28 Şubat 2013 Perşembe

Sünnetin hamelelerine saldıranlar

Ey insan! Sünnetin hameleleri Sahabe-i Kiramdır. Peygamber Efendimizin (asm) bütün efal, akval ve ahvalinden kaynayan sünnet-i seniye nehrinin yatağı Sahabe Efendilerimizdir. Bu rahmet nehrinin bizlere ulaşmasına mani olmak ve bulandırmak için bazıları Sahabe-i Kirama dil uzatmakta ve dar akıllarıyla çürütmeye çalışıyorlar.
Her meselede olduğu gibi bu meselede de Allah'ın izniyle noktayı koyan Bediüzzaman Hazretleri "Sahabeye hücum edenlerin dinsizler, mezheb imamlarına saldıranların mezhebsizler" olduğunu beyan eder.
Allahım, bizi ve neslimizi sünnetin hamelelerine kardeş eyle.. Âmin..

Kaza ve kaderi bozan şey

Ey insan! Kader, bir mesele hakkında verilen karar ve takdirdir. Kaza ise takdir edilen kararı icra etmektir. İcra edilecek olan bir kararı ancak ata bozar, ihsan bozar, sadaka bozar. Bozulan kaza ise takdir edilen kaderi bozar.
Allah, bir mesele hakkında karar verir ve takdir eder. Sonra hikmeti iktiza eder ve takdir ettiği kararı kaza ve icra ve infaz eder, kudretiyle yaratır. Tabiri caizse yaratılma aşamasında iken kazanın karşısına kulun yaptığı bir ata, bir ihsan, bir sadaka çıkarsa Allah, icra ve kaza kararını rahmetiyle ibtal eder ve takdir ettiği kararı ve kaderi bozar, yenisiyle ve güzeliyle değiştirir.
Allahım, bizim ve neslimizin kaderini ve kazasını her daim güzel ve atalı eyle.. Âmin..

Nur Şirketi'nin esasları

Ey insan! Nur Şirketi şirket-i maneviyedir. Bu şirketin esasları aynı zamanda ihlasın da esaslarıdır. 
Birincisi: Allah rızası için işlemek.
İkincisi: Bu şirkette bulunan kardeşlerinizi tenkid etmemek.
Üçüncüsü: İttihad ve ittifakı esas tutmak.
Dördüncüsü: Birbirinin meziyet ve faziletleriyle iftihar etmek.
Allahım, bizi ve neslimizi Nur Şirketi'nde tam ihlas ile daim eyle.. Âmin..

Şirket sahibi olmak ister misin?

Ey insan! İnsanlar şirket sahibi olmak için sermayelerini bir araya getirip birlikte hareket ediyorlar. Kârı da hisselerine göre paylaşıyorlar. 
Bütün kârı hisselere bölünmeden ve herkese aynı kârın verileceği bir şirkete hissedar olmak ister misin?
Böyle bir şirketin maddî âlemde bir misali yoktur. Bu durum ancak manevî şirkette mümkündür. Manevî şirkete ortak olmak ise Allah rızası için aynı maksad ve usul ile bir araya gelmekle mümkündür. İşte bu zamanda bu manevî şirketlerden birisi de iman ve Kur'ân'a hizmet eden Nur Şirketi'dir.
Allahım, bizi ve neslimizi Nur Şirketi'ne daim hissedar eyle.. Âmin..

Manevî hediyenin binler olması

Ey insan! Allah manevî âleme havadaki radyo frekansları gibi manevî radyo dalgaları serpmiştir. Maddî âlemde radyo vasıtasıyla okunan bir ezan binler kulaklara yayılır ve ulaşır. Bunun gibi okunan bir Fatiha, bir İhlas, bir Yasin bağışlandığı binler hatta hadsiz ruhlara ulaşır, haberdar olurlar. Bir hediye milyonlara aynen, parçalanmadan düşer.
Allahım, bizim ve neslimizin manevî hediyelerini binler eyle.. Âmin..

Mucize peygamberi tasdiktir

Ey insan! Peygamberlerin birçok delili vardır. Bunlardan bir tanesi de gösterdikleri mucizelerdir. Mucize ise insanı aczde bırakan, insan üstü harikalardır.
Mucize peygamberin Allah tarafından kullara karşı tasdik edilmesidir. Manen Allah der ki: Ey kullarım! Bu kulumda gördüğünüz ancak benim kudretimledir ve bu da Benim onun benim peygamberim olduğunun tasdikidir. Size ne tebliğ ederse bendendir, alınız.
Allahım, bizi ve neslimizi Peygamber Efendimizi (asm) ve peygamberleri tasdik edenler eyle.. Âmin..

Tesettür kadının zırhı ve kalesidir

Ey insan! Allah her bir mahluka, özellikle hayvanlara, diğer mahluklara güzel görünmesi için fıtri bir elbise vermiştir. Hatta insanlar bazı hayvanların o elbisesini giymek için o hayvanlara kıymaktadır.
Allah insana, tabiri caizse ucuz bir elbise vermiş ki diğer mahluklardan elde edilen elbiseleri kendine kıyafet edinsin ki bu elbiselerin içindeki madenlerden, bitkilerden ve hayvanlardan elde edilen maddeler var. Bu da insanın rütbesini gösteren bir listedir.
Allah kadını hem daha zayıf hem de erkeğinin meyletmesi için cazib yaratmıştır. İşte Allah, kadının hem zayıflığını gidermek hem de yabancı erkeklere karşı namus ve ırzını korumak için tesettür onun vazgeçilmezlerindendir. Tesettür kadının zırhı ve kalesidir ki İslâm tesettürün nasıl olması gerektiğini tarif etmiştir. Ulemanın ekserisi bu kaleyi tarif ederken çarşaf demiştir.
Allahım, bizi ve neslimizi tesettürü neşredenler eyle.. Âmin..

Ya baki lezzetler ya da fani

Ey insan! Ehl-i dalalet ve sefahat fani lezzetlerin peşine düşmüş, baki lezzetleri unutmuş. Yirmi otuz senelik bir gençlik ve yirmi otuz senelik ihtiyarlık ile alınabilecek lezzetler dünya dolusu bile olsa fanidir. Fani lezzetler de yok olup gittiği gibi günahlarını da insanın boynuna takar.
Ey insan! Dalaletteki lezzetlerin peşine düşüp cennette verilecek lezzetleri kaybetme. Dünyadaki lezzetlerin sadece numune olduğunu bil, helal dairesinde tat ve şükret ki onlar da baki lezzetleri netice versin. Yoksa cehennemde kaynar su, irin ve zehirden başka lezzet yok.
Allahım, bizi ve neslimizi fani lezzetlere şükredip baki lezzetlere ulaşanlardan eyle.. Âmin..

Felaha çağıran ezanları duyamamak

Hergün beş defa; sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı ezanlar birçok hakikati dünya ağzı ile âleme haykırırken insanları salah ve felah olan namaza çağırmaktadır.
Rahatlık ve felaha ermek için çalıştığını zanneden nice insanlar, maalesef bu daveti ve nidayı duyamamaktadır. Sanki şeytan onların kulaklarını pisletmiş ki sadece pis ve fuhşa dair şarkıları duyuyorlar.
Ey insan! İnsan isen ve insan olmak istersen seni nice manaları olan namaza ve felaha çağıran nidaya kulak ver, kulağındaki şeytan pisliklerini ve paslarını temizle.

Günah içindeki Cehennem azabı

Ey insan! Pis lezzetleri tatmak ve tattırmak için ahiretini niye feda ediyorsun? Hem de seve seve. 
Peki, o pis lezzetleri tatmak için vicdanın, ruhun, kalbin ne azablar çekiyor? Hiç düşündün mü? Cesedin lezzet içinde olsa da kalbin, ruhun, vicdanın azab içindedir. 
Allah iyiliğin ve sevabın içine peşin lezzeti koyduğu gibi, kötülüğün ve günahın da içine peşin cezasını ve azabını koymuştur.
Bak, haram sevmekte üç tane cehennem azabı var. Seversin, fakat karşılık görmezsen Cehennem azabı yaşarsın. Seversin, fakat iffetine dikkat etmez, zira zaten haramdır, kıskançlığından yanar, çatlar, ölürsün. Seversin, fakat sevdiğine değmez, bin pişmanlık canın bezdirir.
Allahım, bizi ve neslimizi günahın her çeşidinden muhafaza eyle.. Âmin..

İnsan ne yapıyor?

Bir ağacın hayat programı tohumuna kaydediliyor. Elbette insanın da bütün hayatı ve hareketleri kaydediliyor ki yarın muhasebede kendisine gösterilecektir. Kendisi de görecektir ki bütün yaptıkları en ince ayrıntısına kadar kaydedilmiştir.
Peki, böyle olmasına rağmen insan ne yapıyor? Yaptıklarının hesabı sorulmayacak mı zannediliyor?
Kendisi bile idareci olduğunda maiyetine hesap sorarken kendisinin herşeyini idare eden Allah hesab sormayacak mıdır?

27 Şubat 2013 Çarşamba

Temizlik imandandır

"Temizlik imandandır" değişmez bir hakikattir.
Evet, madden ve manen temizlenmek imandandır. Maddeten beden, odayı, evi, sokağı ve çevreyi temizlemek imandandır.
Manen kalbi riyadan, ruhu kibirden, zihni şübheden, tevhidi şirkten, sünneti bidadan, dini hurafeden temizlemek imandandır.
Ey iman edenler! Öyle ise unutmayınız ki Allah çok temizlenenleri sever.

Yüksek ahlakımız mı alçalmış

"Kimin himmeti milleti ise o tek başıyla bir millettir, himmeti kendisi ise o insan değildir" denilmektedir. Biz imanımız gereği milletimizi, yani İslâm milletini hep üstün bilmiş ve görmüşüz ki Allah da bizi bu yüksek ahlakımıza mükafaten hep yükseltmiştir.
Son asırda bu yüksek ahlakımızı kaybetmiş belki alçalmışız ki şimdi bizden birisi kendi menfaatini milletin menfaatinden üstün görmekte ve milletin menfaatini feda etmektedir. Bundan dolayıdır ki Allah da bizi alçaltmıştır.
Ey milletini seven kardeş! İslâm milletini yüksek tut, yüksek ahlaka sahib ol ki yükselesin.

Ahirete inanan dünyaya aldanmasın

İnsan ahirete gidecek bir yolcudur. Güzergah üzerinde rahm-i mader yani anne karnı, çocukluk, gençlik, ihtiyarlık, kabir, berzah, mahşer ve sırat vardır. Bu uzun yolculuğun en mühim yeri dünyadır ki ondan sonraki yolculuğun azık ve ihtiyaçları dünyadan temin edilmektedir.
Öyle ise ahirete inanan insan dünyaya aldanmasın ki yolculuğunun devamında lazım olan azık ve ihtiyacını temin etsin. Aç, susuz, yayan ve yalnız olarak yolculuğuna devam etmesin ki yoksa perişan ve rezil olacaktır.

Hidayet gerek

Allah akıl vermiş insana, doğru yolu bulsun diye. Fakat şeytan tuzak kurmuş doğru yol üstüne, nefis de ona meyyal.
Böyle olunca hal ahirzaman olmuş, insanların dalalet vadilerinde at koşturduğu zaman, işte ahirzaman.
Rivayetlerde gelir "Ümmetimin fesada düştüğü, bida ve dalalete saptığı zaman" olarak.
İnsana en evvel hidayet gerek. Hidayet gelmeyince nice akıl sahibleri nefis ve şeytanın aldatmacaları arasında bocalayıp duruyor.
Her mü'min ve her insan mutlaka hidayet istemeli Hadi olan Allah'tan.

Sabrın sonu selamet

Ey insan! Sabır, kemale ererken karşımıza çıkan zorluklara dayanma gücüdür. Kemalat yolunda yürüyen insanın karşısına üç çeşit zorluk çıkar.
Birincisi: Musibettir ki isabet eden sıkıntılar küçük sıkıntılara daha rahat dayanma gücü verir. Musibete sabır ibadettir.
İkincisi: Masiyettir ki cazibedar günahlara karşı sabırdır. Günahlara karşı kendini koruma gücü sabırdır ki takvadır.
Üçüncüsü: Taatte sabırdır ki kemalatın ve Allah'a yaklaşmanın kapısıdır. 
Demek musibete sabreden, günahlara karşı kendini koruyan ve Allah'a itaatte nefsini zorlayan selamete erer.
Allahım, bizi ve neslimizi üç sabırda muvaffak eyleyip selamete erenlerden eyle.. Âmin..

Kör hissiyat kör insan

Ey insan! İnsanda sayısız hissiyat ve duygular vardır. Bazıları şuurludur, aklı dinler. Bazısı şuursuzdur, aklı ve kalbi dinlemez. Bazısı kördür, hazır zamanı düşünür, gelecekten haberi yoktur.
Kör hissiyatın hakim olduğu insanlar bir nevi kördür ki gittiği yolun akıbetini görmez, hazır lezzetini düşünür.
Allahım, bizi ve neslimizi kör hissiyatımıza mahkum ve mağlub eyleme.. Âmin..

İleri gelenler dikkat!

Ey insan! "Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mesulsünüz. İmam çobandır ve sürüsünden mesûldür. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden mes'uldür. Kadın, kocasının evinde çobandır, o da sürüsünden mesûldür. Hizmetçi, efendisinin malından sorumludur ve sürüsünden mesûldür." hadisiyle sabittir ki idareci olunulan her noktada insan mesul ve sorumludur.
Mesuliyetinin gereğini yerine getirenler mükafatla taltif edilirken, yerine getirmeyenler hesab ve ceza göreceklerdir.

Allahım, bizi ve neslimizi yüklediğin mesuliyetleri hakkıyla eda edenlerden eyle.. Âmin..

26 Şubat 2013 Salı

Zanda ölçü

Ey insan! İfk hadisesi nüzul sebebi olan ayetler bize böyle hadiseler karşısında nasıl davranmamız gerektiğini ders veriyor. Şöyle ki:
Birincisi: Bir Müslüman kardeşimiz aleyhinde bir haber bize geldiğinde hüsn-ü zanda bulunmak ki âyette şöyle buyurmaktadır Yüce Allah: "Onu işittiğiniz zaman, gerek erkek mü’minlerin ve gerekse kadın mü’minlerin, kendi vicdanlarıyla hüsn-i zanda bulunarak: “(Böyle bir şey olamaz!) Bu apaçık bir iftirâdır!” demeleri gerekmez miydi? (Nur, 12-13)"
İkincisi: Bir kardeşimiz aleyhine getirilen haberin iftira olması muhtemel olduğundan mutlaka dört tane şâhid getirilmelidir ki âyette Allah şöyle buyurmaktadır: "(Onların) buna karşı dört şâhid getirmeleri gerekmez miydi? Mâdem ki şâhidleri getiremediler; öyleyse onlar Allah katında yalancıların ta kendileridir. (Nur, 13)"
Allahım, bizi ve neslimizi su-i zan etmekten muhafaza eyle.. Âmin..

Hep beraber der ki Lâ ilâhe illallah.

Bütün zerreler hareketleriyle hep beraber der ki Lâ ilâhe illallah.
Bütün hücreler faaliyetleriyle hep beraber der ki Lâ ilâhe illallah.
Bütün azalar icraatleriyle hep beraber der ki Lâ ilâhe illallah.
Bütün simalar farikalarıyla hep beraber der ki Lâ ilâhe illallah
Bütün bedenler fiilleriyle hep beraber der ki Lâ ilâhe illallah.

Bütün tohumlar programlarıyla hep beraber der ki Lâ ilâhe illallah.
Bütün ağaçlar hayatlarıyla hep beraber der ki Lâ ilâhe illallah.
Bütün yapraklar desenleriyle hep beraber der ki Lâ ilâhe illallah.
Bütün çiçekler süsleriyle hep beraber der ki Lâ ilâhe illallah.
Bütün meyveler tatlarıyla hep beraber der ki Lâ ilâhe illallah.

Allahım, bizi ve neslimizi herşeyle birlikte daima ve ebeden Lâ ilâhe illallah diyenler eyle.. Âmin..

Mümkünse hüsn-ü zan

Müslüman müslümana hüsn-ü zan etmekle mükelleftir. Yani güzel düşünmelidir. Fakat nefis ve şeytan araya girip su-i zanla yani kötü düşünce ile neticelenir çoğu kez.
Süt kasesi başındaki ağzı sütlü kediyi gören içtiğini görmediği için hüsn-ü zan etmesi gerek olduğu gibi kardeşine de hüsn-ü zan etmelidir.
Hüsn-ü zannın mümkün olduğu yerde su-i zan etmek haramdır. 
Hüsn-ü zan, insanlar arasındaki bağı kuvvetlendirirken su-i zan o bağı zayıflatır. Bu da toplum hayatını güvensiz hale getirir.

25 Şubat 2013 Pazartesi

Ne kusursuz düzen

Allahım, Sen Sübhan'sın. Bütün kusurlardan, ayıblardan uzaksın. Senin fiil ve icraatlarında noksan yoktur. Zerrelerin emrinle hareketinde, kaderinle belli hududlarda durmasında kusur yoktur. 
Sen bütün kusurlardan, ayıblardan, noksanlardan yücesin. Ondandır ki "Sübhane Rabbiye'l-A'la" deriz.
Senin rububiyetinde, icraatinde ve faaliyetinde mükemmelsin. Ondandır ki "Sübhane Rabbiye'l- Azim" deriz.
Yaptığın icraat ve faaliyetin karşısında hayranız. Sana karşı "Sübhanallah" deriz.
Varsa bütün kusurlar, ayıblar ve noksanlar biz mahluklarına aittir. Bizim kabiliyetimiz nisbetindedir.
Öyle ise Seni bütün kusur, ayıb ve noksanlardan tenzih ederiz ey Allahım!

Hududsuz şükürler olsun

Sabahtan öğleye, öğleden ikindiye, ikindiden akşama, akşamdan yatsıya, yatsıdan sahaba kadar verilen bütün nimetlere hududsuz şükürler olsun. 
Verilen her nefese, rahat ve sıhhate hududsuz şükürler olsun. 
Verilen her bir zerre, hücre, aza ve vücud nimetlerine hududsuz şükürler olsun.
Dünyanın kendi etrafında döndürülmesiyle elde edilen bütün netice ve nimetler için Allah'a hududsuz şükürler olsun. Gece ve gündüz verilen bütün nimetlere hududsuz şükürler olsun.
Dünyanın güneş etrafından dönmesiyle elde edilen bütün netice ve nimetlere hududsuz şükürler olsun.
Ayın dünya etrafında döndürülmesiyle elde edilen bütün netice ve nimetlere hududsuz şükürler olsun.
İnsan olarak dünyaya gönderilmemizle verilen bütün nimetlere hududsuz şükürler olsun.
Kalbimize verilen imanla gelen bütün nimetlere hududsuz şükürler olsun.
Hayatımıza verilen Kur'ân ve İslâm'la gelen bütün nimetlere hududsuz şükürler olsun.
Esma-yı İlahiye ile gelen bütün nimetlere hududsuz şükürler olsun.
Verilecek cennet nimetlerine hududsuz şükürler olsun.
Allah'ı görmek nimetine hududsuz şükürler olsun.
Şükredebilmek nimetine hududsuz şükürler olsun.
Evet, hamd Allah'a mahsustur ki Elhamdülillah denilir.     

24 Şubat 2013 Pazar

Bunları yapan ancak Allah'tır

Ey insan! Bu şu dünyaya, kocaman. Nasıl da duruyor boşlukta? Etrafında nasıl dönüyor, hem de güneşin etrafında, hem de güneşlerin güneşine yol alarak? Bunları yapmak için çok büyük kuvvete ihtiyac var. Allahu Ekber, Allah en büyüktür, Allah daha büyüktür. Bunları yapan ancak Allah'tır.
Bak güneşe, dünyamız küçük kalıyor yanında. Onu döndürmek için dünyaya göre bin kat kuvvete ihtiyaç var. Allahu Ekber, Allah en büyüktür, Allah daha büyüktür. Bunları yapan ancak Allah'tır.
Aya bak, nasıl da koşturuyor dünyanın etrafında ve peşinde. Allahu Ekber, Allah en büyüktür, Allah daha büyüktür.
Bak güneş sistemine, oniki gezegeni nasıl da dağılmadan tutuyor etrafında. Ne müdhiş kuvvet. Allahu Ekber, Allah en büyüktür, Allah daha büyüktür. Bunları yapan ancak Allah'tır.
Bak samanyolu galaksisine, milyarlar yıldızlar nasıl da çarpışmadan muntazaman hareket ediyorlar? Bunları yapmaya güç mü yeter? Allahu Ekber, Allah en büyüktür, Allah daha büyüktür. Bunları yapan ancak Allah'tır.
Bak yedi kat semaya. İç içe geçmiş, mükemmel bir nizam ve mizanla hareket ediyorlar. Bunları yapmaya kimin kuvveti yeter? Allahu Ekber, Allah en büyüktür, Allah daha büyüktür. Bunları yapan ancak Allah'tır.

Fiillerdeki karşılık

Fiilerin içine sevab ve günah olmasına göre karşılığı konulmuştur.
Sevabın içinde acil bir karşılık olarak ferahlık ve rahatlık konulmuşken, günah içine de sıkıntı ve rahatsızlık konulmuştur.
Dikkat edenler bunu vicdanlarında hissederler.
Bu da Allah'ın biz kullarına bir rahmetidir ki doğru yolu bulabilelim.

Vesile olduğun şeye bak

Ey insan! Bir sözün, bir fiilinle çok şeylere vesile olabilirsin. Bir sözle savaş da kesilebilir baş da demişler.
Öyle ise neye vesile olduğuna bak.
Sözünün ve hareketinin meyvesi nedir?
Zira kimi söz ve hareketlerin meyvesi Tuba ağacının meyvesi gibidir ve onu netice verir. Kimi söz ve hareketlerin de meyvesi zakkum ağacının meyvesi gibidir ve onu netice verir.
Hasılı, söz ve hareketlerimizi küçük ve ehemmiyetsiz görmeyelim. Verdiği meyve azığımız olacak.

Fiilen de İslâm olunmalı

Ben Müslümanım diyen her ferd diliyle ikrar ettiği gibi fiiliyle de tasdik etmelidir. Fiiliyle İslâm olmayanın İslâm’dan hissesi olmadığı gibi İslâm’a zarar vermesi de kuvvetle muhtemeldir. Zira ona bakarak İslâm’a bakanlar dinden soğuyabilir.
Fiiliyle Müslüman olan bir şahs bir fiiliyle Endenozya gibi büyük bir ülkenin İslâm olmasına vesile oldu.
İşte kendine Müslüman diyen adam! Fiilinle de sözünü doğrula ve İslâm’ın kemalatını fiillerinde de göster ki kıymet arz edebilesin.

23 Şubat 2013 Cumartesi

Altı gün ve altı dünya

İnsan birinci günde, ruhlar âleminde ve dünyasında yaşar. Oradan ikinci güne başlar anne karnında, rahm-i mader dünyasında. Sonra üçüncü güne geçer ve şimdiki içinde yaşadığı dünyada bir gün geçirir. Oradan da ecel vesilesiyle dördüncü güne merhaba der berzah âleminde ve dünyasında. 
Dördüncü gün de nihayet bulup beşinci gün başlar mahşer dünyasına çıkınca. Uzundur bu beşinci gün ve altıncı gün yaşayacağı gün belli olur, ya cennette ikamet edecektir ya da cehennem.
İşte altıncı gün için hazırlık yapmalı, azık hazırlamalı. Bu da ancak üçüncü günde yapılabilir
Ey insan! Üçüncü gün bitip dördüncü güne uyanmadan hazırlığını yap.

Bir çiçek, bak neler anlatır?

Bir çiçek açar, yüzümüze tebessüm edip bizi mutlu eder. Biz o güzelliği ondan zannederiz. Fakat o güzellik, hakiki güzelliğin sahibi olan Allah'a aiddir. Ve o çiçek bütün güzelliğiyle beraber bize, Allah der, Allah'ı anlatır. İşte şu çiçeği dinle:
Bak bana, Allah beni ne güzel yaratmış, Cemil ismini gör. Dikkat et ki letafetimle Latif ismini oku. Yapraklarımdaki, dallarımdaki nizama, muntazam miktara ve surete bak, Munazzim, Mukaddir ve Musavvir'i gör, Hakîm'i gör. Meyveme bak ve tat, Rahim, Rahman ve Rezzak ismini gör.
Bakarsan daha nice İlahi isimleri benden okuyabilirsin. Yeter ki gör ve oku. Sana tebessüm ediyorlar.

Nimette aşağı olanlara bakmak

Ey insan! İnsan öyle bir nefis taşıyor ki kendisine verilen nimetlerin kıymetini anlayıp şükredeceğine nankörlük edebiliyor. Kendisinden aşağı olanlara, daha az nimet verilenlere bakıp şükredeceğine, kendisinden yukarı olanlara bakıp inkar ve nankörlük ediyor.
Kendisine sağlık verilen daha az sağlık verilene bakmalı, sağlığına şükretmeli. Kendisine mal verilen, daha az mal verilene bakıp şükretmeli. Kendisine kuvvet verilen, daha az kuvvet verilene bakıp şükretmelidir.
Allah'a hududsuz şükürler olsun verdiği bütün nimetlere.
Allahım, bizi ve neslimizi daima Sana şükredenlerden eyle.. Âmin..

22 Şubat 2013 Cuma

Sizi cehenneme sokan nedir?

Ey insan! İnsan için iki yol vardır: Birisi, Cennete ulaştırır; diğeri Cehenneme çıkar. Tercih insanındır, sorumluluk ve neticesi de insanındır.
İşte Kur'ân, yolu Cehenneme çıkanlara sorulan "Sizi cehenneme sokan nedir?" sorusunun cevabını yine onların ağzıyla veriyor. Şöyle ki:
Sizi Sakar’a (Cehennemin o dehşetli vâdisine) sokan nedir?
(Onlar şöyle) dediler: “(Biz) namaz kılanlardan değildik.
Yoksulu da doyurmazdık.
(Bâtıla) dalanlarla berâber (biz) de dalardık.
Ve dîn (hesab) gününü yalanlardık.
Nihâyet bize yakin (inkâr edemeyeceğimiz ölüm) geldi! (Müddesir, 42-47)"
Allahım, bizi ve neslimizi Cehennem azabından muhafaza eyle.. Âmin..

Hastalıkların kökü, evham

Evham vehimler ve kuruntulardır. Aslında ehemmiyet verilmemesi gereken bir husustur. Zira kuruntudur. Yüzde bir-ikilik tehlike ve risk ihtimalinden çekinmek evhamdır.
Evham ise bütün hastalıkların köküdür. Bu kök ile hastalıklar hayat bulur ve kuvvetlenir. 
Evhamdan kurtulan insan, kökü kesilmiş bir ağaç gibi hafifler, hastalık ondan bire iner. O da Allah'ın izniyle şifa bulur.
Demek evham ehemmiyetsizdir ve ehemmiyet vermemek gerektir.
Kadere iman eden kederden emin olur, evhama düşmez.

Müslüman İslâm'a taraftardır

Ey insan! Müslüman, İslâm'a taraftar ve teslimdir. İslâmiyet'in hükümlerini kabul eder. Hayatını İslâm'a göre şekillendirir. Nefsinin arzuları İslâm'a uyarsa yapar, uymazsa yapmaz, çekinir.
Fakat kendine Müslümanım diyen bir insan, eğer İslâm'ı bilmezse, cahil kalırsa nefsinin arzuları İslâm'ın emirlerine galib gelir. Bu durumdaki bir Müslüman aslında sadece iman etmiş, tam manasıyla Müslüman olamamıştır.
Bediüzzaman Hazretleri, bunu iman ve İslâm'ın tariflerini yapıp farklarını beyan ettiği yerde gayr-i müslim olan iman sahiblerinden bahseder ki bu kurtuluşa vesile değildir.
Allahım, bizi ve neslimizi hakikî manada iman edip İslam'a taraftar ve teslim olanlardan eyle.. Âmin..

Mahzun olma

Ey insan! Allah, sevdiği kulu kendisini biraz ihmal edince mahzun edermiş. Hem de ihmaline sebeb olan şeylerin eliyle üzermiş. 
Manen dermiş ki: Ey kulum! Benden daha sadık dost bulamazsın. Benden gayrı sevdiklerin ancak benim sevgimin gölgesi olabilir, hakikî maksad olamaz.
Öyle ise ey Sevgili! Bizi ve neslimizi Senin sevginden mahrum eyleme.. Âmin..

Neyden yaratıldığını unutma

Ey insan! Neyden yaratıldığını unutma. Unutanlardan olma. Yoksa gurur ve kibir ruhunu sarar ve seni adam suretine koyan Allah'ı inkara v O'na isyana saparsın.
Allah, seni bunun için ikaz eder: “Seni (aslen) bir topraktan, sonra bir nutfeden (hakir bir damla sudan süzülmüş hulâsadan) yaratan, sonra da seni bir adam sûretine koyanı inkâr mı ettin?” (Kehf, 37)

Maşaallah demen gerekmez mi?

Ey insan! Beğendiğin şeylerin elinden çıkmasını istemezsen "Maşaallah" de. Maşaallah demek, beğendiğin o şeyin Allah'ı dilemesiyle olduğunu ifade etmektir. Demek Allah onu senin beğeneceğin şekilde yaratmış, yapmış. Sana düşen beğenmek ve maşaallah demektir. Ki bu da imanın bir delilidir.
Bunu Kehf Sûresi'nde verilen misaldeki şu cümle de isbat etmektedir: "Bağına girdiğin zaman: ‘Mâşâallah! Kuvvet ancak Allah’(ın yardımı) iledir!’ demen gerekmez miydi?" (Kehf, 39)

Helal dairesi keyfe kafidir

İnsanlar nefis ve şeytanın aldatmacasıyla helal dairesinde yaşamanın keyif ve mutluluk vermeyeceğini düşünerek gayr-i meşru dairedeki haramlara meylediyor, haram dairede keyf ederek gençliğini ve hayatını yaşadığını düşünüyorlar.
Acaba gerçekten de öyle midir?
Helal dairesinde yaşayanlar gençliklerini ve hayatlarını yaşayamıyorlar mı?
Hayır, aksine helal dairesindeki lezzetler keyfe kâfidir, harama girmeye lüzum yoktur. Nefsin, kalbin, aklın, ruhun ve bütün latifelerin lezzetleri helal dairesinde vardır ve keyfe kâfidir.
Aksine haram dairesinde sadece nefsin keyfi vardır. Kalb, ruh, akıl ve ulvi latifelerin lezzeti yoktur.
Haram dairesinde keyfettiklerini zannedenler cismen cennette, manen cehennemde  yaşıyorlar.

21 Şubat 2013 Perşembe

Kusurunu görememek

Hasta olan insan, hastalığını kabul ederse muayene ve tedavi olur. Hastalığını bilmeyen tedavi olmaz. Aynen bunun gibi kusurunu gören insan, kusurunu düzeltmek için kendinin tedavisine müsaade eder, kusurunu düzeltmek ister. Aksi takdirde kendini kusursuz bilir, kusurunu düzeltebilecek sebeblere yönelmez.
Şunu da unutmamalıdır: Kusurunu görememek en büyük kusurdur. Kusurunu gören o kusurdan kurtulur. Afva müstahak olur.

Bekayı fanileştirmek

Ey insan! Allah, insana öyle duygular, cihazlar vermiştir ki bütün nimetleri tadıp hissedebilir; tartıp anlayabilir.
Aynı zamanda bu his, duygu ve cihazlara da sınır koymamıştır. Buradan yolla akla geliyor ki sınırsız cihazlarla sınırlı dünyada yaşıyor. Demek bu cihazlar bu fani dünya için değil, baki ahiret içindir.
Bunu bilmesine rağmen insanların çoğu baki cihazlarını fani dünya için sarf ediyor, fanileştiriyor. Elbette bunun tokadını şiddetli bir surette yiyecektir.
Allahım, bizi ve neslimizi faniyi bekalaştıranlardan eyle.. Âmin..

20 Şubat 2013 Çarşamba

Kıyamet gerçekleşecektir

Ey insan! Kıyametin gerçekleşeceğine inanmayan, inanmak istemeyen ve aklına yaklaştırmak isteyenlere Kur'ân, kıyametin gerçekleşeceğini latif bir misal ile izah ediyor:
"(Habîbim, yâ Muhammed!) Onlara iki adamı da misâl getir ki, bunlardan birine iki üzüm bağı verip, (o bahçelerin) ikisinin de etrâfını hurmalıklarla çevirmiş ve aralarında bir ekinlik yapmıştık.
Her iki bağ da yemişlerini vermiş ve ondan hiçbirini eksik bırakmamıştı; ikisinin (o iki bahçenin) arasından bir de ırmak akıtmıştık.
Bunun (o bağ sâhibinin başka) geliri de vardı. Bundan dolayı arkadaşıyla konuşurken ona: “Ben malca senden daha zenginim; nüfusça da daha i‘tibarlıyım” dedi.
Böylece (kibirle) nefsine zulmedici olarak bağına girdi. “Bunun (bu bağın) ebedî olarak helâk olacağını sanmıyorum” dedi.
“Kıyâmetin gerçekleşecek bir şey olduğunu da sanmıyorum; bununla berâber, eğer gerçekten Rabbime döndürülürsem, elbette (orada da) bundan daha hayırlı bir dönüş yeri (bir âkıbet) bulurum.” (dedi).
Kendisiyle konuşmakta iken arkadaşı ona dedi ki: “Seni (aslen) bir topraktan, sonra bir nutfeden (hakir bir damla sudan süzülmüş hulâsadan) yaratan, sonra da seni bir adam sûretine koyanı inkâr mı ettin?”
“Fakat O, benim Rabbim olan Allah’dır ve Rabbime hiçbir kimseyi ortak koşmam!”
“Bağına girdiğin zaman: ‘Mâşâallah! Kuvvet ancak Allah’(ın yardımı) iledir!’ demen gerekmez miydi? Her ne kadar beni malca ve evlâdca kendinden daha az görsen de!”
“Bununla berâber, olur ki Rabbim bana, senin bağından daha hayırlısını verir ve onun (senin bahçenin) üzerine gökten bir âfet gönderir de (o bağın, ot bitmeyen) kupkuru bir toprak hâline geliverir!”
“Yâhut suyu çekilerek yok olur da bir daha onu aramaya aslâ güç yetiremezsin!”
Derken (bütün) geliri (helâk ile) kuşatıldı; bunun üzerine oraya harcadıklarına karşı (yanarak) avuçlarını ovuşturmaya başladı; artık orası çardakları üzerine çökmüş bulunan (harâb olmuş) bir hâlde idi ve (o): “Keşke Rabbime kimseyi ortak koşmasaydım!” diyordu.
Allah’dan başka ona yardım edecek adamları da yoktu; kendi kendini kurtarıcı da değildi. (Kehf, 32-43)"
Allahım, bizi ve neslimizi kıyametin ve mahşerin dehşetinden muhafaza eyle.. Âmin..

İnşaallah yapacağım

Ey insan! İnsan fiilinin halıkı ve yaratıcısı olmadığı için gelecek ile ilgili konuşmalarında, plan ve projelerinde "İnşaallah yapacağım." demeli. Zira Allah'ın dilemediği fiil gerçekleşmez.
Hatta, ayet-i kerimede Allah Peygamberini ikaz ederek bize örnek veriyor: "(Ey Habîbim!) Sakın hiçbir şey için, Allah’ın dilemesine bağlamadıkça (inşâallah demedikçe): “Ben bunu yarın kesinlikle yapacak olanım” deme! (Bunu) unuttuğun zaman ise, Rabbini an ve: “Umarım ki Rabbim, bundan (bu kıssadan, peygamberliğime delîl olan) daha yakın bir yola (daha nice delillere) beni eriştirir” de! (Kehf, 23-24)
Demek birşey yapacağında Allah'ın dilemesine bağlamalı, inşaallah demelidir.
Allahım, bizi ve neslimizi bir şey yapacağımızda Senin dilemene bağlayıp inşaallah diyenlerden eyle.. Âmin..

Ey insan! Neden düşünmezsin?

Ey insan! Şu muhteşem kâinatı hadsiz mucizelerle yaratan Allah, sanatı ile kendisini tanımamızı istiyor. En küçük sinekten semeğe yani balığa, semekten feleklere kadar herşeyde sanatının mucizelerini gösteriyor. Sonra bu muhteşem kâinat kitabını okuyacak, mütalaa edecek akıl sahibi, mizan sahibi insanı yaratıyor.
İnsan, sanattan sanatkârı tanıması ve sevmesi istenirken ve de bu fıtratına da konulmuşken nasıl oluyorsa nefsine hoş geldiği için kör hissiyatının sevkiyle şeytanın peşine düşüyor, sonu cehennem çukurunda son bulacak bir yolu inadına, körükörüne ve bilim perdesi ile de ambalajlayıp kendini aldatıyor.
Ey insan! Neden düşünmezsin? Bu kâinat kitabını mütalaa etmene yardımcı en mükemmel Zât'ı da (asm) sana rehber göndermesine rağmen Allah'ı tanımıyor, sevmiyor, belki sana ibadeti emrettiği için düşmanlık besliyorsun.
Ey insan! İnsan olmak istersen O Zât'ı (asm) dinle, dünyaya geliş gayene uygun hareket et.
Allahım, bizi ve neslimizi Seni tanıyıp Habibine tabi olanlardan eyle.. Âmin..

19 Şubat 2013 Salı

Gaflet bulutları dalalet yağmurları

Ey insan! Gökyüzünü karabulutlar sarmış sanki, asit yağmurları mı yağdırıyor? Tüm hayatları mahvediyor bu karanlıklar.
İşte bunun gibi şu ahirzamanda gaflet bulutları manevî dünyamıza dalalet yağmurları yağdırıyor.
Ey insan! Gaflet bulutlarını dağıtmak, dalaletin mahvedici asit gibi yağmurlarından felah bulmak istersen rahmet olarak gönderilen Peygamber'in (asm) sünnetine sığın. Yoksa hem dünyan hem ahiretin perişan olacaktır.
Allahım, bizi ve neslimizi sünnete hakkıyla ittiba edenlerden eyle.. Âmin..

Tam bir istikamet üzere

Ey insan! O Resul ki (asm) bütün sünnet-i seniyesinde ve fıtrî ahvalinde ve şerî hükümlerinde istikamet üzere gitmiş, istikameti tercih etmiştir.
Öyle ki konuşmasında, yeme içmesinde dahi istikamet üzere iktisadı tercih etmiştir. Hayatında ifrat ve tefrite ve israfa yer yoktur.
İstikamet üzere olmak isteyenlere rehber olarak O (asm) yeter.
Allahım, bizi ve neslimizi daima istikamet üzere eyle.. Âmin..

Emrolunduğun gibi dosdoğru ol

Ey insan! O (asm) bütün hareket, fiil ve sözlerinde daima orta yolu tercih etmiş, ifrat ve tefritten uzak durmuştur. "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. (Hud, 112)" âyetine en evvel imtisal eden O'dur (asm) ki bütün fiillerinde, hareketlerinde, hallerinde ve sözlerinde istikamet katiyen görülmektedir.
Akıl kuvveti, ifrat ve tefrit olan gabavet ve cerbeze değil daima vasat mertebesi olan hikmet üzeredir.
Gazab kuvveti, aynı şekilde ifrat ve tefrit olan tehevvür ve korkaklık değil istikamet sebebi olan şecaat üzeredir.
Şehvet kuvveti de fücur ve humud değil, iffet üzeredir.
Hasılı, emrolunduğu gibi dosdoğru olmuş, bize de tam bir model olmuştur. 
Allahım, bizi ve neslimizi Peygamberimizin takib ettiği istikamet üzere eyle.. Âmin..
  

Yazıklar olsun o bedbahtlara

Ey insan! "Ve muhakkak ki sen, gerçekten yüce bir ahlâk üzerindesin! (Kalem, 4)" diye Kur'ân'ın ferman ettiği, "Kur'ân ahlakı" diye Sahabe-i Güzin'in tarif ettiği Fahr-i Kâinat'ın (asm) her bir fiil, hal, söz ve hareketi insanlığa model olması gerekirken O'na iman eden ve ümmetinden olan gafillerin, sünnetine ehemmiyet vermeyenlerin, değiştirmek isteyenlerin ne kadar bedbaht olduklarını anla..
Allahım, bizi ve neslimizi daima sünnete tabi olanlardan eyle.. Âmin..

18 Şubat 2013 Pazartesi

Sünnete tabi olmayanlar

Ey insan! Sünnete tabi olmayanlar üç kısımdır.
Birincisi: Tembellik edenlerdir ki azim ve büyük bir hasaret ve zarardadır.
İkincisi: Ehemmiyetsiz görenlerdir ki azim ve büyük bir cinayettir ki ömürleri heder ve telef eder.
Üçüncüsü: Yalanlar gibi tenkid edenlerdir ki en büyük dalaletin içindedirler.
Allahım, bizi ve neslimizi sünnete ittibada hissesi ziyade olanlardan eyle.. Âmin..

En güzel tarzın önderi

Ey insan! Dost ve düşmanın ittifakıyla güzel ahlakın en yüksek mertebesinde olması; insanlığın en meşhuru; mucizelerinin delilliği, teşkil ettiği İslamiyet'in kemalatının şehadeti, getirdiği Kur'ân'ın tasdikiyle en mükemmel bir insan ve mürşidliği; iki dünya saadetine mazhar olan milyonlar ehl-i kemal gösteriyor ki O Zâtın (asm) sünnet ve hareketleri en güzel numuneler, en sağlam rehberler, en muhkem kanunlardır.  
Demek en güzel tarzın, en güzel ahlakın, en güzel hareketin önderi, rehberi Hazret-i Muhammed'dir (asm).
Allahım, bizi ve neslimizi en güzel tarzın önderine daima hakkıyla tabi olanlardan eyle.. Âmin..

Sünnetin membaının üç kısmı

Ey insan! Sünnet-i seniyenin üç membaı olan Peygamber Efendimizin (asm) akval, efal ve ahvalinin üç kısmı vardır.
Birincisi: Farzlardır. Farz ve vaciblere tabi olmaya mecburiyet vardır. Terkinde azab vardır.
İkincisi: Nafilelerdir. Ehl-i iman tabi olmaya mükelleftir. Zira Allah Habibini sevmemizi istiyor. Terkinde azab yok, yapılmasında büyük sevab vardır. Değiştirilmesi büyük hatadır, bidat ve dalalettir.
Üçüncüsü: Güzel adetleridir ki tabi olmakta hikmet ve maslahat itibariyle çok faydaları vardır. Hem tabi olan adetini ibadete çevirmiş olur.
Allahım, bizi ve neslimizi sünnetin üç membaının üç kısmına da hakkıyla tabi olanlardan eyle.. Âmin..

Sünnetin üç membaı

Ey insan! Resul-ü Ekrem'in (asm) sünnetinin üç membaı vardır.
Birincisi: Akvalidir. Yani hadisleri, sözleridir. O'nun (asm) her bir sözü Kur'ân'ın ayetlerinin bir tefsiri, Allah'ın razı olduklarının bir ilancısıdır.
İkincisi: Efalidir. Yani fiilleri, hareketleridir ki her bir fiili muhabbetullahı arzu eden her bir insanın fiillerinde imamdır.
Üçüncüsü: Ahvalidir. Yani halleridir. Hadiseler karşısında takındığı tavırlarıdır.
Allahım, bizi ve neslimizi akval, efal ve ahvalimizle sünnete ittiba edenlerden eyle.. Âmin..

Allah'ın hadsiz muhabbeti var

Ey insan! Allah'ın hadsiz bir merhameti var. Herşeye merhametiyle muamele ediyor. Öyle de hadsiz muhabbeti de var ki sanatlı yarattığı mahlukatını süslendirmesi ile kendini hadsiz bir surette sevdiriyor.
Yarattığını seven, yarattığını sevdirmesine karşılık seven şuurlu mahluklarını elbette sever.
Cennet dahi rahmetinin bir cilvesi olan Zât'ın muhabbetini kazanmaya çalışmak bir insanın en büyük maksadı olsa gerektir.
Allah'ın muhabbetini de kazanmak, Kelam'ının kesin hükmüyle ancak Habibim dediği zâtın sünnetine uymakla mümkündür.
Demek insanın en büyük maksadı ve en büyük maksadı sünnete ittibadır, uymaktır.
Allahım, bizi ve neslimizi Habibinin sünnetine uymakla muhabbetine mazhar eyle.. Âmin..

