Yeis ve ümidsizlik toplumların, milletlerin kanser denilen bir hastalığıdır.
Bunun gibi bir toplumu hayatını biteren en önemli hastalıklardan biri de iftira ve iftiranın yayılmasına çalışmaktır.
Kendi fikrine uyan bir iftira dahi olsa, hemen onu alıp fikrimize uymayana karşı kullanmak ne kadar insaflı olur, değerlendiriniz.
Size bu haberi veren kim? Neden veriyor?
Şeytan da böyle yapmıyor mu?
Haberi getiren, veren kişi yalanı rahatlıkla söylüyorsa, bu habere ne kadar itimad edebiliriz.
Böyle haberleri araştırmadan almak ve yaymak fitneye ortak olmaktan öte gitmek. İfk hâdisesi bir örnekttir buna.
İfk hadisesinin neticesinde Cenâb-ı Hak, şöyle buyurmuştu: "Onu işittiğiniz zaman, gerek erkek mü’minlerin ve gerekse kadın mü’minlerin, kendi vicdanlarıyla hüsn-i zanda bulunarak: “(Böyle bir şey olamaz!) Bu apaçık bir iftirâdır!” demeleri gerekmez miydi?" (Nûr, 20).
Maalesef, bu zamanda bühtan ve iftiralar havalarda uçuşuyor, bazıları da ha bire ağızlarında çiğneyip duruyorlar.
Uhrevî mesuliyeti taşıyanlar, duyduğu, aldığı haberi mutlaka iyice araştırmalı, delil var mı, gerçek mi diye.
Sonra mesul olmasın.
Hayat-ı ictimaiyenin ıslahı için bu şart.
Ayrıca siyasî, ictimaî hâdiseler çalkalandırılıyor, belki de Ramazan'ı ve havasını unutturmak için.
Asr-ı Saadetteki müşriklerin, âyetlere karşı yaygara yapın çağrısı gibi, yaygaralar koparılıyor sanki.
Yaygara kopuyor, Ramazan'ın mânevî havası tam mânâsıyla teneffüs edilemeden geçip gidiyor.
Bir ömre bedel olan Ramazan'dan istifademiz ziyade ola..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder