30 Kasım 2014 Pazar

İmanı terk edenleri anlatan sure, Münafikun Suresi

Ey insan! Münafikun Suresi, Kur'ân-ı Kerim'in 63. suresi olup 104. sure olarak Medîne devrinde nâzil olmuştur, 11 âyettir.
Surede Allah; münafıkların şahidlik etmelerine rağmen yalancılar olduklarını, yeminlerini kalkan olarak kullandıklarını, insanları Allah yolundan alıkoyduklarını, yaptıklarının çok kötü olduğunu, imandan sonra inkâr ettiklerinden kalblerinin mühürlendiğini, hakkı anlamadıklarını, görünüşlerinin görenlerin hoşuna gittiğini, konuştuklarında sözlerinin dinlendiğini, duvara dayanmış keresteler gibi olduklarını, korktuklarını, düşman olduklarını, onlardan sakınılmasını, mağfiretten başlarını çevirip büyüklük tasladıklarını, ve bağışlanmayacaklarını, fasıklar topluluğu olduklarını, fakirlere yardım etmediklerini, izzetin Allah’ın, Peygamberinin ve mü’minlerin olduğunu, mal ve evladların zikirden alıkoymamasını, ölüm gelmeden sadaka verilmesini ve ecelin ertelenmeyeceğini haber verir.
Allahım, bizi ve neslimizi Münafikun Suresi'nden murad mana, sır ve fazilete mazhar eyle.. Âmin..


Rabbim bağışla, merhamet eyle

Ey insan! Hakkında hiçbir delil bulunmayan başka bir ilaha Allah ile beraber yalvaran müşrikler kâfirlerin ta kendileridir ve onların hesabı Allah katındadır, kurtuluşa da ermezler.
Allah, Peygamber Efendimize (asm) ümmetine bir numune ve örnek olarak şefkatiyle terbiye eden ismi olan Rab isminden bağışlanması, merhamet eylemesi için merhamet edenlerin en hayırlısı olan kendisine dua etmesini emreder.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Habîbim, yâ Muhammed!) De ki: “Rabbim! Bağışla! Merhamet eyle! Sen, merhamet edenlerin en hayırlısısın! (Mü’minun, 118)”
Allahım, bizi ve neslimizi bağışla! Merhamet eyle! Sen, merhamet edenlerin en hayırlısısın.. Âmin..

Şübhesiz ki, kâfirler kurtuluşa ermez

Ey insan! Kâinatta her şey üstünde hükümdar olan ancak Allah’dır ve kendisinden başka ilah yoktur. Her şeyi kuşan arşı kerim kılıcı Rabbi olan Allah’dır.
Kendisinden başka ilah olmayan ve kerim arşın Rabbi olan Allah’dan başka ilah olmadığı ve başka bir ilah olduğuna dair hiçbir delil bulunmayan farazî bir ilaha yalvaran müşriklerin hesabı, yine bütün kusur ve noksanlıklardan pak ve temiz olan, her şeyi şefkatiyle terbiye eden Allah’ın pek yüce katındadır. Allah’dan başka ilah edinen kâfirlerin yeri Cehennemdir ve asla kurtuluşa ermezler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Kim Allah ile berâber, hakkında hiçbir delil bulunmayan başka bir ilâha yalvarırsa, artık onun hesâbı ancak Rabbinin katındadır. Şu şübhesiz ki, kâfirler kurtuluşa ermez. (Mü’minun, 117)”
Allahım, bizi ve neslimizi yalnız Sana ibadet eden ve yalnız Senden yardım isteyenler eyle.. Âmin..

29 Kasım 2014 Cumartesi

Gerçek hükümdâr olan Allah, pek yücedir

Ey insan! Kâfirleri ahirete nisbetle pek az olan dünya hayatının aldatmasının sebebi, boşuna yaratıldıklarını düşünmelerinden ve kendilerini yaratan ve besleyip şefkatle terbiye eden Allah’a bir daha dönmeyeceklerini sanmalarından mıdır?
Bu kâinatı yaratıp insanı başıboş bırakmayıp sonunda kendisine döndüren ve haline göre kalacakları yerlere yerleştiren, her şeye gerçek hükümdar olan Allah, pek yücedir. Kâinatta her şey üstünde hükmeden Allah’dan başka bir ilah yoktur, yer de ihtiyaç da yoktur. Daima ikram eden ve kerim olan arşın terbiye edicisi olan Rabbidir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “İşte gerçek hükümdâr olan Allah, pek yücedir; O’ndan başka ilâh yoktur. (O,) kerîm olan arşın Rabbidir. (Mü’minun, 116)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima Seni takdis ve tesbih edenler eyle.. Âmin..

Sizi boşuna yarattığımızı mı sandınız?

Ey insan! Yeryüzünde ne kadar kaldınız sorusuna bir gün ve veya bir günün bir kısmı kadar diye cevab veren kâfirlere Allah, ahirete nisbeten pek az kaldıklarını ve bunu bilmediklerini bildirir.
Dünya hayatının ahiret hayatına nisbetle pek az olduğunu bildiren Allah, kâfirlerin bu kadar kısa bir dünya hayatına aldanmalarının sebebi olarak onların boşuna yaratıldıklarını düşündüklerini ve dünya hayatından sonra bir daha Allah’a dönmeyeceklerini mi sandıklarını o kâfirlere sorar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Sizi ancak boşuna yarattığımızı ve gerçekten siz bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız? (Mü’minun, 115)”
Allahım, bizi ve neslimizi hayatı daima Sana ve ahirete dönük yaşayanlardan eyle.. Âmin..

Ancak pek az kaldınız

Ey insan! Cehennemde ebedî olarak kalıcı olan zalimler topluluğuna Allah, yeryüzünde ne kadar kaldıklarını sorması üzerine kâfirler bir gün veya bir günün bir kısmı kadar kaldıklarını ve hesabı tutan ve günleri sayan meleklerin daha iyi bileceğini söylerler.
Allah, kâfirlere yeryüzünde ne kadar kaldınız sorusuna kendisi onların pek az kaldıklarını ve eğer biliyor olsalardı dünya hayatının ne kadar kısa olduğunu ve ahiretin ise ne kadar uzun ve ebedî olduğunu ve kısa dünya hayatının kendilerini nasıl aldattığını anlayacaklardı.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Allah şöyle) buyurur: “Ancak pek az kaldınız; eğer gerçekten siz biliyor olsaydınız!” (Mü’minun, 114)”
Allahım, bizi ve neslimizi dünya hayatına aldananlardan eyleme.. Âmin..

Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık

Ey insan! Allah, inkâr edenlere, kullarından bir zümre olan iman edip bağışlanma ve merhamet isteyen kullarını inkârcıların alay ve küçümsemelerine sabrettikleri için mükâfatlandırdığını bildirir ve onlara aldandıkları o dünya hayatının kısalığını göstermek için yeryüzünde kaç sene kaldıklarını sorar.
İnkâr edenlere dünya hayatı o kadar kısa görünür ki bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldıklarını, tam bilmediklerini ima ederek gün ve seneleri sayanlar olan hesab tutan meleklere sormasını söylerler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber veri: "(Onlar:) “Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık; artık o sayanlara (hesab tutan o meleklere) sor!” derler. (Mü'minun, 113)"
Allahım, bizim ve neslimiz için yeryüzünde kaldığımız zamanı mübarek eyle.. Âmin..

28 Kasım 2014 Cuma

Yeryüzünde kaç sene kaldınız?

Ey insan! Allah, cehennemden çıkarılıp dünyaya gönderilmek için bir fırsat isteyen bedbahtlara, dünyada iken iman edip bağışlanma ve merhamet isteyen kullarından bir zümreyi kendilerine eğlence edindiklerinden Allah’ı anmayı unuttukları ve onların bu alay etmelerine sabreden o zümreyi mükâfatlandırdığını haber verir.
Allah, o inkâr edenlere dünyadaki isyan ve günahları işleyip Allah’ı anmayı unutmalarının çekecekleri azaba değip değmediğini onlara göstermek için yeryüzünde kaç sene kaldıklarını sorar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Allah, inkâr edenlere:) “Yeryüzünde seneler adediyle ne kadar kaldınız?” buyurur. (Mü’minun, 112)”
Allahım, bizim ve neslimizin yeryüzünde kaldığımız seneleri sağlıklı, uzun, hayırlı ve mübarek eyle.. Âmin..

Sabretmelerine karşılık bugün onları mükâfâtlandırdım

Ey insan! Cehennemden çıkmak için bir fırsat daha isteyen bedbahtlara seslerini kesip kendisiyle konuşmamalarını, zira dünyada iken kendisine iman edip bağışlanma ve merhamet isteyen mübarek bir zümreyi kendilerine eğlence edindiklerini, bunun ise onlara kendini anmayı unutturduğunu ve onların bu güzel haline güldüklerini bildirir.
O mübarek zümre, o bedbahtların o alaylarına ve gülmelerine sabrettiklerinden Allah, onları Cennet ile mükâfatlandırdığını ve onların gerçekten kurtuluşa erdiklerini onlara bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Şübhesiz ki ben, sabretmelerine karşılık bugün onları mükâfâtlandırdım; gerçekten kurtuluşa erenler, ancak onlardır! (Mü’minun, 111)”
Allahım, bizi ve neslimizi mükâfatlandırdığının ve gerçekten kurtuluşa eren kullarından eyle.. Âmin..

Siz onları eğlence edindiniz

Ey insan! Cehennemden çıkarılarak bir fırsat daha verilmesini isteyen zalimler topluluğuna seslerini kesmelerini ve kendisiyle konuşmamalarını celalli bir şekilde emreden Allah, onlara kullarından iman edip bağışlanma ve merhamet isteyen bir zümreyi hatırlatır.
Allah, onların seslerini kesmelerinin ve kendisiyle konuşmamalarının sebebi olarak, onların o mübarek zümreyi kendilerine eğlence edindiklerini, Allah’a iman edip itaat ettikleri için alay ettiklerinden bunun kendilerine Allah’ı anmayı unuttuğunu ve onlara küçümseyerek güldüklerini gösterir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hâlbuki (siz) onları eğlence edindiniz; tâ ki (onlar ile alay etmeniz) size beni anmayı unutturdu ve (siz) onlara gülüyordunuz. (Mü’minun, 110)”
Allahım, bizi ve neslimizi ehl-i imanı eğlence edinenlerden eyleme.. Âmin..