Sünnete uymak Allah'ı sevmektir

Ey insan! Allah'ı sevmek demek olan muhabbetullah, Allah'ın marziyatı dediğimiz razı olduğu tarzı yapmaktır. O tarz ise Habibullah'ın (asm) sünnet-i seniyesidir.
Fillerde ve hareketlerde Zât-ı Ahmediye'ye (asm) benzemenin iki ciheti vardır.
Birincisi: Allah'ı sevmek ki emirlerine itaat etmektir. Bu işte en mükemmel imam Zât-ı Ahmediye'dir (asm).
İkincisi: İnsanlara olan hadsiz ihsanların en mühim vesilesi Zât-ı Ahmediye'dir (asm). Elbette Allah hesabına muhabbete layıktır.
Allahım, bizi ve neslimizi sünnete ittibada hissesi ziyade olmakla Sana olan muhabbetimizi azamî eyle.. Âmin..

17 Şubat 2013 Pazar

Ademden ve idamdan kurtaran

Ey insan! Seni ve sevdiklerini ademden yani yokluk karanlığından kutrarıp hayat veren, ecel geldiği vakit ebedî idamdan ve yokluktan kurtaran bir Halık'ı sevmezsen kimi seveceksin.
Seni tekrar yokluk çukurlarına yuvarlamak isteyen ve elinde sadece vesvesesi olan şeytanı mı seveceksin?
Ne mutlu o kimseye ki kendsini ve sevdiklerini yokluktan kurtaran Halık'ını sever ve Habib'inin yolunu ve sünnetini takib eder.
Yazıklar olsun o kimseye ki kendisine hiçbir istikbal veremeyecek, mahşerde yalnız bırakacak olan şeytanı sever ve onun adımlarını takib eder.
Allahım, bizi ve neslimizi ademden ve idamdan muhafaza eyle.. Âmin..

16 Şubat 2013 Cumartesi

Yaratıcı'ya karşı hadsiz muhabbet

Allah, insanı Halık'ına karşı hadsiz bir muhabbet üzerine yaratmıştır. İnsanın fıtratında cemale, kemale ve ihsana karşı bir sevmek vardır. Cemal, kemal ve ihsanın derecesine göre muhabbet de artar. Öyle artar ki aşkın sonuna kadar gider, insanın kalbine kâinat kadar bir aşk yerleşir.
Kâinatta görünen bu cemal, kemal ve ihsana karşı aşık olan insan, elbette cemal, kemal ve ihsanın membaı ve sahibi olan Allah'a daha ziyade muhabbet edebilir. 
Demek insan Yaratıcı'ya karşı hadsiz bir muhabbet üzere yaratılmıştır.

Allah sizi sevsin

(Habîbim, yâ Muhammed!) De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız, o hâlde bana tâbi‘ olun ki, Allah (da) sizi sevsin ve günahlarınızı size bağışlasın!” Çünki Allah, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir. (Âl-i İmran, 31) ayetiyle Allah kendisini seven bizleri bizi sevmesi için bir yol gösteriyor. O yol, Habibullah'ın (asm) sünnet-i seniyesidir.
İnsan için en yüksek maksad Allah'ın sevgisini kazanmaktır. Bunun da yolu O'nun istediği tarzı yapmaktır.
Risale-i Nur Onbirinci Lema'nın Onuncu Nüktesi'nde bunu şöyle özetler ve isbat eder:
“Allah’a îmânınız varsa, elbette Allah’ı seveceksiniz. Madem Allah’ı seversiniz, öyle ise Allah’ın sevdiği tarzı yapacaksınız. Ve o sevdiği tarz ise, Allah’ın sevdiği zâta benzeyeceksiniz. Ona benzemek ise, ona ittibâ‘ etmektir. Ne vakit ona ittibâ‘ etseniz, Allah da sizi sevecek. Zaten siz Allah’ı seversiniz, tâ ki; Allah da sizi sevsin.” (Lemalar, 58)

Kemalatın membaı

Bütün kemalatın, güzelliklerin, edeblerin menbaı, madeni sünnet-i seniyedir. İki darın, dünyanın da saadetinin temel taşı sünnet-i seniyedir.
Nur isteyenlere, saadeti arzu edenlere sünnet-i seniye kâfidir. Başka nur aramaya ihtiyaç yoktur.
Bunu hakikatin ve şeriatin bir kahramanı olan İmam Rabbani'nin sünnnet üzerinde gördüğü nur kâfi bir delildir.

15 Şubat 2013 Cuma

Sünnetin parıltısı

Peygamber Efendimiz'den (asm) rivayet edilen evrad ve ezkar, ondan mervi olmayanlardan çok yüksek ve parlaktır. Zira o virdlerin üzerinde sünnetin parıltısı vardır.
Diğer evradların en zengini, sünnette olan evradın en azına mukabil gelmiyor.
Bu hakikati İmam Rabbani (ks) görmüş. Demek nur isteyene sünnet-i seniye yeter.

Bida ve güzel bida

Ubudiyet ahkâmındaki yeni icadlar bidattır. "Bugün size dininizi tamamladım" (Maide, 3) sırrına zıd olduğundan bidatlar merduddur, reddedilmiştir. Tarikattaki evrad, ezkar ve meşrebler, asılları kitab ve sünnetten alınmak, sünnetin usul ve esaslarına muhalif olmamak ve değiştirmemek şartıyla ayrı ayrı tarz ve surette dahi olsalar bidat değildir.
Bazı ehl-i ilim bunların bir kısmını bidaya dahil etmiş, fakat bida-yı hasene yani güzel bida demişlerdir.

14 Şubat 2013 Perşembe

Sünnete tamamen bilfiil tabi olmak

Sünnetin bütün nevlerine tamamen uymak ancak ehass-ı havas denilen en hasların hasların nasib olur. Sünnete bilfiil uyulmazsa tamamen mi terk etmelidir? Veya bir çıkış yolu var mıdır?
Evet vardır, o da bilfiil olmazsa niyet ile kasıd ile taraftar olarak ve haklı bularak talib olmakla olabilir. Bu da herkesin elinden gelir.
Sünnetin farz ve vacib kısmına uymaya mecburiyet vardır. İbadetteki müstehabların terkinde günah yok, büyük sevab kaybı var. Değiştirmek büyük hatadır.
Adat ve muamelattaki adaba uymak ile adetler ibadete çevrilir, terkinde azap yoktur.

Sünnetin yerini felsefe tutamaz

Sünnetin düsturları ruhi, akli, kalbi hastarlıkların hatta ictimai hastalıkların tedavisinde menfaatli bir devadır. Ruhi, akli, kalbi hastalıklara deva arayanlar ve ictimai hastalıkları tedavi etmek isteyenlerin en mühim reçetesi sünnet-i seniyedir.
Şeriat-i Ahmediyenin ve sünnet-i seniyenin meselelerinin yerini hiçbir felsefe ve hikmetin meseleleri yerini tutamaz.

Gözde olmak veya gözden çıkarılmak

Tevbe Sûresi'nin son ayetlerinde Peygamber Efendimizin ümmetine olan şefkat ve refetinin kemalini ifade ettikten sonra, bu kadar şefkate ve merhamete isyan edip dinlemeyen insanların kendisini üzmemesi için bilmana ile şöyle buyuruyor: Eğer seni dinlemezlerse merak etme, Allah sana yeter, isterse bütün mahlukatı emrine verir, çünkü O azim arşın Rabbidir.
İşte ey insan! Sana iki yol.
İster sana tam bir şefkat ve refet gösteren Peygamberi dinle, hem Rabbinin hem de Habib'inin gözdesi ol.
İstersen dinleme, şeytan gibi gözden çıkarılan ol.
Sen bilirsin. Akıl da senin, gelecek de..   

13 Şubat 2013 Çarşamba

Akılsızlık ettiğinizi bilin

Kur'an'da Allah evvela Habib'inin (asm) tam bir şefkat ve refini ifade ettikten sonra "Eğer seni dinlemezlerse..." ayetiyle ey insanlar ve müslümanlar! Size bu kadar şefkatiyle doğru yolu gösteren, bütün kuvvetiyle sizin menfaatinize çalışan ve getirdiğin hüküm ve sünnetiyle manevi yaralarınızı tedavi eden bir Peygamberi dinlemeyip isyan etmek ne kadar vicdansızlık, nankörlük ve akılsızlık olduğunu biliniz, der ikaz eder.

