettirmiştir.
Mü'minlerin kalbinin iman nuru olan edebi sevmesi ve küfür, fısk ve isyan olan edebsizliği ise sevdirmemiştir. Bu ise Allah'dan bir lütuf ve bir nimettir. Lütuf ve nimet ise şükür ister. Allah kimin imanı sevdiğini, kimin küfrü sevdiğini hakkıyla bilir. Zira Allah herşeyi hakkıyla bilen Alim'dir. Allah bu lütuf ve nimeti kime vereceğini bilir. Zira Allah her işi hikmetli olan Hakim'dir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "(Bu,) Allah’dan bir lütuf ve bir ni‘mettir. Allah ise, Alîm (herşeyi hakkıyla bilen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır. (Hucurat, 8)"
Allahım, bizi ve neslimizi daima imanı sevmek ve küfürden nefret etmek lütuf ve nimetiyle bahtiyar eyle.. Âmin..

30 Ocak 2014 Perşembe

Gerçekten doğru yolda olanlar

Ey insan! Edeb ve ahlak kurallarını Allah bize Hucurat Suresi'nde öğretir. Edeb imanın bir süsüdür. Bu güzelliğe ancak iman ile erilir. Allah bu güzelliği bize Resulünün şahsında bize öğretir.
Allah Resulü imanıyla, edebiyle, ahlakıyla, sözleriyle, hareketleriyle, sünnetiyle, hayatıyla hep aramızdadır. Allah Resulü sahabelerin bizzat arasında bulunduğu zaman sahabeler Peygamberimize (asm) uymuşlardır. Eğer Peygamberimiz (asm) birçok işte eğer insanlara uysaydı, insanlar sıkıntıya düşerdi. Zira Allah'ın razı olduğu harekat ve efal Peygamberimiz'dedir. 
Allah Peygamberimizin (asm) ahlakı vasıtasıyla mü'minlere imanı sevdirmiş, imanı kalblerinde süslemiştir. Edeb, o kalblerdeki takvanın muhafazasıdır. Küfrü, fıskı ve isyanı ise mü'minlerin kalblerine çirkin göstermiş, onlardan nefret ettirmiştir. İmanı sevmek ve küfürden nefret etmek doğru yolda olmaktır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Hem bilin ki, şübhesiz aranızda Allah’ın Resûlü vardır. Eğer (o), birçok işte size uyacak olsaydı, gerçekten sıkıntıya düşerdiniz; fakat Allah, size îmânı sevdirmiş ve onu kalblerinizde süslemiştir. Küfrü, fıskı ve isyânı ise size (kalblerinize) çirkin göstermiştir. İşte onlar, 8gerçekten doğru yolda olanlardır! (Hucurat, 7)"
Allahım, bizi ve neslimizi imanı seven ve küfürden nefret eden eyle.. Âmin..

Fasık bir kimsenin haber getirmesi

Ey insan! Allah ve Resulünün önüne geçmemek, sesini Allah Resulünün sesinin üstüne çıkarmamak, Allah Resulünün huzurunda sesini yükseltmemek ve kısmak, Allah Resulüne evin dışından seslenmemek ve dışarı gelmesini sabırla beklemek Hucurat Suresi'nin bize öğrettiği edeb ve ahlak kurallarıdır.
Bir diğer edeb kuralı ise fasık bir kimsenin getirdiği haberi iyice araştırmaktır. Zira fasık günah işlemekten çekinmediğinden hem yalancı hem de günahkârdır. Böyle bir kimsenin getireceği haber fitne amaçlı olabilir. Bu haberi iyice araştırmadan aynen kabul eden bilmeyerek bir topluluğa sataşabilir. Genelde fasık bir kimsenin getirdiği haber ile bir topluluğa sataşan haksız çıkar ve pişman eder. Demek fasık bir kimsenin getirdiği haberi iyice araştırmak bir edeb ve ahlak kuralıdır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Ey îmân edenler! Eğer fâsık (yalancı, günahkâr) bir kimse size bir haber getirirse, önce (onun doğruluğunu) iyice araştırın ki bilmeyerek bir topluluğa sataşırsınız da (bu hareketiniz doğru olmadığından) yaptığınıza pişmân olan kimseler olursunuz. (Hucurat, 6)"
Allahım, bizi ve neslimizi pişman olacağımız hal ve hareketlerden muhafaza eyle.. Âmin..

Muhatabı konuşmak için beklemek

Ey insan! Hucurat Suresi, Peygamber Efendimizin (asm) şahsında biz ümmetine edeb dersi vermekte ve ahlak kurallarını öğretmektedir.
Surede, kapıya gelen sahabeler Efendimize odaların arkasından, evin dışından yüksek sesle bağırarak seslenmelerinin edebe uygun olmadığı bahsedilmektedir. Allah, Peygamber Efendimizi (asm) evinden çıkıncaya kadar beklemelerinin daha hayırlı olduğunu haber verir.
Bu edebe muhalif harekete rağmen Allah onlara çok bağışlayan Gafur ve çok merhamet eden Rahim olduğunu haber verir.
Öyle ise bizim çıkaracağımız ders, muhatabımız evinden çıkmadan yüksek sesle bağırmak yerine, muhatabımızın evinden çıkmasını sabırla beklemektir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Hâlbuki gerçekten onlar, (sen evinden) kendilerine çıkıncaya kadar sabretselerdi, (bu) kendileri için elbette hayırlı olurdu. Bununla berâber Allah, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir. (Hucurat, 5)"
Allahım, bizi ve neslimizi rızana uygun edeb ile edeblendir.. Âmin..

29 Ocak 2014 Çarşamba

Adaba akıl erdiremeyenler

Ey insan! Edeb insanın en güzel süsüdür. Bu güzel süsü giymek ise insanın tercihindedir. İnsan, kendisine yakışan edebi düşünüp akıl erdirerek tercih etmelidir.
Edebe akıl erdirmeyenler, ilmi dahi olasa çirkinleşirler. Bir insanın dikkat etmesi gereken edebden bir tanesi muhatabıyla yüz yüze konuşmak, odalar arkasından, evin dışından bağırarak konuşmamaktır. Evin dışından bağırarak konuşmak edebe muhaliftir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "(Ey Habîbim!) Doğrusu sana hucurâtın (odaların) arkasından (evinin dışından, edebe muhâlif olarak) seslenen kimseler var ya, onların çoğu (bu âdâba) akıl erdirmiyorlar. (Hucurat, 4)"
Allahım, bizi ve neslimizi edebe akıl erdirip riayet edenlerden eyle.. Âmin..

Resulün huzurunda seslerini kısanlar

Ey insan! Edeb, Allah'ın insana ihsan ettiği en güzel süstür. Bu güzel edebin kaynağı kuvvetli imandan gelen takvadır. Edeb ile bir mü'min kalbindeki takvayı muhafaza eder.
Kalblerdeki takva muhafaza eden bu edebi Hucurat Suresi bize öğretir. O edeb, Allah Resulünün huzurunda hürmeten sesi kısarak konuşmaktır. Onlar bu edebe riayet ederek kalblerindeki takvayı muhafaza etmişlerdir. Bu edebe riayet ise onları Allah'ın mağfiretine mazhar kılmış ve büyük bir mükafata nail eylemiştir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Doğrusu, Allah Resûlünün huzûrunda (ona olan hürmetlerinden) seslerini kısanlar var ya, işte onlar öyle kimselerdir ki, Allah onların kalblerini takvâ için imtihân etmiştir (de onlar bu âdâba riâyet etmekle onda muvaffak olmuşlardır). Onlar için bir mağfiret ve (pek) büyük bir mükâfât vardır. (Hucurat, 3)"
Allahım, bizi ve neslimizi kalblerimizdeki takvaya muvafık edeble edeblendir.. Âmin..

Seslerinizi Peygamberin sesinin üstüne çıkarmayın!

Ey insan! Edeb ve güzel ahlak insanın en güzel süsüdür. Edebi olmayanın ilmi de olsa çirkindir. Edebi olanın ilmi olmasa da güzeldir.
Bize Hucurat Suresi'nin öğrettiği edeblerden birisi de sözü yüksek sesle söylememektir. Peygamber Efendimizle (asm) muhatab olanların konuşurken sesini Peygamber Efendimizin (asm) sesinin üstüne çıkarmaması, sözü yüksek sesle söylememek bize öğretilen edeblerden birisidir. 
Bu misal, bizim için konuşmalarımız için edeb misalidir. Bir büyük zat ile konuşurken hatta muhatabımızla konuşurken de bu edebe riayet etmek bizim için önemlidir. Yüksek sesle, üst perdeden konuşmak muhatabını aşağı görmenin bir eseridir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Ey îmân edenler! Seslerinizi Peygamberin sesinin üstüne çıkarmayın! Birbirinize bağırmanız gibi ona sözü öyle yüksek sesle söylemeyin! Yoksa siz farkında bile olmadan amelleriniz boşa gider! (Hucurat, 2)"
Allahım, bizi ve neslimizi razı olduğun edeble edeblenenler eyle.. Âmin..

Allah’ın ve Resûlünün önüne geçmeyin!

Ey insan! İnsanı insan yapan imandır. Güzelleştiren ise güzel ahlak ve edebdir. Güzel ahlakı ve edebi kendine rehber edinen en güzel insandır.
Hucurat Suresi, mü'minlerin kalblerinin edeb ile imtihan edildiğini, bu edebe riayet edenlerin kazandığını, dikkat etmeyenlerin ise amelinin zayi olduğunu haber verir.
O edeblerden birisi de Allah ve Resulünün önüne geçmemektir. Bu hususta edebsizlik etmekten Allah'dan sakınmalıdır. Allah kimin bu edebe riayet ettiğini işiten ve bilendir. 
Allah'ın önüne geçmemek, Allah'ın rahmet ve şefkatinin önüne geçmemek; Resulünün önüne geçmemek ise fikrini ve hissiyatının Peygamberin önünde tutmamaktır.
Allah Bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Ey îmân edenler! Allah’ın ve Resûlünün önüne geçmeyin! Ve Allah’dan sakının! Şübhesiz ki Allah, Semî‘ (herşeyi işiten)dir, Alîm (hakkıyla bilen)dir. (Hucurat, 1)"
Allahım, bizi ve neslimizi Sana ve Resulüne karşı daima edeb timsali eyle.. Âmin..

28 Ocak 2014 Salı

Edeb ölçüsü, Hucurat Suresi

Ey insan! Hucurat Suresi, Kur'ân-ı Kerim'de 49. sure olup 106. sure olarak Medîne devrinde nâzil olmuştur, 18 âyettir. 4. âyetteki odalar manasına gelen "hucurat" kelimesi sureye isim olmuştur.
Bu sure mü'minlere edebi ve ahlak kurallarını öğretir. Allah ve Resulüne karşı edeb nasıl olacak öğretir. Allah ve Resulünün önüne geçmemek, Allah Resulü konuşurken sesi Peygamberin sesinin üzerine çıkarmamak, odalar arkasından Peygambere seslenmemek gibi edeb kurallarıdır ki Allah mü'minlerin kalblerini takva için bu adab ile imtihan etmiştir.
Bu adab ve ahlak kurallarını âlimlere, hocalara karşı da teşmil etmek mümkündür. Zira onlar Peygamberimizin varisleridir.
Allahım, bizi ve neslimizi Hucurat Suresi'yle gösterdiğin adaba riayet edenlerden eyle.. Âmin.. 

Eğer suyunuz çekilecek olsa

Ey insan! Seni yüzüstü sürünen değil, iki ayak üstünde dimdik yürüten Allah'a şükret. Yeri senin için hizmetkâr kılan Allah'a şükret. Gökte olan meleklerin seni yeri batırmadığı için Allah'a şükret. Üzerine taş yağdıran bir rüzgar göndermeyen Allah'a şükret.
Sana nesiller vererek yeryüzünde yayan Allah'a şükret. Seni tekrar mahşer yerinde toplayacak olan Allah'a şükret.
Her an teneffüs ettiğin havayı sana ihsan eden Allah olduğu gibi her gün muhtac olduğun gıdayı ve suyu da ihsan eden Allah'dır. Eğer su yerin dibine çekilecek olsa sana bu muhtac olduğun suyu kim getirebilir? Suları senin için nehirlerden, çaylardan, pınarlardan akıtan ancak Allah'dır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "De ki: “Söyleyin bana! Eğer suyunuz (yerin dibine) çekilecek olsa, artık size kim bir akar su getirebilir?” (Mülk, 30)"
Allahım, bizi ve neslimizi daima Sana şükreden, Seni tanıyan kullarından eyle.. Âmin..

Kim apaçık bir dalalet içinde

Ey insan! Kıyameti haber veren korkutucuyu hafife alan ve küçümseyen inkarcılar, kıyameti gördüklerinde yüzleri kötüleşir. Onlara hafife aldıkları o kıyametin geldiği bildirilir.
Kıyameti ve gelecek azabı küçümseyen ve acele gelmesini isteyen kafirlere karşılık iman edenler Allah'ın rahmetine sığınırlar. Onlar iman ettikleri gibi Allah'a tevekkül ederler. Onlar da bilirler ki kimin apaçık bir dalalet içinde olduğunun bilineceği kıyametin yakındır. Yakında, kıyamet ile dalalet içinde olanlar apaçık ortaya çıkacaktır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "De ki: “O, Rahmândır; O’na îmân ettik ve ancak O’na tevekkül ettik. Artık kimin apaçık bir dalâlet içinde olduğunu yakında bileceksiniz!” (Mülk, 29)"
Allahım, bizi ve neslimizi Sana iman edip tevekkül edenlerden eyle.. Âmin..

27 Ocak 2014 Pazartesi

Kâfirleri elemli azabdan kim kurtaracak?

Ey insan! İsyan ve nefretlerinde ısrar eden müşrikler, inkarcılar kendilerini ve çevrelerini dahi tanımaktan aciz iken, verilen nimetleri takdir edemezken, ihtiyacının şiddetini bilmez iken kendilerine gelen korkutucunun haber verdiği kıyameti dahi küçümseyerek dünyada baki olduklarını zannına kapılırlar.
Kıyamet Allah katında olan bir bilgidir. Gizli olmasında çok hikmetler vardır. Yine de korkulacak ve hazırlanılması gereken bir vakittir.
Kıyamet koptuğu zaman, bunu gören kâfirler hem kıyametin dehşetinden hem de yaptıkları hatadan dolayı yüzleri kötüleşir. Onlara korkutuldukları kıyametin geldiği haber verilir.
O inkar edenler inananların ölmesini arzu ederler. Onlar ölseler sevinirler. Allah inananlara ömür verse, imkan verse üzülürler. Fakat kıyamet gelip de başlarına çattığında onları Allah'ın elemli azabından kim kurtaracaktır? Hangi orduları, hangi kuvvetleri, hangi fitneleri o azaba atılmalarına mani olabilecektir?
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "De ki: “Söyleyin bana! Eğer Allah, beni ve berâberimde bulunanları (sizin temennî ettiğiniz gibi) helâk etse (hepimizi öldürse) veya bize merhamet buyursa (da ecelimizi ertelese), artık kâfirleri (pek) elemli bir azabdan kim kurtaracak?” (Mülk, 28)"
Allahım, bize ve neslimize merhamet buyur.. Âmin.. 

İnkar edenlerin yüzleri kötüleşir

Ey insan! Allah'ın sana verdiği nimetleri düşünüp verdiklerine şükür yerine kıyameti uzak görüp belki inkar edip küfre ve şirke düşersin. 
Verilen nimetleri yalanlayıp şükürsüzlüğüne bir de küçümsemeyi eklersin. Seni kıyametle korkutan korkutucu olan Peygamber Efendimiz'e (asm) kıyametin ne zaman olduğunu sorarak küçümsersin.
Kıyametin bilgisi ancak Allah'ın katındadır. Sen o bilgiye ulaşsan hidayete mi ereceksin? Asla, yine sefahatine devam edeceksin. İşte bu hal kafirlerin halidir.
O inkar edenlerin, dünyanın ömrü nihayet bulduğunda, kıyamet geldiğinde, gözleriyle kıyameti gördüklerinde yüzleri öyle kötüleşir ve onlar "işte kendisini acele olarak istediğiniz azab budur" denildiğinde akılsızlıklarına binler yanarlar. Fakat iş işten geçer.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Nihâyet onu (o kıyâmeti) yakından gördüklerinde, inkâr edenlerin yüzleri kötüleşir ve (kendilerine): “İşte kendisini (acele ederek) isteyip durduğunuz (azab) budur!” denilir. (Mülk, 27)"
Allahım, bizi ve neslimizi inkar edenlerden eylemeyip kıyameti gördüğümüzde ferahlık ihsan eyle.. Âmin.. 

O bilgi yalnız Allah katındadır

Ey insan! Seni yaratan ve iki ayak üzerinde dimdik ve dümdüz yürüten, yeri ayaklarının altında hizmetkâr kılan, sana nesiller vererek yeryüzünde yayan, sonra da mahşerde toplayacak olan Allah'dır.
Öyle ise sana düşen sana saymakla bitiremeyeceğin ve kıymetini dahi ölçemeyeceğin nimetleri veren Allah'a şükürdür. Bu şükrü hakkıyla ifa ve eda etmen mümkün değil, en azından beş vakit nimetlerin yekününe toptan bir şükür olan namazı kılabilirsin.
İnsana yakışan kulluk iken, kulluğu bırakıp isyan ve nefret ile Allah'ın kıyameti getirebileceğinde şübhe içindesin, hatta inkar ederek nankörlük etmedesin. Şunu bil ki kıyametin ne zaman kopacağı, haşrin ne zaman olacağı bilgisi Allah'ın katındadır. Peygamber Efendimiz (asm) bize kıyametten haber veren ve bizi Allah'ın azabından korkutan bir korkutucudur.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "De ki: “O bilgi, yalnız Allah katındadır. Ben ise ancak (O’nun azâbını haber veren) apaçık bir korkutucuyum!” (Mülk, 26)"
Allahım, bizi ve neslimizi Senden hakkıyla korkan ve korkutucunu can kulağıyla dinleyip tedbirine uyanlar eyle.. Âmin..

Kıyamet ne zaman?

Ey insan! Sinelerde saklı olanı bilen o sineleri yaratan Latif ve Habir olan Allah'dır. Yeri insana hizmetkâr kılan, omuzları olan yeryüzünde yürüten Allah'dır. 
Gökte olan meleklerle insanı yere batırmaya muktedir olan Allah'dır. Yine o meleklerle insanın üzerine taş yağdıran bir rüzgar göndermeye malik olan Allah'dır. Daha önce yalanlayan müşrikleri yere batıran, üzerlerine taş yağdıran rüzgarı gönderen Allah'dır. 
Üzerinde kanat açıp kapatarak uçan kuşu havada tutan Allah'dır. Hiçbir ordunun göndereceği azabı def edemediği kudret Allah'dır. Rızkı tutsa, kıtlıkta rızık verecek başka Rezzak'ın olmadığı yegane rızık veren Allah'dır.
İnsanı yüz üstü kapaklanarak yürüyen değil, iki aya üzerinde dimdik yürüten Allah'dır. İnsanı yaratan ve kulak, göz ve kalb veren Allah'dır. 
İnsana nesiller vererek yeryüzünde yayan Allah'dır. İnsanları yeryüzünde yaydığı gibi huzurunda toplayacak olan yine Allah'dır. Bunları gören ve bilen müşrikler yine isyanlarında ısrar edip "bu vaad edilen kıyamet ne zaman? diyerek kıyameti yalanlamışlardır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Hâlbuki (onlar:) “Eğer (iddiânızda) doğru kimseler iseniz, bu va‘d (edilen kıyâmet ve haşir) ne zaman?” diyorlar. (Mülk, 25)"
Allahım, bizi ve neslimizi Sana iman edip Seni tasdik ederek Sana itaat eden kullarından eyle.. Âmin..

26 Ocak 2014 Pazar

Sizi yeryüzünde yayan Allah'tır

Ey insan! Her gün aynada gördüğün ve elinle ovalayıp sildiğin kulak ve göz, seni dış âlemle bağlayan iyi penceredir. Bu nimetlere az şükretmen, sana kolayca verildiği için midir? Ya sinende taşıdığın kalbin ile sevip hayata tutunuyorsun. O kalb ki zatında ve aslında Allah'ı sevmen için verilmiştir. Sonra diğerlerini de Allah için sevmen için verilmiştir. Yine buna da mı diğer nimetlere yaptığın gibi az şükrediyorsun?
Şu yeryüzünde iki ayak üzerinde gezdiren, göz ve kulak ile haberdar kılan ve kalb ile güzel şeyleri sevdiren Allah'dır. O Allah ki seni ve diğer insanları yaratıp yeryüzünde yayandır. Neslini sürdüren ancak Allah'dır. Bu kadar nimet elbette şükür ister. Fakat ne kadar az şükrediyorsun.
Seni ve diğer insanları yaratıp yeryüzünde yayan Allah, elbette birgün huzurunda toplayacaktır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "De ki: “Sizi yeryüzünde (yaratıp) yayan O’dur ve ancak O’nun huzûruna toplanacaksınız!” (Mülk, 24)"
Allahım, bizi ve neslimizi nimetlerine çokça şükreden eyle ve huzuruna nimetlerine şükür etmişler olarak toplanmayı nasib eyle.. Âmin..

Ne kadar az şükrediyorsunuz?

Ey insan! Sen yüzüstü kapaklanarak yürüyenleri görmedin mi? Onlar dosdoğru yolda doğru gidemezler. Öyle ise iki ayak üstünde dimdik yürümek büyük nimettir. Nimet ise şükür ister.
İki ayak üstünde yürüyen insan kendisine verilen kulaklara, gözlere ve kalblere bir baksın. Kulaklarıyla ses âleminden haberdar olur, görüntü âlemini gözleriyle görür ve diğer insanların olduğu duygu âlemini kalbiyle hisseder. Her biri ayrı ayrı şükür ister. Bu nimetlerin şükrü ise bilhassa nimeti veren Allah'ın rızası dairesinde kullanmaktır. 
Yine de insan sanki nimetleri ve nimet vereni unutmuş gibi veya bunlar kıymetsiz şeylermiş gibi azıcık bir şükür ile geçiştirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "(Ey Resûlüm!) De ki: “Sizi yaratan ve size kulak(lar), gözler ve kalbler veren O’dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz!” (Mülk, 23)"
Allahım, bizi ve neslimizi nimetlerine çok şükredenlerden eyle.. Âmin..

Daha doğru giden kimse

Ey insan! Seni iki ayak üzerinde yaratan Allah'a şükret. Zira seni yüz üstü kapanarak yürüyen, sürünen olarak da yaratabilirdi. Elbette yüz üstü kapanarak yürüyen ve sürünen dosdoğru gidemez.
Yolda dimdik yürüyen elbette dosdoğru gider. Dosdoğru bir yolda dimdik yürüyen daha doğru giden kimsedir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Şimdi, yüz üstü kapanarak yürüyen (sürünen) mi daha doğru giden kimsedir, yoksa dosdoğru bir yolda dimdik (ve dümdüz) yürüyen mi? (Mülk, 22)"
Allahım, bizi ve neslimizi daima dosdoğru yolda dimdik yürüyen eyle.. Âmin..

25 Ocak 2014 Cumartesi

İsyan ve nefrette ısrar kıtlık getirir

Ey insan! Yeryüzünü size itaatkâr kılan Allah'a karşı insanın vazifesi şükürdür. Aczine ve fakrına meded eden rahmete hürmet insanlığın gereğidir.
İnsanların inkara, isyana ve nefrete devam ettikleri dönemlerde Allah verdiği rızkı tutmuş, ıslahı için kıtlık ile terbiye etmiştir. Birinci Dünya Harbi'nden sonra bu milletin çektiği kıtlık dönemini unutmamak gerek. Zira Allah malın kırkta birini zekat istedi, insanların ekserisi bundan yüz çevirdi. Allah da mallarının kırkta otuzunu alarak kıtlığa düşürdü.
Yine insan isyan ve nefrette ısrar ederse elbette o kıtlığı tekrar yaşar. İnsan unutmamalıdır ki o rızık kendiliğinden onlara gelmiyor, onlara rızık verecek Allah'dan başka yoktur.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Yâhut (Allah, size verdiği) rızkını tutsa (kesiverse), şu size rızık verecek olan kimdir? Hayır! (Onlar) isyan ve nefrette ısrâr etmişlerdir. (Mülk, 21)"
Allahım, bizi ve neslimizi verdiğin bütün rızıklara şükredenler eyle ve bizi kıtlık ile imtihan eyleme.. Âmin..

Kafirler ancak bir aldanma içindeler

Ey insan! Allah'a şirk koşanlar, isyan edenler, düşman olanlar kendilerinden önceki müşriklerin başına gelen felaketlerin izlerini yeryüzünde görmezler mi? Gökte olan melekler onları nasıl da yere batırmış, yer nasıl da sarsılmış bilmezler mi? Üzerlerine taş yağdıran rüzgarı gönderen gökte olan o meleklerden çekinmezler mi?
İnsan üzerinde uçan kuşlara bakıp bir zerre olsun bir ibret almaz mı? Onları havada tutan Rahman olan Allah'ın rahmeti değil mi? Allah havayı kuşların uçmasına müsaid yaratmış, bunu görmezler mi?
Acaba yerin sarsıntısından, rüzgarın felaketinden kurtaracak Rahman'dan başka orduları mı? Bir kasırganın tahribatını dünyanın en büyük devletlerinin orduları def edebiliyor mu? Bunları gördükleri halde inkarlarında ısrar eden kâfirler elbette bir aldanma içindedirler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Yâhut Rahmân’dan başka size yardım (edip azâbını sizden def‘) edecek şu ordunuz kimdir? O kâfirler ancak bir aldanma içindedirler. (Mülk, 20)"
Allahım, bizi ve neslimizi aldananlardan eyleme.. Rahman'ın rahmetinden ayırma.. Âmin..

Kuşları havada tutan Rahman'dır

Ey insan! Yerçekimi senin uçmana manidir, uçmasına mani olamadığı mahlukat da vardır. Bak kuşlara, kanatlarını açıp kapatıveriyor da havada kalıyor, istediği yere kanat çırparak uçup gidiyor.
Acaba, onları kanat açıp kapatmak mı havada tutuyor? Hayır. Onları havada tutan Rahman olan Allah'dır. O Rahman ki gözle görünmeyip hem şeffaf hem de çok hafif olan havaya kaldırma kuvvetini vermiştir. Senin o havanın içinde rahatça gezdiğin gibi, denizde balığın yüzdüğü gibi, toprakta köstebeğin rahat gezdiği gibi, kuşları da havada uçuran rahmetiyle her yeri ve her şeyi kuşatan Rahman olan Allah'dır. Demek Allah her şeyi hakkıyla gören ve bilendir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Üzerlerinde (kanatlarını) açan ve kapatıveren o kuşları görmediler mi? Onları (havada) Rahmân’dan başkası tutmuyor. Şübhesiz ki O, herşeyi hakkıyla görendir. (Mülk, 19)"
Allahım, bizi ve neslimizi daima Rahman ismine mazhar eyle.. Âmin..

Benim inkarım nasıl oldu?

Ey insan! Omuzlarında yürüdüğün şu yeri sana hizmetkâr kılan Allah'a bir teşekkürün, bir şükrün olmayacak mı? Sen Allah'ın gökte olan melek ordularından habersiz misin?
Senden önce gelen müşrik bir taifeyi nasıl da yere batırdı? Yeryüzünü gezip onlardan neden bir ibret almıyorsun? Yine o gökten olan melekler bir müşrik taifenin üzerlerine taş yağdıran bir rüzgar gönderdiğini hiç mi duymadın? Yine gökte olan o meleklerin Allah'ın emriyle aynı felaketleri sana da yaşatmayacağından nasıl emin olabiliyorsun?
Sen de biliyorsun ki müşriklerden öncekiler de yalanladılar, gökte olan meleklerin eliyle, Allah'ın emriyle, Allah'ın kulluğuna kabul etmediği o müşriklerin üzerine Allah'ın azabı nasıl oldu, gördüler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "And olsun ki, onlardan (o müşriklerden) öncekiler de yalanlamıştı; fakat benim (de o inkâr edenleri) inkârım, (onlara olan azâbım) nasıl oldu (gördüler)! (Mülk, 18)"
Allahım, bizi ve neslimizi müşriklerden eylemeyip şakir kullarından eyle.. Âmin..

24 Ocak 2014 Cuma

Meleklerin bir rüzgar göndermesi

Ey insan! Sineleri yaratan Allah, elbette sinelerde olanı bilecektir. İnsan sinesinde olanı ister gizlesin, ister açıklasın, Allah onları hakkıyla gören ve bilendir.
Allah, omuzlarında ve üzerinde rahatça gezdiğin yeri sana hizmetkâr kılmıştır. Senin aczine himmet etmiş, yeri senin için gezinti yeri kılmıştır.
İnsan nasıl oluyor da emin oluyor gökte olandan? Allah'ın gökte olan nice orduları vardır. Gökte olan melekler kainatın idaresini ve tedbirlerini ellerinde bulundururken onların yeri sarsmasından korkmuyor musun?
Gökte olan o melekler, vaktiyle Allah'ın emriyle isyan eden kavimlerin üzerine taş yağdıran bir rüzgar gönderdiğini hiç duymadın mı? Yine o rüzgarı bir daha göndermeyeceklerinden emin misin ki Allah'ın hududunu çiğnemekten ve asi gelmekten çekinmiyorsun. Kıyamet ile herkes Allah'ın tehdidinin nasıl olduğunu bilecektir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Yoksa gökte olan (o melekler)in (Allah’ın emri ile), üzerinize (taş yağdıran) bir rüzgâr göndermesinden emin mi oldunuz? Artık yakında benim tehdîdimin nasıl olduğunu bileceksiniz! (Mülk, 17)"
Allahım, bizi ve neslimizi maddî ve manevî helaketlerden emin ve muhafaza eyle.. Âmin..

Meleklerin sizi yere batırması

Ey insan! Allah, yeri sizin hizmetiniz için boyun eğdirdi de omuzlarında, yeryüzünde dolaşırsın. Buna sen güç yetiremezken Allah sana musahhar kıldı.
Sana yeri ve yeryüzünü musahhar kılan, hizmetine sunan Allah'a senin de musahhar olman ve hizmet etmen gerekmez mi?
Sana ne oldu da yer sana hizmetkâr oldu diye yeri hizmetine vereni unutursun? Gökte olan, kâinatın tedbir ve idaresine vekil kılınan meleklerdir. Onların sizi yere batırmayacaklarına dair sened mi var? Bazen bir  de bakıyorsun ki yer sarsılıyor. Kıyamet de böyledir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Gökte olanın (kâinâtın tedbir ve idâresine vekil kılınan meleklerin) sizi yere batırmasından emin mi oldunuz? Bir de bakarsınız ki o (yer) sarsılıyordur! (Mülk, 16)"
Allahım, bizi ve neslimizi yere batırma.. Âmin..

Yeri sizin için itaatkâr kılan

Ey insan! Bir zerre olduğun şu dünyayı, senin hizmetine veren, sana itaatkâr kılan Allah'tır. Senin aczine ve fakrına binaen yeri hizmetine boyun eğdirmiştir. 
Allah, sana yeri itaatkâr kılmakla yeryüzünde yürümeni ve ondan çıkan rızıklardan yemeni istemektedir. Sen de yeryüzünde yürü ve rızkını ye. Bil ki şu dünya hayatının sonunda yine dönüş Allah'adır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "O, yeri sizin için itâatkâr kılandır; artık onun omuzlarında (yeryüzünde) yürüyün ve (Allah’ın) rızkından yiyin! Dönüş ise, ancak O’nadır. (Mülk, 15)"
Allahım, bizi ve neslimizi yeryüzünden nasibimizi alıp Sana layık bir şekilde dönmeyi nasib eyle.. Âmin..

23 Ocak 2014 Perşembe

Hiç yaratan bilmez mi?

Ey insan! Sineler Allah için bir perde değildir ki Allah'a karşı mechul kalsın. Allah sinelerdekiler ister gizli olsun ister aşikar, fark etmez, Allah hepsini hakkıyla bilir.
Allah, sinelerde olanı hakkıyla bilendir, zira sineleri yaratan Allah'tır. Elbette sineleri yaratan, sinelerde olanı da bilecektir. O Allah ki bütün inceliklere nüfuz eden, kalblerdeki bütün incelikleri bilen Latif'tir. Kalblerde ve sinelerde ne varsa haberdar olan Habir'dir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "(Hiç) yaratan bilmez mi? Çünki O, Latîf (kalblerdeki bütün incelikleri bilen)dir, Habîr (onlardan haberdâr olan)dır. (Mülk, 14)"
Allahım, bizi ve neslimizi Latif ve Habir ismine mahcub eyleme.. Âmin..