27 Kasım 2014 Perşembe

Kullarımdan bir zümre vardı ki

Ey insan! Ebediyen Cehennemde kalıcı olan sevabı hafif gelenler Allah’dan bir fırsat daha isterler. Yine küfre dönerlerse gerçekten kendilerine zulmedenler olacakları ileri sürerler. Onları oradan çıkarıp bir fırsat daha verse dahi yine küfre gireceklerini bilen Allah, orada seslerini kesmelerini ve kendisiyle konuşmamalarını emreder.
Tabiri caizse bir fırsat daha isteyen o zalimler topluluğunu tersleyen Allah, Allah’a iman ettiklerini, kendilerinden günahlarını bağışlamasını ve merhametlileri en merhametlisi olarak kendilerine merhamet buyurmasını isteyen kullarından bir zümreyi onlara hatırlatır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Çünki kullarımdan bir zümre vardı ki: ‘Rabbimiz! (Biz) îmân ettik; artık bizi bağışla; bize merhamet buyur; sen merhametlilerin en hayırlısısın!’ diyorlardı. (Mü’minun, 109)”
Allahım, bizi ve neslimizi bağışlayıp merhamet buyurduklarından eyle.. Âmin..

Kesin orada sesinizi, Bana konuşmayın

Ey insan! Cehennemde ebedî olarak kalıcı kimseler olan sevabları hafif gelenlere Allahâyetleri okunduğunda yalanladıklarını söyleyince onlar, bedbahtlıklarının kendilerine galib geldiğinden dalalete düşenler toplulukları olduklarını söylerler ve Cehennemden çıkarıp dünyaya gönderir ve tekrar aynı hataları işlerlerse kendilerine zulmedenler olacaklarını ileri sürerler.
Cehennemden çıkarılıp kendilerine bir fırsat daha verilmesini isteyen bedbahtlara Allahtabiri caizse onları tersleyerek orada seslerini kesmelerini, kendisine konuşmamalarını celalli bir şekilde emreder.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Allah onlara) buyurur ki: “(Yıkılıp gidin!) Kesin orada sesinizi! Bana konuşmayın!” (Mü’minun, 108)”
Allahım, bizi ve neslimizi dünyada ve ahirette mahcub ve bedbaht olanlar eyleme.. Âmin..

Rabbimiz, bizi buradan çıkar

Ey insan! Sevabları hafif geldiğinden ebedî olarak Cehenneme girenlerin yüzlerini ateş yalayıp dudakları büzüştüğünden azabdan sıkılan dişleri sırıtmış halde görünen o bedbahtlara Allah, âyetleri okunduğunda yalanladıklarını sorarak hatırlattığında onlar bedbahtlıklarının kendilerine galib gelmesiyle dalalete düştüklerini ileri sürerler.
Dalalete düşme bahanelerini söyledikten sonra, Allah’dan Cehennemden çıkartmasını ve dünyaya göndermesini isterler, yine küfre düşerlerse o zaman kendilerine gerçekten zulmeden kimseler olacaklarını söyleyerek bu azaba razı olacaklarını ima ederler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Rabbimiz! Bizi buradan çıkar; artık bir daha (küfre) dönersek, o takdirde gerçekten (kendi nefsimize) zulmeden kimseler oluruz. (Mü’minun, 107)”
Allahım, bizi ve neslimizi kendimize zulmedenlerden eyleme.. Âmin..

Bedbahtlığımız bize galib geldi

Ey insan! Allah, sevabları günahlarına hafif geldiklerinden kendilerini hüsrana uğratmışlar olarak Cehennemde ebedî kalıcı olanların yüzünü ateş yalayacağını, elem ve acıdan dudakları da büzüştüğünden sıkılmış dişlerinin sırıtmış halde görünenlere âyetlerinin kendilerine okunduğu halde yalanladıklarını kendilerine sorarak hatırlatır.
Kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğu halde yalanlayanlara Allah’ın sorması üzerine onlar, bedbahtlıklarının kendilerine galib geldiğini, bundan dolayı dalalete düşenler topluluğu olduklarını söylerler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Onlar şöyle) derler: “Rabbimiz! Bedbahtlığımız bize galib geldi de dalâlete düşenler topluluğu olduk.” (Mü’minun, 106)”
Allahım, bizi ve neslimizi bedbahtlığı kendine galib gelenlerden eyleme.. Âmin..

26 Kasım 2014 Çarşamba

Âyetlerim okunuyordu, siz yalanlıyordunuz

Ey insan! Tartıda sevabları günahları karşısında hafif gelenler, kendilerini hüsrana uğratanlar olarak ebedî kalacakları Cehennemde ateş yüzlerini yalar ve ateşinin tesirinden elem ve acı ile dudakları büzüşmüş olarak dişleri sırıtmış halde görünürler.
Ateşin yüzlerini yalayıp azabdan sıkılmış dişleri sırıtmış halde olanlara Allah, âyetlerinin kendilerine okunduğu halde âyetlerini yalanladıklarını onlara sorarak onlara tasdik ettirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Allah onlara buyurur ki:) “Âyetlerim size okunuyordu da (siz) onları yalanlıyordunuz değil mi?” (Mü’minun, 105)”
Allahım, bizi ve neslimizi âyetlerini yalanlayanlardan eyleme.. Âmin..

Onların dişleri sırıtmış bir hâldedir

Ey insan! Sur’a üflendiğinde tartıda sevabları günahlarına ağır gelenler, gerçekten kurtuluşa ererken; hafif gelenler ise kendilerini hüsrana uğratmış olarak Cehennemde ebedî olarak kalıcıdırlar.
Cehennemde ebedî olarak kalıcı olanların orada yüzlerini ateş yalar ve ateşin etkisiyle dudakları büzüşerek alta ve yukarıya doğru çekildiğinden acı ve elemden sıkılmış dişleri sırıtmış bir halde görünür.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ateş onların yüzlerini yalar ve onlar orada (dudakları ateşten büzülerek) dişleri sırıtmış bir hâldedirler. (Mü’minun, 104)”
Allahım, bizi ve neslimizi ateşin yüzlerini yalayanlardan eyleme.. Âmin..

Kimlerin de tartıları hafif gelirse

Ey insan! Sur’a üflendiğinde herkes kendi derdine düşeceğinden müşrikler arasında ehemmiyetli olan soy sop bile unutulacak ve şaşkınlıklardan birbirlerine bir şey de sormayacaklar. O gün tartıda sevabları günahlarına karşı ağır gelenler gerçekten kurtuluşa ereceklerdir.
Tartıda sevabları günahları karşısında hafif gelenler, günahlarının ağırlığından dolayı kendilerini hüsrana uğratanlardır. Artık onların ebediyen kalacakları ve günahlarının karşılığını görmek üzere gidecekler yer Cehennemdir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini hüsrâna uğratanlardır; Cehennemde ebedî olarak kalıcıdırlar. (Mü’minun, 103)”
Allahım, bizi ve neslimizi tartıları hafif gelenlerden eyleme.. Âmin..

25 Kasım 2014 Salı

Kimlerin tartıları ağır gelirse

Ey insan! Ölüm geldiğinde dünyaya geri döndürmesi için Allah'a yalvaran müşriklerin bu sözlerinin boş bir laf olduğunu ve önlerinde bir perde olarak kabir hayatı olduğunu Allah beyan eder. Dünyada iken soy sopa çok ehemmiyet veren müşrikler için Sur'a üflendiğinde artık ne soy sop kalır, ne de şaşkınlıklarından birbirlerine bir şey sorarlar.
Sur'a ikinci kez üfürülüp insanlar tekrar diriltilip kabirlerinden çıkarak mahşer meydanında toplandıklarında, amelleri tartılır. Sevab günahına ağır gelenler, Cehenneme girmekten kurtulup Cennete girerek ebedî bir kurtuluşa ererler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Artık (sevab cihetiyle) kimlerin tartıları ağır gelirse, işte onlar gerçekten kurtuluşa erenlerdir! (Mü'minun, 102)"
Allahım, bizi ve neslimizi gerçekten kurtuluşa erenlerden eyle.. Âmin..

Sûr’a üflendiği zaman

Ey insan! Müşrikler öldüğünde hemen Allah'ın şefkat ve rahmetine sığınarak sanki pişman olmuş gibi sığınarak dünyaya göndermesini ve böylece salih bir amel işlemeyi umduklarını arz ederler. Allah, bunların kendileri tarafından söylenen boş bir laf olduğunu ve önlerinde geriye dönmelerini engelleyen bir perde olarak kabir hayatı olduğunu bildirir.
Sur'a üflenip kıyamet kâfirlerin başına koptuğunda, artık onların çok önem verdiği soy sop kalmaz, biter ve şaşkınlıktan ve dehşetten bundan kurtulmak için ne yapacaklarına dair birbirlerine bir şey sormazlar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Sûr’a üflendiği zaman, artık o gün aralarında ne soy sop kalır, ne de birbirlerine bir şey sorarlar. (Mü'minun, 101)"
Allahım, bizi ve neslimizi Sur'a üflendiğinde razı olduklarından eyle.. Âmin..