Tıbbın edebi

Tıbbın edebi gereği bir tabib, bir namahremin en mahrem uzvuna bakar. Zaruret olduğunda bir tabibe en mahrem uzuv gösterilir. Bu tıbbın edebine uygundur.
Allah'ın Gaffar ismi günahların bulunmasını istediği ve Settar ismi de kusurları istediği gibi Cemil ismi de çirkinliklerin örtülmesini ister.

Sünnetteki edeb ve hikmetleri

İnsan hayatını ve bünyesini en iyi bilen Allah'tır. Kaliteli bir hayatın da sırlarını Allah bilmektedir. Kaliteli hayatın sırlarını ve vaziyetini en güzel şekilde Peygamber Efendimiz'da (asm) göstermiştir. Takib ettiği sünnet ve edeb hem Allah'ın rızasına uygun hem de kaliteli hayat sırlarına sahibdir.
Bir abdestin ve namazın insan hayatına kazandırdığı kaliteyin hem manen hem de maddeten görmekteyiz.
Demek sünnete ve ondaki edebe dikkat eden, riayet eden hem Allah'ın rızasına ve sevgisine hem de kaliteli bir hayata sahib olabilir.

12 Şubat 2013 Salı

Gaybı bilen Allah'a karşı edeb

Hacalete yani utanmaya sebeb haller gizlenmelidir. Zira edebin bir nevi tesettürdür, çirkin halleri örtmektir. Gaybı bilen Allah'a karşı elbette tesettür olamaz.
Peki Allah'a karşı edeb nasıl olacak?
Allah, sanatını güzel göstermek istiyor, çirkin halleri perde altına alıyor, nazarları nimetlerini cazibedar güzelliklerine çekiyor. Mahluklarının şuur sahiblerine karşı güzel göstermek istiyor. Çirkinliklerin görünmesi Cemil, Müzeyyin, Latif ve Hakim gibi isimlerine karşı bir isyan ve edebsizliktir.
İşte sünnet-i seniye o isimlerin hududları içinde tam bir edeb vaziyeti takınmaktır.

Sünnet-i seniye edebdir

Allah, Peygamber Efendimizi (asm) en güzel edeble edeblendirmiş, edebin bütün nevlerini toplamıştır.
Ondandır ki sünnet-i seniyenin her meselesi altında bir nur ve edeb vardır.
Peygamber Efendimizin siyerine dikkat edenler bunu net olarak görebilirler. 

11 Şubat 2013 Pazartesi

Sünnetin en mühimleri

Ey insan! Sünnetin, vacib, nafile, adabdan olan ve umuma bakan şeair denilen sünnet-i seniyeleri vardır ki en mühimleridir.
Şeair, İslamiyet alametleridir. Umuma aid hukuk nevinden cemiyet ve topluma aid bir ubudiyettir.
Umuma aid olduğundan birisinin yapmasından umum istifade ederken, terkiyle umum mesuldür. Bir nevi farz-ı kifaye gibidir.
İlan edilir ki ona riya girmez. Nafile dahi olsa şahsî farzlardan ehemmiyetlidir.
Allahım, bizim ve neslimizin şiarını şeair eyle.. Âmin..

Sünnetin adabları

Ey insan! Sünnetin mertebelerinden biri de adabdır ki örf, âdet ve muamelelerimizde nasıl davranmamız gerektiğini beyan eder, gösterir.
Söylemek adabını gösteren sünnetler, yemek, içmek ve yatmak hallerinin adabının düsturlarını beyan eden ve muaşeret dediğimiz diğer insanlarla geçinmenin adabını gösteren çok sünnet-i seniyeler vardır.
İşte beşerî muamelelerdeki adaba riayet eden herbir muamelesini ve hareketini ibadete çevirmiş, sünnetin edebiyle edeblenmiş olur. Dünyevî mübah işlerinde ve muamelelerinde sünnete riayeti kendine adet edinen ömrünü ibadetle geçirmiş olur.
Allahım, bizi ve neslimizi her hareketimizde, her fiilimizde, her muamelemizde sünnete riayeti adet haline getirenler eyle.. Âmin..

Sünnetin mertebeleri var

Ey insan! Sünnetin mertebeleri vardır. Bir kısmı vacibdir, terk edilmez ve değiştirilemezler.
Bir kısmı nafilelerdir ki iki kısımdır. Biri ibadete aid sünnetlerdir ki değiştirilmesi bidadır. Diğeri de adabdır ki onlara muhalefete bida denilmez, fakat Nebevî edebin nurundan istifade edememektir.
Allahım, bizi ve neslimizi daima Nebevî edebin nuruyla nurlandır.. Âmin..

10 Şubat 2013 Pazar

Adaba uymayan adabın nurundan faydalanamaz

Ey insan! Adab, örf, adet ve fıtrî muamelelerde Peygamber Efendimizin (asm) takib ettiği yoldur ve altında nihayetsiz hikmet ve nur vardır.
Adaba uymamak sünnete bir nevi muhalefettir ki hakikî edebden ve nurlardan istifade edememektir.
O nihayetsiz hikmet ve nurdan istifade etmek ve âdetini ibadete çevirmek isteyen sünnetteki edebe ve adaba dikkat ve riayet etmelidir.
Allahım, bizi ve neslimizi sünnetin edebinden azamî derecede istifade edenler eyle.. Âmin..

Bidalar dalalettir, ateştir

Tamam olan ve kemalini bulan şeri kanunları ve sünnet düsturlarını beğenmemek manasına gelen yeni icadları ve noksan görmek manasına gelen bidaları icad etmek dalalettir, ateştir. Hadis de böyle der.
Sünnet-i seniyenin mertebeleri vardır ki bir kısmı vacibdir, muhkemdir. Terk edilip değiştirilmez.
Bir kısmı nafilelerdir ki bunlar da iki kısımdır. Bir kısmı ibadetle ilgilidir ki değiştirilmesi bidadır. Bir kısmı da adabdır ki onlara uymamaya bida denilmez.

En mükemmel bir ubudiyet vaziyeti

Kâinatı had ve hesaba gelmeyen nimetlerle dolduran cemaliyle ikram eden Allah, elbette kullarından şükür bekleyecektir.
Kâinatı hadsiz mucizelerinin sanatıyla süsleyen nihayetsiz celal ve ikram sahibi olan Allah, sanatını bildirmek için şuur sahibleri içinde en mümtaz birisini kendine tercüman, kullarına tebliğci yapacaktır.
Kâinatı hadsiz güzelliklerine ayna yapan nihayetsiz cemal ve kemal sahibi olan Allah, görünmesini istediği bütün güzelliklere en güzel bir vesile olan zata en mükemmel bir ubudiyet vaziyetini verecek ve diğer kullarını da ona benzemeleri için teşvik edecektir.
İşte herkesin benzemesi istenilen zat Resul-i Ekrem'dir (asm). 

9 Şubat 2013 Cumartesi

Allah'ı seviyorsan

Ey insan! Allah'ı seviyorsan Habibullah olan Hz. Muhammed'e (asm) uyacaksın ki Allah da seni sevsin ve günahlarını afvetsin.
Allah da Kur'ân'da bilmana ile böyle buyuruyor.
Bu neticeyi anlamak istersen şu kıyasa dikkat et.
Eğer güneş çıktı denilse netice olarak gündüzdür. Lakin gece ise güneş çıkmamıştır.
Bu kıyasa göre eğer Allah'ı seviyorsan netice olarak O'nun sevdiği tarzı yapacaksın ki o tarz da Habibullah'ın (asm) sünnetidir.
Fakat Habibullah'ın sünnetine uymuyorsan demek oluyor ki Allah'a muhabbetin yoktur.

Sevgililer terk ediyor seni

İnsan kalbi nicelerini sever, Baki olan Allah'ı sevmesi gerekirken nicelerine bağlanır, alâka duyar. Bu mahbublar ve sevgililer terk ettikçe insan mahzun olur, üzülür.
Fakat bir tek mahbub ve sevgili terk etmez insanı. O da Allah'tır. Ve kendisini seven ve kendisinin de sevdiği sevgilisine der ki "Eğer onlar seni dinlemeyip terk ederlerse üzülme, Allah sana yeter."
Evet, mahbub olarak Allah yeter.

8 Şubat 2013 Cuma

Üç cenazenin başındaki insan

İnsan manen üç cenazenin başındadır.
Birincisi, kendisiyle alakadar olan mazide kalan hayat sahibleridir.
İkincisi,
Üçüncüsü,

Manevi fırtına rehbersiz atlatılmaz

Şu manevi buhranların yaşandığı zamanda insanın akıl ve kalbi rehbersizlikten ve nefs-i emmarenin gururundan manevi fırtınaların yani bida ve dalaletlerin esintisiyle hakikatler içinde yuvarlanıp durmaktadır.
Bu manevi fırtınadan sahile selametle çıkmanın yolu rehber ve pusuladır ki o rehber ve pusula sünnet-i seniyedir. Sünnetin her bir edebi pusulanın düğmeleri hükmündedir.
Pusulaya dikkatle tabi olan selametle iman sahiline çıkıp bida ve dalalet fırtınasından kurtulabilir.