Sinelerin içinde olanı hakkıyla bilen

Ey insan! Senin öyle bir Rabbin vardır ki sözün en gizlisini de bilir, en gürünü de bilir. O'nun için farketmez.
Sinelerde gizlenen bir sözü de açıklanan bir sözü de Allah bilir. Zira Allah sinelerde olan hakkıyla bilendir. Sineler Allah açık şeffaf bir yerdir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Sözünüzü (ister) gizleyin veya (ister) onu açıklayın (fark etmez)! Çünki O (Allah), sînelerin içinde olanı hakkıyla bilendir. (Mülk, 13)"
Allahım, bizi ve neslimizi sadece Senin razı olduklarını barındıranlar eyle.. Âmin..

Görmeden Rablerinden korkanlar

Ey insan! Rablerini inkar edenler, gönderilen korkutucuları da yalanlayarak Cehennemlik oldular. Onlar Allah'ın rahmetinden de uzaktırlar.
Bir de görmediği halde Rabbinden korkanlar vardır. Onlar Rablerinin rızasını kazanamamaktan korkarlar. Onlar Rablerinin çizdiği hududu çiğnemekten korkarlar. Onlar Rablerine hakkıyla itaat edememekten korkarlar. Elbette onlar için Rablerinden rahmet vardır. O rahmet, onlar için bir mağfiret ve büyük bir mükafattır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Şübhesiz ki görmeden Rablerinden korkanlara gelince, onlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfât vardır. (Mülk, 12)"
Allahım, bizi ve neslimizi görmeden Senden korkanlardan eyle.. Âmin..

Böylece günahlarını itiraf ettiler

Ey insan! Rablerini inkar edenler alevli ateşe, Cehenneme topluluklar olarak atılırlar. Her topluluk, kendilerine Cehennem bekçileri tarafından sorulan "size bir korkutucu gelmedi mi?" sorusuna "geldi, fakat biz onları yalanladık ve dalaletle itham ettik" derler.
Onlar, ayrıca "biz onları işitsek veya akıl eder olsaydık, buraya gelen arkadaşlardan olmazdık" diye itiraf ederler. Evet, onlar böylece günahlarını itiraf ederler.
Allah'ın azabından bir korkutucu olarak gönderilen peygamberleri yalanlayanlar Cehennemliktirler. Onlar Allah'ın rahmetinden uzaktırlar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Böylece günahlarını i‘tirâf ettiler. Öyleyse o Cehennemlikler (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun! (Mülk, 11)"
Allahım, bizi ve neslimizi rahmetinden uzak kılma ve Cehennemliklerden eyleme.. Âmin..

22 Ocak 2014 Çarşamba

Biz akıl eder olsaydık

Ey insan! Rablerini inkar edenler, kendilerine gönderilen korkutucuları yalanlayıp dalaletle itham ettiler. Kendilerini doğru yolda zannettiler. Hem kendilerini hem de takibcilerini dalalet bataklığının misk-i amber olduğu safsatasıyla kandırdılar.
Onlar bu günahlarının ve inkarlarının neticesi olarak Cehenneme atıldıklarında kendilerine sorulan "size bir korkutucu gelmedi mi?" sorusuna "geldi, fakat biz yalanladık" derler. Ve kendilerinin akılsızlıklarını itiraf ederler. Evet, onlar korkutucuları işitseler veya akıl eder olsalardı, elbette o alevli ateş arkadaşları arasında olmazlardı.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Ve derler ki: “Eğer (biz) işitir veya akıl eder olsaydık, bu alevli ateş ashâbı arasında bulunmazdık!” (Mülk, 10)"
Allahım, bizi ve neslimizi akılsızlardan eyleme.. Âmin..

Korkutucuyu biz yalanladık

Ey insan! Rablerini inkar edenler topluluklar halinde Cehenneme atılır. Her atılan topluluğa Cehennem bekçileri sorar, size korkutucu gelmedi mi? diye. Bu da peygamberlik müessesinin bir isbatıdır aslında.
Onların orada yalan söyleyecek mecali yoktur. Artık hakikati söylerler ve derler ki "Evet! Gerçekten bize bir korkutucu geldi, fakat biz yalanladık" Onlar kendilerine gelen korkutucuları yalanladılar, hatta daha da ileri giderek Allah'ın bu rahmetini de yalanladılar. Onlar da bunu şöyle söylerler: "Allah hiçbir şey indirmemiştir; siz ancak büyük bir dalâlet içindesiniz!"
Gittikleri yolun iç yüzünü ve neticesini haber veren peygamberleri yalanlayan inkarcılar, peygamberleri dalaletle suçladılar. Cehenneme düçar oldular.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "(Onlar) derler ki: “Evet! Gerçekten bize bir korkutucu geldi, fakat biz yalanladık ve (onlara): ‘Allah hiçbir şey indirmemiştir; siz ancak büyük bir dalâlet içindesiniz!’ dedik.” (Mülk, 9)"
Allahım, bizi ve neslimizi korkutucuları daima tasdik edenlerden eyle.. Âmin..

Size bir korkutucu gelmedi mi?

Ey insan! Rablerini inkar edenler için Cehennem azabı hazırlanmıştır. Onları alevli ateş beklemektedir. Onlar Cehenneme atıldıklarında Cehennemin öfkelendiğini ve homurdandığını işitirler. Demek Cehennem dahi onlara öfkelenmektedir.
O Cehennem ki o inkar edenlere öyle öfkeleniyor ki nerede ise çatlayacak. Cehenneme atılan her bir topluluğa Cehennem bekçileri şöyle sorar:  Size bu azabı haber veren bir korkutucu gelmedi mi?"
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Nerede ise öfkeden çatlayacak! Ne zaman oraya bir topluluk atılsa, (Cehennemin) bekçileri onlara: “Size (bu azâbı haber veren) bir korkutucu gelmedi mi?” diye sorar. (Mülk, 8)"
Allahım, bizi ve neslimizi Cehennemden muhafaza eyle.. Âmin..

21 Ocak 2014 Salı

Onun şiddetli homurdanmasını işitirler

Ey insan! Seni yoktan var eden, bulanık bir sudan yaratan, en güzel nimetlerle besleyen, belalardan koruyan ve seni terbiye eden Rabbini ve nimetlerini inkar etme. Zira Rabbini inkar edenlerin varacağı yer Cehennemdir.
O inkar edilenler Cehenneme atılacaklar. Atıldıklarında şiddetli bir homurdanma işitecekler. O homurdanma Cehennemin kaynıyor olmasındandır. O ne korkunç bir ses ve homurdanmadır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Oraya atıldıkları zaman, onun şiddetli homurdanmasını işitirler; çünki o kaynıyordur! (Mülk, 7)"
Allahım, bizi ve neslimizi Cehennem azabından muhafaza eyle.. Âmin..

Rablerini inkâr edenler için

Ey insan! Dünya semasını kandiller olan yıldızlarla süsleyen Allah, gerektiğinde onları kulak hırsızlığına yeltenen şeytanlara atılan taşlar kılmıştır. Onlar için de alevli bir azabı hazırlamıştır.
Şeytana uyup kendini yaratan ve besleyen ve terbiye eden Allah'ı inkar edenler için de Cehennem azabı vardır. Elbette kendisini yaratıp besleyerek terbiye eden Rabbini unutan ve inkar eden için varılacak yer Cehennemdir. Orası ne kötü varılacak bir yerdir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Rablerini inkâr edenler için de Cehennem azâbı vardır. O ne kötü varılacak yerdir! (Mülk, 6)"
Allahım, bizi ve neslimizi hakikî mü'minlerden eyleyip inkardan ve Cehennem azabından muhafaza eyle.. Âmin..

Kulak hırsızlığı yapan şeytanlar için

Ey insan! Yedi göğe bakan gözler kusur göremezken pırıl pırıl parlayan yıldızları muhteşem bir saray gibi görür. Allah dünya seması olan görünen göğü parlak kandillerle süslemiştir. 
Dünya semasındaki kandiller dünyadakilere muhteşem bir güzellik ve manzaralar sunmaktadır. Vazifesi biten yıldızlar, şahab denilen gök taşları ise kulak hırsızlığı yapmak isteyen şeytanları bekleyen birer cebhane gibidir ki sanki mancınıklar kurulmuş, kulak hırsızlığına yeltenen şeytanlara o taşlar atılmakta ve şeytanlara alevli ateş azabını ve korkusunu tattırmaktadır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "And olsun ki, dünya semâsını kandillerle süsledik ve onları (kulak hırsızlığı yapan) şeytanlar için (atılacak) taşlar yaptık ve onlara alevli ateş azâbını hazırladık! (Mülk, 5)"
Allahım, bize ve neslimize Kur'ân'ın manasını hakkıyla tefekkür ve tefehhüm ederek kainat kitabını okumayı nasib eyle.. Âmin..

Gözünü tekrar tekrar çevir

Ey insan! Gözünü semaya çevir, bak muntazam ve aydınlık şehirler, parlak saraylar göreceksin. O şehirler ve saraylar mükemmel bir şekilde idare edilmektedir.
Allah yedi göğü tabaka tabaka yaratmış, tabakaları kendi içinde ahenkli kılmıştır. Düzensizlik ve tesadüf eseri görünmez. Bütün gözler bir araya gelse baksalar bir çatlak bulamazlar. Öyle ki tekrar tekrar baksalar bir ahenksizlik göremezler. Elektronik bir göz olan teleskoplarla, uydularla bakıyorlar da mükemmellik karşısında sadece hayretlerini ifade edebiliyorlar. 
Çatlak ve kusur arayan göz aradığını bulamaz ve sahibine zelil ve bitkin bir halde döner.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Sonra gözü(nü) tekrar tekrar çevir (ve yine bak); o göz (aradığı kusûru bulamadan) zelil ve bitkin bir hâlde sana dönecektir! (Mülk, 4)"
Allahım, bizi ve neslimizi yedi göğü tefekkür edip sanatın karşısında Seni daima tesbih edenler, tekbir edenler eyle.. Âmin..

20 Ocak 2014 Pazartesi

Yedi tabaka göğe bak, hiçbir çatlak var mı?

Ey insan! Allah dünyayı ve kainatı öyle yaratmıştır ki tabaka tabaka ve ahenk içindedir. Dünyanın seması ile semavatı yedi kat olarak yaratmıştır. 
Dünyanın seması olan yedi atmosfer tabakasındaki hikmetler saymakla bitmez. Hepsi ahenk içindedir. Görünen sema bütün yıldızları, sistemleri ve galaksileri içine alır. İç içe geçmiş yedi sema muntazam ve muhteşemdir. Onlarda bir düzensizlik görmek mümkün değildir.
İnsan gözünü çevirse, dünyanın semasına ve yedi göğe baksa bir düzensizlik ve bir çatlak göremeyecektir. Bu Allah'ın mükemmel bir sanatıdır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "O ki, yedi göğü tabaka tabaka (birbiriyle âhenkli) olarak yarattı. Rahmân (olan Allah)’ın yarattığında hiçbir düzensizlik göremezsin! Haydi gözü(nü) çevir (de bir bak), hiçbir çatlak görecek misin? (Mülk, 3)"
Allahım, bizi ve neslimizi kainatta tecelli eden isim ve sıfatlarınla Seni tanıyan kullarından eyle.. Âmin..

Hanginiz amelce daha güzeldir diye

Ey insan! Bütün mülkü tasarrufunda tutan Allah'dır. Zerreden şemse, çiçekten yıldıza, insandan kainata kadar herşeyin idaresi ve tasarrufu olan Allah ne yücedir.
Allah, insan için bu sistemi kurdu. İnsanların hangisi daha güzel amel işleyecek diye imtihan etmek istedi. İmtihan etmek için ölüm ve hayatı yarattı. Herkes için bir müddet ve mühlet verdi. Ta hangisi amelce daha güzeldir diye. Allah'a isyan eden ne mülkünden çıkabilir ne de Allah'ı aciz bırakabilir. Zira Allah kudreti daima üstün gelen Aziz'dir. Allah bir de kötü amel işleyip de hatasını anlayanlar için mağfiretini ihsan eden Gafur'dur.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "O ki, hanginiz amelce daha güzeldir diye sizi imtihân etmek için ölümü ve hayâtı yarattı. Ve O, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen)dir, Gafûr (çok mağfiret eden)dir. (Mülk, 2)"
Allahım, bize ve neslimize hayatımızı amelce güzel eylemeyi ve Gafur ismine mazhar olmayı nasib eyle.. Âmin..

Mülk elinde olan Allah yücedir

Ey insan! Mülk umumen Allah'ındır. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder. Bu tasarrufa itiraz etmek kimsenin haddi değildir. Zerreden insana, insandan dünyaya, dünyadan güneşe, güneşten yıldızlara, yıldızlardan semavata ve kainata ve arş-ı alaya ve kürsiye ve kab-ı kavseyne ve daha nice yerlere sahib ve hakim olan Allah ne yücedir.
Zerreyi nasıl idare ediyorsa güneşi de öyle idare eder. İnsanı nasıl idare ediyorsa kainatı da öyle idare eder. Allah herşeye gücü ve kuvveti hakkıyla yetendir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "(Bütün) mülk (ve hâkimiyet) elinde (tasarrufunda) olan (Allah) ne yücedir! Ve O, herşeye hakkıyla gücü yetendir. (Mülk, 1)"
Allahım, bizi ve neslimizi mülkünde varis kıldıklarından eyle.. Âmin..

19 Ocak 2014 Pazar

Mülk Suresi

Ey insan! Mülk Suresi, Kur'ân-ı Kerim'in 67. suresi olup 77. sure olarak Mekke devrinde nâzil olmuştur, 30 âyettir. Tebârake, Münciye, Mücadele, Mania, Vâkiye olarak da isimlendirilmiştir.
Mülk Suresi; kainattaki isimlerin tecellilerinden, ölüm, hayat ve imtihandan, yaratılıştaki mükemmellikten, yedi tabaka semanın yıldızlarla süslenip şeytanların taşlanmasından, cehennemin dehşetinden, peygamberleri dinlemeyenlerin sonundan, semadan inen afetlerden, rahmetin her şeyi kuşatmasından, her şeyin Allah'ın takdiriyle olduğundan bahseder.
Mülk Suresi'nin çok fazileti vardır ki her gece okuyanın pek büyük sevaba ve fazilete nail olacağına dair hadisler vardır.
Peygamber Efendimiz (asm) bu surenin faziletini bize şöyle haber verir: "Bu sûre (kabir azabına veya kabir azabına sebep olan günahlara karşı) engeldir, bu sûre kurtuluş sebebidir, kişiyi kabir azabından kurtarır. (Tirmizî)"
Allahım, bizi ve neslimizi Mülk Suresi'nin faziletine ve sevabına daima mazhar eyle.. Âmin.

En güzel isimler O'nundur

Ey insan! Kur'ân Allah'ın kelamıdır. İsm-i azamdan, her ismin azam mertebesinden ve arş-ı aladan insana indirilmiştir. Dağ üzerine indirilse Allah korkusundan, haşyetten param parça olur.
O öyle Allah'dır ki Melik, Kuddüs, Selam, Mü'min, Müheymin, Aziz, Cebbar ve Mütekebbir'dir.
O Allah ki her şeyi hakkıyla yaratan Halık, her şeyi yoktan var eden Bari, her şeye münasib sureti veren Müsavvir olan Allah'tır. Her şey ya zatında ya netice itibariyle güzeldir. Elbette güzel eserin sahibinin isimleri de güzeldir. Bütün en güzel isimler Allah'ındır ki Esmaü'l-Hüsna denilir.
Göklerde ve yerde bulunan her şey hayatıyla, vazifesiyle Allah'ı tesbih ederek kusurdan tenzih eder. Zira Allah kudretiyle daima üstün olan Aziz'dir ki her şeyi en mükemmel şekliyle yaratır; her işi hikmetli olan Hakim'dir ki abes ve boş bir şey yoktur.
Allah bu hususları bize şu âyetle haber verir: "O, Hâlık (herşeyi yaratan), Bâri’ (yoktan var eden), Müsavvir (her mahlûka sûret veren) Allah’dır. Esmâü’l-Hüsnâ (en güzel isimler) O’nundur. Göklerde ve yerde ne varsa, O’nu tesbîh eder. Çünki O, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır. (Haşir, 24)"
Allahım, bize ve neslimize Esmaü'l-Hüsna hürmetine Senin marifetinde ve muhabbetinde azamî mertebe ihsan eyle.. Âmin..

O öyle Allah'tır ki

Ey insan! Üzerine indirilse dağın param parça olduğu Kur'ân Allah'ın kelamıdır. O öyle bir Allah'tır ki rahmetiyle hem bütün mahlukatı kucaklar Rahman olarak hem de mü'minleri, masumları ve yavruları kucaklar Rahim olarak.
O öyle Allah'dır ki saltanatı herşeyi içine alan bir İlah'tır ve O'ndan başka ilah yoktur. O Melik'tir ki mülkünde ve memlükünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir. O Kuddüs'tür ki icraatinde, rububiyetinde ve faaliyetinde bir kusur yoktur, müşriklerin bütün tasavvurundan münezzehtir. O Selam'dır ki herkes ve her şey O'nun ile selamete erer, âfetten salim kılar, zahirde görünen ve tasavvur edilen bütün kusurlardan uzaktır. O Mü'min'dir ki herkes ve her şey ancak O'nunla emniyete erer, O çokça emniyet verendir. O Müheymin'dir ki herkesi ve her şeyi her zaman gözetip koruyandır. O Aziz'dir ki O'nu aciz bırakacak hiçbir kuvvet yoktur, O'nun kudreti daima üstün gelendir. O Cebbar'dır ki dilediğini yapmasını engelleyecek yoktur, O dilediğini yapandır. O Mütekebbir'dir ki herkes ve her şey O'na nisbetle aciz ve hakirdir ki büyüklük ve yücelik O'na mahsustur.
Melik, Kuddüs, Selam, Mü'min, Müheymin, Aziz, Cebbar ve Mütekebbir olan Allah müşriklerin ve kafirlerin tasavvur ettikleri kusurlardan, ortaklardan münezzeh ve uzaktır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "O öyle Allah’dır ki O’ndan başka ilâh yoktur! (O,) Melik (mülkünde istediği gibi tasarruf eden)dir, Kuddûs (her noksanlıktan münezzeh olan)dır, Selâm (her kusurdan ve âfetten sâlim olan)dır, Mü’min (çokça emniyet veren)dir, Müheymin (her zaman gözetip koruyan)dır, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen)dir, Cebbâr (dilediğini yaptıran)dır, Mütekebbir (büyüklük ve yücelik kendisine mahsûs olan)dır. Allah, (onların) ortak koşmakta oldukları şeylerden pek münezzehtir. (Haşir, 23)"
Allahım, bizi ve neslimizi Melik, Kuddüs, Selam, Mü'min, Müheymin, Aziz, Cebbar ve Mütekebbir isimlerinin hürmetine o isimlerinin tasarruf ve himayesinden çıkarma.. Âmin..

18 Ocak 2014 Cumartesi

Gaybı ve şehadeti hakkıyla bilen

Ey insan! Kur'ân Allah'ın kelamıdır. Bir dağın üzerine indirilse dağ Allah korkusundan param parça olur. 
Kur'ân'ı hak olarak indiren öyle Allah'dır ki tek bir ilah odur. O'ndan başka ilah yoktur. Kâinatı en küçük zerresinden en büyüğüne, en darından en genişine, en donuğundan en hareketlisine kadar yaratan, terbiye eden, idare eden Allah'dır. Geçmiş ve gelecek ne varsa bütün gaybı ve hal-i hazırda olan bütün şehadeti hakkıyla bilen ve görendir.
O Allah ki rahmetiyle bütün mahlukata rahmet eden Rahman'dır. Rahmeti bütün mahlukatı kuşatmıştır. O Allah ki merhametiyle mü'minlere, yavrulara ve masumlara rahmet eden Rahim'dir.
Allah bütün bu hususları bize şu âyette haber verir: "O öyle Allah’dır ki, O’ndan başka ilâh yoktur! Gaybı ve şehâdeti (gizli olanı ve görüneni) hakkıyla bilendir. O, Rahmân (bütün mahlûkata rahmet eden)dir, Rahîm (mü’minlere çok merhamet eden)dir. (Haşir, 22)"
Allahım, bizi ve neslimizi Rahman ve Rahim isimlerinin rahmetinden ve tecellisinden ayırma.. Âmin..

Kur'ân'ı bir dağa indirmiş olsaydık

Ey insan! Kur'ân, arş-ı aladan, ism-i azamdan gelen insanları hitab eden, kainatın ve hadisatın hakikatini gösteren Allah'ın kelamıdır. 
Arş-ı aladan, ism-i azamdan, bütün isimlerin azamî mertebesinden geldiğinden, makamı ali olduğu için Kur'ân insanın kalbine indiğinde bütün putları yıkmaya, bütün taşlıkları eritmeye kadirdir. Öyle ki Allah, Kur'ân'ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydı, elbette o dağ Allah korkusundan boyun eğer, hatta haşyetinden öyle bir hale gelir ki param parça olurdu. Düşünen, o hali tefekkür eden bu misalden ibret alır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Eğer (biz) bu Kur’ân’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, doğrusu (sen) onu Allah korkusundan boyun eğmiş, param parça olmuş görürdün! (Biz) bu misâlleri insanlara, olur ki düşünürler diye getiriyoruz. (Haşir, 21)"
Allahım, bize ve neslimize Kur'ân'ı haşyetle okuyup dinlemeyi ve ibret almayı nasib eyle.. Âmin..

Cehennem ehli, Cennet ehli ile bir olmaz

Ey insan! Allah'ı unutan kimseye Allah kendisini unutturur. Şu fani dünyada kendisini baki zanneder, ibadet yerine sefahat için yaratıldığını zanneder, vazifesi olduğunu unutup başıboş olduğunu ve sonunda hesab sorulmayacağını sanar. İşte fasıkların hali böyledir ve bu halin neticesi Cehennemdir.
Allah'ı hatırlayana ve unutmayana Allah da kendisini unutturmaz. Şu fani dünyada kendisinin de fani, aciz ve zayıf olduğunu bilir, sefahattan kaçıp ibadete sığınır. Başıboş olmadığını bilip vazifesini ifaya çalışır ve sonunda yaptığı iyiliklerin boşuna gitmediğini, kendisi için bir mükafatın olduğunu bilir. İşte bu da mü'minin halidir ki bu halin neticesi Cennettir.
Elbette her iki hale ve neticesine bakan Cehennem ehli ile Cennet ehlinin bir olmadığını bilir, görür. Evet, gerçekten kurtuluşa erenler Cennet ehlidirler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Cehennem ehli, Cennet ehli ile bir olmaz! Cennet ehli, gerçekten kurtuluşa eren kimselerdir! (Haşir, 20)"
Allahım, bizi ve neslimizi gerçekten kurtuluşa eren Cennet ehlinden eyle.. Âmin..

17 Ocak 2014 Cuma

Allah'ı unutanlar fasıkların ta kendileridir

Ey insan! İnsan kıyamet günü için ne hazırladığına önceden ne takdim ettiğine bir bakmalıdır. Eğer insan kıyamet günü için hazırladığına bakmaz, ne takdim ettiğini bilmez ise kendisini unutmuştur.
Kendisini unutan ahireti düşünmez ve dünyanın boş meşgaleleri içinde boğulur gider. İnsanın kendisini unutmasının sebebi Allah'ı unutmasıdır. Zira Allah, kendisini unutana kendisini de unutturur. Öyle kimseler günah işlemekten çekinmeyen fasıkların ta kendileridir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Allah’ı unutan; bu yüzden (Allah’ın da) onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın! İşte onlar, fâsıkların ta kendileridir! (Haşir, 19)"
Allahım, bizi ve neslimizi Seni ve kendisini unutanlardan eyleme..Âmin..

Herkes kıyamete ne hazırladığına baksın

Ey insan! Allah'a iman eden elbette itaat edecek ve Allah'a karşı gelmekten ve isyandan sakınacaktır. Zira iman teslimi gerektirir. Teslim olan elbette itaatsizlik ve isyan etmez.
Kıyamet yakındır, kıyamet ile herkesin muhasebesi yapılacak, ameline göre muamele görecektir. Öyle ise herkes kıyamet gününe ne hazırladığına, o güne ne takdim ettiğine dünyada iken bakmalı ki o gün yapılan pişmanlık fayda vermeyecektir. Unutmamalıdır ki kulun yaptığı her şeyden Allah hakkıyla haberdardır, öyle ise herkes Allah'tan sakınsın.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Ey îmân edenler! Allah’dan sakının! Ve her nefis, yarın (kıyâmet günü) için ne takdîm ettiğine (ne hazırladığına) baksın! Ve Allah’dan sakının! Çünki Allah, ne yaparsanız hakkıyla haberdâr olandır. (Haşir, 18)"
Allahım, bizi ve neslimizi daima Senden sakınan kullarından eyle.. Âmin..

Şeytan ve münafığın akıbeti

Ey insan! Şeytan insanı "inkara et" diyerek insanı küfre sokar. Bu desisesiyle kendince Allah'tan ve insandan intikam almaktadır, fakat bu kendisinin zalimlerden olduğunun bir delilidir.
Münafık ise nifakıyla hem kafirleri mü'minlere karşı kışkırtmakta hem de zora gelince kafirlerle birlikte olmaktan kaçınmaktadır. Onun bu nifakı da onun zalimlerden olduğunun bir delilidir.
Zalimler zümresinden olan şeytan ve münafığın akıbeti ise aynıdır ki içinde ebedî olarak ateşte kalmaktır. İşte zalimlerin cezası ve akıbeti budur, ateştir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Böylece ikisinin de âkıbeti, gerçekten kendilerinin, onun içinde ebedî kalıcı kimseler olarak ateşte olmalarıdır. İşte zâlimlerin cezâsı budur! (Haşir, 17)"
Allahım, bizi ve neslimizi zalimlerden olmaktan muhafaza eyle.. Âmin..

Münafıkların misali şeytanın hali gibidir

Ey insan! Münafıklar mü'minleri kandırdığı gibi kafirleri de kandırmakta ve kafirleri mü'minlere karşı fitnesiyle cesaretlendirmektedir.
O münafıkların misali şeytanın hali gibidir. Zira şeytan insana "inkar et" der, insan şeytana aldanıp Allah'ı inkar edince de "ben senden uzağım" der. Böylece hem insanı yoldan uzaklaştırır hem de kendisinin o inkardan uzak olduğunu söyler, güya Allah'ın azabından korkar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "(Onların misâli;) şeytanın hâli gibidir ki, hani insana: “İnkâr et!” demişti. Artık (insan) inkâr edince de: “Doğrusu ben, senden uzağım; çünki ben âlemlerin Rabbi olan Allah’(ın azâbın)dan korkarım!” demişti. (Haşir, 16)"
Allahım, bizi ve neslimizi şeytanın ve münafığın şerrinden muhafaza eyle.. Âmin..

16 Ocak 2014 Perşembe

Yaptıklarının vebalini tatmış olanlar

Ey insan! Mü'minlere ihanet eden inkarcı yahudiler, Nadiroğulları elbette ihanetin cezacı çekeceklerdir. Onların cezaları da kendilerinden önce yaptıklarının cezasını tatmış olan Bedir'de öldürülenler gibidir. Evet onların misali, Bedir'de öldürülenlerin hali gibidir.
Onların sonları Bedir'de öldürülenlerin haline benzediği gibi ahirette de elemli bir azab vardır. Onlar hem dünyada hem ahirette elemli azab ile ceza göreceklerdir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "(Onların misâli;) kendilerinden az önce, yaptıklarının vebâlini tatmış olanların (Bedir’de öldürülenlerin) hâli gibidir! Ve onlar için (âhirette de pek) elemli bir azab vardır. (Haşir, 15)"
Allahım, bizi ve neslimizi Sana  itaat eden kullarından eyle.. Âmin..

Yahudiler toplu olarak sizinle savaşamazlar

Ey insan! Yahudiler öyle korkak bir millettir ki toplu olarak, merdane mü'minlerle savaşamazlar. Onlar kuvvetlendirilmiş kalelerde, muhafaza altına alınmış şehirlerde, duvarlar arkasına saklanarak savaşabilirler.
Mü'minlerle yüz yüze savaşmaktan korkan yahudiler, kendi aralarında birbirlerine karşı şiddetlidirler. 
Yahudileri savaşırken birlik zannetmek mümkündür, fakat onlar görüntüde bir iken kalben dağınıktırlar. Kalblerinin dağınık olmasının sebebi ise haklarında neyin hayır olduğunu anlayamamalarındandır.
Allah bu hususları bize şu âyetle haber verir: "(O yahudiler) toplu olarak sizinle savaşamazlar; ancak muhâfaza altına alınmış şehirlerde veya duvarların arkasından (korka korka harb ederler). Kendi aralarındaki savaşları şiddetlidir. (Sen) onları toplu sanırsın; hâlbuki kalbleri dağınıktır! Bu, şübhesiz onların (haklarında neyin hayır olduğuna) akıl erdirmeyen bir topluluk olmaları yüzündendir. (Haşir, 14)"
Allahım, bizi ve neslimizi Sana düşman olan yahudilere karşı daima birlik eyle ve onları kalben ve şeklen de darmadağın eyle.. Âmin..

Allah'tan çok sizden korkarlar

Ey insan! Cesaretin kaynağı iman olduğu gibi korkunun kaynağı da küfür ve nifaktır. İman ile insan gelen musibeti Allah'ın takdiriyle gelen bir ders diye bilirken küfür ve nifak ile insan gelen musibeti başıboş bilir, kederini giderecek bir merci bulamaz.
İşte inkar eden yahudilere destek verdiğini söyleyen münafıkların sinelerinde öyle bir korku vardır ki mü'minlerden Allah'tan daha ziyade korkarlar. Onların sinelerindeki korku, Allah'tan korktuklarından daha şiddetlidir. Çünkü onlar Allah korkusunu tam manasıyla anlamayan bir topluluktur. Allah'tan korkan bir insan gayrından korkmaz, onlar karşısında zillet çekmez.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Gerçekten siz, onların sînelerinde korku cihetiyle, Allah’dan (korktuklarından) daha şiddetlisinizdir. Bu, şübhesiz onların (Allah korkusunun ne demek olduğunu) iyice anlamayan bir topluluk olmaları yüzündendir. (Haşir, 13)"
Allahım, bizi ve neslimizi Allah korkusunu hakkıyla anlayanlardan eyle.. Âmin..

15 Ocak 2014 Çarşamba

Kafirler çıkarılsalar münafıklar beraber çıkmazlar

Ey insan! Münafıklık edenler Müslümanları aldattığı gibi kitab ehlinden inkar eden kardeşlerini dahi aldatırlar. Yeminle kardeşleriyle her daim beraber olacakları teminatını verirler.
Öyle ki inkar edenler yurtlarından çıkarılsalar, onlarla birlikte çıkacaklarını, hatta savaşsalar onlarla beraber savaşacaklarını söylerler. Fakat onlar her zamanki gibi münafıklık etmektedirler. Ve o kâfirleri de aldatmaktadırlar. Eğer kâfirler yurtlarından çıkarılacak olsalar, münafıklar beraber çıkmazlar. Kafirler savaşsalar onlar savaşmazlar, kâfirlere yardım etmezler, yardım dahi etseler en küçük bir zorlukta arkalarını dönüp kaçarlar. Münafıkların bu hainliğini anlayan kâfirlerden de yardım görmezler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "And olsun, eğer (o kâfirler yurtlarından) çıkarılsalar, (bu münâfıklar) onlarla berâber çıkmazlar! Ve eğer gerçekten onlarla savaşılırsa, onlara yardım etmezler; hem onlara yardım etseler bile, muhakkak (en ufak bir zorlukta) arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra yardım olunmazlar. (Haşir, 12)"
Allahım, bizi ve neslimizi münafıkların şerrinden ve fitnesinden muhafaza eyle.. Âmin..

O münâfıklık edenleri görmedin mi?

Ey insan! Sureten Müslüman, sireten kafir olan münafıklar, yalancıların ta kendileridir. Onlar kitab ehlinden inkar eden kardeşlerine dahi yalan söylerler.
O münafıklar kardeşleri olan ehl-i kitabdan inkar edenlerin her zaman yanlarında olduklarını yeminle ifade ederler. Hatta inkar eden kardeşleri yurtlarından çıkarılacak olsa biz de sizinle birlikte çıkarız derler. İnkar edenler kardeşlerinin aleyhinde olan kimseye ebediyen itaat etmeyeceklerini, hatta savaşsalar onlarla birlikte savaşacaklarını söylerler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "(Ey Resûlüm!) O münâfıklık edenleri görmedin mi? Ehl-i kitabdan inkâr eden kardeşlerine: “Yemîn olsun eğer (siz yurdunuzdan) çıkarılırsanız, (biz de) muhakkak sizinle berâber çıkarız; sizin hakkınızda (aleyhinizde) hiç kimseye ebediyen itâat etmeyiz ve eğer sizinle savaşılırsa, mutlaka size yardım ederiz!” diyorlar. Hâlbuki Allah şâhidlik eder ki, şübhesiz onlar gerçekten yalancıdırlar. (Haşir, 11)"
Allahım, bizi ve neslimizi münkirlerin ve münafıkların şerrinden daima muhafaza eyle.. Âmin..

Bize ve kardeşlerimize mağfiret eyle

Ey insan! Allah Mekke'den bir topluluk çıkardı ve o topluluğu Medine'deki bir topluluğun kardeşliğiyle ağırladı. Ve o iki topluluğu birbirini sevenler eyledi. O iki topluluk Muhacir ve Ensar'dır.
Muhacir ve Ensar'dan sonra gelen Müslümanlar, kendileri ve kardeşleri için dua ettiler. Zira onlar onları kendilerinden iman cihetiyle geçtiğini tasdik ediyorlardı. Sonra gelenler kardeşlerine karşı kalblerinde bir kin zerresini dahi barındırmak istemiyor ve Allah'a sığınıyorlardı.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Onlardan (Muhâcirlerle Ensâr’dan) sonra gelenler ise derler ki: “Rabbimiz! Bize ve îmân (ciheti) ile bizi geçmiş olan kardeşlerimize mağfiret eyle! Kalblerimizde îmân edenlere karşı bir kin bırakma! Rabbimiz! Şübhesiz ki sen, Raûf (çok şefkat eden)sin, Rahîm (çok merhamet eden)sin!” (Haşir, 10)"
Ey Rauf ve Rahim olan Allahım, bizi ve neslimizi mağfiret edip kardeşlerimize karşı kalblerimizde kin bırakma.. Âmin..

Ensar Muhaciri sever

Ey insan! Sağlam kalelerine güvenen o inkarcı ve Peygamberimize ihanet eden Nadiroğulları o kalelerini ve yurtlarını terk ederek sürgün edildiler. Onların geride kalan malları ise Peygamberimize ve fakir Muhacirlere ganimet olarak verildi.
Muhacirler, mallarını ve yurtlarını bırakarak Medine'ye, daha önce gelip Medine'ye yerleşmiş Ensar'a geldiler. O Ensar ki onlara yardım ederek samimane imana sarıldıklarını isbat ettiler. Elbette o Ensar, kendilerine hicret edip gelen Muhacirleri severler. Öyle ki Muhacire verdiklerinden dolayı sinelerinde bir rahatsızlık duymazlar.
O Ensar ki Muhacire yardım neticesinde kendi sıkıntıya ve ihtiyaca düşse bile kardeşlerini  kendilerine tercih ederler. İşte bu haslet isardır. İsar ise nefsin cimriliğinden en iyi korunma yoludur. İşte o isar sahibleri gerçekten kurtuluşa erenlerdir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Onlardan önce o yurda (Medîne’ye) yerleşmiş ve (samîmâne) îmâna sarılmış olanlar (Ensar), kendilerine hicret edip gelen (Muhâcir)leri severler; hem (onlara) verilenlerden dolayı sînelerinde bir ihtiyaç (bir rahatsızlık) duymazlar ve kendilerinde bir sıkıntı (bir ihtiyaç) bile olsa, (o kardeşlerini) kendi nefislerine tercîh ederler! Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar gerçekten kurtuluşa erenlerdir! (Haşir, 9)"
Allahım, bizi ve neslimizi sahabe hasleti olan isar ile hasletlendir.. Âmin..

14 Ocak 2014 Salı

Bu ganimetler Muhacirlere aiddir

Ey insan! Yapılan anlaşmayı bozup ihanet içine giren inkarcı yahudiler, Nadiroğulları ilk haşri ve sürgünü yaşamışlardır. Çok sağlam evlerinden ve kalelerinden çıkarılıp sürgün edilen Nadiroğullarının malları ganimet olarak Müslümanlara kalmıştır.
Allah bu ganimetten Peygamber Efendimize (asm) verdiği gibi fakir Muhacirlere de vermiştir. O Muhacirler ki Allah'tan bir lütuf ve bir rıdvan ararken yurtlarından ve mallarından çıkarılmışlardır. Onlar Allah'a ve Peygamberine yardım eden Muhacirlerdir. Onlar imanlarında gerçekten sadık olanlardır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "(Bu ganîmetler,) Allah’dan bir lütuf ve bir rıdvan (O’nun rızâsını) ararlarken, yurtlarından ve mallarından çıkarılan ve Allah’a (O’nun dînine) ve peygamberine yardım eden o fakir Muhâcirlere âiddir. İşte onlar, gerçekten (îmanlarında) sâdık olanlardır! (Haşir, 8)"
Allahım, bizi ve neslimizi daima Sana, dinine ve Peygamberine yardım edenlerden eyle.. Âmin..

Allah'ın Resulüne verdiği ganimetler

Ey insan! Allah, fethedilen memleketlerden elde edilen malların sadece zenginler arasında dolaşan bir şey olmasını istemiyor. Bu sebeble fetihle gelen ganimetleri Resulüne veriyor.
Resulüne verilen ganimetler ise Allah'a, Peygambere, akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara tahsis edilmiştir. Ganimetler onların hakkıdır. Böylece Allah fakir fukaranın da kalkınmasını ve zenginleşmesini arzu ediyor.
Müslümanlara düşen ise Peygamberimizin (asm) verdiğiyle yetinmek, yasakladığından sakınmaktır. Bu taksime karşı gelmekten dolayı Allah'tan sakınmak lazımdır. Zira Allah'ın bu taksimi kabul etmeyecekleri azab pek şiddetli olacaktır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Allah’ın, (fethedilen) memleketler halkından Resûlüne verdiği ganîmetler, Allah’a, peygambere, (ona) akrabâ olanlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara âiddir; tâ ki (o mallar) içinizden sâdece zenginler arasında dolaşan bir şey olmasın! Peygamber size ne verdiyse, artık onu alın; size neyi de yasakladıysa, ondan hemen kaçının! Allah’dan sakının! Şübhesiz ki Allah, azâbı pek şiddetli olandır. (Haşir, 7)"
Allahım, bizi ve neslimizi daima Senden razı olan ve Senden hakkıyla sakınanlardan eyle.. Âmin..

Allah'ın Resulüne verdiği ganimet

Ey insan! Allah, o inkarcı yahudileri, Nadiroğullarını yurtlarından ve kalelerinden çıkarıp sürdü. Bu onlar için bir haşir ve sürgündür. Bu sürgün en at ne de deve sürülerek gerçekleşmedi. Onlardan geriye kalan mallar ise ganimettir. 
Allah onlardan geriye kalan mallardan Resulüne ganimet verdi. Burada herhangi bir sefer olmadığı ve kolayca elde edildiği için Allah ganimetleri Resulüne verdi.
Allah, haddi aşan, inkarcı grublardan dilediği kimselere peygamberlerini musallat eder. Bu da öyle bir hadisedir. Allah herşeye gücü hakkıyla yetendir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Allah’ın, onlar(ın malların)dan Resûlüne verdiği ganîmete gelince, (siz) onun üzerine ne at sürdünüz, ne de deve! (Onu kolayca elde ettiniz!) Fakat Allah, peygamberlerini dilediği kimselere musallat eder. Çünki Allah, herşeye hakkıyla gücü yetendir. (Haşir, 6)"
Allahım, bize ve neslimize at ve deve sürmeden nice zaferler ihsan eyle.. Âmin..

13 Ocak 2014 Pazartesi

Allah'ın fasık yahudileri rezil etmesi

Ey insan! Allah'a ve Resulüne karşı gelen inkarcı yahudiler, Nadiroğulları, Medine'den sürüldüler. Bu onlar için ilk haşir, ilk sürgündür.
Allah onların ne yapmakta olduklarını hakkıyla bilir. Onlar herhangi bir hurma ağacından kesseler veya dikili bıraksalar da bilir ve bu Allah'ın izniyledir. Bu hadise aslında o yahudilerin rezil edilmesidir ki Allah onların yaptıklarını haber verir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Herhangi bir hurma ağacından ne kestiniz veya onu kökleri üzerinde dikili bıraktınızsa, işte (bunlar hep) Allah’ın izniyledir ve (bu muâmele, Allah’ın) fâsıkları (yahudileri) rezîl etmesi içindir. (Haşir, 5)"
Allahım, bizi ve neslimizi fasıklar gibi eyleme.. Âmin..

Sürgün Allah'a ve Resulüne karşı gelmelerindendir

Ey insan! İnkar eden yahudilerin ilk haşri ve sürgünü Allah'a ve Resulüne karşı gelmelerindendir. Nadiroğulları, Peygamber Efendimizle (asm) yaptıkları antlaşmaya uymadılar ve ihanet içine girdiler.
Onların Allah ve Resulüne olan bu ihaneti üzerine Medine'den yurtlarından ve kalelerinden çıkarılarak sürüldüler. Bu Allah'a karşı gelenlerin akıbetidir. Kim buna kalkışırsa Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu göreceklerdir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Bu, gerçekten onların Allah’a ve Resûlüne karşı gelmelerinden dolayıdır. Kim Allah’a karşı gelirse, artık şübhesiz ki Allah, azâbı çok şiddetli olandır. (Haşir, 4)"
Allahım, bizi ve neslimizi Sana ve Resulüne karşı gelmekten muhafaza eyle.. Âmin..

Allah onlara sürgünü yazmamış olsaydı

Ey insan! İnkara düşen o yahudiler, kalelerine ve imkanlarına güvendiler de Allah onların inlerine girdi ve onları inlerinden sürgün etti.
Aslında bu sürgün o inkar eden yahudiler için bir rahmettir. Belki tevbe ederler diye bir mühlet vermekti. Zira Allah onları sürgün etmeseydi mutlaka onlara dünyada azab ederdi. Ahirette ise onlar için yazılan mukadder kader Cehennem azabıdır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Eğer Allah, onların üzerine (cezâ olarak) sürgünü yazmamış olsaydı dahi, mutlaka onlara dünyada azâb ederdi. Âhirette ise onlar için Cehennem azâbı vardır. (Haşir, 3)"
Allahım, bizi ve neslimizi dünyada ve ahirette azabdan muhafaza eyle.. Âmin..

İlk haşirde onları yurtlarından çıkardı

Ey insan! Allah, kitab ehli olan yahudilerden inkar edenlerin bir kısmını sürgün ile yurtlarından çıkarmıştır. Bu onların ilk haşri ve sürgünüdür. Bu haşir Kur'ân'da bir surenin hem ismi olmuş hem de nüzul sebebi olmuştur.
Müslümanlar, yahudilerin oradan çıkarılıp sürgün edilebileceklerini sanmamışlardı, bu kolay görünmüyordu. Yahudiler de kendi kalelerini sağlam biliyor, kalelerinin kendilerini Allah'tan koruyacağını sanıyorlardı. Onlara Allah'ın azabı beklemedikleri yerden geldi ve kalblerini korku sardı.
O yahudiler öyle korktular ki kendi evleri mü'minlere kalmasın diye kendi elleriyle hem de mü'minlerin elleriyle yıkıyorlardı. Bu haşir ve sürgün akıl sahibleri için birer ibrettir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "O (Rabbiniz), kitab ehlinden (yahudilerden) inkâr edenleri(n bir kısmını) ilk haşir’de (bu ilk sürgünlerinde) yurtlarından çıkarandır. (Siz o yahudilerin oradan kolayca) çıkacaklarını sanmamıştınız; ve (onlar da) sanmışlardı ki gerçekten kendilerini Allah’dan (koruyacak olan) engelleri, kaleleridir. Fakat Allah(’ın azâbı) onlara hesâb etmedikleri yerden geliverdi ve kalblerine korku saldı; (öyle ki) evlerini hem kendi elleriyle, hem de mü’minlerin elleriyle harâb ediyorlardı. Artık ey basîret sâhibleri! İbret alın! (Haşir, 2)"
Allahım, bizi ve neslimizi inkarcılara karşı kuvvetli ve şiddetli eyle.. Onların kalelerini başlarına yık.. Âmin..