Rabbim, beni geri gönder

Ey insan! Allah, Peygamber Efendimize (asm) müşriklerden gelen kötülüğü daha güzel bir yol ile defetmesini, şeytanların vesveselerinden ve yanında bulunmalarından şefkatiyle terbiye edici Rab olan Allah'a sığınmasını emreder.
O müşriklerden birisine nihayet ölüm geldiğinde yaptıklarına pişman olmuş gibi hemen Allah'ın şefkat ve rahmetine sığınarak dünyaya geri göndermesini ister ve kendi bozulmuş fıtratını belki de bilerek dünyada bu sefer salih bir amel işleyeceğini söyler. Allah, onları tekrar dünyaya gönderdiğinde yine aynı günahları işleyip isyanlarına devam edeceklerini bildiğinden onların bu isteğinin sadece bir boş laf olduğunu ve bunu da kendisinin söylediğini ve artık onlar dünyaya dönmemek üzere ahirette tekrar diriltilecekleri güne kadar önlerinde bir perde olarak kabir hayatı olduğunu bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Nihâyet onlardan (o müşriklerden) birine ölüm geldiği zaman: “Rabbim! Beni geri gönder! Umulur ki ben, terk ettiğim (dünya)da sâlih bir amel işlerim” der. Hayır! Doğrusu o sâdece (boş) bir lâftır, onu söyleyen kendisidir. Artık onların önlerinde, tekrar diriltilecekleri güne kadar (hiçbir şekilde dünyaya dönemeyecekleri) bir perde (olan kabir hayâtı) vardır. (Mü'minun, 99-100)"
Allahım, bizi ve neslimizi daima salih ameller işleyenlerden eyle.. Âmin..

Şeytanların yanımda bulunmalarından dahi Sana sığınırım

Ey insan! Peygamber Efendimize (asm) kötülüğü daha güzel bir şeyle defetmesini emreden Allah, şeytanların insanın kalbini sarsan ve fikrini bozan vesveselerinden kendisine sığınması için dua etmesini emreder.
Vesveseleriyle insanın kalbini sarsan ve fikrini bozan ve insanın damarlarında kan gibi gezebilen şeytanların yanında bulunmalarından ve üflemelerinden şefkatle terbiye edici Rab olan Allah, yine kendisine istiaze edilmesini ve sığınılmasını ister, emreder.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Rabbim! (Onların) yanımda bulunmalarından dahi sana sığınırım. (Mü'minun, 98)"
Allahım, bizi ve neslimizi şeytanların yanımızda bulunmalarından daima muhafaza eyle.. Âmin..

24 Kasım 2014 Pazartesi

Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım

Ey insan! Kötülüğü kötülükle savmak ve defetmek kötülüğün artmasına sebeb olabileceği gibi kötülüğü iyilikle defetmek kötülüğü azaltır veya ortadan kaldırır. 
Kötülüğü daha güzel bir yol ile defetmeyi emreden Allah, Peygamber Efendimize (asm) iyiliğe sed çekmek ve kötülüğü arttırmak isteyen şeytanların elindeki silah olan vesveseye karşı şefkatle terbiye edici Rabbi olan Allah'a sığınmasını bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Ve de ki: “Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım.” (Mü’minun, 97)”
Allahım, bizi ve neslimizi şeytanların vesveselerinden daima muhafaza eyle.. Âmin..

Kötülüğü, daha güzel olan bir şey ile defet

Ey insan! Allah, isyanlarındaki isyanlarından dolayı zalimler topluluğuna azabı vaad etmiş ve Peygamber Efendimize (asm) azab geldiğinde o zalimler topluluğu içinde olmamak için dua etmesini ve isterse kendisine de ömrünü uzun ederek zalimlerin içine düştüğü o azabı göstermeye gücü yettiğini bildirir.
Allah, Peygamber Efendimize (asm) kendisine gelen bir kötülüğü daha güzel olan bir şeyle kendisinden defetmesini ve Allah’a şirk koşan o zalimlerin kendisine isnad ettikleri vasıfları ve sıfatları en iyi bilen olduğunu bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Kötülüğü, daha güzel olan bir şey ile def‘ et; biz, onların isnâd etmekte oldukları vasıfları en iyi bileniz. (Mü’minun, 96)”
Allahım, bizi ve neslimizi daima Seni tesbih ve müşriklerin isnad ettikleri vasıflardan tenzih edenler eyle.. Âmin..

O azabı sana da göstermeye elbette gücü yetenleriz

Ey insan! Çocuk edinmeyen, kendisinden başka ilah olmayan, müşriklerin tavsiflerinden münezzeh olan Allah, Peygamber Efendimize (asm) azab geldiğinde o zalimler topluluğunun içinde olmaması için dua etmesini emreder.
Allah, o müşrikler olan zalimler topluluğu için vaad ettiği azab geldiğinde azabı Peygamber Efendimize de (asm) göstermeye kadir ve gücü yeten olduğunu bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Ey Resûlüm!) Şübhesiz ki biz, onlara va‘d etmekte olduğumuz (azâb)ı sana da göstermeye elbette gücü yetenleriz. (Mü’minun, 95)”
Allahım, bizi ve neslimizi azabından daima muhafaza eyle.. Âmin..

23 Kasım 2014 Pazar

Rabbim, beni o zalimler içinde bulundurma

Ey insan! Allah, müşriklerin isnad ettikleri çocuk edinmekten, beraberinde başka ilahların olmasından, bir nihayeti olmasından münezzeh ve pek yücedir.
Müşriklerin Allah'a şirk koşmakta ısrar etmeleri üzerine Allah'ın onları tehdid ettiği azabın onlara gelecek olmasından dolayı Allah, Peygamber Efendimizin (asm) o azabı kendisine o azabı gösterecekse, o azab geldiğinde o zalimler topluluğunun içinde bulundurmaması için Allah'a dua etmesini vahyeder.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "(Habîbim, yâ Muhammed!) De ki: “Rabbim! Eğer onların tehdîd edilmekte oldukları şeyi mutlaka bana göstereceksen, o hâlde Rabbim, beni o zâlimler topluluğunun içinde bulundurma!” (Mü'minun, 93-94)"
Allahım, bizi ve neslimizi o azab geldiğinde zalimler topluluğu içinde bulundurma.. Âmin..

Şirk koştukları şeylerden pek yücedir

Ey insan! Allah, müşriklerin isnad ettikleri gibi çocuk edinmemiştir. Zira çocuk edinen ilah olamaz. Hz. İsa (as) ve Hz. Üzeyr (as) gibi. Allah'ın beraberinde başka bir ilah da yoktur, eğer olsaydı kâinattaki düzen devam etmez, bozulurdu. Allah, müşriklerin bu batıl isnadlarından münezzehtir.
Allah için gizli hiçbir şey yoktur. Görünmeyeni ve görüneni, âlem-i gayb ve âlem-i şehadeti hakkıyla gören ve bilendir. Şirk ise Allah'ın ilim, kudret ve irade gibi isim ve sıfatlarına bir sınır çekmektir ki müşriklerin şirk koştukları şeylerden Allah pek yücedir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Görünmeyeni ve görüneni hakkıyla bilendir; şirk koştukları şeylerden pek yücedir. (Mü'minun, 92)"
Allahım, bizi ve neslimizi şirkin her nevinden muhafaza eyle.. Âmin..

Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir

Ey insan! Herşeyin sahibi ve Rabbi Allah olduğunu ifade eden müşrikler, isyanlarında devam edip Kur'ân'ı yalanlayarak sihir deyip Allah'ı tavsif ederken şirke düşmüşlerdir.
Müşriklerin Allah'a isnad ettikleri vasıflardan birisi çocuktur. Allah, bu isnadı Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir buyurarak red eder. Zira çocuğu olan, çocuk edinen ilah olamaz. Müşrikler, bazı şeyleri Allah'a ortak koşmuşlar, başka ilahlar edinmişlerdir. Allah, bu çirkin isnadı eserindeki intizam ve birlik delilleriyle red ettiği gibi beraberinde hiçbir ilah olmadığını buyurarak red eder. Zira beraberinde başka ilahlar olsaydı, diğer ilahlar da kendi yarattığı ile kendi bildiğine gidecek ve birbirlerine üstün gelmeye çalışacaktı ve kâinattaki düzen bozulacaktı. 
Allah, müşriklerin Allah hakkında isnad ettikleri ve tevhide zıd tavsif ve sıfatlardan münezzeh ve temizdir. Allah kendini tavsif ettiği gibidir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir; O’nunla berâber hiçbir ilâh da yoktur; eğer öyle olsaydı, her ilâh elbette kendi yarattığı ile (kendi bildiğine) giderdi ve mutlaka onlardan bir kısmı diğerine üstün gelirdi. Allah, onların isnâd etmekte oldukları vasıflardan münezzehdir. (Mü’minun, 91)”
Allahım, bizi ve neslimizi Seni tavsif ettiğin gibi tavsif edenler eyle.. Âmin..

Onlar, gerçekten yalancıdırlar

Ey insan! Yerin ve içinde bulunanların sahibi kimdir sorusuna Allah’ındır diyen müşrikler, yedi göğün ve büyük arşın Rabbi kimdir sorusuna da Allah’ındır diyeceklerdir. Müşrikler, herşeyin melekütü olan içyüzü elinde olan ve herşeyi herşeye karşı himaye eden ve herşeye karşı himaye olunması kimdir sorusuna da Allah diyeceklerdir. Öyle ise müşrikler nasıl büyüleniyorlar da Allah’dan sakınmıyorlar?
Kendisini kabullenip, fakat sakınmayarak Kur’ân’a sihir diyen müşriklere Allah, onların iddialarını reddedip onlara Kur’ân ile hakkın getirildiğini, buna rağmen onların gerçekten hakkı yalanlayan yalancılar olduğunu bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hayır! (Biz) onlara hakkı getirdik; fakat şübhesiz ki onlar, gerçekten yalancıdırlar! (Mü’minun, 90)”
Allahım, bizi ve neslimizi hakka tabi olanlardan eyle ve yalancılardan eyleme.. Âmin..