Velayetin en parlağı

Ey insan! Velayet Allah'a yakınlık mertebesidir ve tabakaları vardır. Küçük, orta ve büyük olarak da tasnif edilir. Velayet-i kübra olan büyük velayet hakikat ilmiyle elde edilir ve ilk sahabe-i kiram yol almıştır.
İmam-ı Rabbani de ruhanileri seyrinde velayet tabakaları içinde en parlağını, en haşmetlisini, en eminini sünneti kendisine yol seçenleri görmüştür.
Evet sünneti kendisine yol yapan Resul-ü Ekrem'in (asm) gölgesi altında Mahbubiyet'e ulaşır ki en yüce mertebedir.
Allahım, bizi ve neslimizi mahbubiyete ulaştır.. Âmin..

7 Şubat 2013 Perşembe

Fıtri amel sevablı bir ibadet olur mu?

Sevablı bir ibadet ancak Allah'ı hatırlamakla ve rızasına uygun hareket etmekle olur.
İnsanın hergün yaptığı fıtri bir amelin sevablı bir ibadete dönüşmesi mümkündür. O da yaratılıştan gelen amel ve muamelesini sünnet dairesinde yapmakla mümkündür.
Yani yemek, içmek, yatmak gibi fıtri bir ameli sünnete uygun yapmakla olabilir. Hergün yaptığı amelini yaparken sünnetin edebine dikkat eder ve ona göre hareket ederse o amel şeri bir hareket olur ve Resul-i Ekrem'i (asm) düşünür, sonra oradan şeriatin hakiki sahibi olan Allah'ı hatırlar, o fıtri ameli sevablı bir ibadet olur.
Böyle hareket eden ömürünü meyveli ve sevablı yapabilir.

Âdetin ibadet olsun

İnsanın yiyip içmesi, uyuyup alışveriş yapması günlük hayatındaki âdetlerindendir.
Bu âdetlerini ibadete çevirmek mümkündür.

Sünnete ittiba etmek kıymetlidir

Ey insan! Sünnet-i seniye öyle bir yoldur ki hem en kıssa hem müstakimdir. Hayatımızın her anında sünnete ittiba etmek ve yaşamak kıymetlidir.
Sahabeye en büyük kıymeti kazandıran sünnetin hameleleri olmaktır.
Her tarafta hayat tarzlarına bidaların girdiği devirlerde sünnete uymak daha kıymetlidir. Özellikle ümmetin bozulduğu zamanda sünnetin küçük bir edebine dahi dikkat etmek kuvvetli bir imanı ve takvayı gösterir.
Böyle bir zamanda da sünnete ittiba etmek "Ümmetimin fesadı zamanında kim benim sünnetime sarılırsa yüz şehidin sevabını kazanabilir" hadisinin müjdesini kazanmaya sebebdir.
Allahım, bizim ve neslimizin sünnet-i seniyeye ittibada hissesini daima ziyade eyle.. Âmin.

6 Şubat 2013 Çarşamba

Yetenek biz miyiz?

Ey insan! İnsan çok çeşitli kabiliyette ve yetenekte yaratılmıştır. Bu kabiliyetlerini verenin arzusu dairesinde kullanabilmek yeteneklerin belki de en büyüğüdür.
Bizlere bu kabiliyetleri veren Allah'ın tam razı olduğu hareket ve fiilleri Peygamber Efendimiz (asm) sergilemiştir. Ondandır ki Allah da bizim O'na benzememizi istemektedir. Bunun içinde benzer kabiliyette yaratmıştır.
Asıl yetenek odur ki kendisine verilen kabiliyetler ile Peygamber Efendimizin (asm) hareket ve fiillerini taklid etsin.
O'nu taklid etmeyen yetenekler ne kadar parlak da olsa kabirde söner.
Allahım, bizi ve neslimizi ihsanın olan kabiliyetlerini rızan dairesinde kullanan ve geliştirenler eyle.. Âmin..

Hedefe ulaştıran yol

Ey insan! İnsan bir yolcudur, hedefinde ve önünde ahiret vardır. Cennete ulaşmak için yola çıkmıştır. Bunun için doğru yola yani minhaca girmelidir.
Ahiret yolculuğunda minhac ve doğru yol sünnet-i seniyedir. Bu minhac üzere yürüyen hem dünyada hem kabirde hem mahşerde hem de ahirette daima hem hikmeti hem de nuru ve faydayı görecektir.
Allahım, bize ve neslimize sünnet minhacı üzere yürümeyi, hareket etmeyi nasib eyle.. Âmin..

Hakka çıkan merdiven

İnsanlar merdiven kullanır yukarı mertebeler, mevkilere çıkmak için.
Bir insanın çıkabileceği en büyük mertebe, mevki Hakk'ın katıdır. Hakk'a çıkmayan hiç bir merdivenden çıkanlar uçurumlara yuvarlanmak zorunda kalırlar.
İşte insanları ve bizleri Hakk'a çıkartan en doğru ve istikametli merdiven Peygamber Efendimizin (asm) sünnetidir. Bu merdivende yol alanlar, her basamağında Hakk'ı bulurlar. Nihayetinde rıza-yı İlahiye ulaşırlar.
Sünnet merdiveniyle daima Hakk'a çıkmak, yükselmek temennisiyle..

5 Şubat 2013 Salı

Tevhid pencerelerinden gelen iman

Otuzüçüncü Mektub olan Pencereler Risalesi nurani, parlak ve kuvvetli otuzüç penceredir. Bu pencerelerden bakanlar imanı yoksa imana gelir inşaallah. 
İmanı zayıf olanı kuvvetlendirir, kuvvetli olanı tahkiki yapar. Tahkiki imanı genişlendirir, imanı geniş olanı marifetullahta terakki ettirip yükseltir. Daha nurani ve parlak pencereleri açar
Herbir pencerenin akla, kalbe, ruha, hayale ayrı ayrı faydaları vardır.

Tevhid nurlarının menbaı: Kur'ân

Pencereler Risalesi'nde açılan pencerelerin kaynağı ve hayat suyu olan tevhid nurlarının menbaı Kur'ân'dır. Bütün pencerelerin aslı, menbaı olan Kur'ân'a genel olarak bakılsa, Kur'ân bütün tevhid delillerini toplayıcı nurani bir penceredir.
Ey İnsan! Bu nurani ve cami pencereyi aç, oku ve Allah'ı görür gibi inan.

Risalet semasının güneşi

Risalet semasının güneşi ve güneşlerin güneşi olan Hazret-i Muhammed (asm)'in tevhide açtığı İslam âlemi penceresi gayet parlak ve nuradidir. Kendinden önceki enbiyanın ve kendinden sonraki evliyanın toplamı kuvvetiyle Allah'ın varlığını ve birliğini ilan eder.
Milyonlar evliya, muhakkikin ve asfiya bu pencereden bakıyor.
Ey gafil insan! Bu pencereyi kapatabilecek bir perde var mı? Hakikate bu pencereden bakmayanın aklı var mı?

4 Şubat 2013 Pazartesi

Hayat parlak bir aynadır

Hayat, hissiyat suretinde kaynayan hamuruna yerleştirilmiş nakışlarla doludur. Bu nakışlar Allah'ın isim ve şuun dediğimiz mukaddes istidadlara işaret eder, onlardan haber verir birer misaldir.
Hayat bir cisme girdiğinde çok esma da beraber girer. Öyle ise hayat esma-yı İlahiyeye cami bir aynadır.
Allah'ı tanımak isteyenler hayata dikkat etsinler.

Ruh bir misaldir

Ruh, bedenin bütün aza ve cüzleriyle alakadardır, bedendeki bir işi diğerine mani olmaz. İsterse her cüzüyle hissedip idare edebilir. Nuraniyet kazanırsa her cüzüyle görüp işitebilir.
Öyle de küçük âlem olan insan bedeninde ruh böyle işlerse büyük âlem olan kâinatta Allah nasıl işlemesin? Bir iş bir işe nasıl mani olsun? Kıyas et, fakat ruhun sıfatları Allah'ın sıfatları için sadece bir misaldir.

İnsan üç cihetle aynadır

İnsan, Allah'ın isimlerine üç cihetle aynadarlık yapar.
Birincisi, zıddiyet itibariyle ki gecede karanlık nuru gösterdiği gibi insandaki acz, zaaf, fakr, hacat, naks ve kusuruyla Allah'ın kudret, kuvvet, gına, rahmet ve kemalini gösterir, aynadarlık eder.
İkincisi, numuneler itibariyle ki insandaki cüzi ilim, kudret, görme, duyma, malikiyet ve hakimiyetiyle Allah'ın ilim, kudret, basar, sem, Malik ve Hakim olduğunu gösterir, aynadarlık eder.
Üçüncüsü, nakışlar itibariyle ki yaratılışından Sani, Halık isimlerini, kıvamının hüsnüyle Rahman, Rahim isimlerini, güzel terbiyesiyle Kerim, Latif isimlerini ve bunun gibi gösterir, aynadarlık eder.
Ey insan! Üç cihetle ayna olduğun Rabbini tanı ve O'nu tesbih et.