12 Ocak 2014 Pazar

Kutlu Mevlid'in 1443. senesi

Ey insan! Kainattan önce doğan ve "Sen olmasaydın, felekleri yaratmazdım" övgüsüne mazhar olan kainatın güneşi Peygamber Efendimizin küfür, dalalet, sapkınlık, şirk karanlıklarında boğulan insanlığa bir aydınlık ve saadet vesilesi olarak gönderilişinin 1443. senesi münasebetiyle Mevlid Kandilimiz mübarek olsun.
Sen, ailen ve tüm Müslümanların lehine  hayırlara, güzelliklere ve iyiliklere vesile olmasını Rahmanü'r-Rahim olan Allah'tan niyaz ederim.
Kandilimiz, gecemiz, günümüz, senemiz, ömrümüz ve ahiretimiz hep o Nur'un nuruyla aydın olsun.
Allahım, bizi ve neslimizi daima O Nur'un nuruyla nurlu eyle.. Âmin..

Göktekiler ve yerdekiler Allah'ı tesbih eder

Ey insan! Eserin mükemmelliği fiilin mükemmeliğini, fiilin mükemmelliği ismin mükemmeliğini, ismin mükemmelliği sıfatı ve sıfatın mükemmeliği de zatın mükemmelliğini gösterir.
Bunun gibi kainattaki hangi esere bakarsak bir mükemmellik vardır. Her eser mükemmelliğiyle sanatkarı olan Allah'ı tesbih ederek mükemmelliğini ilan eder. Göklerdeki gezegenler, yıldızlar, güneşler, sistemler, galaksiler; yerdeki dağlar, taşlar, bitkiler, ağaçlar, hayvanlar ve insanlar Allah'ın mükemmel bir sanatı ve eseridir. Her biri ayrı ayrı ve hep birlikte lisan-ı hal ile Allah'ı tesbih etmektedir. Kudreti karşısında en büyük ile en küçük birdir, kudreti daima üstün gelen Aziz'dir. Eserinde ve sanatında daima hikmet vardır, her işi hikmetli olan Hakim'dir.
Allah bu hususları bize şu âyetle haber verir: "Göklerde ne var, yerde ne varsa Allah’ı tesbîh etmektedir. O, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır. (Haşir, 1)"
Allahım, bizi ve neslimizi daima Seni tesbih eden kullarından eyle.. Âmin..

Haşir Suresi

Ey insan! Medîne devrinde nâzil olmuştur, 24 âyettir. Kur'ân'ın 59. suresi olup 95. sure olarak nazil olmuştur. Beni Nadir hakkında nazil olmuştur.
Yahudi kavminin sürgün edilmesini, ganimetlerin taksimini, Ensar'ın bazı hususiyetlerini, daha sonra Müslüman olanların ilk Müslümanlar hakkındaki sözleri, kafirlerin birlikleri içindeki dağınıklıkları ve kalblerindeki korku ve Allah'ın bazı sıfatları başlıca konularıdır.
Peygamber Efendimiz (asm) Haşir Suresi'nin tilavet edilip okunmasının çok faziletlerinden bahsetmiştir. Bazıları şunlardır: "Ölürsen, şehid olarak ölürsün, cennet ehlinden olursun. (Münzirî)", "Her kim Haşr Suresi'ni okursa, Allah geçmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışlar. (Beyzavî)", "Her kim sabah olduğunda Haşr Suresi'nin sonundan 3 ayet okursa, Allah o kişiye akşama kadar dua ve istiğfar etmek üzere 70.000 melek görevlendirir. O gün ölürse, şehit olarak ölür. Akşamladığında bunları okuyana da aynı derece vardır. (Tirmizi)"
Allahım, bizi ve neslimizi daima Haşir Suresi'ni okuyup faziletinden azamî istifade edenler eyle.. Âmin..

Tertib sırasıyla dört halife

Ey insan! Allah Fetih Suresi'nin son âyetinde Peygamberimizin risaletin tasdik ederek Sahabelerin dört mühim hususiyetini ve özelliğini beyan eder. Bu dört mühim hususiyet ile aslında dört halifenin de tertib sırasını bize gösterir. 
Şöyle ki sahabe efendilerimiz Peygamber Efendimizle (asm) daima beraberindedir. Peygamber Efendimizle beraber olan sahabeler içinde Hicret'te dahi beraberinde olan kader arkadaşı Hz. Ebubekir (ra) işaret edilerek ilk halifeyi de işaret etmektedir.
İkinci olarak sahabe efendilerimiz kâfirlere karşı çok şiddetlidirler, fakat içlerinde biri vardır ki O'ndan daha şiddetlisi yoktur. O da Hz. Ömer'dir (ra). Bu hususiyet ile Hz. Ömer'e ikinci olarak işaret edilmiştir.
Üçüncü olarak sahabeler kendi aralarında gayet merhametlidirler, fakat öyle merhametli biri vardır ki kendi ruhunu dahi feda etmiştir. O da Hz. Osman'dır (ra). Allah bu özellik ile Hz. Osman'ı üçüncü olarak göstermektedir.
Dördüncü olarak sahabe efendilerimiz çokça rüku ve secde eden kimselerdir. Bu husus ile önce çıkan mümtaz şahsiyet Hz. Ali'dir (ra). Allah bu hususiyet ile Hz. Ali'yi dördüncü olarak göstermektedir.
Sahabe efendilerimizin bir mühim özelliği de sadece Allah'ın lütuf ve rızasını istemeleridir. Onların her biri ihlas kahramanıdır. Öyle ki onların alındaki secde eserleri onlar için  bir alamettir ve bu alamet ile sahabeler Tevrat'ta dahi haber verilmiştir. 
Allah, İncil'de dahi sahabelerin vasıflarından bahsetmiştir. Onlar gür bir ekin gibidir ki filizlenmiş, kuvvet bulmuş ve kalın gövdesi üzerinde dimdik durmaktadır. Bu hal Allah'ın hoşuna gitmekte, aynı zamanda kafirleri de öfkelendirmektedir.
Sahabe içinde Resul-i Ekrem'den, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'den sonra fitneler çıkmış, sahabeleri üzmüştür. Allah ise Fetih Suresi'nin sonunda onları teskin ederek mağfirete mazhar olduklarını vahyetmiştir. Zira sahabeler arasındaki kavgaların en mühim sebebi ictihad farkı ve münafıkların fitneleridir.
Allah bu hususları bize şu âyetle haber verir: "Muhammed Allah’ın Resûlüdür. Ve O'nun berâberinde bulunanlar; kâfirlere karşı çok şiddetli, kendi aralarında gāyet merhametlidirler; onları çokça rükû‘ eden kimseler ve çokça secde eden kimseler olarak görürsün; (onlar) Allah’dan bir lütuf ve bir rıdvân (sâdece O’nun rızâsını) isterler. Secde eserinden olan alâmetleri, yüzlerindedir. Bu, onların Tevrât’taki vasıflarıdır. İncîl’deki vasıfları ise, bir ekin gibidir ki filizini çıkarmış, sonra onu kuvvetlendirmiş, sonra kalınlaşmış da gövdesi üzerine dikilmiştir; (bu hâl) ekincilerin hoşuna gider; (onlar hakkındaki bu benzetme) kâfirleri onlarla öfkelendirmek içindir. Allah, onlardan îmân edip sâlih ameller iş­leyen­lere bir mağfiret ve (pek) büyük bir mükâfât va‘d etmiştir. (Fetih, 29)"
Allahım, bizi ve neslimizi sahabe efendilerimizi takib eden ve bir mağfiret ve büyük bir mükafata mazhar olanlardan eyle.. Âmin..

11 Ocak 2014 Cumartesi

İslam'ı bütün dinlere üstün kılsın diye

Ey insan! Hudeybiye antlaşması mü'minler için bir zaferdir. O sene geri dönseler de Hayber'in fethinin ve Mekke'nin fethinin öncüsü olması hasebiyle büyük bir zaferdir.
Allah, Peygamberimizi hidayet ve hak din ile göndermiştir. Öyle ki bu hidayet ve hak din ile İslam'ı bütün dinlere üstün kılmıştır. Mekke'nin fethi ile İslam devletleşmiş, diğer dinleri yutmuş ve diğer milletlere İslam yayılmaya başlamıştır. Bunun en mühim şahidi de Allah'tır. Şahid olarak da Allah yeter.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "O, onu (İslâm’ı), bütün dinlere üstün kılsın diye Resûlünü hidâyet ve o hak olan dîn ile gönderendir. Şâhid olarak Allah yeter! (Fetih, 28)"
Allahım, bizi ve neslimizi hidayet ve hak din İslam'dan ayırma.. Âmin..

Korkmadan Mescid-i Haram'a gireceksiniz

Ey insan! Hudeybiye antlaşması ile mü'minler Mescid-i Haram'a girmeden ve kurbanlarını yerlerine ulaştırmadan döndüler. Böyle maddî kılıç kınına girdi, Kur'ân'ın parlak kılıcı meydana çıktı.
Allah, Peygamberimize bir rüya ile fetihler müjdeledi ve o rüyayı Allah hak olarak tasdik etti. Allah'ın dilemesiyle mü'minler diğer sene başlarını tıraş ederek emniyet içinde korkmadan Mescid-i Haram'a girdiler.
Mü'minler belki o gün üzüldüler, fakat Allah onların bilmediğini bildi ve onlara Hudeybiye antlaşmasını ve Hayber'in fethini Mekke'nin fethinden önce ihsan eyledi.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Şânına yemîn olsun ki Allah, Peygamberine (gösterdiği) o rüyâyı hak olarak tasdîk etmiştir. Allah dilerse başlarınızı(n saçlarını tamâmen) tıraş etmiş ve kısaltmış, emniyet içinde kimseler olarak, korkmadan mutlaka Mescid-i Harâm’a gireceksiniz! İşte (Allah) sizin bilmediğiniz şeyleri bildi de ondan (Mekke’nin fethinden) önce (size), yakın bir fetih (Hudeybiye anlaşmasını ve Hayber’in fethini) verdi. (Fetih, 27)"
Allahım, bizi ve neslimizi daima emniyet içinde Mescid-i Haram'ı ziyaret eden ve fetihlerle müjdelenenlerden eyle.. Âmin..