22 Kasım 2014 Cumartesi

Bunlar hep Allah'a aiddir

Ey insan! Allah, müşriklerden herşeyin melekütü olan içyüzü ve ruhunun kimin olduğu ve herşeyi herşeye karşı himade eden ve kendisine karşı kimsenin kendini himaye etmesi mümkün olmayan suallerinin sorulmasını ister.
Müşrikler herşeyi içyüzünün ve himaye edenin ancak Allah olduğunu anladıklarından bunların hepsi Allah'a aiddir diyeceklerdir. Öyle ise o müşrikleri büyüleyen nedir ki bu hakikatleri haber veren Kur'ân'a nasıl sihir derler?
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "(Bunlar hep) Allah’a âiddir!” diyecekler. De ki: “Öyleyse (asıl siz) nasıl büyüleniyorsunuz (ki Kur’ân’a sihirdir diyorsunuz)? (Mü'minun, 89)"
Allahım, bizi ve neslimizi Kur'ân'a hakikî talebe eyle.. Âmin..

Herşeyin melekütü elinde olan kimdir?

Ey insan! Yerin ve içinde bulunanların sahibi kimdir? Yedi göğün Rabbi ve büyük arşın Rabbi kimdir? suallerine Allah diyen müşrikler, Allah'ın azabından neden sakınmazlar?
Herşeyin melekütü denilen içyüzü ve ruhu ve manası elinde olan kimdir ve herşeyi herşeye karşı himaye eden, fakat Allah'ın takdirine ve tasarrufuna ve zorlamasına karşı kimsenin himaye olunması mümkün olmayan kimdir? suallerinin müşriklere sorulmasını Allah emreder.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "De ki: “Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), herşeyin melekûtu (içyüzü ve idâresi) elinde olan ve kendisi himâye eden, fakat ona karşı (kimsenin) himâye olunması (mümkün) olmayan kimdir?” (Mü'minun, 88)"
Allahım, bizi ve neslimizi daima himaye ettiklerinden eyle.. Âmin..

"Bunlar Allah’ındır!” diyecekler

Ey insan! Ahireti yalanlayan ve Kur’ân’a evvelkilerin masalı diyen müşrikler, bu yerin ve içinde bulunanların kimin olduğu sualine Allah’dır diye cevab verirler. Allah, o inkârcılara yedi göğün ve büyük arşın Rabbi kimdir diye tekrar sorulmasını emreder.
Yedi göğün ve büyük arşı Rabbi kimdir sualine müşrikler, yine Allah’ındır diyerek cevab vereceklerini Allah bildirir. Yerin ve içinde bulunanlar ile yedi göğün ve büyük arşın Rabbi olduğunu teslim eden müşrikler, öyle ise Allah’ın azabından sakınmalıdırlar. Fakat onlar isyanlarına devam ettiğinden Allah yine onlara yine de Allah’ın azabından sakınmıyor musunuz diye sorulmasını bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(O müşrikler yine:) “(Bunlar) Allah’ındır!” diyecekler. De ki: “O hâlde (Allah’ın azâbından) sakınmıyor musunuz?” (Mü’minun, 87)”
Allahım, bizi ve neslimizi azabından sakınanlardan eyle.. Âmin..

21 Kasım 2014 Cuma

Yedi göğün Rabbi ve büyük arşın Rabbi kimdir?

Ey insan! Öldükten sonra dirilmeyi yalanlayan ve Kur’ân’a iftirada bulunan inkârcılar, Allah’ın bu yerin ve içinde bulunanlar kimindir sualine Allah’ındır diyerek cevab verirler.
Yerin ve içinde bulunanların sahibinin Allah olduğunu söyleyen inkârcılara Allah, bu dünya binasına tavan yapılan yedi göğü böyle tanzim edip terbiye eden ve yedi göğü ihata edip kuşatan büyük arşın Rabbi kimdir diye sual edilmesini emreder.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “De ki: “Yedi göğün Rabbi ve büyük arşın Rabbi kimdir?” (Mü’minun, 86)”
Allahım, bizi ve neslimizi yedi göğün Rabbi ve büyük arşı Rabbi olan Sana layıkıyla kul olanlar eyle.. Âmin..

Hiç ibret almıyor musunuz?

Ey insan! Kur’ân’ı ve haber verdiği hakikatleri ve ahireti yalanlayan inkârcılara, Allah, Peygamber Efendimizin (asm) yerin ve içinde bulunanların sahibinin kim olduğunu sormasını vahyeder.
İnkârcılar, yerin ve içinde bulunanların sahibinin Allah’dan başkasının olamayacağını bildiklerinden yer ve içinde bulunanlar Allah’ındır diyeceklerdir. Herşeyin sahibinin Allah olduğunu bilen ve teslim eden inkârcılar, buna rağmen bu yerleri yaratan Allah’ın öldükten sonra kendilerini yeniden dirilteceğine dair bir ders ve ibret almazlar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Allah’ındır!” diyeceklerdir. De ki: “Hiç ibret almıyor musunuz? (Mü’minun, 85)”
Allahım, bizi ve neslimizi ibret alanlardan eyle.. Âmin..

Bu yer ve içinde bulunanlar kimindir?

Ey insan! Öldükten sonra yeniden dirilmeyi inkâr edenler, Kur’ân’ın haber verdiği ahiretteki azab ile daha önceki atalarının da tehdid edildiklerini yeminle söyleyerek Kur’ân’ın evvelkilerin masalları olduğu iftirasında bulunurlar.
Allah, Peygamber Efendimizden (asm) dünya ve içindekileri onlara göstererek bu yer ve içindekilerin kimin olduğunu o ahireti inkâr eden müşriklere sormasını emreder.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Ey Resûlüm!) De ki: “Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), bu yer ve içinde bulunanlar kimindir?” (Mü’minun, 84)”
Allahım, bizi ve neslimizi dünyanın ve içindekilerin sahibi olan Sana hakkıyla kulluk edenlerden eyle.. Âmin..

Biz de atalarımız da böyle tehdid edilmiştik

Ey insan! Kulak, göz ve kalb veren Allah, yeryüzünde yaratıp yayan Allah, hayatı veren ve öldüren, gece ile gündüzü ard arda getiren Allah’dır. Bunları düşünüp hiç akıl edilmez mi? Akıl etmezsen sana insan denir mi?
Bu hakikatleri düşünüp akıl etmeyen insanlar, kendilerinden önce gelenler gibi kendilerine gelen Peygamber Efendimize (asm) derler, öldükten sonra bir toprak ve bir kemik yığını haline gelmiş insanın dirilmesini inkâr ederler.
Öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden müşrikler, yemin ederek kendileri gibi daha önceki ataları da ahireti inkâr ettikleri için Cehennem ile tehdid edildiklerini ileri sürerler. Kur’ân’ı inkâr eden müşrikler, Kur’ân’ı evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir diyerek yalanlarlar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Yemîn olsun ki biz de, daha önce atalarımız da böyle tehdîd edilmiştik; bu (Kur’ân) evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir. (Mü’minun, 83)”
Allahım, bizi ve neslimizi Kur’ân’ı tasdik edenlerden eyle.. Âmin..

20 Kasım 2014 Perşembe

Gerçekten biz mi yeniden diriltileceğiz?

Ey insan! Kulak, göz ve kalb nimetini, insanın yeryüzünde yaratılıp yayılışını, hayat ile ölümü, gece ile gündüzün ard arda gelişini düşünmeyen insanlar, kendilerinden önce gelenler gibi derler.
İnsanlar, kendilerine ölümden sonra yeniden dirilişi haber veren peygamberlerine öldükten sonra bir toprak ve bir kemik yığını haline gelen bir insanların yeniden diriltileceğini akıllarına sığdıramadıkları için inkâr ederler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Dediler ki: “Öldüğümüz ve bir toprak ve bir kemik yığını hâline geldiğimiz zaman mı, gerçekten biz mi yeniden diriltilecek kimseler olacakmışız?” (Mü’minun, 82)”
Allahım, bizi ve neslimizi ahireti tasdik edenlerden eyle.. Âmin..

Öncekilerin dediği gibi dediler

Ey insan! Kulak, göz ve kalb nimetine çok az şükreden insanı yeryüzünde yaratan ve nesillerle yayan, hayatı verip dünyadan istifade ettiren ve ölüm ile dünya hayatından terhis eden ve gece ile gündüzü ard arda getiren Allah’dır. Bu kadar yapılan masraf ve icraate insan hiç mi akıl erdirmez?
İnsan bu kadar masraf ve icraat hakkında hiç akıl erdirmez, düşünmez. Muazzam bu hadiseler ve nimetler hakkında yeni gelenler düşünmedikleri gibi kendilerine ölümden sonra dirilişi haber veren peygamberlerine öncekilerin dedikleri gibi de derler. 
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hayır! (Onlar da) öncekilerin dediği gibi dediler. (Mü’minun, 81)”
Allahım, bizi ve neslimizi Sana iman edip itaat edenlerden eyle.. Âmin..

Hiç akıl erdirmez misiniz?

Ey insan! Kulak, gözler ve kalbleri yaratan Allah’dır. Yine de insan bu nimetlere karşı ne kadar az şükretmektedir. İnsanı yeryüzünde yaratıp yayan yine Allah’dır.
İnsanı yeryüzünde yaratıp yayan Allah, insanlardaki hayatı verendir. Belirli bir vakte kadar yaşatıp ölüm ile terhis eden yine Allah’dır. Gece ile gündüzü birbiri ardına getiren ve insanın hayatına uygun kılan yine Allah’dır. Hayat ve ölümü, gece ve gündüzü hikmetli bir şekilde ard arda getirilmesine insan hiç akıl erdirmez mi?
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ve yine O, hayâtı veren ve öldürendir; gece ile gündüzün ihtilâfı (ard arda gelmesi) de ancak O’na âiddir. Hiç akıl erdirmez misiniz? (Mü’minun, 80)”
Allahım, bizi ve neslimizi akıl erdirenlerden eyle.. Âmin..

19 Kasım 2014 Çarşamba

Sizi yeryüzünde yaratıp yayan Allah'dır

Ey insan! İnsanın dış dünyadaki sesleri duyan ve işiten kulaklar ile manzaraları ve eşyayı gören gözleri ve herşeyi sevebilen kalbleri yaratan Allah'dır. Kulak, gözler ve kalbler çok kıymetli nimetler olmasına rağmen insan aksine çok az şükretmektedir.
Kulak, gözler ve kalbleri yaratan Allah, insanı yeryüzünde yaratmış ve evladlar ve nesiller ile yeryüzünde yaymıştır. Elbette öldükten sonra verilen nimetlerin hesabını ve işlenen amellerin muhasebesini görmek üzere yine Allah'ın huzuruna toplanacaklardır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Hem O, sizi yeryüzünde yaratıp, yayandır. Ve ancak O’nun huzûruna toplanacaksınız. (Mü'minun, 79)"
Allahım, bizi ve neslimizi yeryüzünde hayırla yay ve huzuruna hayırla topla.. Âmin..

Ne kadar az şükrediyorsunuz

Ey insan! Allah, ahirete inanmayan insana bir azab kapısı açtığında ondan bir daha kurtulmayacağını düşünerek hemen ümidsizliğe düşer.
Ahirete inanmayan o kâfirler ve insanlar görmüyorlar mı ki Allah, kendilerine dış âlemi işitsin, birbirlerinin konuşmalarını duysun diye kulak vermiştir. Dış âlemi görsün, birbirleriyle buluşup görüşsün diye gözler vermiştir. Allah'ı ve dolayısıyla yarattıklarını ve birbirlerini sevsin diye kalbler vermiştir. O kulak, gözler ve kalbleri yaratan Allah'dır. Öyle olmasına rağmen insan yine de ne kadar az şükretmektedir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Hâlbuki O, sizin için o kulak(lar)ı, o gözleri ve o kalbleri yaratandır. Ne kadar az şükrediyorsunuz! (Mü'minun, 78)"
Allahım, bizi ve neslimizi nimetlerine hududsuz şükredenlerden eyle.. Âmin..

Onlara şiddetli bir azab kapısı açtığımızda

Ey insan! Allah, kâfirleri Bedir'de azab ile yakaladığında onların yine de kendilerini terbiye eden Rablerine merhamet dilemek için boyun eğmediklerini bildirir.
Azabla yakalandıklarında Rablerine boyun eğmeyen kâfirlere sonunda şiddetli bir azab kapısı açıldığında, artık azabdan bir daha kurtuluşlarının olmadığını anladıklarından tamamen ümidsizliğe düşerler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Nihâyet onlara şiddetli bir azab kapısı açtığımızda, bir de bakarsın ki onlar bunun içinde ümidsizliğe düşmüş kimselerdir. (Mü'minun, 77)"
Allahım, bizi ve neslimizi azab kapısı açtıklarından eyleme.. Âmin..

Azabla yakalandıklarında yine Rablerine boyun eğmediler

Ey insan! Kendilerini nimet içinde iken azab ile yakalayan Allah, onların feryadına mukabil merhamet edip o sıkıntılarını giderseydi, onlar cevherlerini bozduklarından yine azgınlıkları içinde bocalayıp duracaklardı.
Öyle ki Allah, Bedir'de onları azab ile yakaladığında Allah'a imana ve secdeye yeltenip Rablerine karşı boyun eğmediklerini ve o azabdan kendilerini kurtarması için Allah'a yalvarmadıklarını bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "And olsun ki, onları (Bedir’de) azâb ile yakaladık da yine Rablerine boyun eğmediler ve (O’na) yalvarmıyorlar(dı). (Mü'minun, 76)"
Allahım, bizi ve neslimizi daima Sana boyun eğenlerden eyle.. Âmin..

18 Kasım 2014 Salı

Merhamet edip kendilerindeki sıkıntıyı giderseydik

Ey insan! Kendilerini nimet içinde azab ile yakalayan Allah'a feryad eden kâfirler, kendilerine okunan Kur'ân'ı ve hak ile gönderilen Peygamberi yalanlamışlardı. Peygamber Efendimiz (asm) tebliğ vazifesine bir ücret istemezken onları dosdoğru yola davet etmesine rağmen haktan hoşlanmadıklarından ahirete inanmayanlar doğru yoldan saptılar.
Allah, onların o feryadına merhamet edip kendilerindeki o sıkıntıyı giderse bile onlar azgınlılarını bırakacak kimseler değildir. Zira onlar cevherlerini küfür ile bozduklarından azgınlıkları içinde bocalayıp duracaklardır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Hem (biz) onlara merhamet edip kendilerindeki sıkıntıyı giderseydik, yine de gerçekten azgınlıkları içinde bocalayıp duracaklardı. (Mü'minun, 75)"
Allahım, bizi ve neslimizi azgınlardan eyleme.. Âmin..

Ahirete inanmayanlar, dosdoğru yoldan sapanlardır

Ey insan! Peygamber Efendimiz (asm) tebliğ vazifesine karşılık insanlardan bir ücret ve menfaat beklemez ve istemez. İnsanları dosdoğru bir yola davet eder.
Peygamber Efendimizin (asm) dosdoğru yoluna tabi olmayıp yalanlayan ahirete inanmayan kâfirler, dosdoğru yoldan sapanların ta kendileridir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Fakat muhakkak ki âhirete inanmayanlar, doğrusu o yoldan sapanlardır. (Mü'minun, 74)"
Allahım, bizi ve neslimizi dosdoğru yoldan sapanlardan eyleme.. Âmin..

Sen dosdoğru bir yola davet ediyorsun

Ey insan! Azab içinde feryad eden kâfirlere yardım edilmeyeceğini bildiren Allah, onların kendilerine okunan Kur'ân'ı ve gönderdiği Peygamberini inkâr etmelerinin sebeblerini onlara sorarak ortaya çıkarmak ister.
Kendilerinden herhangi bir ücret istemeyen Peygamber Efendimize (asm) Allah, kendisinin vereceği harc ve mükâfatın daha hayırlı olduğunu bildirerek onları dosdoğru yol olan kendisinden başka bir ilah olmayan Allah'a kulluk etmeye ve hakka davet ettiğini bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Hâlbuki şübhesiz sen, onları elbette dosdoğru bir yola da‘vet ediyorsun. (Mü'minun, 73)"
Allahım, bizi ve neslimizi Peygamber Efendimizin (asm) gölgesi altında insanları dosdoğru yola davet edenlerden eyle.. Âmin..

17 Kasım 2014 Pazartesi

Yoksa onlardan bir ücret mi istiyorsun?

Ey insan! Kâfirlerin çoğu haktan hoşlanmadıklarından kendilerine hakkı okuyan Kur'ân ile hakkı getiren peygambere itaat etmediler, yalanladılar. Eğer hak onların nefislerinin arzularına uysa, elbet gökler, yer ve bunların içinde bulunanlar fesada uğrayıp bozulup gidecekti.
Allah, hakkı dinlemeyip yalanlayan kâfirlerin buna düşmelerinin sebebi olarak Peygamber Efendimize (asm) onlardan bir ücret mi istediğini sorarak bir ücret istemediğini o kâfirlere ders verir. Elbette Allah'ın tebliğ vazifesine karşılık vereceği ücret, harc ve mükâfat onların vereceği en büyük ücretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin, helalinden ve temizinden verdiği ve karşılık olarak şükür ve ibadet istediği için en hayırlısıdır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "(Ey Resûlüm!) Yoksa (sen) onlardan bir ücret mi istiyorsun? İşte Rabbinin harcı (mükâfâtı) daha hayırlıdır. Ve O, rızık verenlerin en hayırlısıdır. (Mü'minun, 72)"
Allahım, bizi ve neslimizi hakkıyla tebliğ edenlerden eyle.. Âmin..

Hak, onların arzularına uysaydı

Ey insan! Nimet içinde azabın yakaladığı kâfirlerin feryadına yardım edilmez ve onlara Allah tarafından kendilerine okunan Kur'ân'ı ve gönderilen peygamberi neden yalanladıkları ihtimalleriyle sorulur.
Kâfirler tarafından delilik isnad edilen peygamber, bilakis son derece temiz bir akla sahibdir ve onlara hakkı getirmiştir. Fakat onların çoğu haktan hoşlanmadıkları için peygamberi de kabul etmemiştir.
Elbette hak onların nefislerinin arzularına uymaz. Eğer uysa, gökler, yer ve bunların içinde bulunan herşey fesada uğrayıp bozulurdu. Peygamberler kâfirlere şan ve şeref veren zikirleri olan Kur'ân'ı hak ile getirmiştir. Fakat onlar haktan hoşlanmadıkları için bu ali şereften dahi yüz çevirmişler, kendi şereflerinden mahrum kalmıştır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Eğer hak, onların nefislerinin arzularına uysaydı, elbette gökler, yer ve bunların içinde bulunanlar bozulup giderdi. Hayır! Onlara zikirlerini (içinde şan ve şerefleri olan Kur’ân’ı) getirdik; fakat onlar kendi şereflerinden yüz çevirenlerdir. (Mü'minun, 71)"
Allahım, bizi ve neslimizi Kur'ân ile daima şereflendir.. Âmin..

Onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar?

Ey insan! Nimet içinde iken azab ile yakalanan kâfirlere, Allah kendilerine okunan Kur'ân'ı hiç düşünmeden neden yalanladıklarını ve kendilerine gönderilen peygambere neden itaat etmediklerini sorar.
Kendilerine gönderilen peygambere tanımadıkları için mi itaat etmediklerini soran Allah, kâfirlerin o peygamberde bir delilik olduğunu söyleyerek mi itaat etmediklerini sorar. Ve o sorunun cevabını olarak Allah, bilakis o peygamberde delilik olmadığını ve onun onlara hakkı getirdiğini haber verir. Kâfirlerin kendilerine hakkı getiren o peygambere itaat etmeyip yalanlamalarının sebebi olarak Allah, kâfirlerin çoğunun haktan hoşlanmayan kimseler olması olarak bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Yoksa onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Hayır! (O peygamber) onlara hakkı getirmiştir; fakat onların çoğu, haktan hoşlanmayan kimselerdir. (Mü'minun, 70)"
Allahım, bizi ve neslimizi haktan hoşlanan kimseler eyle.. Âmin..

Yoksa peygamberlerini tanımadılar mı?

Ey insan! Allah azabıyla onları nimet içinde yakaladığında feryad eden kâfirlere feryad etmemeleri ve kendilerine yardım edilmeyeceği söylenir. Onlara dünyada iken kendilerine Kur'ân okunduğunda yalanlayarak ökçeleri üzerinde geri döndükleri hatırlatılır. Kendilerine okunan Kur'ân'ı hiç mi düşünmedikleri ve evvelki atalarına gelmeyen bir şeyin kendilerine mi geldiği sorulur.
Allah'ın âyetlerini yalanlayan o azab içinde feryad eden kâfirlere, kendilerine gönderilen peygamberlerini tanımadıkları için mi onu inkâr ettikleri sorulur.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Yoksa peygamberlerini tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr edicidirler? (Mü'minun, 69)"
Allahım, bizi ve neslimizi Peygamber Efendimizi (asm) tasdik edip sünnetine ittiba edenlerden eyle.. Âmin..

16 Kasım 2014 Pazar

Bu sözü, Kur’ân’ı hiç düşünmediler mi?

Ey insan! Nimet içinde Allah'ın azabı ile yakalanan kâfirler, pişmanlıklarından feryad ettiklerinde kendilerine feryad etmemeleri ve bir yardım edilmeyeceği, Allah'ın âyetleri okunduğunda büyüklük taslayıp hakikatlerine uymak yerine ökçeleri üzerinde sırtlarını dönüp geceleyin bir araya toplandıklarında Kur'ân hakkında saçmalıyor oldukları Allah tarafından söylenecektir.
Kur'ân kendilerine okunduğunda ökçeleri üzerinde dönen kâfirler, Allah'ın hak sözü olan Kur'ân'ı hiç düşünmediler mi ki bir ibret almadılar. Yoksa Kur'ân hakkında kendilerine, çok sevdikleri ve güvendikleri evvelki atalarına gelmeyen sağlam bir haber ve bir bilgi mi geldi de yüz çevirip arkalarını döndüler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Bu sözü (Kur’ân’ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, evvelki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi? (Mü'minun, 68)"
Allahım, bizi ve neslimizi hak sözün olan Kur'ân'ı düşünüp hükmüne tabi olanlardan eyle.. Âmin..

Hakikaten âyetlerim size okunuyordu

Ey insan! Kalbleri hayırda ve hizmette önde olmaktan gafil olan kâfirler, nimet içinde azab ile yakalandıklarından pişmanlıklarından feryad ettiklerinde Allah, feryad etmemelerini ve kendilerine bir yardım edilmeyeceğini söyler.
Boşuna feryad eden kâfirlere, Allah'ın âyetleri okunduğunda büyüklük tasladıkları ve o hakikati kabul etmemek için ökçeleri üzerinde geriye döndükleri ve geceleyin bir araya toplanıp okunan âyetler hakkında saçmaladıkları yine Allah tarafından söylenecektir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Hakikaten âyetlerim size okunuyordu da, büyüklük taslayanlar olarak ökçeleriniz üzerinde geriye dönüyordunuz; geceleyin toplanarak saçmalıyordunuz. (Mü'minun, 66-67)"
Allahım, bizi ve neslimizi âyetlerine karşı mütevazi olup dinleyenlerden eyle.. Âmin..

Siz, bizden yardım görmeyeceksiniz

Ey insan! Hayra gayret göstermeyip şerre koşuşturan kâfirlerin kalbi, hayırda ve hizmette önde olmaktan ve hayra koşuşturmaktan gaflet içindedir ve Allah onları azab ile yakaladığında hatalarının ve cezasının dehşetinden feryad ederler.
Nimet içinde azab ile yakalandıklarında feryad etmeleri onlara bir fayda vermez ve onlara feryad etmelerinin boşuna yorulmak olduğu ve o azab ve cezaya karşı bir yardım görmeyecekleri söylenir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "(Onlara şöyle deriz:) “Bugün artık feryâd etmeyin; çünki siz, bizden yardım görmeyeceksiniz!” (Mü'minun, 65)"
Allahım, bizi ve neslimizi yardım görmeyenlerden eyleme.. Âmin..

15 Kasım 2014 Cumartesi

Nimet içinde olanlarını azab ile yakaladığımızda

Ey insan! Kâfirlerin hayra gayretle koşturma ve hizmette önde gidenler olmadan kalbleri gaflet içindedir. Kâfirlerin bu gafletten başka kötü amelleri de vardır ki onlar o kötü amellere çalışırlar.
Nihayet ölüm onlara da gelecek ve Allah onları verdiği nimet içinde azab ile yakalayacaktır. Allah onları azab ile yakaladığında, onlar nimetin zevali ve hatalarının şiddetiyle feryad ederler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Nihâyet onların ni‘met içinde olanlarını azâb ile yakaladığımız zaman, bir de bakarsın ki onlar feryâd ederler. (Mü’minun, 64)”
Allahım, bizi ve neslimizi azab ile yakaladıklarından eyleme.. Âmin..

Kâfirlerin kalbleri bundan gaflet içindedir

Ey insan! Sabikun denilen hizmette önde olanlar, Rablerinin azabından korkarak titrerler, Rablerinin âyetlerine iman eder ve Allah’a ortak koşmazlar, Rablerine döneceklerini bildiklerinden verdikleri şeyleri kalbleri riyadan ürpererek ihlas ile verirler, hayırlı hizmette koşuşurlar. Allah, kimseyi gücünün yetmeyeceği bir şeyle mükellef tutmayan, bütün gerçeklerin katındaki bir kitab olan Levh-i Mahfuz’da olan, kimseyi haksızlığa uğratmaz.
Hizmette önde olan sabikun öyle iken, kâfirlerin kalbleri bu hakikatlerden gaflet içindedir, farkında değillerdir. Onların bu gafletinden başka kötü amelleri de vardır. Kâfirler o kötü ameller ile meşgul olurlar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hayır! (Kâfirlerin) kalbleri bundan gaflet içindedir ve onların bundan başka (kötü) amelleri de vardır, kendileri onlar (o işler) ile amel eden kimselerdir. (Mü’minun, 63)”
Allahım, bizi ve neslimizi gafillerden eyleme ve kötü amellerle meşgul olanlardan eyleme.. Âmin..

Kimseyi gücünün yetmeyeceği bir şeyle mükellef tutmayız

Ey insan! Rablerinin azabından korkarak titreyen, Rablerinin âyetlerine iman ederek Allah’a ortak koşmayan ve Rablerine döneceklerini bildiklerinden verdikleri şeyleri kalbleri ürpererek verenler, hayırlı iş ve hizmetlerde koşuşurlar ve hizmetlerde önde gidenler olarak sabikundandırlar.
Allah, herkese taşıyabileceği yükü yükler. Kimsenin gücünün yetmeyeceği bir şeyle mükellef tutmaz. Herkesin yaptığı hayır ve şerri yazan ve söyleyen Allah’ın katında bir kitab vardır ki Levh-i Mahfuz’dur. Herkes yaptığının karşılığını görür ve kimse haksızlığa uğratılmaz.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “(Biz) kimseyi gücünün yetmeyeceği bir şeyle mükellef tutmayız ve katımızda gerçeği söyleyen bir kitab vardır; onlar haksızlığa da uğratılmazlar. (Mü’minun, 62)”
Allahım, bizi ve neslimizi hayırlı işlerde koşuşanlardan eyle.. Âmin..

Bunlar hayırlı işlerde koşuşur ve hizmette öndedirler

Ey insan! Rablerinin azabından korkarak titreyenler, Rablerinin âyetlerine iman ederler ve Rablerine ortak koşmazlar. Dünya hayatından sonra Rablerine döneceklerini bildiklerinden amellerine riya karışır endişesi ile verdikleri şeyleri kalbleri ürpererek ihlas ile yalnız Allah’ın rızasını umarak verirler.
İhlaslı olan o mü’minler, hayırlı işlerde ve hizmetlerde koşuşur ve yorulurlar. Onlar hayırlı iş ve hizmette önde ve ücrette geri olduklarından önde gidenler olarak sabikundurlar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “İşte bunlar, hayırlı işlerde koşuşurlar ve onlar bunlarda (o hizmetlerde) sâbikun (önde gidenler)dir. (Mü’minun, 61)”
Allahım, bizi ve neslimizi sabikundan eyle.. Âmin..

14 Kasım 2014 Cuma

Verdikleri şeyleri kalbleri ürpererek verirler

Ey insan! Hayırda gayret gösteren ve Rablerinin azabından korkarak titreyen o kimseler, Rablerinin âyetlerine iman ederler ve Rablerine ortak koşmazlar.
Rablerine iman edip ortak koşmayan o kimseler, bu dünya hayatından sonra Rablerine döneceklerini bildiklerinden ve ahirete iman ettiklerinden, Allah yolunda verdikleri şeyleri verirken riya karışır ve Rableri tarafından kabul edilmez diye kalbleri ürpererek ihlas ile verirler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Ve o kimseler ki, şübhesiz onlar Rablerine dönecek kimseler oldukları(nı bildikleri) için, verdikleri şeyleri kalbleri ürpererek verirler.(Mü’minun, 60)”
Allahım, bizi ve neslimizi verdiklerimizi Senin rızan için ihlasla verenlerden eyle.. Âmin..

Onlar Rablerine ortak koşmazlar

Ey insan! Hayırda gayret gösteren ve Rablerinin azabından korkarak titreyenler, Rableri olan Allah’ın âyetlerine gönülden iman ederler.
Rablerine iman eden o kimseler, Rablerine hiçbir şeyi ortak koşmazlar ve Allah’ın rububiyetinde ve icraatinde ve icadatında dahi ortağı bulunmayıp Allah’ın bir olduğuna iman ederler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Yine o kimseler ki, onlar Rablerine ortak koşmazlar. (Mü’minun, 59)”
Allahım, bizi ve neslimizi Sana ortak koşmayanlar eyle.. Âmin..

Onlar Rablerinin âyetlerine iman ederler

Ey insan! Dini kendilerine göre yorumlayıp kısımlara ayıran ehl-i dalalet fırkalar, kendi yanlarında bulunan ile memnun olup dalaletleriyle baş başa bırakılmasını isteyen Allah’ın kendilerine verdiği mal ve oğullar ile hayırlarına koştuğuna sanıyorlar, fakat aldanıyorlar.
Hayırda gayret gösteren ve Rablerinin azabından korkarak titreyen kimseler, kendilerini ve âlemi terbiye eden Rableri olan Allah’ın âyetlerine gönülden iman ederler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “Hem o kimseler ki, onlar Rablerinin âyetlerine îmân ederler. (Mü’minun, 58)”
Allahım, bizi ve neslimizi âyetlerine gönülden iman edenlerden eyle.. Âmin..

13 Kasım 2014 Perşembe

Onlar Rablerinin azabından korkarak titreyenlerdir

Ey insan! İnsanlar, Allah'ın kendilerine verdiği mal ve oğullar ile kendilerinin hayrına koştuklarını sanır. Mal ve oğullar insanlar için bir emanet ve birer imtihan vesilesidir. Fakat insanlar işin farkında değillerdir.
İnsanlardan öyleleri de vardır ki onlar Allah'ın kendilerine verdiği mal ve oğulları ile hayırda gayret gösterirler. Onlar emanete riayet etme ve hayırda gayret gösterme hususunda Rablerinin azabından korkarak titrerler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Şübhesiz (bir de hayırda gayret gösteren) o kimseler (de var) ki, onlar Rablerinin azâbından korkarak titreyenlerdir. (Mü'minun, 57)"
Allahım, bizi ve neslimizi hayırda gayret gösteren ve azabından korkarak titreyenlerden eyle.. Âmin..

Mal ve oğullar onların hayırlarına mı?

Ey insan! İnsanlar din hususunda işlerini kendi aralarında parça parça edip kısımlara ayırdılar. Her kısım kendi yanında bulunan din ile memnundur. Allah da onların bir zamana kadar dalaletleriyle baş başa bırakılmasını bildirir.
Allah, onlara mal ve oğullar verdikçe onlar onları hayırlarına olduğunu ve Allah'ın kendilerinin yardımına koştuklarını sanırlar. Aslında Allah onların yardımına koşmuyor, faka onlar yaptıkları işin farkına varmıyorlar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "(Onlar,) kendilerine vermekte olduğumuz mal ve oğullar ile, onların hayırlarına mı koşuyoruz sanıyorlar? Hayır! (Onlar işin) farkına varmıyorlar! (Mü'minun, 55-56)"
Allahım, bizi ve neslimizi hayrından ayırma.. Âmin..

Onları bir zamana kadar dalaletleriyle bırak

Ey insan! Allah, insanları tek bir İslam ümmeti kılmasına rağmen, insanlar din hususunda işlerini kendi aralarında parça parça edip kısımlara böldüler. Her kısım kendi yanında bulunan dini hak bilip onunla ile memnun oldular.
Dini kısımlara ayırıp dalalete düşen fırkalar kendi yanında bulunan din ile memnun olduklarından Allah, Peygamber Efendimize (asm) onları hidayete ererler diye bir zamana kadar dalaletleriyle baş başa bırakmasını bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Artık onları bir zamâna kadar dalâletleriyle (baş başa) bırak! (Mü'minun, 54)"
Allahım, bizi ve neslimizi bidatten ve dalaletten muhafaza eyle.. Âmin..

İşlerini aralarında parça parça böldüler

Ey insan! Allah, insanları gönderdiği peygamberine tek bir İslam ümmeti eylemiş ve peygamberlerine sadece kendinden sakınmalarını emretmiştir.
İnsanlar kendilerine peygamberler vasıtasıyla gelen dinleri işlerine tatbikte parça parça olarak kısımlara bölündüler. Din hususunda kısım kısım olan insanlar, kendi kısımlarını umumî ve daha güzel ve hak görerek kendi yanında bulunan din ile memnundurlar.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Fakat (insanlar din husûsunda) işlerini kendi aralarında parça parça böldüler. Her kısım kendi yanında bulunan (din) ile memnundurlar. (Mü'minun, 53)"
Allahım, bizi ve neslimizi dinde ihlaslı olanlardan eyle.. Âmin..

12 Kasım 2014 Çarşamba

Bu tek bir ümmet olarak sizin ümmetinizdir

Ey insan! Peygamberlerine temiz şeyler olan helalinden yemelerini ve salih amel işlemelerini emreden Allah, peygamberlerin şahsında insan ne yaparsa hakkıyla bilen olduğunu bildirir.
Allah, gönderdiği peygamberine içinden çıktığı kavmi tek bir ümmet olarak İslam ümmeti kılmıştır. İnsanları tek bir İslam ümmeti kılan Allah, peygamberlere Rableri olduğunu hatırlatıp sadece kendinden sakınmalarını onlara vahyeder.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "İşte gerçekten bu (ümmet-i İslâmiye) tek bir ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim; öyle ise benden sakının! (Mü'minun, 52)"
Allahım, bizi ve neslimizi Senden sakınanlar eyle.. Âmin..

Temiz şeylerden yiyin ve sâlih amel işleyin

Ey insan! Allah, insanlar içinden seçerek onlara hem örnek hem imam hem rehber olmak üzere peygamberler göndermiştir.
İnsanların rehberi ve imamı olan peygamberlere Allah, ilk önce temiz olan helal şeylerden yemelerini ve getirdikleri hakikatlere ve âyetlere ilk önce kendileri uyarak salih amel işlemelerini emreder. Peygamberlerin şahsında insanlığa ders vermek üzere kim ne yaparsa Allah hakkıyla bilen olduğunu bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Ey peygamberler! Temiz (helâl) şeylerden yiyin ve sâlih amel işleyin! Şübhesiz ki ben, ne yaparsanız hakkıyla bilenim. (Mü'minun, 51)"
Allahım, bizi ve neslimizi temiz şeylerden yiyip salih amel işleyenlerden eyle.. Âmin..

Meryemoğlu ve annesini bir mucize kıldık

Ey insan! Allah, ilk insan olarak Hz. Âdem'i (as) bir mucize olarak anne ve babası olmadan yaratmış ve insanların babası ve atası kılmıştır.
Allah'ın bir insanı bir anne ve bir babadan yaratması bir kanunudur. Allah bu kanunu iradesi ile yırtarak tabi olmadığını göstermek için Meryemoğlu Hz. İsa'yı (as) babasız olarak yaratarak bir mucize kıldığı gibi annesi Hz. Meryem'i (rha) de kocasız olarak Hz. İsa'yı (as) dünyaya getirterek bir mucize kılmıştır. Allah, Hz. İsa (as) dünyaya geldikten sonra annesi Hz. Meryem (rha) ile birlikte onları barınmaya elverişli ve suyu akan bir tepeye yerleştirmiştir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Meryemoğlunu (Îsâ’yı) da, annesini de bir mu‘cize kıldık ve onları barınmaya elverişli ve suyu akan bir tepeye yerleştirdik. (Mü'minun, 50)"
Allahım, bizi ve neslimizi mucizelerine şahid ve tasdikçi eyle.. Âmin..

11 Kasım 2014 Salı

İsrailoğulları doğru yolu bulabilsinler

Ey insan! Firavun ve ileri gelenleri, Allah'ın kendilerine gönderdiği Hz. Musa (as) ve kardeşi Hz. Harun'u (as) yalanlayarak geçmiş kavimler gibi helak edilenlerden oldular.
Allah, Hz. Musa'ya (as) hem Allah'a hem ahirete hem de kendisinden sonra gelecek olan ahirzaman Peygamberine apaçık bir delil olan Kitab'ı Tevrat'ı verdi. Allah, Hz. Musa'ya (as) Tevrat'ı verdi ki İsraioğulları onunla doğru yolu bulabilsinler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "And olsun ki Mûsâ’ya da Kitâb’ı verdik. Tâ ki onlar (o İsrâîloğulları), doğru yolu bulabilsinler. (Mü'minun, 49)"
Allahım, bizi ve neslimizi doğru yolu bulanlar ve hidayet üzere olanlardan eyle.. Âmin..

Peygamberlerini yalanladılar ve helak edildiler

Ey insan! Firavun ve onun ileri gelenleri, Allah'ın kendilerine âyetler, mucizeler ve apaçık bir delil ile gönderilen Hz. Musa (as) ve kardeşi Hz. Harun'u sadece insan olmak cihetine bakarak İsrailoğullarının köleleri olmalarına güvendiler.
Hz. Musa (as) ve Hz. Harun'un sadece insan olma cihetine bakıp aldanan Firavun ve ileri gelenleri, kendilerine Allah tarafından gönderilen peygamberleri yalanladılar. Peygamberlerini yalanlayan geçmiş kavimler gibi onlar da helak edilenlerden oldular.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Böylece o ikisini yalanladılar da helâk edilenlerden oldular. (Mü'minun, 48)"
Allahım, bizi ve neslimizi Peygamber Efendimizi (asm) lisanen, halen ve fiilen daima tasdik edenlerden eyle.. Âmin..

Bizim gibi iki insana mı inanacağız?

Ey insan! Allah, Hz. Musa (as) ve kardeşi Hz. Harun'u (as) Allah'ın âyetleri ve mucizeleri ve apaçık bir delil ile Firavun ve onun ileri gelenlerine göndermesine rağmen, onlar büyüklük taslayan kavim olduklarından kibirlendiler.
Firavun ve ileri gelenleri, büyüklük taslayan kavim olduklarından Hz. Musa (as) ve kardeşi Hz. Harun'un (as) kavimleri olan İsrailoğullarının kendilerinin köleleri olmalarını bahan ederek kendileri gibi iki insanın Allah'ın peygamberi olduğuna inanmayacaklarını söylediler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Bu yüzden: “Kavimleri bize kölelik edip duran kimseler iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız?” dediler. (Mü'minun, 47)"
Allahım, bizi ve neslimizi hidayet yolundan ayırma.. Âmin..

Musa'yı ve kardeşi Harun'u Firavun'a gönderdik

Ey insan! Allah, ard arda peygamberler göndermiş, kavimlerin ileri gelenleri peygamberi yalanlamışlardır. Onlar hakkında helak mukadder olmuş, onlardan sonra başka nesiller meydana getirmiştir.
Onlardan sonra Allah, Hz. Musa (as) ve kendisine yardımcı olarak kardeşi Hz. Harun'u (as) âlemlerin Rabbinin Allah olduğunu gösteren ve Hz. Musa'nın (as) Allah'ın peygamberi olduğunu tasdik eden mucize ve âyetlerle ve apaçık bir delil olan Tevrat ile Firavun'a ve onun ileri gelenlerine, onları hakka davet için gönderdi. Firavun ve beraberindekiler hakkı kabul yerine büyüklük taslayan bir kavim olduklarından kibirlenerek kabul etmediler. 
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Sonra Mûsâ’yı ve kardeşi Hârûn’u, âyetlerimizle ve apaçık bir delil ile Fir‘avun’a ve onun ileri gelenlerine gönderdik, fakat (onlar) kibirlendiler; zâten büyüklük taslayan bir kavim idiler. (Mü'minun, 45-46)"
Allahım, bizi ve neslimizi büyüklük taslayanlardan eyleme.. Âmin..

10 Kasım 2014 Pazartesi

Her bir ümmet peygamberini yalanladı

Ey insan! Peygamberini yalanlayan zalimler topluluğunu hak ile helak eden Allah, onların yerine başka nesiller getirmiş ve her bir ümmete önüne geçemeyeceği ve geri de kalamayacağı bir ecel tayin etmiştir.
Allah, helak ettiği zalimler topluluğundan sonra yerlerine getirdiği nesil ve ümmetlere de peygamber göndermiş, kavmi O'nu yalanlamıştır. Allah onları da helak edip yeni bir nesil göndermiş, onlar da kendilerine gönderilen peygamberlerini yalanlamışlar ve helak edilmiştir. Bu birbiri ardına gerçekleşmiştir. Allah, ne zaman bir ümmete bir peygamber göndermişse O'nu yalanlamışlardır. Allah, onları birbiri ardına takar gibi insanlar için birer ibretli hikayeler yapmıştır. Kendilerine gelen peygamberine iman etmeyip yalanlayan kavimlerin hakkı ve sonu helaktır.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Sonra ard arda peygamberlerimizi gönderdik. Ne zaman bir ümmete peygamberi geldiyse, onu yalanladılar; bunun üzerine (biz de) onları birbiri ardına takarak (helâk edip) onları(n başlarına geleni) ibretli hikâyeler yaptık. O hâlde îmân etmeyecek bir kavim, helâk olsun! (Mü'minun, 44)"
Allahım, bizi ve neslimizi iman edenlerden eyle.. Âmin..

Hiçbir ümmet ecelinden ne öne geçebilir, ne de geri kalabilir

Ey insan! Allah, peygamberini yalanlayan ve günahta ısrar eden zalimler topluluğunu hak ile helak etmiş ve onların yerine başka nesiller getirmiştir.
Allah, her bir ümmete bir ömür ve bir ecel tayin etmiştir. Hiçbir ümmet kendilerine takdir edilen ecelin önüne geçemeyeceği gibi geri de kalmaz.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Hiçbir ümmet ecelinden ne öne geçebilir, ne de geri kalabilir. (Mü'minun, 43)"
Allahım, bizi ve neslimizi hayırlı birer ümmet eyle.. Âmin..

Onların ardından başka nesiller meydana getirdik

Ey insan! Peygamberlerini yalanlayan ve O'na iftira atan inkârcı ileri gelenler ile kavmini Allah'ın korkunç ses ile sel süprüntüsü haline getirerek o zalimleri helak etmesi haktır.
O zalimlerin hak ile helak edilmelerinden sonra Allah, onların ardından onların yerine çok hikmetler ile başka nesiller meydana getirmiştir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Sonra onların ardından başka nesiller meydana getirdik. (Mü'minun, 42)"
Allahım, bizi ve neslimizi rızan dairesinde hareket edenlerden eyle.. Âmin..

9 Kasım 2014 Pazar

Artık o zalimler topluluğu helak olsun

Ey insan! Kavminin ileri gelenleri tarafından yalanlanan ve iftiraya uğrayan peygamber, onların yalanlamalarına karşı Allah'dan yardım istemesine mukabil Allah, onların az bir zaman sonra günahlarının korkunç karşılığını gördüklerinde mutlaka pişman olacaklarını bildirir.
Peygamberini yalanlayan kavmi nihayet Allah, hak ettikleri ceza olarak korkunç bir ses ile yakalayarak cezaya çarptırır ve o ses karşısında selden geriye kalan süprüntü haline getirilirler. Kendilerine kendisinden başka ilah olmayan Allah'a kulluk etmeye ve işledikleri günahın korkunç cezasından sakındırmak üzere Allah tarafından kendileri içinden çıkarılıp gönderilen bir peygamberi yalanlayan ve iftira atan zalimler topluluğu artık helak olmayı hak etmiştir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "Nihâyet, o (korkunç) ses onları hak ile yakaladı da onları bir sel süprüntüsü hâline getirdik. Artık o zâlimler topluluğu helâk olsun! (Mü'minun, 40)"
Allahım, bizi ve neslimizi zalimler topluluğundan eyleme.. Âmin..

Az sonra mutlaka pişmanlık duyacaklar

Ey insan! İnkârcı ileri gelenlerin ve kavmin yalanlamalarına ve dahada ileri gitme ihtimallerine karşı, peygamber Allah'dan kendisine yardım etmesi için Allah'a dua eder.
Peygamberini yalanlayan kavmine karşı yardım isteyen peygambere Allah, peygamberini yalanlayanların az bir zaman sonra bu hallerinin ve isyanlarının karşılığını gördüklerinde onların mutlaka yaptıklarından pişmanlık duyan kimseler olacaklarını peygamberine bildirir.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "(Allah:) “Az (bir zaman) sonra (onlar) mutlaka pişmanlık duyan kimseler olacaklar!” buyurdu. (Mü'minun, 40)"
Allahım, bizi ve neslimizi daima razı olduklarından eyle.. Âmin..

Beni yalanlamalarına karşı, bana yardım et

Ey insan! Kendi içlerinden çıkan peygamberlerini yalanlayan kavimlerin inkârcı ileri gelenleri, peygamberlerin insan olmasını ve kendileri gibi yiyip içmesini bahane olarak kavimlerine göstererek ahirete ulaşmayı ummadıklarından yeniden dirilmeyi akıldan uzak görerek peygamberin Allah'a karşı yalan uydurduğunu dile getirirler.
İnkârcı ileri gelenlerin Allah'a karşı yalan uyduran bir adam iftirasında bulunarak kavimleri kendilerine karşı kışkırtılan ve yalanlanan peygamberler, onların bu yalanlamalarına ve dahada ileri gitme ihtimallerine karşı Allah'dan yardım ister.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: "(O peygamber:) “Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı, bana yardım et!” dedi. (Mü'minun, 39)"
Allahım, bizi ve neslimizi Peygamber Efendimize (asm) hakkıyla tabi olanlardan eyle.. Âmin..

Allah'a karşı yalan uyduran bir adamdır

Ey insan! Ahirette yeniden dirilmeyi akıldan ve kendilerinden uzak gören kavmin inkârcı ileri gelenleri, ahiret hayatının dünya hayatından ibaret olduğunu, öldükten sonra dirilmenin olmadığını kavimlerini peygamberlerini yalanlamaları için söylerler.
Ahirete ulaşmayı ummayan ve inkâr inkârcı ileri gelenler, daha da ileri giderek peygamberlerini yalanlamak için onun sadece Allah’ı kendi adına konuşturan ve Allah’a karşı yalan uyduran bir adam olduğunu söylerler ve Allah’ın ahiret gibi bir vaadinin olmadığını ima ederler. Onların da inanmamaları için kendilerinin ona inanmadıklarını söylerler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “O, sâdece Allah’a karşı yalan uyduran bir adamdır. Biz ona inanan kimseler de değiliz. (Mü’minun, 38)”
Allahım, bizi ve neslimizi ahireti sözü ve fiiliyle inkâr edenlerden eyleme.. Âmin..

8 Kasım 2014 Cumartesi

Ahiret hayatı, bu dünya hayatımızdır

Ey insan! Kavmin inkârcı ileri gelenleri, kavimlerinin peygambere itaat etmemeleri ve yalanlamaları için peygamberin vaad ettiği öldükten sonra ahirette yeniden diriliş ve yaratılışı akıldan uzak göstererek inkâr ederler.
Peygamberin vaad edip haber verdiği ahiret hayatını inkâr eden ileri gelenler, o hayatın yaşadıkları dünya hayatı olduğunu, öldükten sonra başka bir hayatın bulunmadığını, kimilerin öldüğünü, kimilerin yaşadığını kavimlerine söylerler. Öldükten sonra diriltilmeyi kesin bir dil ile inkâr ederler.
Allah bu hususu bize şu âyetle haber verir: “O (hayat), bizim dünya hayâtımızdan başka bir şey değildir; (kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; biz (öldükten sonra) diriltilecek kimseler de değiliz. (Mü’minun, 37)”
Allahım, bizi ve neslimizi ahirete iman delillerini insanlara gösterenlerden eyle.. Âmin..